LOS ANGELES TIMES GAZETESİNDE YAYINLANAN SÖYLEŞİ / TEMMUZ 1926
Kemal, Türkiye’de daha birçok siyasi muhalifini asmayı vaat ediyor
(Türkiye Diktatörünün, 22 Haziran’da İsviçreli sanatçı ve gazeteci Emile Hilderbrand’a verdiği mülakatta söyledikleri.)
Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenliğine karşı gizlice tertibe girişenlerin hepsine korkunç bir ihtar olması için, rütbeleri ne denli yüksek olursa olsun, suçluların tümü asılmadan durmayacağız. Milletimiz genç Cumhuriyet vücudu içinde yeniden hayata kavuştuğu andan beri, başka hiçbir milletin çekmediği acılara katlanmıştır.
Biz dış düşmanlarla veya yabancı entrikacılara duygudaşlık içinde bulunan düşmanlarla savaşırken, nüfusumuzun hemen hemen bütün katmanları, milleti birçok yabancı boyunduruktan birden kurtarmak amacı uğrunda coşku, hattâ bağnazlıkla birleşmişti. Fakat, millet yabancı müstevlilere karşı değerini ispat eder etmez, eski siyasi entrikacılık okulundan yetişmiş bazı unsurlar pençelerini göstermeye başladılar. Cumhuriyet’in hayatına kasteden iki unsurun tehdidi ile karşı karşıyaydık.
Bunlardan biri, dinsel bağnazlık ve cehaleti siyasal ahmaklıkla birleştiren ve geçmişte, çeşitli sultanların devirlerinde, devleti şahsi çıkarları için sefahat, yiyicilik ve hayasız rüşvetçilik yoluyla istismar edilecek bir organizma saymaya başlayan gruptu.
Ben, halife ve Sultan’ı yok ederek bu rezil ve melun hükümet teorisinin köklerine baltayı indirdim. Bu teorinin, kendilerinde kişileştiği insanları sürgüne gönderdim. Bu siyaset okulunun çok sayıdaki taraftarları benim eylemimi Tanrı tanımazlık diye yorumlamaya kalkıştılar ve din kalkanı altında Cumhuriyet’in hayatına kasteden entrikalara başladılar.
Geçmişte, birçok durumlarda, Kürdistan’da ve Anadolu’nun diğer iç bölgelerinde Cumhuriyet’in iradesine karşı çıkmak eğilimini gösterdikleri zaman, onları demirden bir elle ezdim; örneğin (bir keresinde) önderlerinden altmışını şafakta astırdım.
O unsur dersini almıştır ve bir daha benimle kılıç ölçüştürmeye kalkışmayacaktır.
Şimdi acımasızca hesaplaşmak üzere olduğum ikinci unsur, Cumhuriyet’ten önceki günlerde dünyanın Genç Türklerin İttihad ve Terakki Komitesi adıyla tanıdığı kişiler grubudur. Bu unsurun üyeleri, siyasi maceraperestlerden, yarı eğitimli ilericilerden ve kötü alışkanlıklara müptela adamlardan oluşan şüpheli bir güruhtur. İç ve dış düşmanlarla savaştığımız günlerde, bu unsur bize katıldı ve saflarımızda çarpıştı. Yine de, en başından beri onların niyetleri hakkında kuşkularım vardı.
Fakat, ülkemiz bir kez yabancı boyunduruktan kurtarılınca bu unsurun usullerini ıslah edeceğini ve yurtseverlik coşkusuyla doğru yola geleceğini temenni ve ümit ediyor, buna dua ediyordum. Çok geçmeden, bu umutlarımın kırılmasının ve dualarımın cevapsız kalmasının mukadder olduğunu anlamaya ve onların hareketlerini dikkatle takip etmeye başladım.
Bunlar bir siyasi muhalefet oluşturdular. Ben, samimi ve namuslu muhalefeti bastırmak eğiliminde bir diktatör olmak istemiyorum, çünkü eleştiriye izin vermeyen bir Cumhuriyet aldatıcı bir addan ibarettir. Fakat, kötü alışkanlıklara müptela, yoz ve pervasız bir siyasi maceracılar grubu, siyasi muhalefet kisvesi altında nifak hareketleri örgütlemeye girişirlerse, bunları bastırmak, hem de ileride kan nehirlerinin akıtılmasını önleyecek ibretlik bir acımasızlıkla bastırmak hükümet mekanizmasının başında bulunanlar için kutsal bir ödev olur.
Bu komploculara Türkiye Cumhuriyeti’nin katiller tarafından ve onların katilce tasarıları yoluyla devrilmeyeceğini göstermek üzereyim…
Yuvalarından kitle halinde acımasızca tehcir edilen ve kıyıma uğratılan milyonlarca Hristiyan tebamızın hayatlarının hesabı kendilerinden sorulmak gereken eski Genç Türkiye Partisi’nin bu kalıntıları Cumhuriyet yönetimi altında rahat durmuyordu. Bunlar şimdiye kadar yağma, haydutluk ve rüşvetle yaşamış ve faydalı bir işte çalışmak, hayatlarını namuslu alın terleriyle kazanmak yolundaki herhangi bir düşünce ya da öneriye düşman olmuşlardır.
Halkın iradesine karşın ülkemizi Büyük Harbe sürükleyen ve Enver Paşa’nın caniyane ihtirasını tatmin etmek için Türk gençliğinin nehirler gibi kanını akıtan bu unsur, muhalefet partisi kisvesi altında, benim ve kabine üyelerimin canlarımıza kasteden korkakça bir düzen kurmuştur.
Bunlar benim hükümetimi devirmek için erkekçe meydana çıkıp da silahlı bir ihtilal planlamış olsalardı kendilerine daha çok saygı duyardım. Fakat, şanlı Cumhuriyet’in sadık yandaş ve savunucularına karşı savaşacak tek bir alay bile çıkaramayacakları gerçeğini bildikleri için, hayvanca suikast metodlarına başvurdular. Katiller kiraladılar ve hatta caniyane eylemlerini yaptırmak için kadınları baştan çıkardılar.
Geçen haziranın ortasında bir ülke gezisi planlamıştım. Güzergâhım ilan edilmişti. Yoluma yerleştirilen bu katillerden bir grup beni ve mahiyetimi taşıyacak otomobillere el bombaları “yağdıracak”larmış.
Hatta daha da ileri gittiler ve yıllardır benim davamla özdeşleşmiş, benim sadık bir siyasal arkadaşım olmuş, zaman zaman da danışmanlığımı yapmış bir kadını iğfal ettiler.
Bu kadına, aldığımda patlayacak ve etraftaki herkesi yok edecek, içine bomba saklanmış bir buketi bana sunmak menfur görevini kabul ettirmişler. Kötü yola sevk edilmiş kadın merhamete layıktır. Çünkü vatanın iyiliği için böylece kendi canını feda etmeye kandırılmıştır. Ben milletin düşmanı imişim. Ama onun suikastteki rolü affedilecek, çünkü vicdanının dürtmesiyle, benim niyet ettiğim geziyi iptal etmeme elverecek kadar zamanında yetkililere itirafta bulunmuştur.