Andor’un devrimci siyaseti
Star Wars, faşizm karşıtı olmayı fazlasıyla kolaylaştırdı. 1977’de, filmin ikonik açılış yazısı izleyicileri “çok, çok uzak” bir galakside konumlandırdı—bir asi ittifakı ile kötü bir imparatorluk arasındaki savaşla tanımlanan bir evrende. Luke Skywalker’ın kahramanlıklarına sahne olan bu arka plana rağmen, orijinal Star Wars filmi politik ideolojiyi iyilerle kötülerin savaşı gibi basit bir ikiliğe indirgedi. Kötü adamlar kolayca tanınabilecek üniformalar giymişti; iyi olanlarsa sadece içlerine dönüp, görünüşte sihirli güçlerine güvenmek zorundaydı. Orijinal filmin sayısız devam halkası, ön bölümü, yan hikâyesi ve genişletilmiş evreni sayesinde, galaktik isyan artık neredeyse tamamen franchise’ın kendisiyle özdeşleşmiş kişisel bir kahramanlık yolculuğu anlatısına indirgenmiş durumda.
Peki, ilk kez Star Wars: A New Hope filminde, yoğun bir hareketliliğe ve gelişmiş askerî operasyonlara sahip haliyle karşımıza çıkmadan önce, İmparatorluk’a karşı yürütülen isyan nasıldı? Bu soruya yanıt arayan bir dizi ön film son yıllarda yapıldı. Bunlar arasında, 2016 yapımı Rogue One: A Star Wars Story—bize Cassian Andor (Diego Luna) karakterini tanıtan yapım—ve devrimin kalbine geri dönen güncel Disney+ dizisi Andor yer alıyor. Küçük bir hırsızın, inandığı bir dava uğruna hayatını feda edecek bir asi istihbarat subayına dönüşmesini konu alan Andor, İmparatorluk’a karşı doğmakta olan isyanı resmediyor: asi faaliyetleri gizlice finanse eden bir senatör, perde arkasından olayları yöneten bir casus şefi, baskının yavaş yavaş açık direnişe dönüştüğü kasabalar ve gezegenler… ve bu devrimci enerjiyi bastırmaya ve kendi lehlerine yönlendirmeye çalışan İmparatorluk karşı istihbarat subayları.
İlk üç Star Wars ön filminde görülen o meşhur ağır diyaloglar ve anlaşılması güç sözde-bilimsel açıklamaların aksine, Andor, izleyiciye hiçbir uyarı ya da mazeret gerektirmeyen bir dizi. Michael Clayton ve Jason Bourne filmlerinin de yapımcısı olan Tony Gilroy tarafından yaratılan bu yapım, tonu ve kurgusu açısından George Lucas’tan çok John le Carré’ye yakın: Ne Jedi’lar, ne ışın kılıcı düelloları, ne de Skywalker ailesinden bir iz var. Teknik açıdan da—senaryo, oyunculuk, yapım tasarımı ve kurgu—Andor etkileyici. İpek üretimiyle bilinen Ghorman gezegeninde insanların ne giydiğiyle, imparatorluk işgaline karşı nasıl silahlandıkları aynı ciddiyetle ele alınıyor. Devlet destekli baskıyı karikatürleştirmek ya da direnişin bedelini sadece gezegen ölçeğinde göstermek yerine, Andor bu gerçeklerle doğrudan yüzleşiyor. Star Wars hakkında ne hissediyor olursanız olun, bu yıl izleyeceğiniz en iyi dizi olabilir.
Cassian Andor’la (yine Diego Luna tarafından canlandırılıyor) ilk tanıştığımızda, hem arayışta hem de kaybolmuş hâlde buluruz onu. Genç yaşta yetim kalmış ve elindekini kaybetmiştir; İmparatorluk’un yönettiği ama özel güvenlik güçlerinin kontrolündeki, hurda ekonomisiyle dönen Ferrix gezegeninde kendine yeni bir aile ve ev bulmuştur. Cassian, İmparatorluk’tan nefret eder ama politik açıdan ilgisiz, alaycı ve kopuktur. Han Solo gibi bir kaçakçıdır; ama ne espri anlayışı ne de sırıtkan bir tavrı vardır—Greedo’yu hiç tereddüt etmeden önce vurur. Ancak Rogue One zamanına gelindiğinde Cassian, Jyn Erso’ya “isyanlar umut üzerine kurulur” sözünü öğreten bir lider ve akıl hocasına dönüşür. Fakat oraya giden yol uzun ve zorludur.
Cassian’ın yolculuğu, karıştığı bir olayda iki güvenlik görevlisinin ölmesiyle başlar; bu da İmparatorluk’un Ferrix üzerindeki yumruğunu indirmesine neden olur. Cassian, kendisini İmparatorluk tarafından yağmalanmış antikaların satıcısı olarak tanıtan, fakat aslında isyanın yeraltı mimarı olarak hareket eden Luthen Rael’in hizmetinde bulur. Stellan Skarsgård’ın büyük bir keyifle canlandırdığı Rael, dizinin en dikkat çekici karakterlerinden biridir. O, İmparatorluk’un gölgede kalmış yansıması gibidir —amacı uğruna aşmayacağı hiçbir çizgi, feda etmeyeceği hiçbir kişi yoktur; yeter ki bu, davasına fayda ya da İmparatorluk’a zarar getirsin. Rael, Cassian’ın potansiyelini ve yeteneklerini erkenden fark eder ve onu işe almaya karar verir. Ancak Rael’in acımasızlığı ve insanları araçsallaştırma konusundaki sınır tanımazlığı, zamanla ikiliyi karşı karşıya getirir.
İsyanı büyütme çabalarında Rael, radikal militan Saw Gerrera (Forest Whitaker) ile iş birliği yapar, İmparatorluk Güvenlik Bürosu’na (galaktik Gestapo) sızmış bir muhbiri yönetir ve orijinal üçlemeden tanıdığımız senatör Mon Mothma’yı (Genevieve O’Reilly) idare eder. Mon Mothma, hem kibar bir liberal siyasetçi hem de isyancı faaliyetlerin finansörü olarak çift yaşam sürmektedir. Ancak Rael’in Ferrix’e müdahalesi, İmparatorluk Güvenlik Bürosu’nun yükselen yıldızlarından Dedra Meero’nun (Denise Gough) dikkatini çeker. Meero, “Axis” adını verdiği organize bir direniş ağının izlerini toplamaya başlar. Andor, Cassian’ın yolculuğunun yanı sıra Meero’nun Axis’i ortaya çıkarma ve nihayet hedef alma çabalarını da takip eder. Direnişin elde ettiği her küçük zafer, Meero’ya yeni kanıtlar sunar ve Rael ile Cassian’ın etrafındaki ilmik giderek daralır.
Eğer Andor’un ilk sezonu bir dönüşüm hikâyesiyse, ikinci sezon bu dönüşüme duyulan bağlılığın bedeliyle ilgilidir. Dizi, Cassian’ın maceralarını izleyen bölümlerle yapılandırılmıştır: İlk sezonda bir soygun, bir hapishane kaçışı ve bir eve dönüş yer alır; hepsi, Cassian’ın bir kez daha yetim ve mülksüz kalıp Rael’in vesayetini kabul etmesiyle sona erer. İkinci sezon zaman çizelgesini hızlandırır; her üç bölümlük hikâye arkı bizi bir yıl ileri taşır ve sezon, Rogue One olaylarından hemen önce sona erer. Cassian artık isyanın haklı olup olmadığını sorgulamaz, fakat bu davada ne kadar önemli olduğunu gören herkesin kendisine yüklediği sorumluluklarla hâlâ mücadele etmektedir.
Andor, direnişin aciliyetini titizlikle işler. Dizi, İmparatorluk’un egemenliği altındaki halkları nasıl baskı altına aldığını adım adım takip eder: Aldhani’deki kültürel ve ekolojik soykırım, Ferrix’in işgali, köleleştirilmiş mahkûm emeği ve keyfi hapis cezaları, evrak kontrolü bahanesiyle uygulanan baskılar, evlerinden sürüklenen insanlar, hedef alınmış propaganda faaliyetleri, şehir meydanlarına yerleştirilen imparatorluk cephanelikleri ve elbette, askerî yıkım ile insan hayatının kaybı için uydurulmuş, yapay gerekçeler.
Andor’un detaylara gösterdiği özen, özellikle Luke Hull’un yaratıcı prodüksiyon tasarımında göze çarpıyor. Bu detaylara, bizimkinden pek de uzak olmayan bir siyasetin dehşeti eşlik ediyor: İkinci sezonun temel teması, Direktör Orson Krennic’in (onu Rogue One’da yeniden göreceğiz) yönettiği gizli bir proje için gerekli kaynakları elde etmek adına, İmparatorluk’un bir halkı ve bir gezegeni hedef alarak uyguladığı öldürücü şiddet ve ekolojik yıkımdır. Ghorman, bir zamanlar tekstil endüstrisi açısından kilit önemde, refah içinde bir gezegendi; sakinleri ise henüz direnişe yeni adım atmış, örgütlenmeye başlamış insanlardı. Andor’un ilk sezonunda Ferrix’teki ayaklanma İmparatorluk’u hazırlıksız yakalarken, Ghorman’da İmparatorluk isyancıları, katliamı meşrulaştırabilecekleri bir noktaya kasten kışkırtır.
Andor, ana karakterin kaderinin en başından belli olduğu bir dizi olmasına rağmen, direnişin içinden ve dışından gelen bireysel çabalar izleyiciyi her bölümde hikâyeye yeniden bağlar. Yıllar geçtikçe isyancı ittifak, sayı, itibar ve örgütlenme becerisi açısından büyür. Kısa süre içinde, liderlik pozisyonuna yükselen eski senatörlerin daha ılımlı vizyonu, isyanın ne yapacağına ve yapmayacağına yön vermeye başlar. İlk yıllarda direnişin kıvılcımını canlı tutan Rael ise artık dışlanan bir figüre dönüşür; yöntemleri ve yaklaşımı, artık büyük kayıplar riski taşıyan bir isyanın ihtiyacı olan temkinli ve ölçülü karar süreçlerine uymamaktadır.
İkinci sezonun bazı zayıf yönleri varsa (besteci Nicholas Britell’in katkısının azalmasının dışında), bunlar hikâyenin Rogue One olaylarına fazlasıyla bağımlı hâle geldiği anlarda ortaya çıkar; dizinin yönünün, sonunun aynı zamanda bir filme zemin oluşturacak şekilde değiştiğini fark edersiniz. Cassian’ın kaderi açıkça tartışılır—belki de bu, dizinin “hepimizin sonunu bildiği” gerçeğini doğrudan kabul etme yoludur. Seri, orijinal Star Wars’un ikonik olaylarına yaklaştıkça, isyan daha törpülenmiş, daha saygın bir kimliğe bürünür ve evrenin tanıdık klişeleri yüzeye çıkmaya başlar. Andor, bir öncülün öncülü olmanın sağladığı serbestlikle daha dağınık, daha kirli, daha ikircikli ve daha dürüst olabilir—ta ki bu özgürlüğün sınırına gelene dek. Ölüm Yıldızı’nın tehdidi her zaman ufukta belirir.
Andor’un her iki sezon finalinde de, kilit sahneler eşliğinde bir bildiri—bir manifestodan alınmış bir alıntı—yayınlanır. Manifestonun yazarı Nemik, bu belgeyi Cassian’a, onun isyancılar adına çıktığı ilk görevden sonra bırakmıştır. Cassian onu aldığında hâlâ yalnızca ücretli bir adamdır; mesajı duymaya hazır değildir. Ancak seri sona erdiğinde, İmparatorluk’un tüm bastırma çabalarına rağmen, bu mesaj galaksiye yayılmış olur.
Bu harekete geçirici mesaj, isyanı mümkün kılan umut biçimlerinin bir taslağı gibi elden ele dolaşır. İçinde, bataklıktan gemileri kaldıracak bir güç ya da savaşta üstün bir silah kullanma yetisi yoktur; bunun yerine, hem bu dünyaya hem başka bir galaksiye dair bir fikir vardır:
“Galakside sürekli olarak rastgele isyan eylemleri gerçekleşiyor… Unutmayın, isyanın sınırı her yerdedir. En küçük isyan eylemi bile hattımızı ileriye taşır.”
Bu bildirinin önemi yalnızca içeriğinde değil, nasıl iletildiğindedir. Rogue One, Star Wars’un ünlü açılış cümlelerinden birini (“Asi casuslar, İmparatorluk’un en güçlü silahı olan Ölüm Yıldızı’nın gizli planlarını çalmayı başardı”) alıp, bilgi edinme ve iletme uğruna yapılan nihai fedakârlığı konu alan bir filme dönüştürmüştü. Andor ise yalnızca “asi casuslar” (rebel spies) ifadesini alıyor ve şu soruyu soruyor: Sıradan insanlar nasıl devrimci olur? Bu diziye başlarken biliyoruz ki Nemik haklıdır; bir gün “tek bir şey kuşatmayı kıracaktır.” Andor, böyle bir kırılmayı mümkün kılan başkaldırı, direniş ve isyan anlarını anlatmayı amaçlar. Bu, bir isyan inşa etmenin bedelleri kadar, İmparatorluk’un kendi sadık hizmetkârlarını nasıl öğüttüğünü ve isyan ruhunun insanlar arasında nasıl kıvılcımlandığını ve yayıldığını da konu alır. Bu dizi, bir öncülün öncülü olmasına rağmen, zekâsı, ciddiyeti ve sanatsal anlatımıyla, ardından gelenleri bile meşrulaştıran ender yapımlardan biridir.
Kaynak: https://www.thenation.com/article/culture/star-wars-andor-disney-season-2/#