Hayatta Kalmak İçin Birleşmiş Milletler Amerika’yı Terk Etmelidir

BM’nin bir geleceği var mı? BM’ye yönelik talep her zamanki kadar büyük olsa da, bu talepleri karşılama kapasitesi açık biçimde azalmıştır. Hedeflerini ve yeteneklerini küçültmeden hayatta kalmasının bir yolu yoktur; bunun nasıl yapılacağı ise önümüzdeki birkaç yılın temel meselesi olacaktır.
Ekim 5, 2025
image_print

Birleşmiş Milletler’in (BM) yaptıklarına yönelik talep her zamanki kadar yüksek olsa da, bu talepleri karşılama kapasitesi açık biçimde azalmıştır. BM, hedef ve yeteneklerini küçültmeden hayatta kalamaz; bu da, daha misafirperver bir ülkeye taşınmasını gerektirebilir.

STOCKHOLM – Her yıl düzenlenen Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, dünyanın genel durumunu değerlendirmek için bir vesile olur. Ancak bu yıl, BM’nin kuruluşunun 80. yıldönümünde, aynı zamanda bizzat örgütün kendisini değerlendirme fırsatına da dönüştü.

Hangi ölçütle bakılırsa bakılsın, BM’nin durumu vahimdir. Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırganlığı ve Amerika Birleşik Devletleri ile Çin arasındaki artan gerilimler BM’nin suçu olmasa da, temel bir sorunu açığa çıkarmaktadır. Çin, Rusya ve ABD’nin her birinin veto hakkına sahip olduğu BM Güvenlik Konseyi, bir mesele ya da başka bir mesele yüzünden sürekli bir çatışma hâlindedir ve bu durum, örgütün geri kalanının neredeyse hiçbir konuda ilerleme kaydetmesini engellemektedir.

Orta Doğu’daki durumu ele alalım. İsrail Devleti’nin kurulmasından bu yana (bir BM kararı uyarınca), BM bu bölgede çatışmaların çözümü ve barışın sağlanmasında merkezi bir rol oynamaktadır. Bölgede gerçekleştirilen çok sayıda BM barış gücü operasyonu, gerilimlerin hafifletilmesine yardımcı olmuş; başta Filistinli mülteci topluluklarına yönelik olmak üzere yürütülen geniş çaplı insani yardım çabaları ise sayısız hayat kurtarmıştır. BM kalıcı bir barış tesis edememiş olsa da, bazı savaşların önlenmesine ve diğerlerinin kısaltılmasına kesinlikle katkı sunmuştur.

Ancak son yıllarda BM giderek kenara itilmiştir. BM, ABD, Avrupa Birliği ve Rusya’dan oluşan sözde Dörtlü artık uzak bir anıya dönüşmüş; BM’nin sayısız operasyonu, başta İsrail tarafından olmak üzere doğrudan saldırıya uğramıştır. İsrail hükümeti, yalnızca BM Filistinli Mültecilere Yardım ve Çalışma Ajansı’nın (UNRWA) insani yardım faaliyetlerini sorgulamakla kalmayıp, artık mümkün olan her durumda bu kuruluşun çalışmalarını da engellemektedir.

Hamas’ın 7 Ekim 2023’te İsrail’e düzenlediği saldırıdan önce, BM Gazze’deki durumu nispeten istikrarlı tutmak açısından hayati öneme sahipti. Özellikle Hamas’ın 2006’da Gazze’de iktidarı ele geçirmesinin ardından Filistinliler arasındaki bölünmeleri aşamamış olsa da, BM bu bölgede yaşayan iki milyon insana hayatta kalmak için gereken temel olanakları sağlamakta önemli rol oynamış ve bu görevi yerine getirmiştir. Ancak bugün İsrail, BM’nin bu konudaki çalışmalarının neredeyse her yönünü sorgulamakta ya da doğrudan hedef almaktadır; ve bunu Amerika’nın örtülü desteği olmaksızın yapamazdı. Özellikle ABD Başkanı Donald Trump, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun aşırılıkçı hükümetinin neredeyse tüm eylemlerini kabule hazır olduğunu göstermiştir.

Bu arada BM, yarı başarısız bir devlet olan Güney Sudan’da ve yıkıcı bir iç savaşın üçüncü yılına giren Sudan’da etkili bir müdahale gerçekleştirmekte zorlanmaktadır. Benzer şekilde, 1960-63 yılları arasındaki Katanga ayrılığından Kongo’nun kuzeydoğusundaki son barış operasyonlarına kadar Orta Afrika, BM barış gücü birlikleri ve arabulucuları için sürekli bir meşguliyet kaynağı olmayı sürdürmektedir.

Dünya genelinde, BM’nin müdahalesini gerektiren krizlerin ardı arkası kesilmemektedir—Gazze ve Sudan’dan Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Haiti, Myanmar ve Afganistan’a kadar yalnızca birkaç örnek sayılabilir. Ancak büyük güçler kendi aralarındaki çatışmalara odaklanmışken ve Trump yönetimi yalnızca aktif desteğini değil, aynı zamanda finansman katkılarını da geri çekmişken, BM için gelecek karanlık görünmektedir.

Amerika Birleşik Devletleri, BM bütçesinin %25’ini sağlamaktadır; ancak bu katkıların gönderilmesini durdurmuştur. Ayrıca, geleneksel olarak insani yardım operasyonları için gönüllü finansmanın daha da büyük bir kısmını karşılarken, bu fonlar da kesilmiştir. Daha da kötüsü, BM’nin ikinci en büyük katkıcısı olan Çin de ödemelerinde geridedir.

Mali durumu giderek çaresizleşen BM Genel Sekreteri António Guterres, örgüt genelindeki personel sayısının beşte bir oranında azaltılması gerekeceği uyarısında bulunmaktadır. Morallerin düşük olduğu ve durumun iyileşmesine dair beklentinin zayıf olduğu bildirilmektedir. Trump, Genel Kurul’a hitaben yaptığı son konuşmada bu kuruluşa yalnızca küçümseme duyduğunu açıkça ortaya koymuştur. Görünüşe göre onun gözünde BM’nin yegâne işlevi, kendisine bir Nobel Barış Ödülü kazandırmasına yardımcı olmaktan ibarettir. Trump yönetiminin Amerika’nın çok taraflı taahhütlerine ilişkin yapacağı yaklaşan gözden geçirme süreci ise, neredeyse kesin biçimde daha fazla kötü haber getirecektir.

BM’nin bir geleceği var mı? BM’ye yönelik talep her zamanki kadar büyük olsa da, bu talepleri karşılama kapasitesi açık biçimde azalmıştır. Hedeflerini ve yeteneklerini küçültmeden hayatta kalmasının bir yolu yoktur; bunun nasıl yapılacağı ise önümüzdeki birkaç yılın temel meselesi olacaktır.

Guterres’in görev süresi 2026’da sona ereceğinden, halefinin seçilmesi sürecine BM’nin uzun vadeli olarak nasıl ayakta kalacağının tartışılması da dâhil edilmelidir. BM merkezinin ABD dışına taşınması, yalnızca ABD’nin fonlamayı çekmesi ve maliyet tasarrufuna duyulan ihtiyaç nedeniyle değil, aynı zamanda ABD’nin BM toplantılarına katılacak kişilere vize vermeyi reddetmesi nedeniyle de (bu yıl Filistin liderliğine yaptığı gibi) doğal bir adımdır.

Evet, merkezi artık New York’ta olmayan bir BM, birçok açıdan farklı olacaktır. Ancak taşınma, BM’nin hayatta kalabilmesi için tek yol olabilir. BM’nin ikinci genel sekreteri Dag Hammarskjöld’ün ünlü sözüyle ifade ettiği gibi, bu kurum cenneti sağlamak için değil, bizi cehennemden kurtarmak için kurulmuştur. Bu görev hâlâ aynı derecede önemini korumaktadır. Ancak her şeyin aynı kalabilmesi için, her şeyin değişmesi gerekir.

* Carl Bildt, İsveç’in eski başbakanı ve dışişleri bakanıdır.

Kaynak: https://www.project-syndicate.org/commentary/un-should-leave-new-york-us-headquarters-by-carl-bildt-2025-09