Yüzyıllar boyunca erkekler, Batı medeniyetini inşa etti ve savundu — çiftliklerinden şehirlerine, kanunlarından sanatına ve ahlaki düzenine kadar. Ancak yalnızca birkaç nesil içinde bu temel sarsıldı. Bir zamanlar güç, koruma ve liderliğin motoru olarak yüceltilen erkeklik, artık bir toplumsal sorun olarak görülüyor. Aileleri, toplulukları ve ulusları ayakta tutan nitelikler “zehirli” olarak yeniden tanımlanıyor. Günümüzde erkeklik, “reform” ya da “yeniden eğitim” gerektiren bir olgu olarak ele alınıyor.
Ne oldu? Modern dünyayı inşa eden bu nitelikler nasıl oldu da şüphe ve alay konusu haline geldi?
Gerçek daha basit: Batı medeniyeti erkeklere ve erkekliğe bağımlıdır — ve onlar olmadan varlığını sürdüremez.
Erkekliğe Karşı Sessiz Savaş
20.yüzyılın ortalarından bu yana Batı kültürü, geleneksel erkekliği modası geçmiş, hatta tehlikeli bir şey olarak yeniden tanımlayan ideolojik bir dönüşüm geçirdi. 1960’ların kültürel değişimleri özgürlük vaat etti, ancak zamanla kişisel sorumluluğu ve aile düzenini, kişisel haz ve devlete bağımlılıkla değiştirdi. Bir zamanlar güçlü ailelerin Batı’nın belkemiğini oluşturduğu yerde, ideolojik radikalizm ile aşırı tüketimciliğin ittifakı, hem erkekleri hem de kadınları birbirinden kopuk bireylere dönüştürdü — daha kolay yönlendirilebilen, daha kolay kontrol edilebilen bireyler.
Erkek kimliğinin bu aşınması rastlantı değildi. Bu durum, erkek otoritesini baskıcı, babalığı tercihe bağlı ve disiplini zulüm olarak gösteren on yıllar süren toplumsal şartlanma yoluyla şekillendi. Son yıllarda, devlet kurumları dahi, bir zamanlar yalnızca aktivist çevrelere özgü olan dili yineleyerek, erkekliği “yeniden tanımlamak” için programlar başlattı. Sonuç, erkeklerin doğal içgüdülerini — liderlik etme, koruma ve sağlama dürtülerini — bastırmaya teşvik edildiği bir kültür oldu; duygusal uyuma boyun eğmeleri bekleniyor. Modern erkek, sadece erkek olduğu için özür dilemesi gereken bir figüre dönüştü.
Bu gerçek — yani özgün erkekliğe karşı yapısal bir önyargı olduğu gerçeği — kitabım The War on Men: How the New Gender Politics Is Undermining Western Civilization (Erkeklere Karşı Savaş: Yeni Cinsiyet Politikaları Batı Medeniyetini Nasıl Zayıflatıyor) için temel oluşturdu. Kinle değil, açık ve yalın bir üslupla yazılmış olan bu kitap, bir zamanlar aileleri ve toplumu korumak üzere tasarlanmış sistemlerin, yeni cinsiyet politikaları tarafından nasıl çarpıtıldığını gözler önüne seriyor.
Kaybolan Baba
Babalığın çöküşü, bu krizin merkezinde yer alıyor. Yüzyıl önce baba, ailenin ahlaki ve pratik dayanağıydı. Bugün ise milyonlarca erkek çocuk babasız büyüyor. Sonuçlar ölçülebilir nitelikte: daha yüksek suç oranları, depresyon ve akademik başarısızlık.
Babaları olmayan genç erkekler, güç, onur ve liderliğin ne anlama geldiğini tanımlamakta zorlanıyor. Ortaya çıkan boşluk ise medya karikatürleriyle dolduruluyor — beceriksiz sitcom babası, zehirli saldırgan ya da kimseyi kırmayan pasif iyi adam.
Erkek liderliğinin azalmasıyla birlikte aile istikrarının da sarsılması bir tesadüf değil. Erkekler doğal rollerinden uzaklaştırıldığında, tüm toplumsal yapı zayıflar. Feminist akademisyenler ve bürokratlar bunun kadınları “özgürleştireceğini” iddia ettiler. Oysa bunun yerine her iki cinsiyet de yönsüz kaldı — erkekler açık bir amaç duygusundan mahrum bırakıldı, kadınlarsa doğal güçlü yönleriyle çelişen beklentilerle yükümlü hale geldi.
Güçten Utanca
Modern eğitim sistemi ve medya, genç erkekleri bir zamanlar yüceltilen özelliklerden — atılganlık, risk alma, rekabetçilik ve stoacılık — şüphe duymaya şartlandırıyor. Güçlü ve kendi ayakları üzerinde duran erkek ideali, artık sorumluluklarını yerine getirmekten çok, başkalarını kırmaktan korkan duyarlı ve uyumlu erkek figürüyle yer değiştirmiş durumda.
Bu değerlerin tersyüz edilmesinin etkileri, cinsiyetin çok ötesine uzanır. Gücü caydıran, uyumu ise ödüllendiren bir toplum, eninde sonunda kendini savunma yetisini kaybeder — ahlaki, kültürel ve hatta askeri olarak.
Medeniyetler, erkeklerin liderliğe teşvik edildiği zaman yükselir; bu liderlik yüzünden utandırıldıkları zaman ise çökerler.
Spartalı Zihniyet
Bugün gerçek erkeklik neye benziyor? Servetle, tahakkümle ya da gösterişli cesaretle ilgili değil. Gerçek erkeklik dürüstlükle başlar — gerçeğin karşısında durma, sorumluluk alma ve popüler olmasa bile ilkelere göre hareket etme cesaretiyle.
Eski Spartalılar bunu anlamıştı. Onlar rahatlık ya da onay peşinde koşmadılar; kendilerine hâkim olmayı hedeflediler. “Spartalı zihniyet”in özü budur: İyimserlikten çok gerçekçilik, illüzyondan çok hakikat. Modern kültür erkeklere “pozitif kalın”, çatışmadan kaçının ve onay arayın der. Oysa güç, rahatlık içinde inşa edilmez. Bir erkek, zorluklarla dürüstçe yüzleşerek güçlü olur — disiplin, özdenetim ve zorluklar karşısında amaç edinmeyi öğrenerek. İyimserlikle kötümserlik arasında seçim yapılacaksa, ben her zaman gerçekçiliği tercih ederim.
Kadınsılaşan Kültür
Batı medeniyeti, birçok bakımdan kadınsılaşmış bir kültüre dönüşmüştür. Duygusal rahatlık, hakikatin önüne geçmiştir; duygular, olguların yerini almıştır. Kamusal tartışmalar artık kırıcı olma korkusuyla denetlenmektedir. “Benim haklarım, senin duygularının başladığı yerde bitmez” sözü hiç bu kadar anlamlı olmamıştı.
Hatta federal düzeyde, Ocak 2025’te ABD hükümeti, yalnızca iki cinsiyet olduğunu ve cinsiyet ideolojisinin reddedilmesi gerektiğini resmî devlet politikası olarak ilan etti — erkeklik ve cinsiyetle ilgili onlarca yıllık norm değişimine karşı verilen kurumsal bir tepki olarak.
Aklın yerine duygulara öncelik verme eğilimi, siyaset, medya ve eğitimin her alanına yayılmış durumda. Politikalar giderek uzun vadeli istikrar için değil, duygularla hareket eden seçmenleri yatıştırmak ve merkezi planlamaya dayalı BM tarzı yönetişim modellerine uyum sağlamak için tasarlanıyor. Sonuç: yaygın bir ahlaki belirsizlik ve toplumsal durgunluk.
Kaybettiğimiz Erkeklik Erdemleri
Cesaret, itidal, sadakat ve onur — bu erdemler bir zamanlar erkekliği tanımlıyordu. Bugün ise, yeni cinsiyet politikalarının egemen olduğu bir okul sisteminde bu erdemler nadiren öğretiliyor, övülmeleri ise neredeyse hiç söz konusu değil. Oysa bir medeniyeti ayakta tutan nitelikler tam da bunlardır. Doğru anlaşıldığında erkeklik, tahakküm değil sorumluluk temellidir — pahalıya mal olsa bile gerçeği koruma, sağlama ve savunma görevidir. Bu erdemlerin gerilemesi, inanç yerine itaati ödüllendiren bir sistemin ürünü olan kaygılı ve kararsız erkek nesilleri ortaya çıkarmıştır.
Okullarda, erkek çocuklara huzursuzlukları nedeniyle ilaç veriliyor; DEI (çeşitlilik, eşitlik, kapsayıcılık) odaklı işyerlerinde erkeksi hırs saldırganlık olarak damgalanıyor; medyada ise erkeklik parodiye indirgeniyor. Bu kadar çok genç erkeğin kendini kaybolmuş hissetmesi şaşırtıcı değil.
Erkeklik erdemleriyle alay eden bir kültür, lider değil, bağımlı bireyler üretir.
Dengeyi Yeniden Kazanmak
Çözüm, “ataerkillik” eleştirmenlerinin sıkça iddia ettiği gibi sertliğe ya da tahakküme dönüş değildir. İhtiyacımız olan şey dengedir — erkeklik ve kadınlığın rakip değil, birbirini tamamlayan güçler olarak yeniden saygı görmesidir. Erkekler ve kadınlar doğaları gereği farklıdır ve bu fark, aile ve toplum hayatının temelini oluşturur. Bu gerçeğin inkârı, her iki cinsi de daha mutsuz, daha dengesiz ve daha tatminsiz hale getirmiştir.
Batı, zorbalık olmadan güçlü, kayıtsızlık göstermeden disiplinli ve özür dilemeden dürüst erkeklere ihtiyaç duyar. Günümüz erkekleri, atalarının doğal kabul ettiği şeyi — yani özgürlük ve medeniyetin erkeklik, cesaret, sorumluluk ve liderlik iradesine bağlı olduğunu — artık deneyimleyememektedir.
Önümüzdeki Yol
Gerçek erkekliğin yeniden canlanmasının, yeni cinsiyet politikalarının egemen olduğu bir siyasi kültürden gelmeyeceği artık açık görünüyor — peki, erkekler bunun yerine nereye yönelmeli? Erkekliğin yeniden doğuşu kişisel davranışla başlar. Her erkek, kendini denetim altına alarak gücünü geri kazanabilir — kültürümüzün teşvik ettiği pasifliği ve kendine acımayı reddederek. Erkeklik zararlı değildir; yaşamsaldır. Asıl zarar, erkeklere doğal içgüdülerine güvenmemeleri gerektiğini öğreten ideolojidedir.
Erkekler amaç ve ilkeyi yeniden keşfettiklerinde, aileler iyileşir, topluluklar güçlenir, uluslar ayakta kalır. Batı, liderlik etmekten, korumaktan ve gerçeği söylemekten korkmayan erkekler tarafından inşa edilmiştir — ve ancak bu tür erkekler yeniden ortaya çıkarsa ayakta kalabilir. Batı medeniyeti hayatta kalmak istiyorsa, erkeklerini bir kez daha onurlandırmalı, güçlendirmeli ve saygı duymalıdır.
* Mark Keenan, The War on Men: How the New Gender Politics Is Undermining Western Civilization (Erkeklere Karşı Savaş: Yeni Cinsiyet Politikalarının Batı Medeniyetini Nasıl Zayıflattığı) (yakın zamanda güncellenmiştir) ve Climate CO2 Hoax (İklim CO2 Aldatmacası) kitaplarının yazarıdır. Eski bir Birleşmiş Milletler teknik uzmanı olan Keenan, kültür, hukuk, bilim ve modern Batı’yı yeniden şekillendiren ideolojik güçler üzerine yazılar kaleme almaktadır.
