2024 yılının haziran ayında Nizhny Novgorod’da düzenlenen BRICS Gelişmekte Olan Ülkelerle Diyalog Toplantısı’nda, Güney Afrika’nın dönemin Dışişleri Bakanı Naledi Pandor’a BRICS’in Afrika ülkelerine yönelik somut desteği sorulduğunda, “diyalog kapasitelerinin genişletilmesi” ve “Küresel Güney’in sesinin duyulması için alan yaratılması” gerektiğini vurguladı. Diplomatik bir dille ifade edilen bu yanıt, BRICS’in en üst düzeyde bile kıtaya somut destek mekanizmaları sunmaktan ne kadar uzak olduğunu açıkça ortaya koyuyordu. Bu sembolik karşılık, BRICS’in 1955 Bandung Konferansı’nda dile getirilen Küresel Güney dayanışmasının kurucu ruhundan ne denli uzaklaştığına dair daha derin bir düşünce sürecinin zeminini hazırlıyor.
1955 yılında, Asya ve Afrika’dan 29 ülkenin lideri, sömürgeci tahakküme ve Batı emperyalizmine meydan okuyan tarihi bir konferans için Endonezya’nın Bandung kentinde bir araya geldi. Bandung Konferansı, kısa süre önce sömürge boyunduruğundan kurtulmuş ülkeler arasında egemenlik, dayanışma ve kendi kaderini tayin etme üzerine yeni bir vizyon ortaya koymayı amaçlıyordu. Bu konferans, Bağlantısızlar Hareketi’nin temelini attı; Panafrikancılığa ve Asya-Afrika iş birliğine ilham verdi; Soğuk Savaş’ın iki kutuplu yapısına karşı ahlaki ve siyasi bir alternatifin sesi oldu.
Yetmiş yıl sonra, BRICS bloğu (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) üyelik sayısını artırırken ve Batı hegemonyasına karşı bir denge unsuru sunmaya çalışırken, birçok kişi şu soruyu soruyor: BRICS, Bandung ruhunun bir devamı mı, yoksa ona ihaneti mi temsil ediyor? BRICS, Küresel Güney’in sömürgecilik karşıtı, eşitlikçi projesinin mirasçısı mı? Yoksa seleflerinin radikal hayal gücünden kopmuş, ekonomik çıkarlara dayalı pragmatik bir ittifaka mı dönüşmüş durumda?
BRICS, tüm sembolik önemi ve ekonomik ağırlığına rağmen, Batı öncülüğündeki küreselleşmeye karşı tutarlı ve bütünlüklü bir stratejik alternatif ortaya koymakta bugüne dek başarısız oldu. Yalnızca kurumsal derinlikten değil, aynı zamanda Bandung’un temsil ettiği ideolojik netlikten ve siyasi iradeden de yoksun. Ortak anti-emperyalist mücadelelere ve ahlaki liderliğe dayanan Bandung’un aksine, BRICS içsel çelişkiler, jeopolitik ihtiyat ve elit odaklı gündemlerle engellenmiş durumda.
Bandung’un vaadi, sadece postkolonyal devletler arasında bir birlik kurmak değildi; bu vaat, imparatorluğa direniş temelinde şekillenmiş küresel adalet vizyonuydu. Nehru, Nasır, Sukarno ve Nkrumah gibi liderler, kendilerini dünya tarihsel bir hareketin parçası olarak görüyorlardı. Yalnızca egemenliklerini savunmuyor, aşağıdan yükselen yeni bir enternasyonalizmi dile getiriyorlardı. Buna karşılık BRICS, savaş, barış ya da kalkınma gibi konularda çoğu zaman ortak bir sesle konuşmayı başaramadı. NATO’nun Libya müdahalesi, Gazze savaşları ya da Afrika’daki darbeler gibi kritik anlarda sergilediği sessizlik, adeta kulakları sağır etti.
Çin ve Rusya, özellikle Ukrayna savaşı sonrasında ve Güney Çin Denizi’nde artan gerilimin ardından, ABD’nin tek kutupluluğuna giderek daha fazla meydan okumaya başladı. Ancak Batı ile yaşadıkları bu çatışmalar, büyük ölçüde gerçekçi terimlerle çerçeveleniyor: Ezilenlerin mücadelesi değil, büyük güçler arasındaki bir çekişme olarak. Brezilya ve Hindistan ise bir yanda Küresel Güney söylemini dillendirirken, diğer yanda Batı’nın egemenliğindeki finansal ve güvenlik kurumlarına entegre olma arasında gidip geliyor. Güney Afrika ise, apartheid sonrası mirasına rağmen, dış politikasında özgürlükçü söylemi istikrarlı biçimde seferber edemedi.
BRICS’in 2024 yılında İran, Mısır, Etiyopya ve Arjantin gibi ülkeleri kapsayacak şekilde genişlemesi, bazı çevrelerce güney kimliğinin yeniden canlanması olarak yorumlandı. Ancak genişleme tek başına bloğun kimlik krizini çözemez. Ortak bir siyasi vizyon olmadan, BRICS dönüştürücü bir güç olmaktan çok, hoşnutsuzlukların bir araya geldiği dağınık bir konsorsiyuma dönüşme riski taşıyor. Buradaki mesele yalnızca Batı’ya karşı çıkmak değil; çoğunluk dünyasının mücadeleleri ve özlemleri üzerine inşa edilmiş bir alternatif yaratmaktır.
Umut verici işaretler de var. Doların küresel egemenliğine karşı artan itirazlar, yeni kalkınma bankaları kurma çabaları ve Birleşmiş Milletler reformu çağrıları, Batı hakimiyetine karşı büyüyen bir sabırsızlığı yansıtıyor. Küresel Güney’deki sivil toplum aktörleri, sosyal hareketler ve entelektüeller hâlâ Bandung’u ilham kaynağı olarak anmaya devam ediyor. Ancak elit zirveleri ile tabandan gelen dayanışma arasında hâlâ derin bir uçurum bulunuyor.
Bandung ruhunu yeniden canlandırmak için BRICS’in bir araya gelmekten fazlasını yapması gerekiyor. İlkelerle net bir bağ kurmalı: Anti-emperyalizm, ekonomik adalet, iklimde eşitlik ve halk egemenliği. Afrika’daki çiftçilerden Asya’daki işçilere, Latin Amerika’daki feministlere kadar aşağıdan gelen seslere kulak vermeli. Ancak o zaman sembolizmin ötesine geçerek daha adil ve çok kutuplu bir dünyaya giden inandırıcı bir yol sunabilir. Aksi takdirde BRICS, Bandung’un karşı çıktığı şeye dönüşme riski taşır: Küresel eşitsizliği yeni bir biçimde yeniden üreten güçlü devletler kulübü.
Afrika’nın BRICS içindeki rolü hâlâ karmaşık ve yeterince araştırılmamış durumda. Güney Afrika kurucu üye olmasına rağmen, bloğun gündemini şekillendirme gücü sınırlı kalıyor. Borç ve kemer sıkma politikalarının baskısı altındaki Zambiya gibi ülkeler, BRICS’i Batı finans kurumlarına bir alternatif olarak görse de somut sonuçlar elde edemediler. Yeni Kalkınma Bankası’nın Afrika’daki performansı mütevazı düzeyde kalırken, birçok hükümet Pekin ya da Moskova ile fazla yakın ilişki kurma konusunda temkinli davranmaya devam ediyor. Benzer şekilde, Batı Asya’da BRICS, Gazze’deki insani felaket ya da Filistin’in süregelen marjinalleşmesi konusunda ortak bir tutum ortaya koymuş değil. Bloğun bu konulardaki sessizliği, anti-emperyalist dayanışma ve ahlaki netlik üzerine kurulu Bandung mirasından daha da uzaklaşmasına yol açıyor.
Belki de artık daha kışkırtıcı bir soru sorma zamanı gelmiştir: Devletlerin Bandung mirasını yeniden canlandırmasını mı beklemeliyiz, yoksa bu sorumluluk çoktan taban hareketlerine, akademik ağlara ve yerel mücadelelere mi geçti? Nairobi’deki iklim adaleti kampanyalarından Buenos Aires’teki feminist hareketlere kadar, 21. yüzyılın postkolonyal enternasyonalizmi artık elit zirvelere bel bağlamıyor olabilir. BRICS, güney kimliğini gerçekten onurlandırmak istiyorsa, bir tercih yapmalıdır: Bir zamanlar yıkmaya çalıştığı hiyerarşileri yeniden mi inşa edecek, yoksa sembollerle değil, eylemlerle Bandung’un radikal umudunu yeniden mi keşfedecek?
Kaynak: https://africasacountry.com/2025/07/the-specter-of-bandung/