Cumhurbaşkanı Erdoğan: Türkiye’nin Adalet ve Refah İçin Diplomatik Vizyonu

Acı tecrübelerimiz ışığında biliyoruz ki, hakikat, adalet ve dayanışma ile yoğrulmuş bir gelecek ancak ortak irademizle inşa edilebilir. Bu sorumluluğun tam bilincinde olan Türkiye, insanlığın onurlu ve adil bir geleceğe doğru yürüyüşüne öncülük etmeye kararlılıkla devam edecektir.
Eylül 24, 2025
image_print

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Türkiye’nin Adalet ve Refah İçin Diplomatik Vizyonu

Recep Tayyip Erdoğan

Dünya, uzun bir süredir artan belirsizlikler ve zorluklarla kesintisiz bir şekilde karşı karşıya kalmaktadır. Çatışmalar, kanunsuzluk, terör saldırıları, salgınlar, iklim felaketleri ve derinleşen adaletsizlik ile eşitsizlik, mevcut uluslararası düzene büyük baskı uygulamaktadır. Buna karşılık Türkiye, adalet, barış ve dayanışma ilkelerini merkezine alan dış politika yaklaşımından taviz vermeksizin, hem kendi güvenliğini hem de insanlığın ortak geleceğini koruyarak kapsamlı, karmaşık ve son derece sancılı krizleri yöneten bir vizyonla hareket etmektedir. “Dünya beşten büyüktür” ilkesine dayanan uzun süredir sürdürdüğümüz çağrımız, mevcut küresel düzene yönelik sıradan bir eleştirinin ötesinde, insanlığın ortak geleceği için bir vizyonu temsil etmektedir.

Birleşmiş Milletler, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından barış ve güvenliği sağlamak amacıyla kurulmuş olsa da, ne yazık ki günümüzün krizleri ve çatışmaları karşısında artık temel işlevini yerine getirememektedir. Adalet ve eşitlik iddiaları üzerine kurulan BM’nin ana organı olan Güvenlik Konseyi, bölgesel ve küresel krizlere ilişkin karar alma süreçlerinde yalnızca beş ülkenin iradesi ve çıkarlarıyla sınırlı kalmıştır. Zamanımızın çıkmazlarının başlıca kaynaklarından biri olan bu adaletsiz yapı, BM’nin kuruluş ilkeleriyle uyumlu, işlevsel ve etkili birçok taraflılık merkezi hâline gelmesi ve küresel sorunlara adil çözümler üretebilmemiz için acilen reformdan geçirilmelidir.

BM’nin azalan etkinliğinin ve çok katmanlı jeopolitik sorunların yarattığı boşluğa rağmen, Türkiye dış politikasının merkezine diyalog ve arabuluculuk diplomasisini yerleştirmiştir. Kısa süre önce hayata geçirdiğimiz Karadeniz Tahıl Girişimi, bu yaklaşımın en belirgin örneğidir ve hem bölgesel hem de küresel güvenlik ile istikrara somut katkılar sağlamaktadır. Kafkasya’dan Afrika’ya, Orta Doğu’dan Balkanlar’a uzanan geniş bir coğrafyada Türkiye, çatışmaları adil bir diplomatik çözüme kavuşturma ve sürdürülebilir, adil bir barış ortamı tesis etme sorumluluğunu üstlenmekten çekinmemiştir.

Türkiye’nin diplomasi vizyonu, yalnızca krizlerin çözümünde değil, insani meselelerin ele alınmasında da kendini göstermektedir. Türkiye’nin dünyanın önde gelen insani yardım sağlayıcılarından biri olarak konumlanması, köklü tarihimizden ve değerlerimizden bize miras kalan sorumluluğun bir göstergesidir. Bu bağlamda Türkiye, küresel dayanışmanın güçlendirilmesinde öncü bir ülke olarak rolünü kararlılıkla sürdürecektir.

İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü işgal ve işlediği vahşet, insanlık vicdanının en ağır sınavlarından biridir. Bu sınav, uluslararası sistemin aktörlerinden başlayarak tüm insanlık için bir utançla sonuçlanmaktadır. Çocuklar ve kadınlar yaşamını yitirirken, milyonlarca insan en temel ihtiyaçlardan dahi yoksun bırakılmaktadır. Türkiye, ateşkesin sağlanması, insani yardımların kesintisiz ulaştırılması ve iki devletli çözümün yeniden canlandırılması yönündeki çabalarını sürdürmektedir. Gazze’ye gönderdiğimiz 100.000 tondan fazla yardım, İsrail’in insanlık dışı ablukası altında açlıkla mücadele eden kardeşlerimizin yaralarını sarmaya yönelik attığımız adımlardan sadece biridir. Her gün onlarca masum Filistinlinin açlık, ilaç yoksunluğu ya da İsrail işgal güçlerinin kurşunları ve bombaları nedeniyle hayatını kaybettiği bu vahşet karşısında, uluslararası toplumun çok daha kararlı ve samimi bir tutum sergilemesi gerektiğine inanıyoruz.

Israrla ve cesaretle savunduğumuz hakikat bir kez daha açıkça ortaya çıkmıştır: Adil bir barış, ancak 1967 sınırlarına dayanan, toprak bütünlüğüne sahip ve başkenti Doğu Kudüs olan egemen bir Filistin devleti kurulmasıyla mümkündür. Bu, Orta Doğu’da kalıcı barış ve istikrar için elzemdir. Dünya devletlerine çağrımız nettir: “Filistin Devleti’ni tanıyın.” Gerçekten de, Filistin’in tanınması; işgal, abluka ve baskıya verilebilecek en güçlü yanıttır. Bu çabayı destekleme kararını yakın zamanda açıklayan ülkeleri tebrik ediyor, kararlılıklarını sürdürmelerini ve taahhütlerini somut adımlara dönüştürmelerini bekliyoruz.

Suriye, bölgesel istikrar açısından bir diğer önemli ülkedir. 2011 yılından bu yana süren Suriye’deki çatışma, yüz binlerce insanın hayatını kaybetmesine, milyonlarcasının yerinden edilmesine ve büyük çaplı yıkıma neden olmuştur. Bugün Suriye’nin yeniden inşası ve toparlanması, tüm Orta Doğu’nun istikrarı açısından hayati önemdedir. Suriye’nin geleceğine ilişkin her kararda Suriyelilerin çıkarları öncelikli tutulmalıdır. Ayrıca, Suriye’de kalıcı istikrar ve barışın, herhangi bir mezhep ya da gruba ayrıcalık tanınmaksızın, tüm Suriye halkının ortak iradesinin dikkate alınmasıyla sağlanabileceği unutulmamalıdır. Her zeminde yeniden vurguladığımız gibi, Suriye’nin toprak bütünlüğüne ve siyasi birliğine saygı ilkesini savunmayı sürdüreceğiz. Türkiye, Suriye halkının iradesini yok sayan ve ayrılıkçı emellere ya da terör örgütlerine zemin hazırlayan her türlü girişime karşıdır. Son 14 yılda Suriye’de yapılan hataları düzeltmenin yegâne yolu, iş birliğine dayalı bir güvenlik yaklaşımı temelinde istikrarlı bir devlet ve toplumsal düzenin kurulmasına destek vermekten geçmektedir.

Acı tecrübelerimiz ışığında biliyoruz ki, hakikat, adalet ve dayanışma ile yoğrulmuş bir gelecek ancak ortak irademizle inşa edilebilir. Bu sorumluluğun tam bilincinde olan Türkiye, insanlığın onurlu ve adil bir geleceğe doğru yürüyüşüne öncülük etmeye kararlılıkla devam edecektir.

 

Kaynak: https://www.newsweek.com/pres-erdogan-turkiyes-diplomatic-vision-justice-prosperity-opinion-2132796