Hava “Sadece Hava”, Su “Sadece Su” mudur?

Ocak 11, 2025
image_print

Kaplumbağa kabukları, balık pulları, bir ağacın gövdesi, okyanusun serin suyu, tunç bir heykel, insan saçı ve hayranlık uyandıran ruhu… Evrene baktığımızda uzlaşması, tek bir ilke veya elemente irca edilmesi güç muazzam bir çeşitlilik bulur, hayret ederiz. Batı felsefesi bu hayretle başlamıştır, öyle farz edilir. Bu hayreti dindirmek için felsefe, Antik Yunan’dan bu yana, çokluğu tekliğe tahvil etmeye çalışıp durdu. Varolan her şey sudan, ateşten, gayri muayyen bir maddeden veya havadan neşet etmiş olabilirdi. İlk filozoflar böyle düşündü ve her bir ihtimal için modern bilim zaviyesinden son derece primitif gözükecek gerekçeler buldu. Fakat o tek elementin zıddına dönüşmesi ve tüm bu çeşitliliği meydana getirmesi için bir sebep veya imkan bulmak zordu. Empedokles evrendeki çokluğu dört elementin farklı oranlardaki terkibi ve karşılıklı etkileşimiyle izah ettiğinde ise aranan sebep ve imkanlar birbirine daha kolay bağlanabilirdi. Aristoteles bu dört elemente gayri cismani varlıkların maddesi olduğu düşünülen etheri eklediğinde teori tamamlandı. Ancak biz önce Antoine Lavoisier’in 1789 yılında yaptığı listeyle beraber 33, daha sonra ise Dmitri Mendeleev’in 1869 yılında icat ettiği periyodik tabloyla beraber evrende en az 63 element bulunduğunu öğrenmiş olduk. Mendeleev’in vefatından bir yıl sonra bu sayı 89’a, müteakiben 101’e çıktı. Bugün Uluslararası Temel ve Uygulamalı Kimya Birliği tarafından 94’ü organik, 24’ü ise sentetik olmak üzere 118 element tanınmaktadır.

O halde dört element teorisinin bir hükmümün kalmadığını söyleyebilir miyiz?

Felsefi, mitolojik ve teolojik geleneklerin pek çoğunda dört element teorisi merkezi bir yerde durur. Yaygın kabul şudur: İlksel bir enerji aşağı doğru akarken madde kazanır; dört element böylelikle ortaya çıkar. Bu enerji bazı gelenekler tarafından (“yaşamsal güç”, “Ki enerjisi” veya “Prana” gibi) kavramlarla anılırken, bazı gelenekler tarafından sistemin dışında bırakılır veya hiç zikredilmez. Örneğin, Tibet’in stupaları (yaratılışı devasa anlatan yapılar) bir küp, bir küre, bir spiral, bir yarım ay ve bu ayın üzerinde durduğu küçük bir küreden oluşur. Bu formlar sırasıyla toprak, su, ateş ve havaya tekabül eder. Ayı tutan küçük küre ise dört elementin kendisinden doğduğu ilksel enerjiyi, etheri sembolize eder. Benzer bir kozmik öğreti Bhagavat Gita ve Bodhidharma metinlerinde bulunur. Amerikan yerlileri hasat ve savaş zamanı dört elementle dua ederken yine Sümer mitolojisinde elementlerin teolojik boyutu bulunur: Anu hava, Enlil ateş, Ninhursaga toprak, Enki ise toprak adına yaşamsal güçleri kontrol ederler. Aynı teolojik boyut Kabala’da da bulunur: Tanrı’nın has ismi olan Yahveh’in harfleri sırasıyla ateş (Yod), su (He), hava (Vav) ve toprağa (He) karşılık gelir. Toprağın hâlihazırda bir elemente işaret etmek üzere kullanılan bir harfi (He) tekrar kullanmasından ötürü diğer üç elemente göre ikincil olduğu varsayılır. Çin tıbbı tabiat fenomenini kuşatan beş elementten birlikte söz ederken, Batı geleneği beşinci elementi müstakil olarak zikreder. Antik Yunan düşüncesinde dört element insanın ahlaki (ateş), estetik (su), entelektüel (hava) ve fiziksel (toprak) yönüne tekabül eder. Ortaçağ ve Rönesans Avrupa’sı elementler teorisini Antik Yunan yorumunu bir mizaç teorisi inşa etmek üzere geliştirmiştir, bunu yaparken Galen’i temel referans noktası olarak kullanmıştır. Buna paralel bir biçimde Ayurvedik tıpta da insanı anlamak üzere işe koyulan elementler modern döneme gelindiğinde, kayda değer bir biçimde itibar kaybetmiş tinsel boyutunu ise büyük oranda yitirmiştir. Konu hakkındaki mevcut çalışmalar ya (astroloji, okült bilimler, geleneksel psikoloji ve tıp gibi) sayılı bir kaç disipline sabitlenmiş, ya da elementlerin maddi, en iyi ihtimalle sembolik yönüne yoğunlaşmış gözükmektedir. Teoriyi bugüne bağlayan temel hat geleneksel tıp, geleneksel psikoloji, astroloji ve okült bilimler olarak zikredilebilir.

Su, ateş, hava ve toprak kadim insanlar için ne anlama geliyordu da kozmolojiden psikolojiye, astrolojiden tıbba tüm disiplinlere nüfuz edebildi? Mevcut kayıtların incelenmesi yoluyla bu anlama ulaşılabilir. Bu anlam bugüne de taşınabilir. Ancak bu türden bir taşımanın anakronizme düşmemesi için söz konusu ana hedefe iki yan hedefin eşlik etmesi gerekmektedir.

Birincisi, modern bilimler ile dört element teorisinin merkezi bir önem arz ettiği kadim bilimler arasındaki muhtemel rabıtaları ve kopuşları keşfetmektir. Böyle bir keşif elementler teorisinin tarihsel yönünü, tarih dışı/üstü yönünden ayırt etmemize yardımcı olacaktır. Bizi zamandizimsel bir hatadan alıkoyacak ikinci yan hedef ise dört elementin maddi yönlerinden ziyade enerji karşılıklarına ve bu enerjilerin etkileşimlerine odaklanmak olabilir. Zira madde zaman ve mekanla kayıtlı, madde üzerine söyleyeceklerimiz ise bilimsel gelişmelere tamamen bağlı iken enerji üzerine yürütülen bir tartışma bizi evrensel bir boyuta taşıyacaktır. Örneğin bir girdap olduğunda doğanın denge kurmanın yolunu aradığı her çağ ve coğrafyada kabul edilen bir gerçektir. Bir yerde tıkanma olduğunda onu açacak tazyik gücüne duyulan ihtiyaç, bu tazyikin kaçınılmaz tahrip getirdiği de keza psikolojiden iktisada, felsefe tarihinden fiziğe pek çok disiplin için doğrudur. Veya bir enerji akmıyorsa onun yönünü değiştirmek en kolay çözüm gözükür.

Enerjiye tercüme edilmiş dört elementin karşılıklı ilişkilerini (örneğin havanın toprağın tahdidinden kaçması, ateşin havayı tahriki, diğer taraftan ona verdiği güç ve güven), birbiri üzerindeki kısmi tahakkümünü ve birbirini dönüştürme gücünü keşfettiğimizde bu bize tüm disiplinlerde kullanılabilecek elverişli bir araç, devinimin kaynağına dair genişletilmiş bir vizyon sunacaktır.

Zeynep Münteha Kot

Dr. Öğr. Üyesi Zeynep Münteha Kot
İstanbul Bilgi ve Portsmouth Üniversiteleri, Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun oldu. George Washington Üniversitesi, Hinduizm ve İslam bölümünde, ‘Perennialist Düşünce Zaviyesinden İslam Hristiyanlık İlişkileri’ başlıklı tezi ile yüksek lisans derecesi aldı. İstanbul Üniversitesi, Felsefe Tarihi Bölümü’nde, ‘Heidegger’de Metafor Sorunu’ başlıklı tezi ile doktorasını tamamladı. Şiir, deneme ve makaleleri muhtelif dergilerde yayınlandı. İki telif, iki tercüme kitabı bulunmaktadır. İstanbul Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Yazdır

SOSYAL MEDYA