Siyonist vizyonuna bir örnek olarak Clean Break Raporu

Clean Break Raporu, 1996 yılında İsrail merkezli bir düşünce kuruluşu olan Institute for Advanced Strategic and Political Studies (IASPS) için hazırlanan bir stratejik politika belgesidir. Başında ABD savunma ve dış politika danışmanı, Pentagon ve Savunma Bakanlığı’nda önemli görevler üstlenmiş olan ve “Karanlıklar Prensi” olarak anılan, CIA ve Mossad ile bağlantılı Richard Perle’nin bulunduğu bir heyet tarafından hazırlanmıştır. Önde gelen yahudi kanaat önderleri ABD siyasetini kontrol ederek Oslo barış anlaşmasını ve barışa karşı toprak takası anlaşmasını bozmak için, bölgeyi saldırganca düzenlemeyi ve güç yoluyla barış dedikleri bir stratejiyi tavsiye ediyorlar. Netanyahu'nun yol haritası, bu rapora dayanıyor.
Eylül 23, 2025
image_print

Clean Break Raporu.[1]

Clean Break Raporu, 1996 yılında İsrail merkezli bir düşünce kuruluşu olan Institute for Advanced Strategic and Political Studies (IASPS) için hazırlanan bir stratejik politika belgesidir. Başında ABD savunma ve dış politika danışmanı, Pentagon ve Savunma Bakanlığı’nda önemli görevler üstlenmiş olan ve “Karanlıklar Prensi” olarak anılan, CIA ve Mossad ile bağlantılı Richard Perle’nin bulunduğu bir heyet tarafından hazırlanmıştır.

FKÖ ile İsrail arasında 13 Eylül 1993te Washington’da Yitzhak Rabin ve Yaser Arafat’ın katıldığı törende imzalanan Oslo Barış anlaşması, ‘toprak karşılığı barış’ gibi Siyonist çevreleri rahatsız eden ve Filistinliler için Gazze ve Batı Şeria’da kademeli bir özerlik öngören nahif ve gerçeklerden kopuk bir anlaşmaydı. Clean Break Raporu, Oslo barış anlaşmasının imzalamasından yaklaşık üç yıl sonra, iktidarının ilk yılında İsrail başbakanı Netanyahu’ya, İsrail Filistin, İsrail Arap ve İsrail ABD ilişkileri için yeni ve farklı bir stratejik vizyon önermektedir.

Rapor, özellikle İsrail’in Filistin toprakları ve bölgedeki Arap devletleri ile ilişkilerini yeniden yapılandırmayı hedefleyen bir “stratejik yol haritası” olarak tasarlanmıştır. Soğuk Savaş sonrası Orta Doğu’nun yeniden şekillendiği ve kırılgan Oslo Barış’ının ilk yıllarına denk gelen Rapor, İsrail’in güvenlik, ekonomik ve politik üstünlüğünü korumak için “temiz bir kopuş” (clean break) yaklaşımını savunur; yani, öncelikle Oslo Barışı gibi bir garabetten kurtulmak, bölgedeki statükoyu zorlayarak radikal bir stratejik dönüşüm yapılması gerektiğini öne sürer.

Rapor hem İsrail politikaları hem de ABD dış politikası açısından etkili bir referans olarak kabul edilmektedir. Temel olarak, Lübnan ve Suriye’ye karşı askeri ve stratejik önlemler, Filistin yönetimi ile olan ilişkilerde baskın rol, Arap dünyasında İsrail’in nüfuzunu artıracak yöntemler ve bölgesel enerji kaynaklarının kontrolü gibi konular yer alır. Sonuçları açısından raporun, 2000’li yıllardan bu yana, İsrail politikalarının ve bölgesel stratejilerin düşünsel temelini oluşturduğu söylenebilir. Ayrıca, Orta Doğu’daki istikrarsızlığın ve çatışmaların anlaşılmasında, özellikle radikal politika önerilerinin tartışılmasında sıkça referans gösterilen bir belge olmuştur. Söz konusu radikal ve saldırgan/yıkıcı politikaların ve yine raporla bağlantılı politika setlerinden, birinci Trump iktidarında ilan edilen İbrahim Anlaşmalarının etkisiyle ile iyice gündemden düşürülen Filistin açısından ölümcül sonuçları olmuştur. Sürecin sonunda İsrail ve (Yahudi ya da Hristiyan) Siyonizm’in, hatta Filistin’i bölgesel bir istikrarsızlık unsuru olarak gören gerici Arap rejimlerinin bakış açısıyla aslında Filistin davası ölü bir dava haline gelmiştir. Ancak 7 Ekim 2023 Aksa Tufanı operasyonuyla söz konusu beklenti ve umutlara dayandırılan ‘gerçek’ tuz buz olmuş ve Filistin yeniden dünyanın birinci meselesi, Filistin davası da bölgedeki en belirleyici siyasi aks/gerçek haline gelmiştir.

Bugün itibariyle İsrail, Siyonistlerin rapora da yansıyan güç zehirlenmesi ve kibriyle adeta paralize olmaktadır. Kurulduğu 1948’den beri belki de ilk kez gerçek bir beka sorunu ile karşı karşıya olan İsrail ve Siyonizm davası, üzerinde tutunmaya çalıştığı toprakla bitmeyen kavgası, toprağa bir türlü oturamayan, yabancı kolonistlerden oluşan ve Yahudilik potasında eritilmeye çalışılan karmaşık sosyolojisiyle bir tür ‘ucubeye’ benzemektedir. Komşu olmayı başaramayan, toprakla bağ kuramayan, ontolojik olarak ayrıksı ve tekinsiz bu ithal koloninin Filistin topraklarında uzun süreli barınması güç görünmektedir.

Gazze’de 20.000 çocuk (1200’ü bir yaş altı ve hatta fetüslerden oluşuyor), 19.000 kadın olmak üzere 68.000 sivil Filistinliyi katleden Siyonist savaş makinesinin bu soykırımı ne kadar sürdürebileceğini öngörmek zor olsa da İsrail’in bu Soykırımın yarattığı baskı altında yokuş aşağı artan bir ivme ile sürüklendiği tartışılmaz bir gerçektir.

Bu düşüncelerle, Siyonizm’in kibirli bakış açısının iyi bir örneği olan metni yeniden dikkatinize sunuyoruz.

Temiz Bir Kopuş: Bögenin Güvenliği İçin Yeni Bir Strateji

Aşağıda, İleri Stratejik ve Politik Araştırmalar Enstitüsü’nün “2000’e Doğru Yeni Bir İsrail Stratejisi Çalışma Grubu” tarafından hazırlanan bir rapor sunulmaktadır. Bu raporda yer alan temel fikirler, Richard Perle, James Colbert, Charles Fairbanks, Jr., Douglas Feith, Robert Loewenberg, David Wurmser ve Meyrav Wurmser gibi önde gelen Siyonist kanaat önderlerinin katıldığı bir tartışmadan doğmuştur. “Temiz Bir Kopuş: Bölgenin Güvenliği İçin Yeni Bir Strateji” başlıklı rapor, bu raporu takip eden bir dizi strateji odaklı raporun çerçevesini oluşturmaktadır.

İsrail büyük bir sorunla karşı karşıyadır. Yetmiş yıldır Siyonist harekete hâkim olan İşçi Siyonizmi, durgun ve zincire vurulmuş bir ekonomi yaratmıştır. İsrail’in sosyalist kurumlarını ayakta tutmaya yönelik çabalar — ulusal egemenlik yerine ulus-üstü egemenliği savunmak ve “Yeni Orta Doğu” sloganı etrafında şekillenen bir barış sürecini takip etmek — ulusun meşruiyetini zedelemekte, İsrail’i stratejik felce ve önceki hükümetin “barış süreci”ne sürüklemektedir.

Söz konusu barış süreci, ulusal kritik kütlenin erozyona uğradığına dair işaretleri gizlemiş; belirgin bir ulusal tükenmişlik hissini pekiştirmiş ve stratejik inisiyatifi kaybettirmiştir. Bu kritik kütlenin kaybı, İsrail’in şu girişimlerinde açıkça görülmüştür: ABD’yi, halk nezdinde popüler olmayan politikaları satmaya dahil etme çabaları; başkenti üzerindeki egemenliğini müzakere etmeye razı oluşu ve İsraillilerin gündelik hayatlarını — örneğin otobüsle işe gidip gelmelerini — engelleyecek ölçüde yoğun ve trajik bir terör dalgasına boyun eğmesi.

Benjamin Netanyahu’nun hükümeti yeni bir fikir setiyle göreve gelmiştir. Devamlılığı öğütleyenler olacaktır; fakat İsrail’in “temiz bir kopuş” yapma fırsatı vardır. İsrail, stratejik inisiyatifi yeniden kazandıracak ve ulusun enerjisini Siyonizm’i yeniden inşa etmeye yöneltecek, bütünüyle yeni bir entelektüel temele dayalı bir barış süreci ve strateji geliştirebilir. Bunun başlangıç noktası ekonomik reform olmalıdır. Ülkenin sokaklarını ve sınırlarını yakın gelecekte güvence altına almak için İsrail şunları yapabilir:

  • Türkiye ve Ürdün ile yakın çalışarak en tehlikeli tehditlerden bazılarını çevrelemek, istikrarsızlaştırmak ve geri püskürtmek. Bu, “kapsamlı barış” sloganından koparak, güç dengesi temelli geleneksel strateji anlayışına dönmeyi gerektirir.
  • Filistinlilerle ilişkilerinin niteliğini değiştirmek; buna, tüm Filistin bölgelerine yönelik meşru müdafaa amaçlı “sıcak takip” hakkını savunmak ve Arafat’ın Filistin toplumundaki tekeline alternatifler geliştirmek dâhildir.
  • ABD ile ilişkilerde yeni bir temel oluşturmak; bu temeli öz-yeterlilik, olgunluk, karşılıklı kaygı alanlarında stratejik iş birliği ve Batı’ya özgü değerlerin geliştirilmesi üzerine kurmak. Bu yalnızca, ekonomik reformu engelleyen yardımların sonlandırılması için ciddi adımlar atıldığında mümkün olacaktır.

Bu rapor, yeni hükümetin yapma fırsatına sahip olduğu “temiz kopuşu” vurgulayan ve olası bir konuşmanın anahtar pasajları olarak işaretlenmiş metin parçalarıyla birlikte yazılmıştır. Raporun gövdesi ise bu pasajların amacını açıklayan ve stratejik bağlamını ortaya koyan yorumlardan oluşmaktadır.

Barışa Yeni Bir Yaklaşım

Yeni başbakan için barış ve güvenlik konusunda cesur, yeni bir perspektifin erken benimsenmesi hayati önem taşımaktadır. Önceki hükümetin ve dışarıdaki birçok çevrenin vurguladığı “toprak karşılığı barış” anlayışı, İsrail’i kültürel, ekonomik, siyasi, diplomatik ve askeri bir geri çekilme konumuna itmiştir. Yeni hükümet ise Batı değerlerini ve geleneklerini teşvik edebilir. Bu yaklaşım, ABD’de de olumlu karşılanacaktır. Söz konusu yaklaşım “barışa karşı barış”, “güç yoluyla barış” ve öz-yeterlilik: yani güç dengesi ilkesini içermektedir.

İnisiyatifi ele alacak yeni bir strateji şöyle sunulabilir:

METİN:
“Dört yıldır ‘Yeni Orta Doğu’ temelli bir barış peşinde koşuyoruz. Ancak biz İsrail’de, masum olmayan bir dünyada ‘masum rolü’ oynayamayız. Barış, düşmanlarımızın karakterine ve davranışlarına bağlıdır. Kırılgan devletlerin ve derin rekabetlerin bulunduğu tehlikeli bir mahallede yaşıyoruz. ‘Toprak karşılığı barış’ uğruna bir Yahudi devleti inşa etme çabası ile onu yok etme arzusu arasında ahlaki bir muğlaklık sergilemek, bize ‘hemen barış’ getirmeyecektir. Toprağa dair iddiamız —2000 yıl boyunca umutla tutunduğumuz (vaat edilmiş topraklar) bu bağ— meşru ve yücedir. Ne kadar taviz verirsek verelim, kendi gücümüzle tek taraflı olarak barış sağlayamayız. Geleceğin sağlam temeli, ancak Arapların haklarımızı —özellikle toprak boyutunda— koşulsuz kabul etmesiyle, yani ‘barışa karşı barış’ ile mümkündür.”

İsrail’in barış arayışı, kendi ideallerinin peşinde koşmaktan doğar; barış Siyonist ideallerin yerine ikame edilemez. Yahudi halkının insan haklarına duyduğu açlık — kendi topraklarında özgür yaşama hayalini 2000 yıl boyunca kimliğine işlemiş bir arzu — barış kavramını beslemekte ve Batı ile Yahudi geleneği arasındaki değer sürekliliğini yansıtmaktadır.

İsrail artık müzakereleri benimseyebilir, ancak bunları bir amaç değil, idealleri sürdürmenin ve ulusal kararlılığı sergilemenin aracı olarak görebilir. Polis devletlerine meydan okuyabilir; anlaşmalara uyumu zorlayabilir, asgari hesap verebilirlik standartlarını dayatabilir.

Kuzey Sınırının Güvence Altına Alınması

Suriye, İsrail’e Lübnan toprakları üzerinden meydan okumaktadır. İsrail’in kuzey sınırlarında stratejik inisiyatifi ele alması, Hizbullah, Suriye ve İran’ı Lübnan’daki saldırganlığın başlıca aktörleri olarak hedef alması, etkili ve Amerikalılar tarafından da anlaşılır bir yaklaşım olacaktır. Bu, şu adımları kapsayabilir:

  • Lübnan’daki Suriye’nin uyuşturucu gelirleri ve kaçakçılık altyapısına — özellikle Razi Kenan’ın uyuşturucu ve sahte para basma altyapısına — darbe indirmek.
  • Suriye’nin davranışlarını paralel biçimde karşılamak için, Lübnan’dan gelen saldırıların kaynağı olarak Suriye topraklarının da dokunulmaz olmadığını gösterecek emsal oluşturmak; bunu İsrail’in vekil güçleri üzerinden yapmak.
  • Lübnan’daki Suriye askeri hedeflerini vurmak; bu yetersiz kalırsa, Suriye’nin kendi topraklarındaki belirli hedefleri doğrudan vurmak.

İsrail ayrıca bu fırsatı, Suriye rejiminin gerçek niteliğini dünyaya hatırlatmak için kullanabilir. Suriye, defalarca sözünden dönmüştür. Türkiye ile yaptığı sayısız anlaşmayı ihlal etmiş, 1989’daki Taif Anlaşması’nı çiğneyerek Lübnan’ı işgal etmeye devam etmiş ve ABD’yi de bu yolla aldatmıştır. Bunun yerine, sahte bir seçim düzenlemiş, bir kukla hükümet kurmuş ve 1991’de Lübnan’ın egemenliğine son veren bir “Kardeşlik Anlaşması”nı dayatmıştır. Ayrıca, yüzbinlerce Suriyeliyi Lübnan’a yerleştirerek adeta kolonileştirmeye başlamış, kendi halkından da on binlercesini katletmiştir. Bunun en çarpıcı örneği, 1983’te yalnızca üç gün içinde Hama’da gerçekleştirilen toplu katliamdır.

Suriye’nin vesayeti altında, Lübnan’daki uyuşturucu ticareti — korunma karşılığı olarak Suriyeli askeri yetkililere verilen rüşvetler sayesinde — gelişmektedir. Suriye rejimi, terörist gruplara Lübnan’da ve kendi topraklarında hem operasyonel hem de mali destek sunmaktadır. Hatta öyle ki, Suriye kontrolündeki Bekaa Vadisi, Silikon Vadisi’nin teknoloji için gördüğü işleve benzer biçimde, terör için bir gelişim vadisi olmaktadır. Bekaa Vadisi, “süper banknot” olarak bilinen ve tespit edilmesi imkânsız ölçüde profesyonelce üretilmiş Amerikan dolarının ana dağıtım kaynaklarından, hatta üretim merkezlerinden biri haline gelmiştir.

METİN:
“Baskıcı rejimlerle — Suriye rejimi gibi — yürütülen müzakereler, ihtiyatlı bir gerçekçilik gerektirir. Karşı tarafın iyi niyetine makul biçimde güvenilemez. Kendi halkını katleden, komşularına açıkça saldırgan, uluslararası uyuşturucu kaçakçıları ve sahtekârlarla suç ortaklığı yapan, en ölümcül terör örgütlerini destekleyen bir rejimle safça muhatap olmak İsrail için tehlikelidir.”

Şam’daki rejimin doğası göz önünde bulundurulduğunda, İsrail’in “kapsamlı barış” sloganını terk etmesi hem doğal hem de ahlakidir. İsrail, Suriye’yi sınırlamaya yönelmeli, onun kitle imha silahı programına dikkat çekmeli ve Golan Tepeleri üzerinde “toprak karşılığı barış” anlaşmalarını reddetmelidir.

Geleneksel Güç Dengesi Stratejisine Geçiş

METİN:
“Dost ile düşmanı soğukkanlı ve açık biçimde ayırt etmeliyiz. Ortadoğu’daki dostlarımız, dostluğumuzun sağlamlığından ve değerinden asla kuşku duymamalıdır.”

İsrail, Türkiye ve Ürdün ile iş birliği içinde stratejik çevresini şekillendirebilir; Suriye’yi zayıflatabilir, çevreleyebilir ve hatta geriletebilir. Bu çaba, aynı zamanda İsrail açısından başlı başına önemli bir stratejik hedef olan Saddam Hüseyin’in Irak’taki iktidarını devirmek üzerine odaklanabilir. Bu, Suriye’nin bölgesel emellerini boşa çıkarma aracı olacaktır.

Ürdün, kısa süre önce Irak’ta Haşimi hanedanının yeniden iktidara getirilmesini gündeme getirerek Suriye’nin bölgesel hırslarına meydan okumuştur. Bu girişim, Ürdün ile Suriye arasında bir rekabet doğurmuş, Esad da buna karşılık, Haşimi Krallığı’nı istikrarsızlaştırmak için sızmaları artırarak karşılık vermiştir. Suriye İran ile birlikte, Irak’ta Saddam’ın zayıf ama ayakta kalmasına, yalnızca Ürdün’ü zayıflatmak ve küçük düşürmek amacıyla razı olabileceğini yakın zamanda ima etmiştir.

Fakat Suriye bu çatışmaya potansiyel bir güçsüzlükle girmiştir: Şam, Lübnan kanadının dağılması tehdidini meydana getiren yeni bölgesel denklemle fazla meşguldür. Ve Şam, bir tarafta İsrail, diğer tarafta merkezi Irak ve Türkiye ve ortada Ürdün’den oluşan ‘doğal eksen’in Suriye’yi sıkıştırıp Suudi Arabistan’dan koparmasından korkmaktadır. Suriye için bu, ülkenin toprak bütünlüğünü tehdit edecek şekilde Ortadoğu haritasının yeniden çizilmesinin başlangıcı olabilir.

Irak’ın geleceği, Ortadoğu’daki stratejik dengeyi derinden etkileyebileceğinden, İsrail’in Haşimilerin Irak’ı yeniden tanımlama çabalarını desteklemekte çıkarı olduğu anlaşılır bir durumdur. Bu, yeni Netanyahu hükümetinin ilk resmi yurt dışı ziyaretini ABD’den önce Ürdün’e yapması gibi adımları; Kral Hüseyin’e, rejimini Suriye’nin yıkıcı girişimlerinden korumaya yönelik somut güvenlik tedbirleri sağlamayı; Ürdün ekonomisini Irak’a bağımlılıktan uzaklaştıracak şekilde, ABD iş çevreleri üzerinden yatırımları teşvik etmeyi ve Lübnan’daki muhalif unsurları kullanarak Suriye’nin Lübnan üzerindeki kontrolünü zayıflatmak için Suriye’nin dikkatini dağıtmayı içerebilir.

En önemlisi, İsrail’in Türkiye ve Ürdün’ün Suriye’ye karşı attığı diplomatik, askerî ve operasyonel adımları destekleme çıkarı anlaşılabilirdir. Bu, Suriye topraklarına giren ve Suriye elitine düşman olan Arap aşiretleriyle kabile ittifakları kurmayı da kapsayabilir.

Kral Hüseyin, İsrail’in Lübnan sorununu denetim altına almasına yardımcı olacak bazı fikirler sunabilir. Güney Lübnan’ın çoğunluğu Şii olan nüfusu, yüzyıllardır İran’dan ziyade Irak’ta Necef’teki Şii önderliğine bağlıdır. Eğer Haşimiler Irak’ı kontrol etseydi, Necef üzerindeki etkilerini kullanarak İsrail’in güney Lübnan Şiilerini Hizbullah, İran ve Suriye’den uzaklaştırmasına yardımcı olabilirdi. Şiiler, Haşimilerle güçlü bağlarını korumaktadır: Zira Şiiler en çok Peygamber’in soyundan gelenleri hürmet etmektedir ve Kral Hüseyni’n damarlarında Peygamberin kanı akmaktadır.

Filistinlilerle İlişkilerin Niteliğini Değiştirmek

 İsrail, Filistinlilerle yeni bir ilişki kurma şansına sahip. Her şeyden önce, İsrail’in sokaklarını güvence altına alma çabaları, Filistin kontrolündeki bölgelere sıcak takip gerektirebilir; bu da Amerikalıların sempati duyabileceği haklı bir uygulamadır. Barışın temel unsurlarından biri, halihazırda imzalanmış anlaşmalara uymaktır. Bu nedenle İsrail, Şark Evi’ni kapatmak ve Cibril Rucub’un Kudüs’teki militanlarını dağıtmak da dahil olmak üzere, uyum konusunda ısrar etme hakkına sahiptir. Ayrıca, İsrail ve Amerika Birleşik Devletleri, FKÖ’nün uyum, yetki ve sorumluluk, insan hakları ve yargısal ve emanet hesap verebilirlik konularındaki asgari standartları karşılayıp karşılamadığını periyodik olarak incelemek üzere Ortak Bir Uyumluluk İzleme Komitesi kurabilir.

METİN:

Filistin Yönetimi’nin, ABD dış yardımı alan diğer ülkelerle aynı asgari hesap verebilirlik standartlarına tabi tutulması gerektiğine inanıyoruz. Kesin bir barış, baskı ve adaletsizliğe tahammül edemez. Kendi halkına karşı en temel yükümlülüklerini bile yerine getiremeyen bir rejimin, komşularına karşı yükümlülüklerini yerine getireceğine güvenilemez.

 

FKÖ yükümlülüklerini yerine getirmezse, İsrail’in Oslo anlaşmaları kapsamında hiçbir yükümlülüğü yoktur. FKÖ bu asgari standartlara uyamazsa ne gelecek için bir umut ne de bugün için uygun bir muhatap olabilir. Buna hazırlanmak için İsrail, Arafat’ın iktidar tabanına alternatifler geliştirmek isteyebilir. Ürdün’ün bu konuda fikirleri var.

İsrail’in FKÖ’nün eylemlerini sorunlu gördüğünü, ancak Arap halkını sorunlu görmediğini vurgulamak için, dostlarını ödüllendirmek ve Araplar arasında insan haklarını ilerletmek için özel bir çaba göstermeyi düşünebilir. Birçok Arap İsrail ile çalışmaya istekli; onları tespit etmek ve onlara yardım etmek önemli. İsrail ayrıca Ürdün gibi birçok komşusunun Arafat ile sorunları olduğunu ve iş birliği yapmak isteyebileceğini görebilir. İsrail ayrıca kendi Araplarını daha iyi entegre etmek isteyebilir.

Yeni Bir ABD-İsrail İlişkisi Kurmak

Son yıllarda İsrail, iki nedenden dolayı ABD’yi İsrail’in iç ve dış politikasına aktif müdahaleye davet etti: İsrail halkının hazmedemediği “barış karşılığında toprak” tavizlerine karşı iç muhalefetin üstesinden gelmek ve Arapları -para, geçmiş suçların affedilmesi ve ABD silahlarına erişim yoluyla- müzakereye çekmek. Amerikan parasının baskıcı ve saldırgan rejimlere aktarılmasını gerektiren bu strateji hem ABD hem de İsrail için riskli, pahalı ve çok maliyetliydi, ayrıca ABD’yi sahip olmadığı istemediği rollere soktu.

İsrail geçmişten tamamen kopabilir ve ABD-İsrail ortaklığı için dar anlamda toprak anlaşmazlıklarına odaklanan değil, öz güven, olgunluk ve karşılıklılık temelinde yeni bir vizyon oluşturabilir. İsrail’in güç yoluyla barışı hedefleyen ortak felsefesine dayanan yeni stratejisi, İsrail’in öz güvene sahip olduğunu, Golan Tepeleri de dahil olmak üzere kendisini savunmak için hiçbir şekilde ABD birliklerine ihtiyaç duymadığını ve kendi işlerini yönetebileceğini vurgulayarak Batı değerlerine bağlılığını yansıtıyor. Böylesi bir öz güven, İsrail’e daha fazla hareket özgürlüğü sağlayacak ve geçmişte kendisine karşı kullanılan önemli bir baskı aracını ortadan kaldıracaktır.

Bu noktayı pekiştirmek için Başbakan, yaklaşan ziyaretini, İsrail’in en azından ekonomik reformu engelleyen ABD ekonomik yardım ve kredi garantilerinden derhal kendini kurtarabilecek kadar olgunlaştığını duyurmak için kullanabilir. [Askeri yardım, İsrail’in kendini savunma araçlarında tedarik sorunlarıyla karşılaşmamasını sağlayacak yeterli düzenlemeler yapılana kadar şimdilik ayrı tutulmalı]. Enstitü’nün başka bir raporunda da belirtildiği gibi, İsrail ancak kademeli olarak değil, cesur bir hamleyle ekonomisini serbestleştirerek, vergileri düşürerek, serbest üretim bölgesini yeniden yasallaştırarak ve kamu arazilerini ve işletmelerini satarak kendi kendine yetebilir. Bu hamleler, Temsilciler Meclisi Başkanı Newt Gingrich de dahil olmak üzere, kilit İsrail yanlısı Kongre liderlerinden oluşan geniş bir yelpazede iki partili bir yelpazeyi harekete geçirecek ve destek bulacaktır.

İsrail, bu koşullar altında bölgeye ve Batı’nın güvenliğine yönelik gerçek tehditlere karşı koymak için ABD ile daha iyi iş birliği yapabilir. Bay Netanyahu, zayıf ve uzak bir ordunun bile her iki devlete karşı oluşturabileceği şantaj tehdidini ortadan kaldırmak için füze savunması konusunda Amerika Birleşik Devletleri ile daha yakın iş birliği yapma arzusunu vurgulayabilir. Füze savunması konusunda böyle bir iş birliği, İsrail’in bekasına yönelik somut bir fiziksel tehdidi ortadan kaldırmakla kalmayacak, aynı zamanda İsrail hakkında çok az bilgisi olan ancak füze savunmasına çok önem veren (silah şirketleriyle ilişkili) Amerika Birleşik Devletleri Kongresi’ndeki birçok kişi arasında İsrail’in destek tabanını genişletecektir. Böylesine geniş bir destek, ABD’nin İsrail’deki büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma çabalarına yardımcı olabilir.

ABD’nin tepkilerini öngörmek ve bu tepkileri yönetip sınırlamanın yollarını planlamak için Başbakan Bakan Netanyahu, Soğuk Savaş dönemindeki Amerikan yönetimlerinin İsrail’e de uygun olan temalarından yararlanarak, Amerikalıların aşina olduğu bir dille politikaları formüle edebilir ve desteklediği temaları vurgulayabilir. İsrail, iyi huylu bir Amerikan tepkisi gerektiren belirli önerileri test etmek istiyorsa, bunu yapmak için en iyi zaman Kasım 1996’dan öncedir.

Sonuçlar: Arap-İsrail Çatışmasını aşmak

METİN:

İsrail, düşmanlarını sadece zapt etmekle kalmayacak; onları aşacaktır.

Önemli Arap entelektüelleri, İsrail’in bocalaması ve ulusal kimliğini kaybetmesine dair algılar hakkında kapsamlı yazılar kaleme aldılar. Bu algı, saldırıları davet etti, İsrail’in gerçek barışa ulaşmasını engelledi ve İsrail’i yok etmek isteyenlere umut verdi. Dolayısıyla önceki strateji, Orta Doğu’yu yeni bir Arap-İsrail savaşına sürüklüyordu. İsrail’in yeni gündemi, tükenmeyi varsayan ve stratejik geri çekilmeye izin veren bir politikayı terk ederek, yalnızca misilleme yerine önleme ilkesini yeniden tesis ederek ve ulusa gelen darbeleri karşılıksız kabul etmeyi bırakarak net bir kopuşa işaret edebilir.

İsrail’in yeni stratejik gündemi, bölgesel ortamı, İsrail’e enerjisini en çok ihtiyaç duyduğu şeye yeniden odaklaması için alan tanıyacak şekilde şekillendirebilir: ulusal fikrini canlandırmak, ki bu ancak İsrail’in sosyalist temellerinin daha sağlam bir temelle değiştirilmesiyle mümkün olabilir ve ulusun bekasını tehdit eden “tükenmişliğin” üstesinden gelmek.

Sonuç olarak, İsrail Arap-İsrail çatışmasını savaş yoluyla yönetmekten daha fazlasını yapabilir. Hiçbir silah veya zafer İsrail’e aradığı barışı getirmeyecektir. İsrail sağlam bir ekonomik temele oturduğunda, özgür, güçlü ve içeride sağlıklı olduğunda, artık Arap-İsrail çatışmasını sadece yönetmekle kalmayacak; onu aşacaktır. Üst düzey bir Irak muhalefet liderinin yakın zamanda söylediği gibi: “İsrail ahlaki ve entelektüel liderliğini canlandırmalı ve yenilemelidir. Bu, Orta Doğu tarihinde önemli bir unsurdur, hatta en önemlisidir.”  Gururlu, zengin, sağlam ve güçlü İsrail, gerçekten yeni ve barışçıl bir Orta Doğu’nun temeli olacaktır.

 

“2000’e Doğru Yeni Bir İsrail Stratejisi” Çalışma Grubu Katılımcıları:

Richard Perle, Amerikan Girişim Enstitüsü, Çalışma Grubu Lideri

James Colbert, Ulusal Güvenlik İşleri Yahudi Enstitüsü

Charles Fairbanks, Jr., Johns Hopkins Üniversitesi/SAIS

Douglas Feith, Feith ve Zell Associates

Robert Loewenberg, İleri Stratejik ve Siyasi Araştırmalar Enstitüsü Başkanı

Jonathan Torop, Washington Yakın Doğu Politikaları Enstitüsü

David Wurmser, İleri Stratejik ve Siyasi Araştırmalar Enstitüsü

Meyrav Wurmser, Johns Hopkins Üniversitesi

[1] Kaynak: https://www.dougfeith.com/docs/Clean_Break.pdf

Düzenleyen: Dr. Mustafa Ekici