Avrupa’nın Müslümanları: Entegre Olsak da suçluyuz, Olmasak da

Avrupa genelinde artan Müslüman karşıtı düşmanlıkla ilgili haber yapmak, Avrupa’nın 25 milyon Müslümanına yönelik genellemelere defalarca tanık olmak anlamına geliyor. Hepimiz – istisnasız – çok dindarız, aşırılık ve terörizme kolayca kapılıyoruz, paralel toplumlar içinde yaşıyoruz ve Müslüman kadınlar, özellikle başörtüsü takanlar, fanatik ataerkil baskının kurbanları ya da yerli beyaz Avrupalıları yerinden etmeyi hedefleyen bir hareketin neferleri olarak görülüyoruz.
Ocak 3, 2025
image_print

İslamofobik söylemin yeni iddiası, ‘iyi entegre olmuş gibi görünen’ Müslümanların bile Batı’dan nefret ettiği yönünde.

 

Avrupa genelinde artan Müslüman karşıtı düşmanlıkla ilgili haber yapmak, Avrupa’nın 25 milyon Müslümanına yönelik genellemelere defalarca tanık olmak anlamına geliyor. Hepimiz – istisnasız – çok dindarız, aşırılık ve terörizme kolayca kapılıyoruz, paralel toplumlar içinde yaşıyoruz ve Müslüman kadınlar, özellikle başörtüsü takanlar, fanatik ataerkil baskının kurbanları ya da yerli beyaz Avrupalıları yerinden etmeyi hedefleyen bir hareketin neferleri olarak görülüyoruz.

Avrupa hükümetleri tekrar tekrar bize entegre olmamızı söylüyor: içeri gelin, gölgelerden çıkın ve Avrupa’nın güneşli ana akımına katılın. Daha az “yabancı”, daha fazla Avrupalı olmalı, “Avrupa değerlerini” benimsemeli (bunların neler olduğu belirsiz, ama bira içmek ve domuz eti yemek bunlar arasında gibi görünüyor), eğitim almalı ve ancak o zaman “ev sahibi toplumların” – Macaristan Başbakanı Viktor Orbán’a göre tamamen Hristiyan olan – siyasi, ekonomik ve sosyal yaşamına aktif olarak katılmalıyız.

Durum kötüleşiyor. AB’nin Temel Haklar Ajansı, Avrupa genelinde Müslüman karşıtı ırkçılığın ciddi şekilde arttığını gösteren karamsar bulgular yayınladı. Avrupa’daki Müslümanların neredeyse yarısı, dinleri, ten renkleri, etnik veya göçmen kökenleri nedeniyle ayrımcılığa maruz kalıyor. Son 14 aydır, bu ayrımcılığa İsrail-Gazze savaşına bağlı toplumsal gerilimler de eklenmiş durumda.

7 Ekim’de Hamas’ın saldırısından sonra İsrail’in Gazze’de başlattığı, Uluslararası Af Örgütü’nün artık soykırım olarak nitelendirdiği saldırı ve bazı AB hükümetlerinin İsrail hükümetine yönelik eleştirileri antisemitizmle eşitleme ısrarı, Müslüman karşıtı ırkçılığı daha da körükledi.

Hollanda’da Amsterdam’da Maccabi Tel Aviv futbol taraftarlarıyla yerel halk arasında çıkan şiddet olaylarını araştırırken, geleneksel Avrupa merkezli anlatıda daha sinsi bir değişiklik fark ettim. Alt metin, artık “iyi” ve “kötü” Müslümanlar arasında bir ayrımın kalmadığını ifade ediyor. Ana akımın bir parçası olan Müslümanlar bile, uyumsuz ve asosyal oldukları iddia edilenler kadar sorunlu görülüyor.

Hollanda’daki zehirli tartışmalar, Müslüman karşıtı söylemin bu gelişimini gözler önüne seriyor. Aşırı sağcı İslam karşıtı Hollandalı milletvekili Geert Wilders, Amsterdam’daki şiddet olaylarından “Faslıları” sorumlu tuttu ve bu kişilerin vatandaşlıklarının iptal edilmesi ve sınır dışı edilmesi gerektiğini iddia etti.

Hollanda Başbakanı Dick Schoof ise antisemitizmi ortadan kaldırmak için “daha iyi entegrasyon, daha iyi çocuk yetiştirme ve eğitim” gerektiğini söyledi.
Hükümetin bazı üyelerinin ırkçı açıklamalar yaptığını ifade eden Fas kökenli Sosyal İşler Bakanı Nora Achahbar, bu sözler üzerine istifa etti. Dört partili koalisyonun bir üyesi olan merkez sağ Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi (VVD), hükümete “göçmen kökenli Hollandalıların kültürel ve dini norm ve değerlerini” kayıt altına almayı öneren bir meclis önergesi sundu.

Bu söz düellosu arasında, Telegraaf gazetesinin kıdemli yorumcusu Wierd Duk, Hollanda’daki – ve genelde Avrupa’daki – Müslümanların “asıl sorununun” antisemitizm ve Batı’ya nefret duygularının “iyi entegre olmuş, yüksek eğitimli, üniversitelerde çalışan veya köşe yazıları yazan” Müslümanlarda bile kökleşmiş olması olduğunu öne sürdü.

Duk’un bu yorumları, Fas asıllı Hollandalı tarihçi Nadia Bouras tarafından sert bir şekilde eleştirildi. Bouras, bir röportajında bu tür “kötü niyetli” ifadelerin, Müslümanları sürekli “yabancı” olarak göstermeye yönelik olduğunu söyledi ve ekledi: “Bu, onları disipline etmek, küçük düşürmek ve – artık anlaşıldığı üzere – istediklerinizi yapmadıkları takdirde vatandaşlıklarını ellerinden alarak cezalandırmak için yapılmış bir şey.”

Avrupa Parlamentosu’nda Hollandalı sosyalist bir üye olan Mohammed Chahim, bu tür söylemlerin Müslümanların başarılarını, rollerini ve etkilerini baltalamanın bir yolu olduğunu ifade ediyor.

AB’nin Brüksel merkezinde, etkili bir iletişim uzmanı bana Müslümanların kabul edilmekte zorluk yaşadığını söyledi. “Bir kişinin dili ne kadar iyi konuştuğu, hangi diplomaları aldığı, nasıl giyindiği önemli değil; fırsatçı bir politikacı mutlaka bir şey bulur ve bunu ‘Avrupa değerleriyle uyuşmayan etnik bir tuhaflık’ olarak ilan eder.”

Bütün bunlar zaten yeterince moral bozucuyken, Avrupa Müslümanları hakkındaki tartışma – ve sadece aşırı sağcı politikacılar arasında değil – daha da karanlık bir hal aldı. Müslümanların kalıcı dışlanmışlar olduğu suçlamaları, bir zamanlar Avrupa’nın Yahudileri hakkında söylenenlerin yeni bir versiyonu gibi görünüyor.

“Şimdi, Avrupa’ya uymamakla suçlananlar Müslümanlar, Avrupa’nın ‘ötekisi’ haline gelenler onlar” diyor Avusturyalı siyaset bilimci Farid Hafez. Almanya’da yaşayan insan hakları aktivisti Shaza Alrihawi ise bana şunları söylüyor: “Artık biz Avrupa’nın yeni Yahudileri gibiyiz.”

Yeni bir yıl başlarken, kendime bu durumun da geçeceğini söylüyorum. Avrupalılar çeşitlilikle yaşamaya alışacak, aşırı sağ yeni bir takıntı bulacak ve Avrupalı politikacılar dikkatsizce ayrıştırıcı ve zehirli söylemlerinden vazgeçecek.

Ama sık sık umudumu kaybediyorum. Magdeburg’daki son saldırı gibi bir terör olayı her yaşandığında, bu geri tepme daha da kötüleşiyor ve Müslüman kökenli herkesin, ideolojik tercihlerine bakılmaksızın, şüpheli olarak görülmesi için kullanılmak isteniyor.

Yine de iyi bir günde tavırların değişeceğine inanıyorum. Daha fazla Müslüman sesini yükselttikçe, kariyerlerinde yükseldikçe ve Chahim’in dediği gibi, “temel haklarımızı bildiğimizi, yasaları anladığımızı ve başarılı olduğumuzu” açıkça gösterdikçe, değişimin gerçekleşeceğini düşünüyorum.

Bunun gerçekleştiği gün, Avrupa Müslümanları nihayet karmaşık çeşitlilikleri içinde bireyler ve vatandaşlar olarak tanınabilir. Basitleştirilmiş karikatürlere ve Oryantalist stereotiplere indirgenmek yerine, kendi haklarıyla var olabilirler. Belki o zaman, entegre olsak da olmasak da suçlu sayılmaktan kurtulabiliriz.

*Shada Islam, AB meseleleri üzerine çalışan Brüksel merkezli bir yorumcudur. Kendisi, strateji, analiz ve danışmanlık hizmetleri sunan New Horizons projesinin kurucusudur.

 

Kaynak: https://www.theguardian.com/commentisfree/2025/jan/02/integrate-europe-muslims-islamophobic-west

Çeviri: Yavuz Aslan

SOSYAL MEDYA