Trump Müesses Nizama Karşı: Kim Kazanacak?

Trump ve destekçilerinin anlaması gereken şey, müesses nizamın bizzat kendi hükümetinin bürokrasilerinde kurumsallaşmış olduğudur. Amerikalılar on yıllardır kendi hükümetlerinden gelen baskı ve şiddete maruz kalmaktadır. Artık bu şiddeti, suçlu Amerikan müesses nizamına iki katı ile geri gönderme vakti çoktan gelmiş, hatta geçmiştir. Eğer Trump ve yönetimi bu mücadeleyi gerçek anlamda göğüsleyemezse, Amerika kaybedilmiş demektir.
Şubat 9, 2025
image_print

Trump, göreve dönüşünün ilk gününden itibaren Amerikan müesses nizamı ile ölüm kalım mücadelesine girmiş durumda. Washington D.C.’de, Trump destekçilerini sahte suçlamalarla hapse mahkûm eden Demokrat belediye başkanı ya da Demokrat yargıçlar, affedilen mahkûmların serbest bırakılmasını geciktiriyor veya engellemeye çalışıyor. 23 Ocak Perşembe günü itibarıyla, Washington D.C.’de affedilen tüm tutuklular hâlâ serbest bırakılmamış durumda.

Demokrat bir Pennsylvania başsavcısı, eyalet suçlamaları üzerinden Pennsylvania’da yaşayan affedilenleri yeniden tutuklamanın bir yolunu bulmaya çalışıyor.

Washington eyaletindeki bir federal bölge yargıcı ise, Trump’ın doğum yoluyla vatandaşlık hakkını iptal etme kararını engelledi. Bu süreç, göçmenlerin ABD’ye girerek çocuk doğurmak suretiyle vatandaşlık kazanmalarına olanak tanıyan ve suistimale açık bir uygulamaydı. Ancak yargıç, yanlış bir şekilde bunun ABD Anayasası’nın göçmenlere tanıdığı anayasal bir hak olduğunu iddia ediyor. Oysa ABD Anayasası’nın korumaları yalnızca ABD vatandaşları için geçerlidir.

Bir dizi Demokrat vali ve belediye başkanı, Trump’ın sınır güvenliği politikalarına ve yasadışı göçmenlerin sınır dışı edilmesine uymayacaklarını, hatta bunlara aktif olarak direnç göstereceklerini açıkladı. Demokrat Massachusetts Valisi Maura Healey, ABD yasalarına kesinlikle uymayacağını açıkça belirtti.

Bu, 50-60 yıl önce Güneyli bir valinin Başkan John F. Kennedy’ye meydan okuyarak okul kapısında durmasından farklı mı? Maura Healey’nin yaptığını farklı kılan nedir? Bunu yapan bir Güneyli değil de bir Yankee olduğu için mi sorun teşkil etmiyor?

Demokrat Denver, Colorado Belediye Başkanı Mike Johnston ise sınır dışı işlemlerini protesto etmek amacıyla sivil itaatsizlik çağrısında bulunacağını söyledi. Peki, sivil itaatsizlik 2020 başkanlık seçimlerinin çalınmasını protesto eden Trump destekçilerine yöneltilen suçlamalardan biri değil miydi?

Amerikan sisteminin işleyişi, başkanın müesses nizamın onayladığı sürece istediğini yapabilmesi üzerine kuruludur. Ancak müesses nizam buna karşı çıkarsa, başkan, ülkeyi iç ve dış düşmanlara karşı savunacağına dair ettiği yemini bile yerine getiremez.

Müesses nizam, başkanın etrafını sarmış durumdadır. Senato, Temsilciler Meclisi, yargı, medya, Wall Street ve büyük şirketler, CIA, FBI, bürokrasi ve üniversiteler bu düzenin bir parçasıdır. Trump’ın tek desteği, hiçbir kurumu—hatta yerel okul yönetimlerini bile—kontrol etmeyen halktır.

Obama ve Biden yönetimleri tarafından yozlaştırılan ABD ordusu, artık Amerikan değerlerini ve Amerikalıların haklarını savunma konusunda güvenilir olmayabilir. Öyle ki, Amerikan askerlerinin, Washington’un Amerikan vatandaşları üzerindeki tiranlık yönetimini savunmak adına Rus askerleriyle savaşta karşı karşıya gelmesi ihtimaliyle yüzleşiyoruz. Amerikan İstisnacılığı (American Exceptionalism) iki yönlü işler: Yalnızca yabancı halklar üzerinde değil, aynı zamanda Amerikan vatandaşları üzerinde de hegemonya kurmak anlamına gelir.

Demokratların yasalara uymayacaklarını ilan etmesi ve yargıçların Trump’ın her hamlesini engellemesiyle birlikte, kurumsallaşmış müesses nizamın iktidarlarını tehdit edecek her türlü girişimi açıkça engellemeye çalıştığına tanık oluyoruz. Müesses nizam, Trump’ın yeniden göreve gelmesine izin verdi çünkü onu başarısızlığa uğratabileceklerinden ve böylece Amerikalıları umutsuzluğa sürükleyerek yönetimlerine yönelik her türlü meydan okumayı sonsuza dek ortadan kaldırabileceklerinden eminler.

Trump’ın Adalet Bakanı, Adalet Bakanlığı savcılarını, Trump’ın ABD göçmenlik yasalarını uygulamasını engelleyen eyalet ve yerel yetkilileri soruşturmaya yönlendirdi. 21. yüzyılda, Demokrat başkanlar tarafından yönetilen toplam 12 yıllık süreçte ülkemiz yasadışı göçmenlerle dolduruldu; ABD vatandaşlarına ait kaynaklar bu göçmenlerin desteklenmesine yönlendirilirken, Amerikan savaş gazileri sokaklarda evsiz bırakıldı. Aynı dönemde Adalet Bakanlığı da göçmen savunucularıyla dolduruldu.

Şimdi kendinize şu soruyu sorun: Obama ve Biden yönetimleri tarafından, geleneksel Amerikalı vatandaşları ezmek ve Black Lives Matter, Antifa, cinsel sapkınlık, okul çocuklarının ideolojik şartlanması, liyakat yerine DEI (Çeşitlilik, Eşitlik ve Kapsayıcılık) ve yasadışı göçmenler için “anayasal haklar” gibi gündemleri ilerletmek amacıyla işe alınan bu savcılar, Trump yönetiminin emirlerine nasıl uyacak?

Cevap çok basit: “Soruşturacaklar” ve sonuç olarak soruşturulacak bir şey olmadığına karar verecekler. Örneğin, çoktan ortadan kalkmış olan 10. Anayasa Değişikliğini (Abe Lincoln tarafından yok edilen Eyalet Hakları Değişikliği) yeniden canlandıracaklar ve muhalif Demokrat bölgelerin yalnızca 10. Değişiklik kapsamındaki haklarını kullandıklarını iddia edecekler.

Cheney/Bush yönetimi altında sekiz yıl boyunca işe alınan Adalet Bakanlığı savcıları, görev süreleri boyunca ABD vatandaşlarının anayasal haklarını tamamen geçersiz kılan “terörle savaş” bahanesiyle nasıl uyum sağlayacak? Aslında bu savaş, Büyük İsrail’in çıkarları için yürütülen bir mücadeleydi.

Trump ve Adalet Bakanı’nın anlaması gereken şey, Adalet Bakanlığı’nda zerre kadar dürüstlüğü olan ya da Amerikan karşıtı olmayan kimsenin bulunmadığıdır. Adalet Bakanlığı, çeyrek asırdan uzun bir süredir Amerikalıların anayasal haklarını korumamış, bunun yerine yasadışı göçmenler ve suçlular için “haklar” icat etmekle meşgul olmuştur.

Trump’ın ilerleyebilmesi için Adalet Bakanlığı’nın tamamının değiştirilmesi gerekmektedir. Trump, başkanın emirlerini ve halkın iradesini engelleyen kamu görevlilerini kovmayı kolaylaştıran yürütme emirleri yayınladı. Ancak kamu hizmetleri sendikası, Trump’ın kararlarını engellemek için federal yargıçlara güvenerek harekete geçmiş durumda. Açılan davalar sonsuza kadar sürecek. Eğer Trump ve yönetimi, yönetme ve kampanya vaatlerini yerine getirme yetkileri üzerindeki bu kısıtlamayı kabul ederse, yozlaşmış Amerikan müesses nizamı galip gelecektir.

Benim kuşağımdan olan Amerikalılar çok iyi bilir ki, Amerika’nın gerçekten büyük olduğu dönemlerde kamu sektörü sendikaları yoktu. Memur sendikası, polis sendikası, itfaiyeciler sendikası, öğretmenler sendikası diye bir şey söz konusu değildi. Kamu sektörü çalışanları halka hizmet etmek için istihdam edilirdi; devletten aldıkları maaşa rağmen daha fazla ödeme koparmak için hizmet vermeyi reddeden bir yapı içinde değillerdi.

Ancak zaman içinde federal, eyalet ve yerel yönetimler, kamu sektörü sendikalarına taviz vermenin karşılığında oy ve kampanya bağışlarını yeterli bir ödül olarak gördü. Bugün ise bu sendikalar, Trump’ın Amerika’yı yeniden büyük yapmasını engellemek için konumlanmış durumda.

Kurucu babalarımızın en safı olan Thomas Jefferson, bir ulusun her 200 yılda bir tiranların ve vatanseverlerin kanıyla kendini yenilemesi gerektiğini söylemiştir. Ancak bu sürenin 200 yıl olduğu dışında her konuda haklıydı. 1860 yılına gelindiğinde—ABD henüz 100 yaşında bile değilken—iktidardaki Cumhuriyetçiler artık ABD Anayasası’na saygı duymuyordu. Gümrük tarifelerini ne pahasına olursa olsun korumak istediler ve bunu elde etmek için olağanüstü şiddet ve savaş suçları işleyerek ABD Anayasası’nı feda ettiler. Tüm bunlar ise, mahkeme tarihçileri gibi çalışan yozlaşmış Amerikalı tarihçiler tarafından örtbas edildi.

Dikkat eden küçük bir azınlık olarak, müesses nizamın Trump’ın atamalarına yönelik amansız saldırılarına tanık oluyoruz. Tulsi Gabbard, güvenlik ve istihbarat kurumlarının Amerikan vatandaşlarını sınırsız ve anayasaya aykırı şekilde gözetlemesine karşı duruşunu sürdürmekten, müesses nizamın kontrolündeki Senato tarafından vazgeçmeye zorlandı. Üstelik bu gözetleme, Amerikalıların anayasal haklarını ihlal ederek onları “koruma” bahanesiyle gerçekleştiriliyor. Ne kadar ironik, değil mi? Amerikalılar, hükümetin anayasal haklarını çiğnemesiyle “korunuyor.”

Öte yandan, Pete Hegseth’in Savunma Bakanı olarak atanması, intikam peşinde koşan eski eşinin iddiaları nedeniyle tehlikeye girmiş durumda.

Makalenin ilk cümlesinde, Trump’ın göreve gelir gelmez Amerikan müesses nizamı ile ölüm kalım mücadelesine girdiğini yazmıştım. Adalet Bakanlığı, medya, federal yargı ve ABD Kongresi Amerika’nın düşmanlarına ev sahipliği yaparken Trump bu savaşı kazanamaz.

Amerikalılar, Thomas Jefferson’ın ve Başkan Dwight Eisenhower’ın uyarılarını göz ardı etti. Mevcut Trump yönetimi, Amerika’nın son şansı. Trump, 1913 yılında gelir vergisi ve Federal Rezerv’in kabul edilmesinden bu yana iktidarda olan güçlü ve tamamen yozlaşmış bir Amerikan müesses nizamıyla karşı karşıya. Aslında 1913 yılı, Amerikan özgürlüğünün son yılıydı.

1913’ten beri iktidarda olan bir müesses nizam, tamamen kurumsallaşmış ve sıradan bir başkandan katbekat daha güçlüdür.

Trump ve destekçilerinin anlaması gereken şey, müesses nizamın bizzat kendi hükümetinin bürokrasilerinde kurumsallaşmış olduğudur.

Amerikalılar on yıllardır kendi hükümetlerinden gelen baskı ve şiddete maruz kalmaktadır. Artık bu şiddeti, suçlu Amerikan müesses nizamına iki katı ile geri gönderme vakti çoktan gelmiş, hatta geçmiştir.

Eğer Trump ve yönetimi bu mücadeleyi gerçek anlamda göğüsleyemezse, Amerika kaybedilmiş demektir. Trump’ın gündemi, dört yıl boyunca mahkeme salonlarında sürünerek boşa harcanacaktır.

Demokrasi, değişim getirmek için değil, değişimi engellemek için icat edilmiş en etkili sistemdir. Müesses nizam, Trump’ın yapacağı her değişikliği engellemeye kararlıdır.

Kaynak: https://www.paulcraigroberts.org/2025/01/24/trump-vs-the-establishment-who-will-win-2/

 

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.