ÇEVİRİ TAKDİM
Nicholas Burns Türkiye’de tanınan bir isim. 1996 yılında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne izinsiz girip Türk bayrağını indirmeye çalışan bir Rum’un Türkiye tarafından öldürülmesinden sonra ABD’nin Yunanistan Büyükelçisi olarak “nihayetinde bir bez parçası için insan öldürülmez” demişti. Sonrasında ABD Dışişleri tarafından “maksadını aşan bir ifade” olarak belirtilse de, Burns’ün Türkiye ile arası hiç iyi olmadı.
Bugün ABD Çin Büyükelçisi olan Burns, Transatlantik Jeoekonomi Forumu’nda yaptığı konuşmada Türkiye’ye karşı durduğu “şahin” duruşu farklı bir boyutta Çin’e karşı da devam ettiriyor.
ABD diplomasisinin Rusya’yı tanımladığı “savaş makinesi”ni, Çin’in desteklediğini ve teşvik ettiğini düşünüyor. Rusya’ya tam teşekküllü bir destek vermese de kritik bileşenlerin tedariği konusunda Çin’i suçluyor.
Çin’in ABD sanayisine yaptığı tahribatları da vurgulayarak, 2000’lerdeki ilk şoktan sonra “ikinci bir şok dalgası”nı ülkesinin kaldıramayacağını söylüyor.
Burns ABD’nin Çin’e karşı mücadelesinde en büyük ortağının da Hindistan olacağını öngörüyor.
“Çin bizim için tehditse, Hindistan bir fırsattır. ABD’nin küresel üstünlüğüne karşı gelecekte karşımıza çıkabilecek Çin yayılmacılığını karşı Hindistan ABD için hayati stratejik öneme sahip.” şeklinde özetlediği bu politikasını çok uzun zamandır savunuyor.
Çin’e karşı ABD-Hindistan bölgesel ve belki de küresel aksı için Obama dönemlerinde de bir çok makale yazmıştı. Foreign Affairs’de 2007’de yazdığı “Hindistan’a Geçiş Yolu” başlıklı makalede Obama yönetimine yapılacaklar listesi çıkartmış, adeta bugün artık iyice belirginleşen ABD-Hindistan ittifakının çerçevesini çizmişti:
Bugünlerde ABD’li yetkililer Hindistan devlet dairelerini ziyaret ettiklerinde, muhatapları her zaman Çin’i Pakistan’dan daha uzun vadeli bir endişe kaynağı olarak sıralıyor.
Obama, ABD’nin bölgede yürüttüğü tüm askeri eğitim ve tatbikatlara Hindistan kuvvetlerini de dahil ederek Hindistan’ı Asya’ya yönelişin daha belirgin bir parçası haline getirebilir. ABD ayrıca Hindistan ve Japonya ile üçlü güvenlik görüşmelerine devam etmeli ve üç ülke Doğu Asya Zirvesi aracılığıyla terörle mücadele ve deniz güvenliği politikalarını daha yakın bir şekilde uyumlaştırmak için çalışmalıdır. Hepsinden önemlisi, ABD ve Hindistan Asya’daki askeri ve siyasi işbirliklerini güçlendirmek için net bir stratejik plan üzerinde anlaşmalıdır.
On yıllar boyunca birbirini izleyen ABD yönetimleri Hindistan ve Pakistan politikalarını tek bir birim olarak ele aldı. Ancak Rice 2005 yılında iki ülke ile bağımsız ve oldukça farklı politikalar izleyerek bunu ortadan kaldırdı. Bu sayede Bush yönetimi, örneğin Pakistan’la da aynı anlaşmayı müzakere etme zorunluluğu hissetmeden sivil nükleer anlaşmayı başlatabildi. Obama ekibi Condoleezza Rice’ın bu politikasını yeniden teyit etmelidir.
Hindistan, Almanya ve Japonya gibi ABD’nin resmi bir anlaşma müttefiki olamayacak kadar büyük ve gururludur. Örneğin Hindistan, Rusya ile güçlü askeri bağlarını korumak ve İran ile ticaretini sürdürmek konusunda ısrarcı olacaktır. ABD, Avrupa ve Doğu Asya’daki müttefikleriyle kararları kendisinin vermesine alışkın. Bu durum, ABD ile eşit konumda olmakta ısrar edecek olan Hindistan’da işe yaramayacaktır. Bu nedenle Amerikalı diplomatlar Yeni Delhi ile etkili bir ilişki kurabilmek için Hindistan’ın hassasiyetlerine özellikle dikkat etmeli ve modern Hindistan’la neyin mümkün olup neyin olamayacağı konusunda gerçekçi bir anlayışa sahip olmalıdır.
Obama, büyüyen ve son derece başarılı olan Hint-Amerikan toplumunun coşkulu desteğine güvenebilir. Amerikan ve Hint halkları kamuoyu yoklamalarında sürekli olarak ilişkiyi desteklemektedir. Belki de en önemlisi, Obama’nın neredeyse diğer hiçbir önemli dış politika konusunda sahip olmadığı bir avantaja da güvenebilir: iki partili destek. Bill Clinton, Bush ve Obama son 15 yılda ABD-Hindistan ilişkilerinin yükselişine birlikte imza attılar. ABD’nin dikkatini Yeni Delhi’ye çevirmesi gerektiği yönündeki bu nadir Demokrat-Cumhuriyetçi uzlaşı, Hindistan’ın ABD için önemli bir ülke olarak kalmasını sağlamalıdır.
Hiç kuşkusuz ABD-Hindistan stratejik ittifakını, ilmek ilmek dokunan ve askerî-istihbarî stratejik birliğin ötesinde anti-islâm ekseninde de şekillenen Hindistan-İsrail ittifakıyla da birlikte okumamız gerekiyor. ABD ve İngiltere’de son yıllarda iyice parlatılan “sevimli hintli yöneticiler” fenomenleri de sosyal medyada İsrail’in Filistin’deki katliamlarını destekleyen neredeyse tek blok ülke olarak Hindistan’ı görüyor olmamız da bir tesadüf olmasa gerek.
ABD-Atlantik bloğu, Hindistan, Rusya ve Çin küresel aksının ağırlık merkezi yeni küresel düzenin de rotasını belirleyecek gibi duruyor.
ABD’nin Çin Büyükelçisi Nicholas Burns: ÇİN, RUS SAVAŞ MAKİNESİNİ DESTEKLİYOR VE TEŞVİK EDİYOR
“Bu ilişkiyi nasıl yöneteceğimiz konusunda dikkatli olmalıyız,” diyen Burns, 26 Eylül Perşembe günü ABD-Çin ilişkileri hakkında konuştu. “Biz sistematik rakipleriz ve bence önümüzdeki on yıla kadar, belki de daha ötesine kadar sistematik rakipler olmaya devam edeceğiz.” dedi.
Burns, New York’taki Transatlantik Jeoekonomi Forumu‘na sanal olarak Pekin’den katılarak bir konuşma yaptı ve Atlantik Konseyi Jeoekonomi Merkezi Kıdemli Direktörü Josh Lipsky ile bir tartışma gerçekleştirdi. Büyükelçi, konuşmasına ABD-Çin ilişkisi hakkında “iyi haber” ve “kötü haber” ile başladı.
İyi haber, özellikle ABD Başkanı Joe Biden’ın Kasım 2023’te Kaliforniya’da Çin lideri Xi Jinping ile yaptığı toplantıdan sonra, ABD-Çin ilişkisinin geçen yıl boyunca istikrar kazandığıdır. O zamandan beri, her iki taraf da askeri-askeri ve diğer bakanlık düzeyindeki kanalları yeniden açmak ve güçlendirmek için çalıştı ve fentanil (uyuşturucu) üretiminde kullanılan ön kimyasalların akışını yavaşlatmaya yönelik adımlar attı.
Ancak Burns meselenin diğer yüzünü ABD-Çin ilişkilerinin “son derece rekabetçi” olmaya devam etmesi ve yakın gelecekte de böyle olacağı şeklinde ifade etti. Bu rekabet, güvenlik alanında, ABD müttefikleri ve ortaklarıyla birlikte Hint-Pasifik’te ortaya çıkarken, aynı zamanda -ve giderek artan bir şekilde- teknoloji ve ekonomi konularında da yaşanıyor. Büyükelçi Burns’ün konuşmasında öne çıkan noktalar:
“İKİNCİ BİR ÇİN ŞOKUNU TOLERE ETMEYECEĞİZ.”
Bence hem teknoloji hem de ekonomi ABD-Çin ilişkilerinde gerçekten merkez sahneye çıktı. Bunun bir kısmı, Çin ekonomisinin yapısal bir geçişin ortasında olmasından kaynaklanıyor. Çin’in emlak ve altyapı sektörlerinde soğuma yaşanırken, Çin daha fazla üretim yaparak büyümeyi sürdürmeye çalışıyor – bazı durumlarda iç talebin iki ila üç katı kadar.
İç pazarın absorbe edebileceğinden daha fazla mal ile, Çin şimdi “bu ürünleri dünya genelindeki piyasalarda yapay olarak düşük fiyatlarla satmaya çalışıyor,”
Daha ucuz mallar, diğer ülkelerdeki üreticileri olumsuz etkiliyor. Bu durum şu anda elektrikli araçlar, lityum piller ve güneş panelleri ile en belirgin şekilde görülüyor, ancak yakında biyoteknoloji ve robotik alanlarına da yayılabilir. Çinlilerin meşgul olduğu şey uluslararası ticaret açısından açıkça adaletsiz.
İkinci bir Çin şokunu tolere etmeyeceğiz. 2000’lerdeki ilk Çin şokunda bir milyondan fazla Amerikan imalat işi kaybedildi.
Bu durumda, Amerika Birleşik Devletleri, Çinli elektrikli araçlara yüzde 100 gümrük vergisi uygulayarak ve diğer önlemlerle karşılık veriyor ve yalnız değil.
Birçok diğer ülkenin de Çin Halk Cumhuriyeti’nin bu aşırı kapasite sorununa karşı aynı şekilde tepki verdiğini düşünüyorum.
Avrupa Birliği’nde de yapılan “canlı tartışma”nın devamında Güney Afrika, Türkiye, Şili, Brezilya, Meksika ve Kanada’nın Çin ihracatına karşı yeni gümrük vergileri dikkat çekiyor.
Dünya genelinde her bir ülkenin pandemiden öğrendiği bir ders varsa o da kendi ekonominiz için ihtiyaç duyduğunuz kritik malzemeler, kritik mineraller ve kritik tedarikler için tek bir kaynağa bağımlı olmamanız gerektiğidir.
ÇİN, RUSYA İLE OLAN “SINIRSIZ” ORTAKLIĞINDAN GERİ ADIM ATMIYOR
-Eski Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın Atlantik Konseyi’nin Küresel Gelecek Forumu’ndaki Çin ve Rusya arasındaki yakın ilişkilere dair yorumlarına yanıt olarak- “Çin’in ‘sınırsız’ ortaklığından geri adım atacağına dair hiçbir belirti yok”
Çinliler, Rusya’nın Ukrayna’ya karşı savaşında tarafsız olduklarını söylemeyi sever ancak bu tarafsızlığa dair emareleri destekleyecek şeyler de yok. Aksine, Çin Rus savaş makinesine yardım ve yataklık ediyor.
Pekin, Moskova’ya, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi de dahil olmak üzere, siyasi ve diplomatik destek vermeye devam ediyor. Amerika Birleşik Devletleri şu anda Çin’in Rusya’ya ölümcül askeri yardım sağladığına inanmıyor—”tam silah sistemleri” —ancak Pekin, Kremlin’in devam eden savaş çabaları için ihtiyaç duyduğu kritik bileşenleri Rusya’ya gönderiyor.
Çin bileşenleri ve teknolojileri Rusya için o kadar önemli ki, birçok insan Rus savunma sanayi tabanının şimdi, büyük ölçüde Çin’den aldıkları yardımlar sayesinde, savaşın başındaki dönemden daha güçlü olduğunu düşünüyor.
YAPAY ZEKANIN ASKERİ RİSKLERİ
Peki, ABD-Çin ilişkisi buradan nereye gidiyor? İzlenmesi gereken bir alan yapay zeka (YZ), ki Burns her iki tarafın da “bununla başa çıkmaya başladığını” düşünüyor.
YZ’nin yanı sıra biyoteknoloji ve kuantum bilişim ile teknolojinin askeri alanda ve ticari pazarda geliştiğini açıkladı ve bu durum hem fırsatlar hem de riskler yaratıyor.
Washington ve Pekin, YZ konusundaki görüşmelerde “çok erken bir aşamada“lar. Daha “sofistike, derin” tartışmalara ihtiyaç var. Özellikle askeri alandaki YZ ile ilişkili riskleri ele almak için derinlemesine bir tartışma yapmak istiyoruz. Çinlilerin bu diyaloğu gerçekleştirmek için bizimle buluşmaya hazır olmasını umuyoruz.
Çeviri ve Takdim: Cengiz Sözübek