Yeni Ölüm Bölgesi: Ateşkes Sonrası Gazze Sınırları

Gazze’nin yeni Sarı Hattı, Filistinlilerin hayatını imkânsız kılmayı amaçlayan uzun ve acımasız askeri sınır çizgilerinin son ve en vahim örneğidir. Ancak mevcut hat, işleyen hastanelerin bulunmadığı ve yaşamsal yardımların yalnızca damlalar hâlinde ulaştığı, tamamen yıkılmış bir bölgede yerinden edilmiş nüfusu tamamen boğduğu için, öncekilerden bile daha kötüdür.
Kasım 24, 2025
image_print

Sözde Gazze ateşkesi, düşmanlıkların gerçek anlamda sona ermesi değil, İsrail’in soykırımı ve sürmekte olan yıkım kampanyasında stratejik ve alaycı bir değişiklikti.

10 Ekim’de, ilan edilen ateşkesin ilk gününde, İsrail taktik değişikliğine gitti: Ayrım gözetmeyen hava bombardımanından, evleri ve hayati altyapıyı hesaplı ve mühendislik temelli bir biçimde yıkmaya yöneldi. Uydu görüntüleri, neredeyse saat başı yayınlanan medya ve saha raporlarıyla birlikte bu sistematik değişimi doğruladı.

Doğrudan muharebe birlikleri görünüşte bitişikteki “Gazze çevresi” bölgesine çekilirken, İsrail ordusunun yeni bir öncü birliği, sözde Sarı Hat’ın doğusundaki bölgeye ilerleyerek, İsrail soykırımının ardından ayakta kalan her türlü yaşam, kök salma ve medeniyet izini sistematik olarak ortadan kaldırdı. 10 Ekim ile 2 Kasım arasında İsrail, özel askeri mühendislik birliklerini kullanarak 1.500 binayı yıktı.

Ateşkes anlaşması Gazze’yi ikiye böldü: Sarı Hat’ın batısında, İsrail soykırımından sağ kurtulanların hapsedildiği kesim ve daha geniş olan doğu yakasında, İsrail ordusunun aktif askeri varlığını sürdürdüğü ve cezasız bir şekilde operasyonlarına devam ettiği alan.

İsrail, gerçekten de ateşkesin uzlaşmaya varılan ikinci aşaması uyarınca bu bölgeyi tahliye etmeyi amaçlamış olsaydı, zaten harap olmuş bu bölgenin sistematik ve yapısal yıkımını aktif biçimde sürdürmezdi. Açıkça görülüyor ki İsrail’in niyetleri çok daha sinsi; bölgeyi kalıcı olarak yaşanmaz hâle getirmeye odaklanmış durumda.

İsrail, altyapıyı yerle bir etmenin yanı sıra, Refah ve Han Yunus’u acımasızca hedef alan sürekli hava ve deniz saldırıları da yürütüyor. Daha sonra ve daha yoğun şekilde, İsrail teoride Gazzelilerin denetimi altında olması gereken bölgelere de saldırılar düzenlemeye başladı.

Gazze’deki Filistin Sağlık Bakanlığı’na göre, sözde ateşkesin başlamasından bu yana 260 Filistinli öldürüldü, 632 kişi ise yaralandı.

Uygulamada bu ateşkes, İsrail’in Gazze’ye karşı acımasız, düşük yoğunluklu bir savaşı kesintisiz biçimde sürdürebildiği, Filistinlilerin ise sistematik olarak karşılık verme ya da kendilerini savunma hakkından mahrum bırakıldığı tek taraflı bir ateşkes anlamına geliyor. Böylece Gazze, şiddet dolu tarihin aynı trajik döngüsünü yeniden yaşamaya mahkûm ediliyor: savunmasız, yoksul bir bölge, uluslararası hukukun sınırları dışında hareket eden İsrail’in askeri hesaplarının baskısı altında sıkışıp kalmış durumda.

1948’de, tarihi Filistin’in yıkıntıları üzerinde İsrail kurulmadan önce, Gazze sınırlarının çizilmesi askeri hesaplarla belirlenmiyordu. Dünyanın en eski medeniyetlerinden biri olan Gazze bölgesi, her zaman daha geniş bir coğrafi ve sosyo-ekonomik alanla kesintisiz bir bütünlük içindeydi.

İngilizler bu bölgeye 1920–1948 yılları arasında Gazze Bölgesi adını vermeden önce, Osmanlılar burayı daha geniş Kudüs Mutasarrıflığı (Kudüs Bağımsız Bölgesi) içinde bir alt bölge (kaza) olarak değerlendiriyordu.

Ancak Britanya’nın Gazze’ye verdiği bu isim bile onu Filistin coğrafyasının geri kalanından izole etmedi; çünkü yeni bölgenin sınırları kuzeyde Al-Majdal’a (bugünkü Aşkelon), doğuda Bir al-Saba’a (Birüssebi) ve güneyde, Mısır sınırındaki Refah hattına kadar uzanıyordu.

Nekbe sonrası sınırları kodifiye eden 1949 Ateşkes Anlaşmaları’nın ardından, Gazze’nin küçülen sınırlarında da görüldüğü üzere, toplu çile ciddi biçimde başladı. Geniş Gazze Bölgesi, tarihi Filistin’in toplam yüzölçümünün yalnızca %1,3’ünü oluşturan Gazze Şeridi’ne acımasızca indirildi. Nüfusu, Nekbe nedeniyle 200.000’i aşkın çaresiz mülteciyle birlikte patlama yaşadı ve bu mülteciler, birkaç kuşaktır torunlarıyla birlikte 77 yılı aşkın süredir bu daracık kara şeridinde kapana kısılmış durumda.

İsrail Haziran 1967’de Gazze’yi kalıcı olarak işgal ettiğinde, Gazze’yi Filistin ve Arap coğrafyasının geri kalanından ayıran sınırlar, Gazze’nin ayrılmaz ve kalıcı bir parçası hâline geldi. Şeridin işgalinden kısa süre sonra İsrail, Filistinlilerin hareketliliğini daha da kısıtlamaya başladı ve Gazze’yi birkaç bölgeye ayırdı. Bu iç sınırların boyutu ve konumu büyük ölçüde iki temel amaç doğrultusunda belirlendi: Filistin toplumunu parçalayarak boyun eğmesini sağlamak ve İsrail askeri kampları ile yasadışı yerleşimlerin çevresinde askeri “tampon bölgeler” oluşturmak.

1967 ile İsrail’in Gazze’den sözde “ayrılması” arasındaki dönemde İsrail, 21 yasadışı yerleşim birimi ile çok sayıda askeri koridor ve kontrol noktası inşa etti; böylece Gazze Şeridi’ni fiilen ikiye böldü ve topraklarının yaklaşık %40’ına el koydu.

Yeniden konuşlandırmanın ardından İsrail, Gazze’nin sınırları, deniz erişimi, hava sahası ve hatta nüfus kayıtları üzerinde mutlak ve tek taraflı kontrolünü sürdürdü. Ayrıca İsrail, Gazze içinde, kuzey ve doğu sınırları boyunca kıvrılarak uzanan, ağır şekilde tahkim edilmiş bir başka “tampon bölge” daha oluşturdu. Bu yeni alanda, sıklıkla “ölüm bölgesi” olarak anılan sınır hattına yaklaşmaya cesaret eden yüzlerce silahsız protestocu soğukkanlılıkla öldürüldü, binlercesi ise yaralandı.

Gazze denizi dahi fiilen yasaklandı. Balıkçılar, kimi zaman üç deniz milinden bile dar alanlara insanlık dışı şekilde hapsedilirken, aynı anda İsrail donanması tarafından kuşatıldılar. Donanma, rutin olarak balıkçılara ateş açıyor, tekneleri batırıyor ve mürettebatı keyfi olarak gözaltına alıyordu.

Gazze’nin yeni Sarı Hattı, Filistinlilerin hayatını imkânsız kılmayı amaçlayan uzun ve acımasız askeri sınır çizgilerinin son ve en vahim örneğidir. Ancak mevcut hat, işleyen hastanelerin bulunmadığı ve yaşamsal yardımların yalnızca damlalar hâlinde ulaştığı, tamamen yıkılmış bir bölgede yerinden edilmiş nüfusu tamamen boğduğu için, öncekilerden bile daha kötüdür.

Nesiller boyunca hapis ve parçalanma ile mücadele eden Filistinliler için bu yeni düzenleme, çok kuşaklı mülksüzleştirmenin dayanılmaz ve kaçınılmaz bir sonucudur.

İsrail, Gazze’nin bu yeni sınırını kalıcı bir statüko olarak dayatabileceğine inanıyorsa, önümüzdeki birkaç ay bu inancın ne kadar yıkıcı biçimde yanlış olduğunu gösterecektir. Tel Aviv, 7 Ekim ve soykırım öncesinde var olan şiddet sarmalının çok daha kötü, doğası gereği istikrarsız bir versiyonunu yeniden yaratmıştır. Gazze’nin derin ve acı dolu tarihine tümüyle aşina olmayanlar bile şunu anlamalıdır: Gazze’nin Sarı Hattı’nı sürdürmeye çalışmak, tehlikeli ve kanlı bir yanılsamadan başka bir şey değildir.

Kaynak: https://znetwork.org/znetarticle/the-new-kill-zone-gazas-borders-after-the-ceasefire/

SOSYAL MEDYA