Bölge Ülkeleri İsrail’in Doha’yı Bombalamasından Sonra Ne Yapacak?

Sonuçta, Doha semalarında yaşananlar basit bir taktik operasyon değil, bütün bölge için erken uyarı niteliği taşıyan bir sınavdı. Hangi ülkelerin gerçek savunma dişleri var, hangileri ABD’nin garantilerine güvenerek savunmasız kalıyor, hepsi ortaya çıktı. Mesaj nettir: Gerçek savunma kapasiten yoksa bir gün hedef alınır, sonra da senden tebessüm etmen beklenir.
Eylül 13, 2025
image_print

İsrail’in Katar’ın başkenti Doha’da Hamas liderlerine yönelik gerçekleştirdiği suikast girişimi sıradan bir olay değil; bölgedeki güç dengelerinin, erken uyarı ve radar ağlarının, ittifak ilişkilerinin ve “caydırıcılık” kavramı etrafındaki tartışmaların büyüteç altına alınmış haliydi. İlk dakikalarda gündeme gelen soru açıktı: Katar hava savunma sistemleri bu saldırıya neden karşılık veremedi? Zira gelen bilgiler, İsrail’in yaklaşık on savaş uçağıyla art arda hava saldırıları düzenleyerek Dr. Halil el-Ha…

Olası senaryoya göre İsrail, F-35 uçaklarını kullanarak Suriye hava sahasını geçti, ardından Ürdün’ü aşarak Irak-Ürdün-Suudi sınır hattını takip etti. Irak hava sahasında belirli bir noktadan Doha’ya doğru balistik hava-yer füzeleri fırlatıldı. Bu senaryo, saldırının neden Katar hava sahasına girilmeden gerçekleştirildiğini ve neden radar ekranlarında “ani bir füze düşüşü” gibi göründüğünü açıklıyor. İsrail’in 200 ile 800 kilometre menzile sahip balistik hava-yer füzeleri bulunuyor ve bu füzelerden bazıl…

Bir yandan “görünmez” bir platform olan F-35, diğer yandan uzun menzilli balistik mühimmat… Bu birleşim, hedef ülke için daha kısa uyarı süresi, sınırları aşmayan farklı yaklaşma rotaları ve ateşleme platformunun riskten uzak tutulması anlamına geliyor. Katar’ın coğrafi olarak küçük bir ülke oluşu da bu tabloyu ağırlaştırdı; önleme penceresi fazlasıyla daraldı.

Ancak mesele yalnızca Katar’ın savunma kapasitesi değil, aynı zamanda bölgesel radar ve Batılı üslerin rolüyle ilgiliydi. Normal şartlarda Ürdün radarlarının böyle bir sorti grubunu tespit etmesi gerekirdi; belki hedefi tam belirleyemezdi ama hareketin farkına varabilirdi. ABD ve Fransa başta olmak üzere Batılı üslerin ise iki saat boyunca kendi hava sahaları dışında uçan bir F-35 filosundan habersiz olmaları akla yatkın değil. Buna rağmen Doha’ya herhangi bir uyarı yapılmadı.

Suriye’deki durum da tabloyu açıklıyor. İç savaş öncesi Şam’ın sahip olduğu radar ağları bütün bölge için erken uyarı merkezi işlevi görüyordu. İsrail uzun yıllar boyunca bu sistemi kısmi olarak hedef aldı, ancak rejimin çöküşünün ardından geniş çaplı bir imha harekâtıyla radar ve hava savunma unsurlarını etkisiz hale getirdi. Bu yüzden İsrail uçakları artık Suriye semalarından rahatlıkla geçebiliyor. Dahası, Doha saldırısından bir gün önce İsrail’in Suriye’de radar noktalarını vurması, muhtemelen yenide…

Şüpheleri artıran bir diğer ayrıntı ise ABD ve İngiliz tanker uçaklarının ve devriye uçaklarının saldırı sırasında Katar semalarında olağan rotalarını sürdürmesiydi. Normalde böyle bir anda hava trafiği yeniden düzenlenir ya da uçuşlar askıya alınır. Bu da ya bilinçli bir “aldatma planına” işaret ediyor ya da en azından saldırı bilgisinin paylaşılmadığını gösteriyor.

Peki neden başarısız oldu? Burada Hamas’ın güvenlik protokollerinin rolü öne çıkıyor. İsrail iki güçlü kozunu sahaya sürdü: hava kuvvetleri ve istihbarat. Ancak Katar’daki güvenlik ortamı ajan devşirmeye uygun değildi. Nüfusun sıkı şekilde kayıt altında tutulması, yabancı işçi yoğunluğu olsa da güvenlik kontrolünün güçlü olması, İsrail’in insan istihbaratı (HUMINT) alanında eli kolu bağladı. Geriye teknik istihbarat kaldı: elektronik izler, telefon takipleri, sinyal istihbaratı. Bu da Batılı işbirliği ol…

Olayın ardından Washington’dan gelen açıklamalar tabloyu daha da karmaşık hale getirdi. Beyaz Saray sözcüsü, ABD ordusunun İsrail’in saldırı hazırlığını önceden bildiğini ve Başkan Trump’ın danışmanı Weitkoff’u Katar’ı uyarmakla görevlendirdiğini açıkladı. Katar Dışişleri ise bunu “asılsız” diye niteledi. Başbakan, kendilerine telefonun saldırıdan on dakika sonra geldiğini söyledi. Trump ise ertesi gün, saldırının ABD ve İsrail çıkarlarına zarar verdiğini, benzer bir olayın tekrarlanmayacağına dair Katar…

Daha geniş çerçeveden bakıldığında, Trump yönetiminin bölgeye bakışı neredeyse tamamen Netanyahu’nun talepleri üzerinden şekilleniyor. İsrail’in istediği adımlar hayata geçiyor; İran’a saldırı, Katar’a hava harekâtı ya da Ürdün’de Hamas yanlısı gençlerin tutuklanması gibi gelişmeler, hep Tel Aviv’in çizdiği yol haritasının sonucu. Mısır, Ürdün ve Körfez ülkeleri uzun süredir ABD’ye güvenerek İsrail tehdidinden korunabileceklerini düşünüyordu. Ancak Doha saldırısı, bu güvenliğin illüzyon olduğunu gösterdi…

Ayrıca zamanlama da dikkat çekici. ABD Merkez Kuvvetler Komutanı (CENTCOM) General Brad Cooper saldırıdan günler önce İsrail’i ziyaret etmiş, Genelkurmay Başkanı ile görüşmüştü. Önceki dönemde de General Kurilla’nın benzer ziyaretleri İran’a yönelik saldırıların habercisi olmuştu. Trump ise birkaç gün önce “Hamas’a son uyarı” diyerek müzakerelerin kendi himayesinde yürütüleceğini duyurmuştu. Operasyon başarısız olunca söylem yumuşadı, ama esas çizgi değişmedi.

Bölgede ülkeler artık iki seçenekle karşı karşıya. İlki, Washington ve Tel Aviv’e daha fazla taviz vererek kendilerini korumaya çalışmak. Bu yolun ilk örneği Trump’ın ilk dönemindeki Katar ablukasıydı, şimdi de ikinci döneminde Doha bombalandı. İkincisi ise savunma alanında bağımsız hareket edip yeni denge arayışına girmek. ABD’ye aşırı bağımlılığın iki temel riski var: üslerin yoğunluğu nedeniyle tüm askeri hareketlerin Washington’a açık olması ve İsrail’e sağlanan hava üstünlüğü. Eğer Katar bir F-35 uç…

Burada iç yapının da belirleyici olduğu unutulmamalı. Meşruiyetini halktan alan devletler bağımsız stratejiler geliştirebilirken, dış desteğe dayalı rejimler güvenliği Washington şemsiyesi altında arıyor ve halkı tehdit olarak görüyor. Bu da onları sürekli dış müdahalelere açık hale getiriyor. 7 Ekim sonrası yaşananlar bu ayrımı daha da görünür kıldı. Lübnan’da Hizbullah’ın silahsızlandırılması çağrıları, Suriye’nin güneyinde ağır silahların kaldırılması, Gazze’de silahsızlanma ve zorunlu göç dayatmaları…

Bugün İsrail’in öfkesinin merkezinde Gazze var. Çünkü Gazze teslim olmuyor. Son aylarda tanklara yönelik el yapımı mayınlar, Kudüs’te altı İsraillinin ölümüyle sonuçlanan saldırılar ve direnişin devam etmesi Tel Aviv’in istediği psikolojik zaferi engelliyor. İsrail yıkım ve göç politikalarıyla sonuç almak istese de başarısız oluyor. Bu başarısızlık onu yeni cepheler açmaya, farklı başkentlerde güç gösterisi yapmaya itiyor. Doha saldırısı bu stratejinin bir parçasıydı, ancak başarısızlıkla sonuçlandı.

Sonuç olarak, Doha semalarında yaşananlar basit bir taktik operasyon değil, bütün bölge için erken uyarı niteliği taşıyan bir sınavdı. Hangi ülkelerin gerçek savunma dişleri var, hangileri ABD’nin garantilerine güvenerek savunmasız kalıyor, hepsi ortaya çıktı. Mesaj nettir: Gerçek savunma kapasiten yoksa bir gün hedef alınır, sonra da senden tebessüm etmen beklenir.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

SOSYAL MEDYA