13 koloninin birleşmesi
Temmuz 1775’te General George Washington, 16.000 kişilik bir ordunun başına geçmek üzere Cambridge, Massachusetts’e geldi. Washington, bu adamların “bir kaç koloninin tüm askerleri” olduğunu ve bundan sonra “Kuzey Amerika Birleşik Eyaletleri Askerleri” olarak bilineceklerini duyurdu. Ayrıca “koloniler arasındaki tüm ayrımların ortadan kalkacağını; böylece tek ve aynı ruhun hepsini canlandıracağını umduğunu” söyledi.
Bu, söylenmesi kolay, yapılması zor bir işti. Kurmaya çalıştıkları ülkenin bir ulusal kimliği ya da kültürü yoktu—ne bayrak, ne marş, ne de halkın etrafında birleşebileceği bir dayanak noktası vardı. Amerikalı olmak ne demekti? Bunun için “Britanyalı olmamak” yeterli değildi. Sonraki sekiz yıl boyunca General Washington ve Ordu, önce egemen bir varlığın en önemli yetkilerinden biri olan meşru güç kullanma hakkını öne sürerek, sonrasında sembolik önem taşıyan ve herkesçe paylaşılan deneyimler sunan gelenekler oluşturup 13 eyaleti temsil eden kurumlar oluşturarak bu ulusal kimliğin temellerini oluşturdu. Bu süreç 18. yüzyıl sonunda karmaşık ve eksikti, bugün hâlâ tamamlanmış değil.
Çoğu 18. yy. devleti tek bir din, etnik köken, ırk ya da kültürel gelenek temelinde kuruluyordu. Kurulan bu devletlerin hükümetleri ya askeri güçle ya da miras yoluyla güvence altına alınıyor ve genellikle ilahi bir kutsamayla destekleniyordu. Amerikan kolonilerinde bu koşulların hiçbiri yoktu. 1774’te Philadelphia’daki Carpenters’ Hall’da bir araya gelen Birinci Kıtasal Kongre’nin delegelerinin çoğu, ulusun ilk başkenti olacak şehirden çok Londra’yı ziyaret etmişti. Her koloni on yıllar boyunca ekonomik, entelektüel ve duygusal bağlarını birbirleriyle değil Britanya ile kurmuştu. Kültürel olarak, kolonistler kendilerini Britanyalı olarak görüyorlardı. 1760’ların ortalarına kadar pek çoğu kendilerini Kral III. George’un en sadık tebaası olarak tanımlıyor, bu sadakati kraliyet düğünleri, doğumları ve yıldönümlerini betimleyen çaydanlıklar ve sanat eserleri satın alarak gösteriyordu.
Koloniler birbirlerini rakip olarak görüyor; suyolları üzerindeki haklar, en batıdaki toprakların hâkimiyeti ve ana ülkeden (İngiltere) gelen savunma desteğinden daha fazla almak için birbirleriyle mücadele ediyorlardı. Washington’un kendisi de bu taşralı bağlılıkları paylaşıyordu ve birçok kolonici emsali hakkında olumsuz düşüncelere sahipti. Temmuz 1775’te kampa vardığı sabahın erken saatlerinde, Kıta Ordusu birliklerini ve Boston Limanı’nı çevreleyen tepelerdeki savunma mevzilerini inceledi. Daha sonra yazdığına göre, askerler “aşırı derecede kirli ve pis insanlardı” ve “açıklanamaz bir tür aptallıkla” hareket eden ilgisiz subaylar tarafından idare ediliyorlardı.
Ama savaş, Washington’un bu askerlere bakışını değiştirdi ve 13 koloniden gelen birliklerin fedakârlıklarına ve cesaretlerine saygı duymaya başladı. Savaş, askerleri de değiştirdi. Barış geldikten sonra, gaziler Amerika’nın ulus inşasında merkezi bir rol oynadı.
Savaştan önce kolonilerin sakinleri Kral’ın doğum gününü kutluyorlardı. Savaş sırasında bu kutlamaların yerini Washington’un doğum günü kutlamaları aldı. 1779’da Virginia Gazette, “bu şehrin sakinleri tarafından, Amerika Birleşik Devletleri ordularının Başkomutanı ve ülkesinin kurtarıcısı General George Washington’un doğum gününün yıldönümünü kutlamak amacıyla Raleigh meyhanesinde düzenlenen çok şık bir eğlence” hakkında bir haber yaptı. 11 Şubat 1781’de Fransız müttefikler de kutlamalara katıldı. Fransız kuvvetlerinin komutanı Washington’a yazdığı mektupta, “Dün Ekselanslarınızın doğum gününün yıldönümüydü. Tek pişmanlığımız Ekselanslarınızın kalplerimizin coşkusuna tanıklık edememesiydi,” dedi. Kral, Britanyalıların etrafında birleştiği bir figürdü ve kralın doğum günü kutlamaları, Britanyalı kimliğini pekiştiren önemli bir sosyal araçtı. Washington, bu konuda iyi bir yedek oldu
General ayrıca yeni bir bayrak da tanıttı. 1775 yılında, sol üst köşesinde Birleşik Krallık bayrağı bulunan ve 13 kırmızı ve beyaz şeritten oluşan Kıta Renkleri olarak da bilinen Büyük Birlik Bayrağı, Philadelphia’daki birçok gemi ve Massachusetts’teki generaller tarafından göndere çekildi. Ancak üzerinde Birleşik Krallık bayrağı bulunan herhangi bir bayrak, savaş alanında İngiliz bayrağıyla karıştırılabilirdi. Washington, kendi karargâhı için bunun yerine koyu mavi bir komutanlık bayrağı seçti; bu bayrakta 13 eşit aralıkla dağılmış beyaz yıldız vardı. İstese farklı askeri semboller ya da anlamlı imgeler seçebilirdi, ama ulusal birliği açıkça yansıtan bir bayrak tercih etti.
Ordu’nun ortak deneyimleri bu birliği gerçeğe dönüştürdü. 18. yüzyılda Amerikalılar genelde evlerinden birkaç mil uzağa gitmezdi, ama askerler Massachusetts’ten Güney Carolina’ya ve aradaki pek çok eyalette savaştılar. Farklı kültürleri deneyimlediler, farklı yiyecekler yediler ve farklı kesimlerden insanlarla etkileşime girdiler. Ayrıca sık sık yiyecek, giyecek ve maaştan yoksun kaldılar. Yazın çadırlarda sinek ve sivrisineklerin arasında uyudular; kışın azıcık yanan ateşlerin çevresinde titreyerek ısınmaya çalıştılar. Çektikleri sıkıntılar yerel sadakatleri bulanıklaştırdı ve yeni bağlar oluşturdu.
Savaşın sonu yaklaşırken, gazi subaylar Cincinnati Cemiyeti Enstitüsü adlı kültürel ve siyasi yapılar kurdular. Konfederasyon Kongresi askerlere maaşlarını ödeyemediğinde veya yaralılara emeklilik maaşı sağlayamadığında, cemiyet mücadele eden gazilere, dullara ve çocuklarına yardım etmek için devreye girdi. Aynı zamanda toplum içinde Devrim’in değerlerini güçlendirdi. Savaştan sonraki yıllarda, eyaletler rekabetçi çekişmelere düştüler. Buna karşı Cemiyetin 2.270 üyesi, vatandaşları bağımsızlık kazanmanın ödülü olarak ulusal kimliklerini beslemeye çağırdı.
Bu çabalar sorunsuz, problemsiz icra ediliyor değildi. Eleştirmenler, Cemiyeti, sivil ve askeri kurumları kontrol etmek için bir aristokrasi kurmaya çalışmakla suçladılar; bu, savaş sonrası yıllarda Amerika’nın kimliğinin evrimi hakkındaki birçok anlaşmazlıktan biriydi. Eyaletler ortak bir düşmana karşı savaşırken ulusal koalisyon büyük ölçüde bir arada kalmıştı, ancak savaş sona erince derin bölünmeler ortaya çıktı.
Anti-Federalistler, çoğu yetkinin eyaletlerde olduğu, merkezi olmayan bir hükümet isterken; Federalistler, güçlü bir merkezi hükümet ve enerjik bir yürütme organını savunuyordu. Tüm Federalistler gazi değildi, ama özellikle subay olan birçok gazi Federalist oldu, çünkü Kongre’nin zayıflıklarından en çok onlar etkilenmişti. Merkeziyetçilikten uzak bir hükümetin neden olabileceği sorunları bizzat yaşamışlardı.
Washington’ın en sevdiği subay ve yardımcılarından bazıları 1787 yazında Philadelphia’da ulusal bir kongre düzenlenmesi için baskı yaptılar ve Washington’un söz konusu bu kongreye katılması için onu ısrarcı bir şekilde ikna etmeye çalıştılar. Onun birleştirici varlığının, işlemlerin başarılı olması için elzem olduğunu biliyorlardı. Anayasa Konvansiyonu’nda, gaziler güçlü bir tek yürütme organı içeren yeni bir federal hükümet için baskı yaptı. Ulusun geleceğinin; hükümetin kaynak toplayabilmesine, sınırlarını koruyabilmesine, iç anlaşmazlıkları yönetebilmesine ve dış politikayı belirleyebilmesine bağlı olduğuna inanıyorlardı. Hükümet başarısız olursa, cumhuriyet de, Amerikan kimliği de yok olurdu. Daha sonra gaziler, sivillerden çok daha yüksek oranlarda kongre üyeleri, senatörler, kabine üyeleri ve yürütme organı atamalarında görev aldılar.
Washington ve askerleri 21. yüzyıl Amerika’sı hakkında pek bir şey bilmezdi. Yine de bölünmelerimiz, kimin ideal vatandaş olarak kabul edileceğine dair mücadeleler ve fikirlere dayalı bir ulus inşa etmenin zorlukları oldukça tanıdık gelirdi. Ordunun demokrasimizi koruma rolü üzerindeki tartışmalar da öyle. Washington ve subayları, bir ordunun sivillerin liderliğindeki bir cumhuriyet için oluşturduğu riski biliyordu. Kurumları ve kurucu değerlerimizi korumaya kararlıydılar. Sivil otoriteye duyulan bu saygı, bugün bile silahlı kuvvetlerin temel ilkelerinden biridir. Washington’ın komutayı devralmasının yıldönümü, Ordunun kalıcı bir Amerikan bağı kurma çabasının uzun ve zorlu bir sürecin sadece başlangıcı olduğunu hatırlatıyor. Onların hedefi bizim hedefimizdir ve hala uğruna savaşmaya değer.
*Dr. Lindsay M. Chervinsky, Mount Vernon’daki George Washington Başkanlık Kütüphanesi’nin yetkili direktörü ve Making the Presidency: John Adams and the Precedents That Forged the Republic kitabının yazarıdır.
Kaynak: https://www.theatlantic.com/ideas/archive/2025/07/army-america-george-washington/683393/
Tercüme: Ali Karakuş