Ateşkes, Barış Değil
Bir hafta önce, Güney Kore’de yapılacak Trump ve Xi görüşmesine dair yazmış ve bu görüşmenin, dışarıdan muhtemelen dostane görünse de, içerik ve uzun vadeli etkiler açısından “boş bir gösteriden” ibaret olacağını öngörmüştüm.
Birkaç gün önce bir araya geldiler ve sonuç büyük ölçüde beklendiği gibi oldu. İlerleme sağlandı, ancak esasen işlemsel alanlarda – örneğin soya fasulyesi alımı ve fentanil konusunda. Temel farklılıklar ise ya gündem dışı bırakıldı (Tayvan) ya da ileri bir tarihe ertelendi (nadir toprak elementleri ve ticaret ambargosu).
Her iki lider de son derece samimi ve diplomatikti. 100 dakikalık görüşmenin hem öncesinde hem de sonrasında gülümsemeler ve el sıkışmalar vardı. Görüşmenin ardından Trump, Xi’yi arabasına kadar uğurladı ve Xi, önümüzdeki Nisan ayında Pekin’e davet edildi.
Xi, Trump’a altın golf topları ya da ölmüş bir dalkavuğa ait ikinci el golf sopası hediye etmedi. Yeni Japon başbakanı ise tam olarak bunu yaptı; böylesine ölçüsüz bir dalkavukluk, ancak kölece ve mide bulandırıcı olarak tanımlanabilir ve Trump’ın şu sözlerini hatırlatır: “bazı yabancı liderler kıçımı öpmek için sıraya giriyor… lütfen efendim, lütfen”.
Ancak Xi ile verilen poz, Trump’ı fazlasıyla memnun etmiş görünüyordu; Trump, dönüş uçağında basına yaptığı açıklamada toplantıyı bir reality şov yıldızına yaraşır şekilde “10 üzerinden 12” olarak değerlendirdi.
Peki, Busan toplantısından ne elde edildi? Ticaret ve teknoloji savaşında şu anda neredeyiz? Özetle, ilişkileri geçici olarak istikrara kavuşturacak kadar anlamlıydı, ancak genel tablo değişmedi. En iyi ihtimalle tedirgin bir ateşkes söz konusu; bir barış anlaşması değil.
Pekin, ticaret savaşının başından beri dile getirdiği ruha sadık kaldı: “ABD konuşmak isterse kapılarımız açık; ama savaşmak isterseniz, sonuna kadar savaşırız.”
Toplantıdan önce bile Trump, başlangıçtaki %100 gümrük vergisi tehdidinden akıllıca geri adım attı ve böylece Busan’dan tekrar “TACO” diye anılmadan ayrıldı. Piyasalar buna olumlu tepki verdi.
Özünde, Eylül ayında yapılan Madrid müzakere turunda bulunduğumuz noktaya geri dönmüş olduk.
Şimdi bu anlaşmayı açalım ve önümüzdeki 6 ila 12 ayda işlerin nasıl gelişebileceğine dair varsayımlarda bulunalım.
Batı medyasının haberlerine kıyasla genellikle çok daha güvenilir ve sansasyonel olmayan Çin’in resmi açıklamasına göre, anlaşmanın temel unsurları şunlardır:
- Pekin’in Ekim ayında duyurduğu yeni nadir toprak kurallarının bir yıl süreyle ertelenmesi; karşılığında ABD’nin, Entity List (ticaret kara listesi için kullanılan örtmece) için geçerli “BIS %50” kuralını bir yıl süreyle askıya alması.
Bu %50 kuralı, ABD Ticaret Bakanlığı’na bağlı Sanayi ve Güvenlik Bürosu (Bureau of Industry and Security) tarafından duyurulmuştu ve Çin’in nadir topraklara yönelik misillemesini tetikleyen ilk unsurdu.
Kurala göre, Entity List’te yer alan bir Çinli şirketin %50’den fazlasına sahip olduğu herhangi bir Çin dışı şirket, ana şirketle aynı yaptırımlara tabi olur. Eğer A Şirketi, B Şirketi’nin %50’sine, B ise C Şirketi’nin %50’sine sahipse, A, B ve C şirketlerinin tamamı aynı yaptırımlara maruz kalır.
Bu kural, Entity List’teki Çinli şirketlerin sayısını 10 kat artırarak, Çin dışındaki yaklaşık 25.000 işletmeyi etkiler hâle getirdi.
- Her iki hükümet de birbirlerinin deniz taşımacılığı filosuna uyguladığı liman ücretlerini bir yıl süreyle askıya alacaktır. Liman ücreti ilk olarak ABD tarafından, ABD limanlarına yanaşan Çin yapımı, Çin’e ait ve Çin tarafından işletilen gemilere uygulanmaya başlanmıştı. Çin ise, Çin limanlarına yanaşan ABD gemilerine karşılık olarak benzer ücretlerle misilleme yaptı.
- ABD, sözde “fentanil vergisini” %10’a indirecektir. Buna karşılık Çin, miktarı belirtilmemiş bir miktarda ABD soya fasulyesi satın alacaktır.
- Her iki taraf da TikTok satışını sonuçlandırmaya yönelik süreci sürdürmeye devam edecektir.
“Anlaşma”da dikkat çekici şekilde eksik olan unsur ise Tayvan ve yarı iletkenlere dair herhangi bir ifadenin yer almamış olmasıydı. Tayvan, her iki tarafça da anılmadı; bu da Pekin ve Washington’un jeopolitiği ticaret müzakerelerinden ayrı tutmayı tercih ettiğini gösteriyor.
Görüşmede yarı iletkenlerin yer almaması, Pekin’in bu teknolojiyi bağımsız biçimde geliştirme yeteneğine güven duyduğunu ve kendi kendine yeterliliğe odaklanacağını açıkça ortaya koyuyor.
Pekin, nadir toprakları ABD çiplerine erişim sağlamak için bir pazarlık kozu olarak görmüyor. Bu karmaşadan azade biçimde, ihtiyaç duyduğunda nadir toprak kısıtlamalarını devreye sokabilir.
Toplantının temel çıktısı, nadir toprak kısıtlamaları ile Entity List genişletmesinin karşılıklı olarak bir yıl süreyle askıya alınmasıdır. Diğer her şey tali maddeler olarak değerlendirilebilir.
Çin’in ABD’den soya fasulyesi satın alma tavizi, şu anda Brezilya’ya fazla bağımlı hâle gelmiş olan soya fasulyesi ithalatında tek bir tedarikçiye bağımlı kalmama stratejisiyle uyumludur.
Brezilya, bu bağımlılığı “Brezilya primi” olarak adlandırılan bir fiyat farkıyla fırsata çevirmektedir ve Pekin, Arjantin ve ABD’den alımlarla bunu dengelemek istemektedir.
Çin, soya fasulyesine hayvan yemi dışında, örneğin biyoyakıt işleme gibi yeni kullanım alanları buldukça, ek alımlar da kendi ulusal çıkarlarıyla örtüşür hâle gelmektedir.
Geçici bir ateşkes ilan edildiğine göre, iki taraf bu şartları bir ticaret anlaşmasına dönüştürecektir. Eğer Trump, Nisan ayında Pekin’i ziyaret ederse, o zaman resmi bir anlaşma ilan edilebilir.
Bundan sonra ne olacağına dair bazı makul öngörülerde bulunabiliriz:
- Hem ABD hem de Çin, bu bir yıllık mühleti bir sonraki ticaret gerilimlerine hazırlık için kullanacaktır: ABD, Çin’den bağımsız olarak ve müttefikleriyle birlikte alternatif bir nadir toprak tedarik zinciri kurmaya çalışacaktır; Çin ise yeni sınır ötesi nadir toprak kontrol politikalarının uygulama yöntemlerini ince ayarlarla geliştirecek, böylece gerektiğinde bunları etkili biçimde devreye sokabilecektir — nihayetinde bu, esnetilecek yeni bir kas gücüdür;
- Pekin, ABD’nin Çin pazarına çip satışlarını engellemeye hazırlanıyor; özellikle Nvidia ve AMD tarafından üretilen yapay zekâ çiplerinin satışını. Bu hamle, yerli ikameleri teşvik etmek ve hızlandırmak ve ABD teknolojisine olan bağımlılığı ortadan kaldırmak amacı taşımaktadır;
- Pekin, Çin’in zararına olacak şekilde Washington ile fazlasıyla yakın hizalanan ABD müttefiklerini ibretlik bir örnek hâline getirebilir. Örneğin, son dönemde Hollanda’nın Çinli sahiplerinden Nexperia’yı “çalması”, muhtemelen sert bir şekilde karşılık bulacaktır.
Uşaklar, köpek sahibi ile aynı nezaketi görmezler ve Avrupa yumuşak bir hedeftir. Vasallar, vasallığın bedelini ödeyeceklerdir. Belki de eski Hollanda Başbakanı Mark Rutte, “babasına” gidip bu adaletsizliği ağlayarak anlatabilir.
Bazıları, bu görüşmeden sonra ABD-Çin geriliminin azalacağını düşünüyor. Ben o görüşte değilim.
Birkaç ay önce, ABD tarafından %50 gümrük vergisine çarptırılan Hindistan ile Çin arasında uzlaşma olacağına dair iyimserlik gündeme gelmişti. Modi, Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) toplantısına katılmak üzere Tianjin’e gitti. Xi, Putin ve Modi aynı karede poz verdi.
Beklendiği gibi, Modi aslında Çin ile işbirliği kurma niyeti taşımıyordu; yalnızca fırsatçı bir biçimde ABD’ye yönelik hoşnutsuzluğunu sergiliyordu. Asıl amacı, ABD ile müzakerelerde avantaj elde edebilmek için birkaç puan toplamaktı; ki ABD, Hindistan’ı birkaç sembolik jestle kolayca geri kazanabilir.
Görünen o ki tam da bu oldu — Hindistan, efendisinin gözüne yeniden girebilmek adına Rusya’dan petrol alımını durdurmayı kabul etti.
Pekin, ABD ile olan yapısal rekabetine soğukkanlılıkla yaklaşıyor. Xi, şu an için Trump’a nadir toprak üzerinden şah çekmekle ilgilenmiyor. Bunun yerine, uzun vadeye yayılan kontrollü bir rekabet yürütüyor.
Pekin, bağımlılığı azaltmak için altyapı inşa ediyor — örneğin, emtia ticaretini dolarizasyon dışına taşımak amacıyla BHP’yi demir cevheri ödemelerini RMB (Çin yuanı) ile kabul etmeye zorladı; tarım ve enerji alımlarını çeşitlendiriyor ve ticaret akışını, özellikle Kuşak ve Yol Girişimi kapsamındaki gelişmekte olan pazarlara yönlendiriyor.
Çin’in ABD’den ayrışmasında bir sonraki adım daha az sancılı olacak: Pekin, ihracat odağını elektrikli araçlar (EV), lityum iyon piller, fotovoltaikler ve entegre devreler gibi yüksek katma değerli ürünlere kaydırıyor.
Bu tür ihracatlar, ABD pazarına son derece düşük düzeyde bağımlıdır — bugün bu kategorilerdeki ihracatın yalnızca %1 ila 2’si ABD’ye yöneliktir. Dolayısıyla, daha fazla ticaret kısıtlaması Çin’i fazla etkilemeyecektir. ABD’nin bugün Çin’den satın aldığı ürünler, ekonomik olarak başka yerlerden temin edemeyeceği ürünlerdir.
Ayrıca Çin’in, gelecekte ABD ile girişeceği karşılıklı yaptırım savaşlarında kullanabileceği birçok oku var. Çin, ABD’li büyük ilaç şirketlerinin bağımlı olduğu temel başlangıç maddeleri (KSM’ler – key starting materials) ve etkin ilaç bileşenleri (API’ler – active pharmaceutical ingredients) konusunda baskın bir konuma sahiptir. Çin aynı zamanda, ileri teknoloji üretimi ve yeşil dönüşüm için gerekli olan çeşitli kritik minerallerde de hâkimiyet sahibidir.
Şimdilik Xi, tam bir kopuş yerine istikrar ve ateşkes yolunu seçti. Bu tercih, Çin’in stratejik düşünce tarzını yansıtıyor — uluslar arası rekabet, satranç değil, bir GO oyunudur (wei qi ya da “çevreleme oyunu”).
GO ve satranç, ikisi de iki kişilik, tam bilgiye dayalı ve sıfır toplamlı tahta oyunlarıdır; ancak bunun dışında neredeyse tüm varsayımları farklıdır. Biri kralı öldürmekle ilgilidir. Diğeri ise toprak kapmaktır: daha fazla bölgeyi çevrelemekle.
GO oyununda amaç, satrançta olduğu gibi rakibin kralını mat etmek değil; rakibinden daha fazla bölgeyi kuşatmak ve ele geçirmektir.
Satranç, başarı için tek ve belirleyici bir hamle üzerine kuruludur. GO ise daha çok uzun vadeli düşünme ve çelişen çıkarları dengeleme gerektiren stratejik bir toprak savaşıdır.
GO, 10¹⁷⁰ oyun ağacı pozisyonu ile satrançtan çok daha karmaşıktır — gözlemlenebilir evrendeki atomlardan daha fazla yasal hamle pozisyonu içerir.
Sonuçta GO, stratejik bir oyundur: tüm tahtayı değerlendirme, uzun vadeli ödünleşmeler ve “savaşı kaybedip savaşı kazanma” mantığına dayanır.
Xi, Trump’ın açık ve kesin satranç hamlelerine karşı uzun vadeli bir GO oyunu oynuyor. Verdiği mesaj ise incelikli: Çin, sert oynamadan da sert oynayabileceğini ABD’ye göstermek istiyor. Şimdilik.
Washington bunu anlayacak mı, göreceğiz.
Kaynak: https://huabinoliver.substack.com/p/where-are-we-now-in-the-trade-and-c39
