Trump-Putin görüşmesinden ne bekleyebiliriz?

Başarısızlık ciddi sonuçlar doğurur: savaş alanında yeni bir tırmanma, Rusya ile Batı arasındaki gerilimin artması ve milyonlarca Ukraynalının umutlarının yıkılması. Üç yıl süren acımasız bir savaşın ardından, son Gallup verilerine göre Ukraynalıların %70’i derhal müzakerelere başlanmasından yana; dolayısıyla başarısız bir zirve, bu trajediyi daha da derinleştirecektir.
Ağustos 9, 2025
image_print

Görüşmenin gerçekleşeceği kesin gibi görünüyor, ancak en çok kazanan ya da kaybedenin kim olacağı hâlâ belirsizliğini koruyor.

Önümüzdeki hafta, ABD Başkanı Donald Trump’ın ikinci kez başkan seçilmesinden bu yana, ABD ve Rusya devlet başkanları Donald Trump ve Vladimir Putin arasında ilk görüşme gerçekleşecek gibi görünüyor — Kremlin bu buluşmayı çoktan doğruladı.

Zirvenin tarihi ve yeri dahil olmak üzere ayrıntılar oldukça az; Putin, Birleşik Arap Emirlikleri Devlet Başkanı Muhammed Bin Zayed’i Moskova’da ağırlarken, görüşmenin Birleşik Arap Emirlikleri’nde yapılabileceğini ima etti.

Trump-Putin gündeminin merkezinde Ukrayna’daki savaşın sona erdirilmesi yer alıyor; ancak küresel istikrar, nükleer silahların kontrolü, Orta Doğu’daki durum, İran, ticaret ve yaptırımlar gibi daha geniş kapsamlı konuların da muhtemelen ele alınması bekleniyor.

Görüşme için varılan anlaşma, ABD Özel Temsilcisi Steve Witkoff’un Moskova’da Putin’le yaptığı görüşmelerin ardından sağlandı; Trump bu görüşmeleri “büyük bir ilerleme” olarak nitelendirdi.

Bu söylem, Trump’ın son haftalarda Putin’e karşı benimsediği daha sert üsluba kıyasla belirgin bir değişimi temsil ediyor. Bu da, Trump’ın Ukrayna’da ateşkese varılması için Moskova’ya verdiği 8 Ağustos tarihli ültimatomun geçmesinin ardından birçok kişinin korktuğu ABD-Rusya geriliminin hızla tırmanmasını Witkoff’un diplomatik çabalarının önlemiş olabileceğini düşündürüyor.

Peki bu ani değişimin nedeni ne? Olası bir açıklama, Rus petrolü alıcılarına — Çin, Hindistan ve Brezilya dahil — yönelik yıkıcı ikincil yaptırımlar tehdidiyle karşı karşıya kalan Putin’in baskıya boyun eğmiş olması olabilir. Ancak Trump’ın ültimatomundan bu yana sergilediği tutum, bunun aksini gösteriyor — Putin artık, her yönetimle birlikte politikaların dramatik biçimde değişebileceğini bildiğinden, ABD başkanlarını kapsamlı tavizlerle etkilemeye eskisi kadar istekli görünmüyor.

Ayrıca, üç yıllık ağır yaptırımların ardından Moskova, Batı’nın bu çatışmayı — Rusya’nın varoluşsal bir mücadele olarak gördüğü bu durumu — stratejik açıdan anlamlı biçimde etkileyebilecek fazla aracı kalmadığını hesaplıyor olabilir.

Alternatif olarak, daha önce düşünülenden daha büyük tavizler vermeye hazırlanan taraf Trump olabilir. Bu da, Witkoff’un ziyaretinin ardından Moskova’nın “yeni ABD tekliflerini” neden kabul edilebilir bulduğunu açıklayabilir.

Trump’ın görünürdeki geri adımı, büyük olasılıkla Hindistan ve Çin’e yönelik gümrük vergisi tehditlerinin başarısızlığından kaynaklanıyor. Her iki ülke de, Rusya’dan yapılan petrol alımlarına %100 gümrük vergisi getirilmesi yönündeki öneriyi, egemen ticaret haklarının ihlali olarak reddetti. Yaptırımlar kısa vadede ekonomik sıkıntılara yol açabilecek olsa da, bu iki ülke de bu temel ilke konusunda taviz vermeye yanaşmıyor.

Ayrıca, Çin elinde güçlü bir koz tutmaya devam ediyor — bu yılın başlarında yaptığı gibi, ABD’nin sanayi ve savunma sektörleri için hayati öneme sahip nadir toprak elementlerinin ihracatını kısıtlayarak misilleme yapabilir.

Jeopolitik açıdan bakıldığında ise, Trump’ın aynı anda hem Çin’e hem de Hindistan’a baskı uygulaması, bu iki ülkeyi birbirine yakınlaştırma riski taşıyor. Washington, özellikle son dönemde Başbakan Modi liderliğinde Hindistan’ı Çin’e karşı denge unsuru olarak dikkatle yanına çekmeye çalışırken, bu iki Asya devinin ABD’ye karşı ortak bir duruş benimsemesi, ABD açısından büyük bir stratejik gerileme anlamına gelebilir. Bunun sonuçları şimdiden görülmeye başlandı: ABD ile artan gerilim ortamında Modi, yedi yıl aradan sonra Çin’i ilk kez ziyaret etmeyi planlıyor.

Daha da önemlisi, hem Pekin hem de Delhi şu anda Moskova’ya yakınlaşır gibi görünüyor — bunun kanıtı, ABD’nin gümrük vergisi kararını açıklamasının ertesi günü Putin’in, Modi’nin ulusal güvenlik danışmanını üst düzeyde kabul etmesiydi. Bu jeopolitik yeniden hizalanmayı tamamlayan hamle ise Brezilya Devlet Başkanı Lula’dan geldi; Lula, BRICS ülkelerinin ABD’nin gümrük vergisi önlemlerine karşı ortak bir tutum belirlemesini önerdi.

Trump, karşı karşıya kaldığı bu ikilemde, Moskova ile ilişki kurarak kendi yarattığı çıkmazdan kurtulma fırsatı bulabilir: Gümrük vergisi tehditlerini uygulamak, Hindistan’ın Washington’dan uzaklaşması ve BRICS’in güçlenmesi gibi zararlı ekonomik sonuçlara ve jeopolitik kaymalara yol açacaktır; öte yandan, hem gümrük vergilerinden hem de Putin’e yönelik Ukrayna ültimatomundan geri adım atmak, Trump’ın güvenilirliğini ciddi şekilde sarsacaktır.

Putin’in gerçek iş birliğini sağlamak — yalnızca oyalama taktikleriyle yetinmemek — için Trump’ın, Rusya’nın temel savaş taleplerini ele alması gerekecektir: toprak kazanımlarının resmen tanınması, Ukrayna’nın tarafsızlığının garanti altına alınması (NATO üyeliği hariç tutulmak kaydıyla) ve Ukrayna ordusunun, Moskova’nın tehdit olarak görmediği seviyelere indirilmesi.

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun, “toprak meselelerinin” barış görüşmelerinin merkezinde yer aldığını vurgulayan son açıklaması, Washington’un bu konuyu Moskova ile müzakere etmeye istekli olabileceğine işaret ediyor. Rusya, Kırım ve dört Donbas oblastı üzerindeki kontrolünü sürdürmekte ve bu bölgelerin ilhakının resmen tanınmasını istemekte ısrarcı. ABD daha önce yalnızca Kırım konusunda taviz vermiş, Donbas’ın statüsünü ise belirsiz bırakmıştı. Rubio, şu anda hangi toprak tavizlerinin düşünülebileceği konusunda özellikle kaçamak davrandı.

Doğal olarak, Avrupa’nın desteğini arkasına alan Ukrayna bu talepleri reddetmeye devam ediyor. Ancak Washington, Kiev’in savaş alanındaki kötüleşen durumunu ve Zelensky’nin siyasi kırılganlıklarını — özellikle yolsuzlukla mücadele kurumunun kaldırılması ve ardından Batı’nın baskısıyla yeniden kurulması sürecindeki kötü yönetimini — kullanarak Kiev’e baskı yapmaya çalışabilir.

Olası bir uzlaşma, toprak takası şeklinde olabilir: Rusya, hâlihazırda işgal altında tuttuğu bölgelerden çekilir; buna karşılık, dört Donbas bölgesinin hâlen işgal altında olmayan kısımları üzerindeki resmi kontrol hakkını elde eder. Bu anlaşmaya karşılık olarak Moskova’nın, seçici yaklaşımından vazgeçip kapsamlı ve derhal bir ateşkes ilan etmesi gerekecektir.

Böyle bir düzenleme uygulanabilir bulunursa, daha kapsamlı barış görüşmelerinin önünü açabilir. Zirveden çıkabilecek daha mütevazı bir sonuç ise, basit ve doğrudan bir ateşkes olabilir — bu, Ukrayna tarafından halihazırda kabul edilmiş ancak şu ana kadar Rusya tarafından reddedilmiştir. Bu tür bir ateşkes aktif çatışmaları durdurarak can kayıplarını önleyebilir; ancak mevcut cephe hatları boyunca, tipik olarak beraberinde belirsizlik ve istikrarsızlık getiren donmuş bir çatışma durumunu da beraberinde getirecektir.

Zirve, alternatif olarak Ukrayna konusunda herhangi bir anlaşma doğurmadan sonuçlanabilir; bu da tarafları, ikili ilişkilerindeki diğer gerginlik alanlarına — silah kontrol anlaşmalarının yenilenmesi, Orta Doğu’daki gerilimler ya da İran’ın nükleer programı gibi — odaklanmaya zorlayabilir. Ancak savaşın sona erdirilmesi konusunda ilerleme sağlanmadığı sürece, bu tür gelişmeler başarı olarak değerlendirilemez.

Görüşmenin kendisi hâlâ kırılgan. Ukrayna’da büyük kayıplara yol açacak bir saldırı ya da format üzerindeki anlaşmazlıklar — örneğin Trump’ın, Zelensky’nin katılımını talep ettiği, ancak sonra bu talebi geri çektiği ve Putin’in bu katılıma şarta bağlı olarak karşı çıktığı iddiaları — görüşmelerin daha başlamadan suya düşmesine yol açabilir.

Başarısızlık ciddi sonuçlar doğurur: savaş alanında yeni bir tırmanma, Rusya ile Batı arasındaki gerilimin artması ve milyonlarca Ukraynalının umutlarının yıkılması. Üç yıl süren acımasız bir savaşın ardından, son Gallup verilerine göre Ukraynalıların %70’i derhal müzakerelere başlanmasından yana; dolayısıyla başarısız bir zirve, bu trajediyi daha da derinleştirecektir.

*Eldar Mamedov, Brüksel merkezli bir dış politika uzmanı ve Quincy Enstitüsü’nün misafir araştırmacısıdır.

Kaynak: https://responsiblestatecraft.org/trump-putin-meeting-ukraine/

SOSYAL MEDYA