Tomas Poletti Lundstrom – Uppsala Üniversitesi
Religion, State and Society – Mayıs 2025
Tercüme ve Sunum: Cengiz Sözübek
İkinci kez seçildikten sonra ilk dönemi için hayli ciddi ve ağırbaşlı diyebileceğimiz Trump Show, bir Pazar sabahı katıldığı ayinden aldığı metafizik gerilimle kilisenin penceresinden sokaktaki insanlara “Amerika’nın her yerine, hak yol Hristiyanlık yazacağız” diye bağıran haşere bir çocuğun yaramazlıklarına evrilmiş gibi görünse de; Amerika ve Avrupa, kendi yarattıkları Frankenstein sekülerizminin sorumsuz bir refahla beslenen “hiççiliğe” dönüşmesiyle birlikte kendi geleneksel değerlerini yemesi gerçeğiyle yüzleşiyorlar.
Trump’ın çocukça bir şekilde öngörülemez ve gizemli görünme çabalarıyla sunduğu ama aslında basiretli bir tüccar ruhuyla “Önce Amerika” refleksi; teorik olarak artık süper bir verimlilikle bir “dünya cenneti” kurabilecek bilgiye ve güce sahip şirketler&finanslar konsorsiyomunun, geleneksel devlet sistemlerine karşı “ilmen ve fennen” günün birinde galip geleceğinin bilincinde olarak ortaya çıkıyor.
Amerika bu refleksi suikastten kurtulan Trump’la vermiş gibi görünüyor. Trump’ın Avrupa’ya “silahlanın baskısı” da sadece ABD’nin “külfette tek, nimette ortağız” isyanı değil, beraberinde tıpkı kendisi gibi ulusalcı reflekslerin harekete geçirilmesi olarak okunabilir.
Putinizm’li Rusya’nın da tıpkı Trump gibi Avrupa’daki müttefiklerinin henüz muhalefette olan (mesela Fransa’da gününü bekleyen Le Pen) bu blok olduğu gerçeği, mevcut göç dalgası ve “Avrupa’da dolaşan Rusya hayaleti” beklentileriyle birlikte daha milliyetçi-dindar bir Avrupa projesinde mutabık kalındığını da destekliyor.
İsveç, Avrupa’nın küçük bir ülkesi olsa da nisbî tarafsızlığı ve farklı kantonları bir arada tutan bir yönetime sahip olması hasebiyle simgesel anlamları var. Özellikle Afrikalı göçmenler üzerinden sosyal medyada ustaca hazırlanan operasyon hesaplarla İsveç ve elbette Avrupa ve hristiyanlığın tehdit altında olduğu işleniyor. İsveç’e göç eden göçmenlerin haklarını destekleyen İsveç’li Elin Krantz isimli kadının medyaya “müslüman” diye servis edilen Etiyopya’lı bir yahudi tarafından 2010 yılında öldürülmesini de, Norveç’te 2011 yılında 77 kişiyi öldüren “aşırı sağcı” Anders Breivik’i de bu noktada değerlendirebiliriz.
İsveç Upssala Üniversitesi’nden Tomas Lundstrom “Religion, State and Society” adlı dergide, İsveç’teki evanjelizm hareketini Trump’la ve Trump’ın evanjelizmiyle birlikte analiz ediyor, Hristiyan Siyonizm ve İsrail’le kesişim kümesi ele alınıyor ve bu hareketin geleceğine dair tahminlerde bulunuyor.
ÖZET
Bu makalede, İsveç’teki siyasi düşünce ve evanjelikçiliğin kesişimini inceleyerek, Hristiyan milliyetçiliği üzerine genişleyen araştırma alanına katkıda bulunmayı amaçlıyorum. Çalışma, İsveç evanjelik canlanma hareketinin önemli bir sesi olan Världen idag (Bugünün Dünyası) gazetesinde 2016 ile 2022 yılları arasında yayınlanan 18.614 makalenin nicel ve nitel metin analizine dayanmaktadır. Sonuçlar, Världen idag‘in evanjelikliğinin ulus kavramına önemli bir vurgu yaptığını göstermektedir. Ancak, ideolojik çekirdeğinde 1) kilisenin siyasi nüfuz ve kontrol kazanması gerektiğine dair fikirler, 2) evanjelik Hıristiyan inancının jeopolitik koşullara etkisi, 3) Hıristiyan heteroseksüel ailelerin sınırları dışında yaşayan çocukların sayısız riskle karşı karşıya olduğu görüşü ve 4) evanjelik Hıristiyan inancının zulüm göreceği uyarıları gibi kavramlar da yer almaktadır. Sonuç olarak, İsveç’teki evanjelik milliyetçiliğin, Kuzey Amerika’daki muadiliyle temel kavramsal temaları paylaştığı, ancak aynı zamanda İsveç’in canlanma tarihindeki milliyetçiliği anımsatan unsurlar içerdiği ve iktidar ve zulümün merkezi motifler olarak ortaya çıktığı sonucuna vardım.
Giriş
Hıristiyan milliyetçiliği, son on yılda siyasi söylemlerde, medya haberlerinde ve akademik çalışmalarda giderek daha fazla dikkat çeken bir kavramdır. Hristiyan milliyetçiliği üzerine yapılan akademik araştırmaların çoğu Kuzey Amerika’ya, özellikle de Amerika Birleşik Devletleri’ne odaklanmıştır. Bu şaşırtıcı değildir; Donald Trump’ın 2016 Cumhuriyetçi Parti ön seçimleri öncesinde siyasi sahneye çıkmasından bu yana Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşanan dramatik gelişmeler, eleştirel bir inceleme ve derinlemesine bir analiz gerektirmektedir. Bu nasıl olabildi? Bu siyasi gelişme liberal demokrasinin geleceği için ne anlama geliyor? Neden Hristiyanlık ile ilgili fikirler Trump’ın siyasi gündeminin ön saflarında yer alıyor? Bu tür konular kesinlikle araştırılmaya ihtiyaç duyuyor ve son zamanlarda yapılan önemli çalışmalar bu soruların bazılarına cevap bulmada çok değerli katkılar sağladı. Bu makalede, (Kuzey Amerika) Hıristiyan milliyetçiliği üzerine hızla büyüyen araştırma birikiminden yola çıkarak, coğrafi odağı küresel kuzeyin başka bir bölgesine, yani İsveç’e kaydırıyorum. Bunu, Hıristiyan milliyetçiliğinin çeşitli permütasyonları ve plastisitesi üzerine perspektifleri genişletmek ve kavramın daha genel bir anlamda uygulanabilmesini sağlamak için yapıyorum.
Araştırmalarda Hıristiyan milliyetçiliği teriminin kullanımı yeni değildir. 1940’larda kilise tarihçisi Pauck, çeşitli ülkelerde, özellikle Protestanlığın yaygın olduğu ülkelerde “Hıristiyan milliyetçiliğinin gelişmesine izin verildiğini” savunmuştur. Daha sonra, Hıristiyan milliyetçiliği etiketi, apartheid öncesinde, sırasında ve sonrasında Güney Afrika’daki Kalvinist Afrikaner nüfusu arasındaki ideolojik yönelimi belirtmek için tekrar tekrar kullanılmıştır. Bu kavramın genel kullanımı, 2016 Amerikan başkanlık seçimlerinin ardından daha belirli bir zamansal ve mekansal kullanıma doğru kaymıştır. Bu nedenle, sıkça tekrarlanan bir tanım, Amy McDowell ve Pace T. Ward’ın tanımına benzer şekilde, Hıristiyan milliyetçiliğinin “Amerika Birleşik Devletleri’nin bir Hıristiyan ulusu olarak tanınması gerektiği inancıyla karakterize edilen bir ideoloji ve siyasi hareket” olduğunu belirtir. Hristiyan milliyetçiliğinin bu anlamda kullanımı eleştirilmiş ve bazıları bunun “kavramsal netlikten yoksun” olduğunu savunmuştur. Son zamanlarda yapılan pek çok çalışmada (Kuzey Amerika) Hıristiyan milliyetçiliği için benzer bir tanım kullanılsa da, bu tanımın iki temel sorunu vardır: coğrafi odak noktası çok dar ve kavramsal odak noktası çok geniştir. Benzer eğilimler dünyanın diğer bölgelerinde de görülmektedir ve bu bağlamda “Hıristiyan” tanımının ne anlama geldiği belirsizliğini korumaktadır. Dolayısıyla, bu kavram, kendilerini Hıristiyan olarak tanımlayan çok çeşitli toplulukları, tek bir noktaya, yani milliyetçilikle olan ideolojik ilişkilerine dayalı olarak özelliklerini sulandırarak indirgeme riski taşımaktadır.
ABD bağlamında yapılan birkaç çalışma, belirli bir tür Hıristiyan Protestan evanjelikalizminin Kuzey Amerika nüfusu arasında Hıristiyan milliyetçi duyguların hızla yoğunlaşmasında hayati bir rol oynadığını vurgulamaktadır gibi akademisyenleri, bu ideolojik gelişmeyi tanımlamak için “evanjelik milliyetçilik” terimini kullanmaya yöneltmiştir. Bu, analitik kesinlik açısından kesinlikle memnuniyetle karşılanacak bir çabadır. Ancak Zhou, evanjelik milliyetçiliği açıkça Kuzey Amerika’ya özgü bir fenomen olarak tanımlamaktadır. Bu bakış açısı, önceki çalışmaların Avrupa, Afrika ve Asya’da hem tarihsel hem de çağdaş evanjelik milliyetçilik örnekleri ortaya koyduğu için aşırı dar bir bakış açısıdır. Dahası, evanjeliklik de yalnızca Kuzey Amerika’ya özgü bir olgu değildir; aslında, dünyadaki evanjeliklerin çoğu Amerika Birleşik Devletleri dışında yaşamaktadır.
Bu makalede, Silliman’ın evanjelikliği, maddi iletişim ağları aracılığıyla organize olan ve ortak teolojik inançlar, ortak genealogik anlatılar ve kolektif düşmanlar tarafından birleştirilen hayali bir topluluk olarak kavramsallaştırmasına ve Kidd’in onu “yeniden doğmuşların dini” olarak özetlemesine dayanıyorum. Bu çerçevede, evanjelik milliyetçiliği, evanjeliklik içindeki belirli bir siyasi akımı ifade etmek için bir analitik kavram olarak kullanıyorum: evanjelik düşünceye dayanan fikirlerle uyumlu bir siyasi iktidar oluşturma dürtüsü, nihayetinde taraftarlarının Hıristiyanlaştırılmış bir ulus olarak algıladıkları şeyi destekleme dürtüsü. Bu tanım, milliyetçiliğin kendi başına bir siyasi ideoloji olarak işlev görebileceği anlayışından yola çıkmaktadır. Bu, hayal edilen bir halkı sınırlı bir toprağa bağlamayı amaçlayan kavramsal çekirdeğinin ötesinde, çok çeşitli konularla ilgili siyasi kavramları içeren “yoğun” bir milliyetçiliktir. Bu nedenle ve bu çalışmanın da vurguladığı gibi, evanjelik milliyetçilik coğrafi olarak Kuzey Amerika bağlamıyla sınırlı değildir.
İsveç’te evanjelik milliyetçiliğe yaklaşım
Bu çalışma, Hıristiyan milliyetçiliğinin araştırılmasını derinleştirmek için İsveç’teki duruma odaklanmaktadır. İsveç, sosyal kalkınma, cinsiyet eşitliği ve liberal göç politikaları için çaba gösteren, ilerici, bireyci, kozmopolit ve seküler bir toplum olarak algılanmaktadır. 1981’den bu yana, uluslararası işbirliği projesi World Values Survey (Dünya Değerler Araştırması) kapsamında akademisyenler, dünya çapında ve kültürler arası değer ve inançlardaki istikrar ve değişimi ölçmek için yaklaşık yüz ülkede araştırmalar yürütmektedir. Siyaset bilimcileri Inglehart ve Welzel, World Values Survey verilerine dayanarak, kültürler arası değer değişimlerini anlamak için iki boyutlu bir ölçek geliştirmiştir. Bu ölçek iki eksenden oluşmaktadır: Birincisi, geleneksel ve rasyonel-seküler değerleri ayırırken, ikincisi hayatta kalma değerlerini kendini ifade etme değerleriyle karşılaştırmaktadır. Bu çerçevede, “din”e odaklanma geleneksel değerlerle ilişkilendirilirken, “etnik merkezci” bakış açısı hayatta kalma değerleriyle bağlantılıdır. Özellikle, İsveç araştırmalarda sık sık her iki eksenin en uç noktalarında yer alan bir istisna olarak gösterilmekte ve rasyonel-seküler değerler ile kendini ifade etme değerlerinde yüksek puan almaktadır. Bu konum, İsveç’in seküler ve hoşgörülü özelliklerini ve organize dinin toplumda azalan rolünü göstermektedir. İsveç, bireyselleşmiş ve sekülerleşmiş bir toplumun örneği olarak tasvir edilmektedir.
Ancak din bilimcileri bu tasviri çeşitli şekillerde sorgulamaktadır. Ann af Burén, İsveçlilerle yapılan bir anket çalışmasından elde ettiği verilerle, “seküler” ve “dindar” kategorilerinin, insanların genel olarak geleneksel olarak algılanan konularda aldıkları tutumları basitleştirme eğiliminde olduğunu ortaya koymuştur. Aynı şekilde Willander, kültürlerarası anketlerden çıkarılan sonuçların İsveç gibi ülkelerde çoğunluğun dindarlık ifadelerini marjinalleştirme eğiliminde olduğunu belirtmiştir. Aslında İsveç nüfusunun çoğunluğu Protestan Hıristiyan geleneklerine sıkı sıkıya bağlıdır ve nüfusun yarısından fazlası İsveç Lüteriyen Kilisesi üyesidir. İsveç’in bireyci ve seküler bir ülke olduğu algısını daha da karmaşık hale getiren bir diğer unsur, etnik merkezci milliyetçiliği ve Protestan Hıristiyanlığı toplumun temeli olarak vurgulayan İsveç Demokratları (Sverigedemokraterna) siyasi partisinin son birkaç on yılda popülaritesinin önemli ölçüde artmasıdır. 2002 yılında İsveç Demokratları, İsveç’in ulusal seçimlerinde oyların %1,5’inden azını almıştı. Yirmi yıl sonra, 2022’de, oy oranlarını beşte bire çıkararak çarpıcı bir artış kaydetti ve ülkenin en büyük ikinci partisi haline geldi. Sonuç olarak, hükümetin oluşumunda önemli bir etkiye sahip oldular. Yakın zamanda yapılan bir araştırma, bu değişimin sadece yükselen milliyetçiliğin bir yansıması olmadığını, aynı zamanda İsveç Demokratlarının, seçmenleri arasında yüksek düzeyde kişisel dindarlık gerektirmeden, İsveç’in “Hıristiyan değerlerinin” savunucuları olarak kendilerini başarılı bir şekilde konumlandırdıklarını gösterdiğini ortaya koymaktadır. Bu da, İsveç’in sözde sekülerliğin kalesi olarak tasvir edilmesine karşı eleştirel olmaya devam etme ihtiyacına dikkat çekerek, sekülerleşme ve dini siyaset arasındaki ilişkinin genel kanının aksine daha akışkan olduğunu vurgulamaktadır.
1970’lerden sonra, 1800’lerde kurulan ve genellikle folkrörelser (“halk hareketleri”) olarak bilinen üç önemli sosyal hareket, modern İsveç toplumunu, demokratik sistemini ve sosyal refah devletini şekillendiren kritik güçler olarak literatürde sıklıkla bahsedilmiştir. Bunlar, oy hakkı, ekonomik eşitlik ve işçi hakları gibi konuları hedef alan işçi hareketi; alkol tüketimini ve kötüye kullanımını azaltmaya, yasaklamaya ve nihayetinde ortadan kaldırmaya odaklanan Temperance (ölçülülük, içki içmeme – çn) hareketi; ve kişisel inancı ve inananların topluluğunu vurgulayan, çeşitli bağımsız kiliselerin ve Hıristiyan lay vaazcılığının (hristiyan değerlerine göre yaşamayı öne çıkaran, dua ve hizmet odaklı çalışmalar yapan küçük gruplar – çn) ortaya çıkmasına yol açan Protestan ve evanjelik bir güç olan canlanma hareketi. İşçi ve temperance hareketlerinden farklı olarak, İsveç canlanma hareketi başlangıçta siyasi nüfuz peşinde değildi ve zaman zaman siyasete şüpheyle bakıyordu. Ancak zamanla üyeleri siyasi olarak aktif hale geldi ve siyasi alanda önemli bir etki yarattı. Canlanma hareketinin bir karşı kültür olarak kendini algılaması, sosyal değişime yönelik eylemlerini de etkilemiştir. Din konusunda daha çoğulcu bir yaklaşımı savunarak devlet kilisesi olan İsveç Lüteriyen Kilisesi’nin tekelini kırmada önemli bir rol oynamış ve 1951’de tam din özgürlüğü yasası kabul edilmiştir . İlginç bir şekilde, bu durum istemeden de olsa organize dini faaliyetlere katılımın azalmasına yol açarak İsveç toplumunda sekülerleşme sürecini kolaylaştırdı ve hızlandırdı. Bu tesadüfi, gizli etki, canlanma hareketinin ilk hedefi olan İsveç halkının dindarlığını yeniden uyandırmak ve beslemekle bir ölçüde çelişiyordu.
Yirminci yüzyılın ortalarından itibaren, özellikle Pentekostal hareket (sekülerizm ve liberalizm karşıtı, saf hristiyan nesil yetiştirmeyi amançlayan bir protestan mezhep – çn). Amerika’da içindeki canlanma liderleri, tehlikeli bir “Hıristiyanlık’tan uzaklaşma” nedeniyle İsveç toplumunda ahlakın çöktüğünü düşündükleri durumu aktif olarak eleştirmeye başladılar. Bu durum, 1964 yılında bir siyasi parti olan Hıristiyan Demokratlar (Kristdemokraterna) partinin kurulmasına yol açtı. Başlangıçta İsveç okullarında “Hıristiyan Eğitimi” dersinin genel ‘Din’ dersiyle değiştirilmesine tepki olarak kurulan Hıristiyan Demokratlar, Pentekostallar ve diğer canlanma hareketlerini harekete geçirerek İsveç siyasetinde “Hıristiyan değerlerinin” yol gösterici ilke olması için mücadele etti.
Siyasi meselelere olan ilginin artması, 1960’lar ve 1970’lerde Anglo-Amerikan canlanma hareketinin etkisiyle, laik vaazlar, hippi karşı kültür estetiği ve kehanetler, şifa mucizeleri ve glossolalia (Pentekostal mezhebi gibi bazı köktendinci hristiyan mazheplerinde görülen ve kişilerin bilinçsiz bir şekilde anlamsız sesler çıkarması ritüeli – çn) gibi “ruhani yeteneklerin” yaygın kullanımıyla yeniden canlanan İsveç Pentekostal hareketiyle aynı döneme denk geldi. Daha sonra, Uppsala’daki Livets ord (“Yaşam Sözü”) cemaati etrafında bağımsız, mezhepsel olmayan bir Neokarizmatik-Pentekostal hareket haline geldi. Livets ord, Oklahoma’daki Rhema Bible Training College’da Word of Faith vaizi Kenneth E. Hagin’in gözetiminde eğitim görmüş eski bir Lutheran rahibi olan Ulf Ekman tarafından kuruldu ve papazlığı yapıldı tarafından Rhema Bible Training College’da eğitimi alan eski bir Lutheran rahip tarafından başlatıldı ve yönetildi.
Livets ord, 1980’lerin başından 2001’e kadar Magazinet adlı dergiyi yayınladı. Aynı yıl, Livets ord ile bağlantılı kişiler, Magazinet‘in halefi olarak Världen idag (Bugünün Dünyası) adlı yeni ve bağımsız bir yayın başlattı. Önceki yayından farklı olarak, Världen idag daha çok bir gazete gibi işlev görmesi için tasarlandı ve her hafta birkaç sayı yayınlandı. Eski ve yeni arasında bir devamlılık bağı sağlayan en az bir editör, her iki projede de önemli bir rol üstlendi. Bugün, Världen idag, İsveçli evanjelikler, canlanma hareketinin üyeleri ve karizmatikler arasında etkili bir haber kaynağı olarak öne çıkmaktadır. İsveç’in önde gelen Hıristiyan yayınlarından biri olan dergi, yaklaşık 9.000 aboneye sahiptir.
Livets ord ve liderleri, “antisosyalist” retorikleri, Hıristiyan Siyonizm ve kürtaja karşı açık tavırlarıyla tanındılar. Bu tür tutumlar İsveçli evanjelikler arasında olağandışı değildi, ancak cemaat bunların önemini vurguladı. Bu siyasi vurgu, Magazinet ve daha sonra Världen idag‘de de göze çarpıyordu. Siyaset bilimci Kristian Steiner, bu gözlemlerden yola çıkarak, Världen idag‘in başyazılarını analiz ederek, gazetenin “Amerikan evanjelik sağının” bir uzantısı olduğunu vurguladı. Steiner’in önceki araştırmasının devamı niteliğindeki bir çalışmada , 2022 yılında Världen idag‘de yayınlanan başyazıların, siyasi bakış açısında Hıristiyan birliği, bireyden ulusa uzanan bir canlanma ve toplumun elitlerinin Hıristiyan değerlere sahip kişilerle değiştirilmesini savunan alternatif bir elitizm gibi fikirleri içeren evanjelik üstünlükçü bir görüşün ifadesi olarak tanımlanabileceğini belgeledim.
Bu makalede, İsveç’teki evanjelik milliyetçilik hakkında eleştirel bilgi üretmek amacıyla Världen idag‘in söylemi üzerine yaptığım araştırmayı kapsamlı bir şekilde genişleteceğim. Bu genişletilmiş analiz, 2016’dan 2022’ye kadar olan dönemi kapsıyor ve bu dönemde Världen idag tarafından yayınlanan başyazılar, haberler ve diğer materyaller dahil olmak üzere tüm yazılı içeriğin kapsamlı bir incelemesini içeriyor.
Teorik çerçeve
Bu çalışmada kullandığım teorik çerçeve, Världen idag‘in ideolojik söylemini incelemek için medya çalışmaları ve siyaset teorisinden elde edilen bilgileri birleştirir. Çalışmam, bir gazetede başyazılar, haber makaleleri ve diğer türdeki materyallerin siyasi düşüncenin şekillenmesinde önemli bir rol oynadığı öncülünden hareketle başlamıştır. Haber materyallerine odaklanmam, Entman ve Chouliaraki gibi akademisyenlerin, medya söyleminin olayları sadece haber vermekle kalmayıp, sunduğu gerçekliğin inşasında aktif rol oynadığını vurgulayan çalışmalarından etkilenmiştir. Bu çalışmalar, siyasi anlatıların nasıl çerçevelendiğini ve pekiştirildiğini anlamak için haber içeriğinin analiz edilmesinin önemini vurgulamaktadır. Bu nedenle, bu araştırma, editör yazıları ve haber raporlaması dahil olmak üzere medyanın söylemsel uygulamalarının izleyicileri belirli yorumlara ve siyasi pozisyonlara yönlendirdiği anlayışına dayanmaktadır. Bu görüş, “partizan haber” kavramıyla uyumludur. Ancak, bu çalışma bu anlatıların izleyiciler tarafından gerçekte nasıl algılandığını veya etkilerini değerlendirmez. Bu makale, belirli bir haber medya kuruluşunun, kamuoyu üzerindeki doğrudan etkisi hakkında bir iddiada bulunmaksızın, anlatıların seçimi ve belirli olayların çerçevelenmesi yoluyla kritik konulara ilişkin algıları nasıl şekillendirmeyi amaçladığını incelemektedir.
Haber materyallerini incelemek için bu teorik gerekçeye dayanarak, Michael Freeden’ın siyasi ideolojiye yönelik kavramsal-morfolojik yaklaşımını uygulayarak, bu anlatıların ideolojik bir yapıya nasıl gömülü olduğunu analiz ettim ve geçici olarak istikrar kazanmış siyasi kavramların yayında siyasi düşüncenin ideolojik omurgasını nasıl oluşturduğuna odaklandım. Freeden’e göre, siyasi ideolojiler çekirdek, bitişik ve çevresel kavramlardan oluşur; çekirdek kavramlar ideolojinin tutarlılığı için vazgeçilmezdir ve ideolojinin kimliği ve yayılmasında merkezi bir rol oynar.
Medya çalışmaları, haber içeriğinin çalışma konusu olarak seçilmesinin gerekçesini ortaya koyarken, Freeden’ın yaklaşımı, Världen idag söyleminde siyasi fikirlerin nasıl yapılandırıldığını incelemek için analitik bir çerçeve sağlar. Bu çalışmada, Freeden’ın çerçevesini kullanarak, yayının söyleminde tartışmasız ve geçici olarak istikrar kazanmış temel sözcük kümelerinin tezahürlerini temsil eden kavramsal çekirdek temaları belirliyorum. Bu yaklaşımın kullanılması, hem medyanın söylemsel pratiklerinin hem de siyasi ideolojinin yapısal mantığının bu çalışmada dikkate alınmasını sağlar. Bu teorik çerçeve, materyal toplama, dijital analiz ve yorumlama aşamalarında yol gösterici olmuştur.
Malzemeler ve yöntem
İsveç’teki evanjelik milliyetçiliği analiz etmek için uygun bir site olarak Världen idag‘i belirledikten sonra, gazetede yayınlanan metinlerin toplam söylemini incelemeye çalıştım. Otomatik olarak sınıflandırılan konular ile en sık geçen anahtar kelimeler ve bunlarla ilişkili eşdizimlerin niteliksel karşılaştırmasıyla, 2016’dan 2022’ye kadar Världen idag‘de yayınlanan makalelerde dört kavramsal ana tema belirledim: Kilisenin kontrolü, Jeopolitikanın kutsallaştırılması, Risk altındaki çocuklar ve Hıristiyanlığın saldırısı. Bu geniş kapsamlı temalar, yayının toplam korpusu boyunca en sık geçen kelimelerle örtüşmektedir.
Kilisenin kontrolü
Världen idag veri setinde, “Hıristiyan” anahtar kelimesi en sık görülürken, onu “İsveç” kelimesi izlemektedir. İlk bakışta, yayının İsveç’teki Hıristiyanlıkla ilgili konulara odaklanması nedeniyle bu durum mantıklı görünmektedir. En sık kullanılan anahtar kelimeler olan “Hıristiyan” ve “İsveç” ile bunların eş anlamlıları, benim “Kilisenin kontrolü” olarak adlandırdığım kavramsal temayı oluşturan üç ana fikri ortaya koymaktadır. İlk olarak, Världen idag‘de temel fikir, Hıristiyanlığın siyasi iktidarla yakından bağlantılı olduğu ve toplumun “temeli”, ‘sesi’ olduğu ve kendi “siyasetçileri” aracılığıyla algılanan Hıristiyan görüş ve ahlak kurallarına uygun yasalar çıkarmak zorunda olduğu şeklindedir.
Världen idag’de öngörülen evanjelik siyasi gelecek, tekrar tekrar Neokarizmatik-Pentekostalizmin belirli bir koluna dayandırılmaktadır. 2016 yılında Världen idag, “Hristiyan temeller üzerine bir toplum inşa etmek” başlıklı bir dizi makale yayınlayarak, Hristiyanları “toplumu yedi alanda yeniden şekillendirmek” için mücadeleye katılmaya çağırdı. Bu metinler, genellikle Yeni Apostolik Reform hareketi olarak adlandırılan Neokarizmatik-Pentekostalizm akımının temel temalarından biri olan yedi dağ kavramından esinlenmektedir. Bu kavram, Hristiyanların toplum hayatının yedi önemli alanına (din, aile, eğitim, hükümet, medya, kültür ve iş dünyası) nüfuz etmeleri gerektiğini savunan teolojik bir çerçeveyi vurgulamaktadır. Bu alanlar, toplumun dağları veya alanları olarak adlandırılır ve 2020 tarihli bir başyazıya göre, her biri Hristiyanların etkisiyle hedef alınmalıdır:
Her şey, gücün bulunduğu yedi “dağdan” akar. Bu dağların tepesinde oturan az sayıda insan, ülke vatandaşlarına aşılanacak fikir ve değerler üzerinde belirleyici bir etkiye sahiptir. Ülkemizi ciddi şekilde etkilemek istiyorsak, ulusal bir canlanma görmemiz gerekir. Ancak, aynı zamanda, doğruluğun iktidar alanlarına getirildiği bir sosyal reform da görmemiz gerekir. Kutsal Kitap bunu şöyle özetler: Doğrular sevindiğinde, büyük şan vardır.
Världen idag‘deki hem editoryal yazılar hem de haberler, bu toplumsal güç alanlarını etkilemek için önemli bir araç olarak duayı vurgulamaktadır. İsrail’de düzenlenen bir konferansla ilgili bir röportajda, etkinliğe katılan Världen idag‘in editörlerinden biri, “peygamber” Cindy Jacobs ve “Donald Trump’ın danışmanı” Lance Wallnau’nun da dua edenler arasında olduğunu açıkladı. ABD’de Trump’ı destekleyen Yeni Apostolik Reformasyon ağında yüksek profilli olan bu kişileri anarak, metinler diğer evanjelik milliyetçilerden oluşan dünya çapındaki bir harekete bağlılığı işaret etmekte ve “İsveç’te de gelişen bir dua ordusunu harekete geçirme isteğini” vurgulamaktadır. Gagné’nin ifadesiyle, bu tür stratejiler, “Hıristiyanların Tanrı tarafından toplumun tüm yönlerini yönetmeye (yani otorite kullanmaya) çağrıldığı” bir “hakimiyetçi” teoloji tarafından şekillenmektedir.
Ancak, Världen idag, İsveç’in canlanma tarihine derin kökleri olan, yerli bir evanjelik milliyetçilik varyantından da açıkça yararlanmaktadır. En önemli örnek, Lewi Pethrus’tur, ki kendisi, sadık Hıristiyanların siyaseti “reform” ve “etkileme” rolünü vurgulamak için defalarca anılmaktadır. Pethrus, 1910’lardan itibaren İsveç Pentekostal Hareketi’nin liderliğini yaptı ve 1970’lerde vefat edene kadar bu hareketin en dominant kişisi olarak kaldı. Hıristiyan Demokratlar siyasi partisini kurdu ve hayatı boyunca İsveç halkının ahlaki saflığını korumasının gerekliliğini vurgulayan ikna olmuş bir milliyetçiydi. Hristiyan bir ulus vizyonu, ulusal hayatta kalmanın halkın manevi ve ahlaki bütünlüğüne bağlı olduğunu savunan ahlaki siyasetinden ayrı düşünülemezdi. 2022’de Världen idag, Pethrus’un 1958’de yazdığı bir metni yeniden yayınladı. Pethrus bu metinde ana fikrini şöyle özetlemişti:
Parlamento seçimlerinin manevi bir canlanma getireceğine inanmıyoruz, ancak bu canlanmanın önündeki engelleri kaldırmaya yardımcı olabilir. Hıristiyan sosyal reformların tek başına manevi bir uyanış getireceğine de inanmıyoruz. Ancak, İsveç’in mevcut durumunda, ahlaki koşulların iyileştirilmesine katkıda bulunmayan bir Hıristiyan canlanma, bizim görüşümüze göre yeterince derin değildir.
Başka bir metin, 1970’lerde İsveç’te ortaya çıkan Karizmatik canlanma hareketini hatırlatarak, 1976 tarihli Gud ska styra Sverige (Tanrı İsveç’i Yönetmeli) kitabını “1970’ler ve 1980’lerin bir tür manifestosu” olarak nitelendiriyor. Kitap, demokrasinin “bir ülkeyi yönetmenin en yüksek biçimi olmadığını” ve İncil’in “daha yüksek bir biçim gösterdiğini: Teokrasi” savunmaktadır. Kitabın ana yazarı Kjell Sjöberg (1930–1997), Världen idag‘in başyazılarında ve haber makalelerinde sık sık ilham kaynağı olarak gösterilmektedir. “İsveç’i yönetmek için manevi görevi yerine getirecek bir arabuluculuk gücü olan gölge kabine”nin kurulması gibi girişimleri defalarca vurgulanmaktadır
İsveçli Hıristiyanları, başta ABD olmak üzere uluslararası Neokarizmatik ağlarla birleştiren Världen idag, küresel bir harekete bağlılığını gösterirken, vizyonunu İsveç’in kendi canlanma geleneğine dayandırmaktadır. Yayın, Yeni Apostolik Reformasyon’un toplumun kilit kurumları üzerinde Hıristiyanların nüfuzunu artırma çağrısıyla şekillenen egemenlikçi stratejileri desteklemesi, Amerikan evanjelik milliyetçiliği ile uyumludur. Aynı zamanda, Lewi Pethrus ve Kjell Sjöberg gibi isimlere sık sık atıfta bulunması, ahlaki yenilenmeyi, ulusal saflığı ve siyasi gücü etkilemede Hıristiyan liderliğin rolünü uzun süredir vurgulayan, belirgin bir İsveç Hıristiyan milliyetçiliği geleneğini yansıtmaktadır. Världen idag, yabancı fikirleri basitçe benimsemekten ziyade, uzun süredir var olan İsveç evanjelik milliyetçiliğinin küresel hareketle birleşmesini sunmaktadır. Bu kesişmenin ortaya çıktığı önemli alanlardan biri, Världen idag‘in uluslararası jeopolitikle, özellikle de İsrail ile olan ilişkileridir. Şimdi İsveç evanjelik milliyetçiliği ile uluslararası jeopolitik dinamiklerin kesiştiği noktaya geçelim.
Jeopolitiğin kutsallaştırılması
İsrail, Världen idag için merkezi bir konu olmaya devam etmektedir. Görüş yazıları ve haberleriyle Världen idag, Hıristiyan Siyonist geleneğe sıkı sıkıya bağlıdır ve Yahudi halkının ilahi eskatolojik (kıyamet teolojileri – çn)şemada önemli bir rol oynadığını vurgulayarak, Yahudileri tarihte “önemli aktörler” olarak konumlandırır ve böylece onlara İsrail ve Filistin’i oluşturan topraklar üzerinde siyasi ve askeri kontrol sağlar. Bu görüş, “Hıristiyan Siyonizm’de başka yerlerde bulunan zorunlulukların çoğunu yineler; karamsarlık ve kıyamet fatalizmiyle renklendirilmiştir”. 2016 ile 2022 yılları arasında “İsrail”, Världen idag‘in makalelerinde en sık kullanılan dördüncü anahtar kelimeydi. Korpusta “İsrail” ile birlikte geçen “ABD” terimi de gösterdiği gibi, Başkan Donald Trump’ın liderliğindeki ABD’nin dış politikası, Världen idag‘de İsrail ile ilgili makalelerde tekrar tekrar odak noktasıdır. Bu durum, Mayıs 2018’de yayınlanan ve ABD’nin Kudüs’teki büyükelçiliğinin açılış törenini haber yapan bir makaleden alınan aşağıdaki alıntıyla örneklenebilir:
Teksas, San Antonio’daki Cornerstone Kilisesi’nin papazı John Hagee, Kudüs’ün Tanrı’nın şehri olduğunu ilan eden bir dua ile açılış töreninin kapanışına katkıda bulundu. “İsrail yaşıyor diye evlerin çatılarından haykırın. Her İslamcı terörist bu mesajı duysun: İsrail yaşıyor. Birleşmiş Milletler salonlarında duyulsun: İsrail yaşıyor. İran’daki başkanlık sarayının mermer salonlarında yankılansın: İsrail yaşıyor” diye dua eden Hagee, toplanan üst düzey yetkilileri hallelujah diye bağırmaya çağırarak konuşmasını sonlandırdı. Bu çağrı gerçekten de yanıt buldu.
Bu haber makalesinde, Amerikan papaz ve Hıristiyan Siyonist John Hagee’nin, ABD Büyükelçiliğinin Tel Aviv’den Kudüs’e taşınmasıyla ilgili tartışmalı karara Hıristiyanların desteğini vurgulamak için yaptığı sözler alıntılanmıştır. Hagee ve büyükelçiliğin taşınması yoluyla ABD’yi anarak, BM içindeki hükümetler arası işbirliğinden ve İran ve İsrail gibi Orta Doğu’daki çatışan ulus devletlerden bahsederek, bu alıntı Världen idag‘de jeopolitik tartışmalara olan ilginin güçlü bir örneği olarak öne çıkıyor. Hagee’nin “çatılardan bağırmak” ifadesine atıfta bulunarak, İsrail’in varlığı ve gücünün kamuoyuna açık ve pişmanlık duymadan ilan edilmesi gerektiğini vurguluyor. Bu görünürlük ve ilan metaforunu, İsrail’in tanınması ve hayatta kalmasının tartışmalı konular olarak algılandığı resmi, siyasi arenaları simgeleyen “Birleşmiş Milletler salonları” ve “İran cumhurbaşkanlığı sarayının mermer salonları” gibi daha kapalı, kurumsal mekanlarla karşılaştırmaktadır.
Hagee’nin çağrısına “hallelujah” diye yanıt verdiği iddia edilen “saygın şahsiyetler”den oluşan dinleyicilerin tepkisi, Världen idag‘in Hristiyan savunuculuğu ile siyasi destek arasındaki kesişme noktasına odaklandığını daha da açıkça ortaya koymaktadır. Açılış törenine katılan uluslararası siyasi liderlerin olumlu tepkisine atıfta bulunarak, Världen idag, Hagee’nin evanjelizmının önemli siyasi çevrelerde yankı bulduğunu vurgulamaktadır. Bu şekilde, Världen idag evanjelik bakış açısını siyasi anlatılarla harmanlayarak, Hıristiyan inancının hem ulusal hem de uluslararası politikaların şekillenmesinde önemli bir rol oynadığına dair küresel bir yaklaşımı vurgulamaktadır. Aşağıdaki bölümde, odak noktamı geniş kapsamlı küresel politikadan daha yerel ve kişisel nitelikteki eğitim ve çocuk koruma konularına kaydırarak, Världen idag‘in evanjelik milliyetçilik bayrağı altında çeşitli siyasi konuları birbirine bağlama konusundaki kararlılığını vurgulayacağım.
Risk altındaki çocuklar
Världen idag metinlerinde yer alan bir diğer kavramsal ana tema, çocuklarla ilgili endişeleri ele almakta ve çocukların Hıristiyan heteroseksüel aile sınırları dışında çok sayıda riskle karşı karşıya olduğu görüşünü özetlemektedir. Bu tema, gazetenin kürtaj konusuna, özellikle de kürtajın siyasi ve hukuki yönlerine, kürtaj mevzuatındaki değişikliklere, anayasal tartışmalara ve hem İsveç’te hem de uluslararası alanda hükümet politikalarını vurgulayarak sürekli olarak odaklanmasıyla özellikle vurgulanmaktadır. Världen idag, kürtaja yönelik kamuoyu aktivizmi ve toplumsal tepkilere de ilgi göstererek, yürüyüşler, protestolar ve kişisel hikayelerle ilgili haberler yayınlamakta ve kürtajla ilgili algılanan temel toplumsal ve duygusal karmaşıklıkları vurgulamaktadır. Ayrıca, kürtaj savunuculuğuna karşı belirgin bir eleştirel bakış açısı vardır ve kürtaj genellikle zorlu bir ışık altında gösterilmektedir.
İsveç’teki kürtaj karşıtı kampanyaların tarihsel bir anlatımı, kürtaja karşı mücadeleyi “doğmamış çocuğun doğma hakkı için verilen mücadele” olarak tanımlamakta ve aile planlamasına karşı sıkı yasalar savunurken insan hakları söylemini kullanmaktadır:
Doğmamış çocuğun doğma ve yaşama hakkı için verilen mücadele, 1960’lar ve 1970’lerde tüm Hıristiyan dünyasını birleştiren bir şeydi. Pentekostal papaz Lewi Pethrus, 1971’de Yaşam Hakkı Derneği kurulduğunda, “Ücretsiz kürtajla kendimizi yok ediyoruz, bir ulus olarak intihar ediyoruz” demiştir.
Världen idag‘in makalelerinde, risk konusundaki endişe doğmamış çocukların ötesine uzanmaktadır. Lewi Pethrus’un alıntıladığı yukarıdaki sözlerde, “ulusun” geleceği kürtaj kısıtlamalarına bağlı olarak tasvir edilmektedir. Dahası, diğer makalelerde anaokulları, okul öncesi ve okul çağındaki çocuklar, devlet tarafından onaylanan bir felsefe tarafından “endokrinasyon” olarak tanımlanan şeye karşı savunmasız olarak tasvir edilmektedir. Bu felsefe, gençlerin temel kimliğini yıkma girişimi olarak sunulmakta ve defalarca “cinsiyet ideolojisi” olarak anılmaktadır. Världen idag‘e göre, bu ideoloji geleneksel biyolojik cinsiyet kavramlarını ve geleneksel cinsiyet rollerini sorgulamakta ve buna bağlı olarak eğitim ortamlarında LGBTQ+ haklarını desteklemektedir. “Cinsiyet ideolojisi”nin tehlikelerine ilişkin bu görüş, 2020 yılında yayınlanan bir başyazıda bir yazar tarafından şu şekilde ifade edilmektedir:
Okul öncesi dönemden itibaren, yavaş bir indoktrinasyon süreci başlar ve devlet, kasıtlı ideolojik hedeflerle çocukların dünya görüşünü şekillendirmede ebeveynlerin rolünü giderek daha fazla üstlenir. Bazı anaokullarında çocuklara artık “erkek” veya “kız” diye hitap edilmez. İdeolojik bir eğitim verilmektedir. Bu sosyalist, sözde bilimsel sosyal mühendislik, okul yılları boyunca devam eder, öğretmenlerin otoritesine meydan okur ve çocukların kendi kaderini tayin etmesini vurgular. […] Bir anaokulu öğretmeni geçenlerde bana beş yaşındaki bir kız çocuğunun çaresizce “Öğretmenim, ben kız mıyım?” diye sorduğunu anlattı.
Bu iddia edilen beyin yıkama, Världen idag‘de defalarca yayınlanan bağımsız Hıristiyan okullarının olumlu örnekleriyle tezat oluşturmaktadır. Hıristiyan okulları, öğrencilerin zorbalık ve ırkçılıktan uzak, inançlarını özgürce yaşayabilecekleri bir sığınak olarak sunulurken, devlet okullarında Hıristiyan öğrenciler, dini inançları nedeniyle tacize maruz kaldıkları defalarca aktarılmaktadır. Böylece, devlet okullarında Hristiyanlara karşı ayrımcılık riski, bağımsız Hristiyan eğitimi düzenlemenin en önemli nedenlerinden biri olarak sunulmaktadır.
Hristiyan öğrencilerin tekrarlanan tacize maruz kaldığı kavramı, Världen idag metin derlemesindeki son kavramsal ana temayla yakından ilgilidir. Bu konuyu bir sonraki bölümde ayrıntılı olarak inceleyeceğim. Bu tema, Hristiyanlığın hem iç hem de dış düşman güçler tarafından sürekli saldırı altında olduğu algısı etrafında döner. Bu anlatı, Hristiyanlığı sadece kuşatma altındaki bir inanç olarak değil, aynı zamanda bu çatışmalara direnen kültürel ve ideolojik bir kale olarak konumlandırır. Bu kırılganlık ve dirençli olmanın ikili yönü, Världen idag söyleminin önemli bir parçasını oluşturur ve daha geniş bir manevi savaş ve savunma stratejileri anlatısını yansıtır.
Saldırı altındaki Hristiyanlık
Världen idag‘de, “zulüm gören Hristiyanlar” ikileminin sık kullanımı, gazetenin habercilik ve editoryal bakış açısının önemli bir odak noktasını vurgulamaktadır. Bu kelimelerin tekrar tekrar bir arada kullanılması, yayının Hristiyanlara yönelik zulüm meselesini merkezi bir tema olarak vurgulamaya kararlı olduğunu göstermektedir. Habercilikte, Världen idag, Küresel Güney’deki Hristiyan azınlıklara yönelik zulüm, ayrımcılık ve saldırıları tekrar tekrar ele almaktadır. Yayın, Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkelerde ve bölgelerde Hristiyan toplulukların ve bireylerin karşılaştığı kırılganlıklar ve zorluklara özellikle vurgu yapmakta ve bu zulmü acil bir küresel sorun olarak tanımlamaktadır.
Zulüm gören Hristiyanlar konusu, sadece uzak, uluslararası bir sorun olarak ele alınmamaktadır. Bunun yerine, zulmü Hristiyan tarihinin temel bir unsuru olarak kabul etmekle kalmayıp, onu Küresel Kuzey’deki sekülerleşme eğilimleriyle de ilişkilendiren daha geniş bir anlatıya dahil edilmektedir. Världen idag‘de 2019 yılında yayınlanan bir başyazı, bu bakış açısını dile getirerek, bu güncel sorunun hem tarihsel bir süreklilik hem de modern toplumsal değişimlerin bir yansıması olarak nasıl görüldüğünü ortaya koyuyor:
Tarih boyunca birçok Hristiyan zulüm gördü. Bugün bile Hristiyanlar dünyadaki en çok zulüm gören gruptur. Pew Araştırma Merkezi’ne göre, Hristiyanlar şu anda dünya çapında 143 ülkede zulüm görmektedir. Çoğu Müslüman ve komünist ülkede, Hıristiyanlara yönelik bu tür zulümler bir gerçekliktir […] Sözde özgür Batı’da ise Hıristiyanlara yönelik zulüm daha ince ama yine de gerçektir. İftira, asılsız suçlamalar ve orantısız eleştiriler yaygındır. Bu, İsveç gibi hoşgörülü görünen bir ülkede bile geçerlidir. Hıristiyan liderler, mesajlarını hakim olan siyasi doğruculuğa uydurmaları için büyük baskı altındadır. Doğmamış çocukların insan onurunu savunmaya cesaret eden, Kutsal Yazıların erkek ve kadın ve evliliğin kutsallığı hakkındaki açık öğretisine bağlı kalmaya cesaret eden, Tanrı’nın İsrail için planını kutsayan Hıristiyan liderler, iftiraya uğramayı bekleyebilirler. […] Zulüm ve iftiraya şaşırmamalıyız. İsa bizi önceden uyarmıştı.
Editör, tartışmalı konularda, özellikle kürtaj konusunda tutumunu güçlendirmek için insan hakları söylemini kullanıyor. “Doğmamış çocukların onuru”nu bir insan hakkı meselesi olarak çerçeveleyerek, Världen idag politikalarını, bireysel özgürlükleri ve hakları koruyan daha geniş, küresel olarak tanınan bir çerçeveye etkili bir şekilde uyumlu hale getiriyor. Bu yaklaşımı destekleyen kanıtlar, yayında yer alan çeşitli haberlerden geliyor, bunlardan biri de “Hıristiyanların en kötü durumda olduğu kara listeye İsveç” başlıklı makale. Makale, Avusturya merkezli bir savunuculuk grubu olan Avrupa’da Hıristiyanlara Karşı Hoşgörüsüzlük ve Ayrımcılık Gözlemevi’nin iddialarına atıfta bulunuyor ve İsveç’in “vicdan özgürlüğü”ne yönelik tehditler gibi nedenlerle kara listeye alındığını vurguluyor.
Yayının Hristiyanlara yönelik zulme odaklanması, önemli bir endişe alanını vurgulamayı amaçlasa da, bu vurgu aynı zamanda baskı için bir silah olarak da işlev görmektedir. “Sekülerleşme” ve “Hristiyanlıktan uzaklaşma”yı durdurma hedefi ışığında, zulüm çerçevesinin kullanılması, Hristiyanlık ve İslam arasında hayali bir ikilem yaratarak, dinler arası gerilimin nüanslarını ve bu çatışmaların ortaya çıktığı çeşitli bağlamları göz ardı etmektedir.
Dahası, Küresel Kuzey, özellikle İsveç bağlamında, Hıristiyanların zulüm gören azınlıklar olarak tasvir edilmesi, Hıristiyanların “geleneksel” değerleri ifade etme ve egemen çoğunluk normlarına karşı çıkma haklarını savunmakla kalmaz, aynı zamanda Melani McAlister’ın evanjelik popülist enternasyonalizm olarak adlandırdığı şeyi de temsil eder. “uluslararası farkındalık ve bağlantıların, kuşatma ve düşmanlık içeren popülist eğilimlerle nasıl bir arada var olabileceğini ve aksi takdirde ayrıcalıklı görünebilecek insanlar tarafından marjinalleşme hissi yaratabileceğini” göstermektedir. İsveç’teki Hristiyanlığı, tehditkar bir sekülerleşme stratejisiyle saldırı altında olan bir din olarak çerçeveleyen Världen idag‘in, Küresel Güney’deki zulüm gören Hristiyan azınlıklar hakkında yaptığı yoğun haberler, İsveçli evanjeliklere daha geniş bir “mağdurlar topluluğuna” ait olma hissi kazanma imkanı sunmaktadır (114).
Tartışma
İsveçli Hristiyan gazetesi Världen idag üzerine yapılan bu çalışma, evanjelik milliyetçiliğini, literatürde genel olarak Hristiyan milliyetçiliği olarak adlandırılan olgunun farklı bir varyantı olarak ortaya koymaktadır. Daha önce de belirttiğim gibi, canlanma tutkusunun ulusal ve uluslararası siyasetle iç içe geçmesi, bu tür evanjelik milliyetçiliğin hem küresel çeşitliliğini hem de yerel özgüllüğünü göstermektedir. İsveç örneği, evanjelik ve ulusal kimliklerin birbirine yaklaştığı, ayrıldığı ve geliştiği karmaşık yolları anlamak için analitik ufku genişletmenin gerekliliğini vurgulamaktadır.
Bu araştırmanın bulguları, Världen idag‘in evanjeliklik akımının ulusu merkezi bir tema olarak güçlü bir şekilde vurguladığını göstermektedir. Ancak, ideolojik temeli dört kavramsal ana temayı da içermektedir: Birincisi, Kilise’nin siyasi nüfuz ve otorite kullanması gerektiği inancı; ikincisi, evanjelik Hıristiyan inancının jeopolitik dinamikleri şekillendirdiği fikri; üçüncüsü, geleneksel Hıristiyan heteroseksüel ailelerin dışında yetiştirilen çocukların karşılaştığı riskler, “doğmamak” ve “cinsiyet” söylemlerine maruz kalma riskleri dahil; ve dördüncüsü, evanjelik Hıristiyanların zulüm gördüğü uyarıları.
Världen idag örneği, evanjelik milliyetçiliğin hem yararını hem de karmaşıklığını göstermektedir. Bir yandan, Världen idag, Kuzey Amerika ve diğer yerlerdeki akımların hem tipik hem de atipik bir evanjelik milliyetçilik biçimini temsil etmektedir. Daha önce de belirttiğim gibi, yayının önde gelen yazarları, Neokarizmatik-Pentekostal siyasi düşünceden, özellikle de tipik olarak Yeni Apostolik Reform hareketi ve egemenlikçi teoloji olarak adlandırılan akımdan kaynaklanan fikirlerden yararlanmaktadır. Öte yandan, Världen idag, belirgin İsveçli canlanma hareketinin siyasi düşüncesinin mirasını, özellikle Pentekostal lider Lewi Pethrus ve 1960’larda kurulan Hıristiyan Demokratlar siyasi partisini defalarca anmaktadır. Hem küresel evanjelik akımları hem de belirgin İsveç geleneklerini yansıtan bu ikilik, İsveç’teki evanjelik milliyetçiliğin karmaşıklığını ortaya koymaktadır.
Bu nedenle, İsveç’teki siyasi manzara, İsveç evanjelik milliyetçiliğinin benzersiz karakterine ve ABD’de yaygın olan sağcı, Hıristiyan milliyetçi evanjeliklikle olan bağlantısına dikkat çekmektedir. Världen idag makalelerinde milliyetçi temaların yer almasına rağmen, ABD’yi bir Hıristiyan ulusu olarak vurgulayan yaygın Hıristiyan milliyetçiliği tanımı ya da Batı’daki bu tür hareketlerin “dini coşku” tarafından yönlendirilmediğini gösteren çalışmalar bu durumda uygun kavramlaştırmalar değildir. Diğer İsveçli aktörler, özellikle İsveç Demokratları, bu kültürel Hıristiyan milliyetçilik versiyonuna daha yakındır. Öncelikle evanjelik bakış açılarını destekleyen Världen idag‘in aksine, İsveç Demokratları Hıristiyanlığı kültürel ve milliyetçi bir belirleyici olarak ele almakta ve onu genellikle İslam’a karşı bir unsur olarak İsveç kimliğinin temel bir parçası olarak tanımlamaktadır. 2022’den bu yana bu parti, İsveç parlamentosunun en büyük ikinci partisi olarak ortaya çıkmış ve hükümetin politikaları üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. İsveç Demokratları, tarihsel faşist ve nasyonal sosyalist örgütlerle bağlantılı, daha geniş bir radikal milliyetçi çevrede kökleri olan bir partidir.
Tarihsel olarak, evanjelik seçmenler Hıristiyan Demokratları desteklemiş ve İsveç Demokratlarının radikal milliyetçi köklerinden uzak durmuştur. Ancak, Världen idag bu çizgiyi bulanıklaştırarak, İsveç Demokratlarının Hristiyanlığı İsveç kimliğinin merkezi ve göçü kültürel bir tehdit olarak çerçevelemesine uyum sağlarken, aynı zamanda evanjelik teolojiyi vurgulamaktadır. Bu uyum, evanjelik ve radikal milliyetçi aktörler arasında yeni ittifakları teşvik eden potansiyel bir değişimi işaret etmektedir.
Bu değişimin merkezinde iktidar ve zulüm siyaseti yatmaktadır. Världen idag, zulüm temalarını gündeme getirerek Hıristiyanları İsveç’in seküler, liberal siyasi manzarasında marjinalleştirilmiş olarak tasvir etmektedir. Liberal kürtaj yasasını Hristiyanları hedef alan insan hakları ihlalleri olarak çerçeveleyerek, Världen idag Hristiyanların politikadaki etkisini yeniden tesis etmeye çalışıyor. İsveç’in aile planlaması, üreme sağlığı ve yasal kürtaj politikasına destek, dini aidiyete bakılmaksızın nüfusun genelinde sağlam kalırken, kürtaj yasasının kısıtlanmasını savunanlar için alternatif bir yaklaşım gerekiyor. Sonuç olarak, Världen idag, yasama değişikliğini etkilemek için geleneksel savunuculuk stratejilerinin ötesine geçerek “vicdan”, ‘dua’ ve “etki” temalarına odaklanmaktadır. Bu yaklaşım, konuyu zulüm gören Hristiyanlar açısından ele almakta ve kürtaja karşı çıkan tıp uzmanlarının belirli görevlerden muaf tutulmamasına izin vermeyerek İsveç hükümetinin insan haklarını göz ardı ettiğini ima etmektedir. Benzer şekilde, Finlandiya’daki kürtaj tartışmalarına ilişkin bir çalışma, Hıristiyan milletvekillerinin dini argümanlara dayanmak yerine insan hakları veya tıbbi söylemlere başvurduğunu göstermektedir.
İsveç’te insan haklarına yönelik güçlü destek, yasama desteği, kamuoyu ve uluslararası katılımı da kapsadığından, bu argüman basit “yaşam hakkı” pozisyonlarından daha ikna edici görünebilir. Sonuç olarak, Världen idag, insan hakları odaklı bir söylem benimseyerek İsveç kamuoyunun algılanan ‘liberal’ ve “seküler” duyarlılıklarına uyum sağlanmasını savunmaktadır – bu yapı, önceki araştırmalardan elde edilen bulguları yansıtmaktadır. Bununla birlikte, bu stratejik uyum, Kuzey Amerikalı muadillerine benzer şekilde, “hakimiyet” siyasi hedeflerinden sapmamaktadır.
Sonuç olarak, İsveç örneği, evanjelik siyasi katılımın küresel erişimini ve yerel özgüllüğünü göstermektedir. Bu durum, küresel evanjeliklik ve onun siyasi hedefleri hakkında daha fazla araştırma yapılmasının, analitik çerçeveleri iyileştirmek ve daha net ve kesin tanımlar geliştirmek için değerli olacağını göstermektedir.