‘Dünya ile Savaşamazsınız’: Trump’ın İsrail’e Yaptığı Uyarının Ardındaki Gizli Anlam

İsrail açısından özellikle rahatsız edici bir gerçek, yakın zamanda inşa ettiği destek tabanının — Evanjelikler ve daha geniş anlamda Cumhuriyetçi Parti'nin — erozyona uğramasıydı. Yapılan anketler, özellikle genç Cumhuriyetçi seçmenler arasında ciddi bir kopuş olduğunu gösterdi. Maryland Üniversitesi’nin Kritik Konular Anketi tarafından Ağustos 2025’te yapılan bir araştırma, 18–34 yaş arası Cumhuriyetçi seçmenlerin yalnızca yüzde 24’ünün İsraillilere Filistinlilerden daha fazla sempati duyduğunu ortaya koydu.
Ekim 23, 2025
image_print

ABD Başkanı Donald Trump’ın 9 Ekim’de Fox News’e verdiği röportajda yaptığı tek bir samimi açıklama, yaklaşık çeyrek milyon Filistinlinin trajik bir şekilde öldüğü ve yaralandığı, amansız, iki yıl süren bir soykırım kampanyasının ardından İsrail’in Gazze’de ateşkes kararı almasının ardındaki gerçek hesaplamayı aydınlatabilir.

Trump röportaj sırasında, “İsrail dünya ile savaşamaz, Bibi,” dedi. Bu sözlerin, daha önce İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’ya doğrudan ilettiği bir uyarı olduğunu belirtti.

Acı gerçek şu ki, şu anda dünya genelinde Netanyahu’yu destekleyen çok az insan var. Dahası, kendi halkının önemli bir kesimi onu çoktan küçümsüyor; hem de bu hoşnutsuzluk, Gazze savaşından önceye dayanıyor — Netanyahu’nun iç siyasette yeniden popülerlik kazanmak için umutsuzca kişisel bir arayışa dönüştürdüğü bir savaşa.

Yine de bu yanılsaması sürüyor. Dünya çapında milyonlarca insan, masum Filistinlilerin sistematik biçimde yok edilmesini protesto ederken dahi, Netanyahu dünya kamuoyunun mucizevi bir şekilde lehine döndüğüne kendini ikna etmiş görünüyor — oysa böyle bir değişim için öncelikle dünyanın onu sevmesi gerekirdi.

Peki Trump, “Dünya ile savaşamazsın” derken tam olarak ne demek istedi?

Buradaki “savaşmak” terimi, açıkça fiziksel çatışmanın ötesine geçiyor. Kuşatma altındaki, aç bırakılmış ve harabeye dönmüş Gazze, fiziksel çatışmayı bizzat yaşayan taraftı. Trump’ın kastettiği şey, dünya genelinde yükselen İsrail karşıtı duyguların mücadeleci dalgasıdır: İspanya gibi ülkeler tarafından uygulanan resmi yaptırımlar, dünyanın en yüksek mahkemelerinde başlatılan kritik yasal süreçler, yaygın boykot çağrıları, özgürlük filolarının örgütlenmesi ve daha fazlası.

Bu küresel gelişmelerin hem Washington hem de Tel Aviv’in gözünde ciddi bir stratejik tehdit olarak kayda geçmiş olması son derece anlamlıdır. Gelecekteki tarihçiler, muhtemelen bu dönemi, dünyanın Filistin topraklarının İsrail tarafından işgaline yönelik tutumlarında kesin bir dönüm noktası olarak tanımlayacaktır. Eğer Filistinliler tarafından kasıtlı ve stratejik biçimde teşvik edilirse, bu gelişmekte olan dayanışma hareketi İsrail’i tamamen izole etme potansiyeline sahiptir ve onu sonunda geri adım atmaya, Filistin halkını uzun süredir devam eden sömürgecilik ve apartheid rejiminden kurtarmaya zorlayabilir.

Ancak “Bibi” sadece dünyayı kaybetmekle kalmıyor; temelde Amerika’yı da kaybediyor. On yıllardır Amerika Birleşik Devletleri, İsrail’in vazgeçilmez hamisi olarak hareket etti; her savaşı finanse etti, her yasa dışı yerleşimi destekledi, her şiddet eylemini meşrulaştırdı ve İsrail’i sorumlu tutmaya yönelik tüm uluslararası girişimlere istikrarlı biçimde engel oldu.

Amerika’nın onlarca yıl boyunca İsrail’i sarsılmaz bir şekilde desteklemesinin nedenleri son derece karmaşıktır. Washington’daki güçlü İsrail yanlısı lobinin ezici etkisi ve İsrail’in büyük medya organları üzerindeki orantısız nüfuzu bu nedenler arasında doğru biçimde gösterilse de, dinamik bundan çok daha derindir. Her iki ülkede de baskın olan ve karşılıklı olarak beslenen anlatı, İsrail’i yalnızca bir müttefik olarak değil, Amerika’nın siyasi kimliğinin ve temel değerlerinin vazgeçilmez bir uzantısı olarak çerçevelemiştir.

Yine de bu siyasi yapıda gözle görülür çatlaklar belirmeye başladı. Bir zamanlar marjinalleştirilmiş muhalif sesler — Amerikan solunda genellikle “radikal” olarak yaftalananlar — zamanla, özellikle Demokrat Parti içinde, ana akım muhalefete dönüştü. Yapılan anketler, Demokratların büyük çoğunluğunun İsrail politikasına karşı çıkıp, onun yerine Filistin halkına ve onların haklı özgürlük mücadelesine destek verdiğini gösteren kitlesel bir değişime işaret etti. En çarpıcı anketlerden biri, Mart 2025’te Gallup tarafından gerçekleştirildi. Bu ankete göre, Demokrat seçmenlerin yüzde 59’u Filistinlilere daha fazla sempati duyduğunu belirtirken, yalnızca yüzde 21’i İsraillilere daha fazla sempati duyduğunu söyledi.

İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği soykırım, yalnızca Amerika’nın iki büyük siyasi partisinden birinde muhalefeti tetiklemekle kalmadı. İsrail’e yönelik açık muhalefet hızla ana akım haline gelerek geleneksel siyasi çizgilerin ötesine geçti — bu kopuş, İsrail’in Amerikan itirazından azade biçimde cezasız hareket etmeye devam edebileceği yanılsamasını sürdürmeye kararlı olanları derinden kaygılandırdı.

ABD’deki İsrail yanlısı medya aygıtı, İsrail’in soykırımının boyutlarını gizlemek için utanç verici bir savaş yürüttü. Sürekli olarak İsrail’in eylemlerinden Filistinlileri sorumlu tutmaya çalıştı ve Gazze’deki masumlara karşı yürütülen savaşın, sürekli kaçamak bir kavram olan “teröre karşı savaş”ın gerekli bir parçası olduğu şeklindeki sinsi düşünceyi utanmazca savundu.

Ancak bu propagandaya karşı koyanlar, yıllardır İsrail’in başlıca savunma hattı olarak görev yapan ana akım medya makinesini başarıyla alt eden, sayısız sosyal medya platformu aracılığıyla sesini duyuran sıradan insanlardı.

İsrail açısından özellikle rahatsız edici bir gerçek, yakın zamanda inşa ettiği destek tabanının — Evanjelikler ve daha geniş anlamda Cumhuriyetçi Parti’nin — erozyona uğramasıydı. Yapılan anketler, özellikle genç Cumhuriyetçi seçmenler arasında ciddi bir kopuş olduğunu gösterdi. Maryland Üniversitesi’nin Kritik Konular Anketi tarafından Ağustos 2025’te yapılan bir araştırma, 18–34 yaş arası Cumhuriyetçi seçmenlerin yalnızca yüzde 24’ünün İsraillilere Filistinlilerden daha fazla sempati duyduğunu ortaya koydu.

Politico‘ya göre, İsrail sosyal medyayı manipüle etmeye dahi kalkıştı; İsrail kaynaklı uydurma haber ve aldatmacaları yaymaları için influencer’lara büyük meblağlar ödedi. Bu kampanya, haftada 2.000’den fazla koordineli yorum yayımlayan yaklaşık 600 sahte profille 120’den fazla ABD’li yasama mensubunu hedef aldı.

Peki İsrail anlatıyı kendi lehine çevirebilir mi? Kuşkusuz, İsrail’in ağır biçimde lekelenmiş imajını parlatmayı hedefleyen sofistike kampanyaları başlatmak üzere büyük miktarda para harcanacaktır, ancak bu çabalar beyhude kalacaktır. Bir zamanlar marjinalleştirilmiş olan Filistin anlatısı, bugün dünya çapında güçlü ve ikna edici bir ahlaki otoriteye dönüşmüştür. Filistin halkının güçlü, boyun eğmeyen ve onurlu direnişi, tarihte eşi görülmemiş biçimde küresel sempati ve destek toplamıştır.

Bu yeni gerçeklik, hasbara’nın (İsrail’in devlet destekli kamu diplomasisi) son direnişini temsil ediyor olabilir; çünkü kayıtlara geçmiş tarihin en ayrıntılı belgelenmiş soykırımlarından birini bu kadar açık biçimde işlemiş bir devletin imajını, hiçbir miktarda para, gazete haberi ya da Netflix özel programı başarıyla parlatamaz.

* Dr. Ramzy Baroud gazeteci, yazar ve The Palestine Chronicle’ın editörüdür. Altı kitabın yazarıdır. Yakında yayımlanacak olan Before the Flood (Tufandan Önce) adlı kitabı, Seven Stories Press tarafından basılacaktır. Diğer kitapları arasında Our Vision for Liberation (Kurtuluş Vizyonumuz), My Father Was a Freedom Fighter (Babam Bir Özgürlük Savaşçısıydı) ve The Last Earth (Son Dünya) bulunmaktadır. Baroud, İslam ve Küresel İlişkiler Merkezi’nde (CIGA) misafir kıdemli araştırma görevlisidir. Web sitesi: www.ramzybaroud.net

 

Kaynak: https://www.counterpunch.org/2025/10/21/you-cannot-fight-the-world-the-hidden-meaning-behind-trumps-warning-to-israel/

SOSYAL MEDYA