Hindistan’nın demografik fırsatının sınırları

Doğu Asya’dan çıkan dersler, temkinli olunması gerektiğini gösteriyor. BM tahminlerine göre Çin’in çalışma çağı nüfusunun payı 2010 civarında %72,9 ile zirveye ulaştı ve 2040’a kadar istikrarlı biçimde düşmesi bekleniyor. Japonya ise zirve noktasına çok daha erken dönemde, 1992’de yaklaşık %70 ile ulaştı. O zamandan bu yana yaşlı bağımlılık oranı 2000 yılında %25,6’dan 2024 yılında %50,7’nin üzerine çıkarak iki katına çıktı; kamu borcu ise büyük ölçüde emeklilik ve sağlık harcamaları dolayısıyla GSYİH’nın %250’sini aştı (Dünya Bankası, 2024). Benzer şekilde Güney Kore’nin çalışma çağı nüfusunun oranı 2015’te %73,3 ile zirve yapmıştı ve ülke şu anda 0,75’lik bir toplam üreme oranı (Total Fertility Rate) ile mücadele ediyor. Hindistan şimdi benzer bir zirveyi ekonomik kazanca dönüştürme fırsatına sahip.
image_print

Hindistan, demografik özelliği bakımından bir zamanlar nüfus artışıyla tanımlanırken, bugün daha sessiz fakat daha derin bir demografik değişimle karşı karşıyadır. 2023 yılının Örneklem Kayıt Sistemi’ne (SRS) göre, ülkenin Toplam Doğurganlık Hızı (TFR), nüfusun kendini yenileme oranı olan 2,1’lik altına düşerek kadın başına 1,9 çocuğa düşmüş durumda. Hindistan’ın şehirli nüfusunda toplam doğurganlık oranı kadın başına 1,5 iken, kırsal bölgelerde 2,1’in eşiğinde.

Nüfusun kendini yenileme düzeyinin altındaki toplam doğurganlık oranı (TFR), küçülen bir nüfusun, yaşlanan bir toplumun ve olası işgücü açıklarının habercisidir. 2050 yılına gelindiğinde her beş Hindistanlıdan biri 60 yaş ve üzerinde olacak ve bu da kamu maliyesi ile sağlık sistemleri üzerindeki baskıyı artıracaktır. Hükümet; daha az sayıda çalışan vergi sistemine katkıda bulunurken iş gücünün dışına çıkmış daha fazla kişi, emekli maaşına ve sosyal yardıma bağımlı hale geldiğinde, hâlihazırda Japonya gibi yaşlanan ekonomilerde görülen bir zorluk olarak büyüyen bir mali açıkla karşı karşıya kalabilir.  Hindistan’ın Brüt Üreme Oranı (bir kadının doğurabilme dönemi sonunda sahip olduğu kız çocuğu oranı) ulusal ölçekte 1’in (bir) altına düşmüş durumda; bu da gelecekte doğurganlık çağına girecek kadın kuşaklarının giderek azalacağını, dolayısıyla düzeltici adımların daha zorlaşacağını gösteriyor.

Yine de Hindistan henüz kırmızı bölgede değil. Demografik değişimler nüfus ivmesi nedeniyle gecikmeyle gerçekleşir. Bir ülkede doğum oranı azalsa bile ülkenin genç yaş yapısı nüfus artışını onlarca yıl sürdürebilir; aynı şekilde yaşlı nüfus da doğurganlık oranları düzeldikten uzun süre sonra bile nüfus azalışına neden olabilir. Şu anda bu gecikme Hindistan’ın lehine işliyor. Dünya Bankası 2024 raporuna göre Hindistan nüfusunun %68,2’si 15 ile 64 yaş arasındadır. Dolayısıyla bugün aileler daha az çocuk sahibi olsa da nüfus artışı gerileme başlayana kadar onlarca yıl sürecektir. Birleşmiş Milletler 2024 Dünya Nüfus Görünümü’ne (UN WPP) göre, Hindistan’ın çalışma çağı genç nüfusunun 2030’lu yılların ortasında %69,2 ile zirveye ulaşacağını ve ardından düşüşe geçeceğini öngörüyor. Bu kritik bir dönemeç olacaktır; zira çocukların ve yaşlıların çalışan nüfusa bağımlılık oranı 2000’deki %66,6’dan 2030’ların ortasında %44,5’e düşecek, ardından yeniden yükselecektir. Bu, demografik fırsat penceresi veya NITI Aayog’un (Hint Hükümetinin sosyal politikalar alanındaki düşünce kuruluşudur) adlandırdığı gibi Hindistan’ın demografik “en iyi noktası”. Yaklaşık 2025-2035 yıllarını kapsayan bu dönemde, çalışma çağındaki nüfusun zirve yapması beklenirken, medyan yaşın 2025-2050 yılları arasında 28,8’den 38,3’e yükselmesi bekleniyor (BM WPP, 2024). Yaşlanma baskıları yoğunlaşmadan önce, ülkenin üretkenliği ve gelir artışını hızlandırmak için en uygun dönemi temsil ediyor.

Doğu Asya’dan çıkan dersler, temkinli olunması gerektiğini gösteriyor. BM tahminlerine göre Çin’in çalışma çağı nüfusunun payı 2010 civarında %72,9 ile zirveye ulaştı ve 2040’a kadar istikrarlı biçimde düşmesi bekleniyor. Japonya ise zirve noktasına çok daha erken dönemde, 1992’de yaklaşık %70 ile ulaştı. O zamandan bu yana yaşlı bağımlılık oranı 2000 yılında %25,6’dan 2024 yılında %50,7’nin üzerine çıkarak iki katına çıktı; kamu borcu ise büyük ölçüde emeklilik ve sağlık harcamaları dolayısıyla GSYİH’nın %250’sini aştı (Dünya Bankası, 2024). Benzer şekilde Güney Kore’nin çalışma çağı nüfusunun oranı 2015’te %73,3 ile zirve yapmıştı ve ülke şu anda 0,75’lik bir toplam üreme oranı (Total Fertility Rate) ile mücadele ediyor. Hindistan şimdi benzer bir zirveyi ekonomik kazanca dönüştürme fırsatına sahip.

Beklendiği gibi, birçok şey Hindistan’ın istihdam, beceri ve katılım açıklarını ne kadar etkili bir şekilde ele alacağına bağlı. İşgücü piyasasının önemli bir bölümü, hâlâ mekânsal uyumsuzluk, yetersiz beceri gelişimi ve düşük eğitim kalitesinden muzdarip. Ayrıca, işgücünün önemli bir bölümü, toplam istihdamın %12’sinin bulunduğu inşaat sektörü gibi verimliliği düşük işlerde çalışıyor. Aynı zamanda, istihdamı 2017-18’de %31,1’den 2023-24’te %29,7’ye gerileyen hizmet sektörü büyümeye en yüksek katkıyı sağlıyor (%54,4 Brüt Katma Değer payı). Hindistan’ın genç işgücü, tarımdan sanayiye veya kayıt dışından kayıtlı işlere doğru kayıyor ama bu geçiş çok yavaş ilerliyor. Derin cinsiyet dengesizliği devam ediyor; kadınların iş gücüne katılımı ulusal düzeyde %41,7 iken kentsel alanlarda bu oran yalnızca %28. Dünya Bankası’nın Kadınlar, İş Dünyası ve Hukuk (2024) raporu, bu eşitsizliklerin ortadan kaldırılmasının küresel GSYH’yi %20’den daha fazla artırabileceğini tahmin ediyor. Bu farkın kapatılması yalnızca eşitlik meselesi değil; toplum yaşlandıkça Hindistan’ın ekonomik büyümesini sürdürmesi için de hayati öneme sahip.

Dolayısıyla, temel senaryolar Hindistan’ın demografik dönüşümünü nüfus yaşlanmasına doğru tek yönlü bir düşüş gibi göstermeye eğilimli olsa da, emsal ülkelerin tecrübeleri çözüm yolları sunuyor. Avrupa ülkeleri, çocuk ve yaşlı bakımına yönelik politika değişikliklerinin işçi başına verimi ve çıktıyı artırabildiğini ve düşük doğurganlık oranlarını tersine çevirebildiğini gösterdi. Farklı gelir ve yaş gruplarındaki hanelere ait veriler de, tıpkı iş döngülerindeki gibi, doğurganlık oranlarının özellikle yapay zekânın yükselişi ve küresel işgücünün arz eğrisinin düşüş eğilimine girmesiyle birlikte gelecek birkaç kuşakta doğal olarak toparlanabileceğini gösteriyor. Özellikle küresel iş gücü düşüşünün neden olduğu gelir ile yenileme düzeyindeki doğurganlık arasındaki zorlu dengenin (U şeklinde bir eğri) sonunda mikro ekonomik aile kararlarını otomatik olarak düzelteceği ve eğilimi yeniden canlandıracağı umuluyor. Hindistan’ın kendine nasıl bir yol çizeceği ise henüz belli değil. Tüm bu demografik hikâye, aslında korkulacak bir kriz değil; yönetilmesi gereken bir geçiştir. Öngörü ve kapsayıcı planlama ile uyum ve büyüme sağlanabilir.

 

Kritika Soni, Yeni Delhi’deki National Council of Applied Economic Research, adlı kuruluşta araştırma görevlisi; Jayanta Talukder ise aynı kuruluşta uzman yardımcısıdır. Görüşler yazarlara aittir.

 

Kaynak: https://ncaer.org/publication/limits-of-indias-demographic-sweet-spot/

SOSYAL MEDYA