Yapay Zekayı Demokratikleştirin, Yoksa Yapay Zeka Oligarşisi Kaçınılmaz Olur
Yapay zeka teknolojileri bizi kritik bir dönüm noktasına sürüklüyor ve hem çalışma biçimimizi hem de refah devleti anlayışımızı kökten yeniden düşünmeye zorluyor. Bu, sermayenin geleceği şekillendirmesine erken bir teslimiyetle izin verilemeyecek bir alan.
Bugünlerde, “sosyalizm ya da barbarlık” (socialism or barbarism) söylemi artık iyice yıpranmış durumda. Daha adil ve demokratik bir ekonomi ve siyaset için verilen mücadele sona ermiş değil; ancak büyük ölçüde, egemen sınıf barbarlıktan yana tercihini yapmış gibi görünüyor.
Elbette, daha iyi bir gelecek talebi devam ediyor ve bunu gerçekleştirmeye çalışan toplumsal hareketler gelişmeye devam ediyor. Sermaye ve işyerleri üzerindeki kontrol gibi eski mücadeleler hala geçerliliğini koruyor; ancak yeni mücadele alanları da ortaya çıktı ve zemini yeniden şekillendiriyor. Yapay zeka, işte bu olgunun günümüzdeki en acil örneği konumunda — ya da en azından öyle olmalı, zira biz yapay zeka oligarşisine doğru adeta uyurgezer bir şekilde ilerliyoruz.Yapay zekadan söz ederken, iyi haberler, kötü haberler ve henüz yazılmamış haberler vardır. İyi haber şu ki, yapay zekayı oluşturan çeşitli teknolojiler, işçi yanlısı ve insan merkezli amaçlara hizmet edebilir. Ne de olsa Marksizm, mekanizasyonun ve daha sonra otomasyonun işçileri özgürleştirebileceği umuduna dayanan uzun bir geleneğe sahiptir.
Ancak kötü haber şu: Bu, robotların kime ait olduğuna bağlıdır. Şu anda, robotların sahibi ne işçiler ne de geniş halk kesimidir. Ama olabilir — ve bu da bizi henüz yanıtlanmamış soruya götürür: AI’yi kim kontrol ediyor?
Kimin AI’si?
Eğer teknoloji ve sanayi kapitalistlerinin öngörüleri gerçekleşirse — ve yapay zeka gerçekten işi yeniden şekillendirip işçileri yarı-kıtlık (quasi-post-scarcity) dünyasına doğru iterse — o zaman AI’nın demokratikleştirilmesi, toplumsal, siyasal ve ekonomik çöküşü önlemek için hayati önemde olacaktır.
Böyle bir demokratikleşme olmazsa, hali hazırda çağdaş yaşamın büyük kısmına hükmeden sistemden bile daha oligarşik bir sistemi kalıcı hale getirme riskiyle karşı karşıya kalırız. Bu teknolojinin hem gücünü hem de kazanımlarını dağıtmak, iki büyük dönüşümü zorunlu kılacaktır: biri teknolojinin mülkiyeti ve kullanımında, diğeri ise refah devleti yapısında. Bu dönüşümler yalnızca önemli değil, bütünüyle ve kesinlikle gerekli olacaktır.
O halde ilk sorular şunlardır: Yapay zekayı kim kontrol etmelidir, nasıl ve ne amaçla?
Yalnızca verimliliği artırmak için değil — ki bu kullanım, şu anda en iyi ihtimalle karışık sonuçlar veren bir vaat durumundadır — aynı zamanda işleri sonlandırmak ve işçilerin yerini almak üzere harekete geçirilen tescilli sistemler (proprietary systems), teorik olarak faydalı olabilir. Ancak bu, yalnızca yerinden edilen insanların ücretli emek altında sahip olduklarına eşit ya da daha yüksek güvenlik, onur ve anlamla yaşama hakkı güvence altına alınırsa mümkündür.
Zira işler gereksiz hale geldiğinde, başka bir yere taşınamazlar; bu nedenle geçiş ya daha iyi bir işe ya da çalışmaya gerek olmaksızın sürdürülebilecek bir yaşama (örneğin, sağlam bir evrensel temel gelir – universal basic income – programı aracılığıyla) yapılmak zorundadır.
Bu sürecin ortasında ise, verimlilik artışlarının oluşturduğu gri bir alan bulunmaktadır.
Verimlilik artışları, özellikle sıkıcı işleri azaltmak, çalışma saatlerini kısaltmak ve genel yaşam kalitesini iyileştirmek için kullanılabiliyorsa, bütünüyle reddedilmemelidir.
Yine de, yapay zeka ile çalışma hayatı arasındaki geçişin neyi gerektireceği konusundaki karmaşık sorun varlığını sürdürmektedir.
Ancak bu, bir piyasanın ve onun işçilerinin böylesine köklü bir dönüşümle ilk kez yüzleşmesi olmayacaktır — bunu bize az çok Ludditler hatırlatır.
Gerçekten de, AI ile ilgili en uç öngörüler doğruysa — ki bu büyük bir “eğer”dir — o zaman karşı karşıya olduğumuz şey, Sanayi Devrimi’ne eşdeğer, hatta belki ondan da büyük bir sarsıntı olabilir.
Sosyalist ekonomik ilişkilerle şekillenmiş bir ekonomik sistemde — örneğin, işçilerin şirketlerini kooperatifler aracılığıyla doğrudan; ya da devlet mülkiyetindeki işletmeler veya endüstriyel demokrasi yoluyla dolaylı olarak sahiplenip kontrol ettikleri bir sistemde — topluluk, yapay zekanın nasıl, ne amaçla ve ne hızla kullanılacağına kendisi karar verebilir.
Bu, geçişi kolaylaştırmakla kalmayacak, aynı zamanda AI’nin ne amaçla kullanılacağına birçok insanın karar verebileceği türden kontrollü ve planlı bir uygulama olurdu. Yol bu olmalı.
Geliştirme mi, Artırma mı?
Evgeny Morozov’un Le Monde Diplomatique’te yazdığı gibi, AI’yı insan gelişimi (enhancement) için kullanma fikri, 1960’larda erken dönem sibernetikçilerden biri olan Warren Brodey’e umut vermişti.
Morozov, “AI and the techno-utopian path not taken” (Yapay zeka ve seçilmeyen tekno-ütopik yol) başlıklı yazısında, Brodey’in artırma (augmentation) ile geliştirme (enhancement) arasında yaptığı ayrımı ele alır.
Brodey’e göre artırma, geçici ve tamamen teknolojiye ve cihazlara bağlı bir süreçtir; buna karşılık geliştirme, yeni yetenekler inşa etmeyi içerir ve insanlığa gerçekten hizmet eder. “Geliştirme,” diye yazar, “teknolojiyi yeni beceriler geliştirmek için kullanır.”
Morozov’un Brodey üzerine yaptığı inceleme, şu anda karşı karşıya olduğumuz dönüm noktasını özetleyen bir metafordur.
“Özünde,” diye yazar Morozov, “artırma, verimlilik adına bizi beceriksizleştirirken, geliştirme becerilerimizi artırarak dünyayla daha zengin bir etkileşim kurmamızı sağlar. Bu temel fark, teknolojiyle bütünleşme biçimimizi şekillendirir ve pasif operatörler mi yoksa yaratıcı zanaatkârlar mı olacağımızı belirler.”
Tahmin etmek gerekirse, yapay zeka geliştirme sürecini tamamen kontrol eden kapitalist sınıf, beceriksizleştirilmiş (deskilled) işgücünü tercih edecektir: kontrol edilmesi daha kolay, istihdam edilmesi daha ucuz ve nihayetinde daha kolay gözden çıkarılabilir.
Bu sırada, gerçek beceri geliştirme ve güçlenme sağlayan iyileştirmeler ise elitlere ayrılacaktır.
Ancak işçilerin ya da toplulukların kontrolündeki bir paradigmada, işçiler kendi çıkarları ve ortak yarar adına büyük ölçekli bir geliştirme programını benimseyebilir.
Bu sayede, ortak yarara ve ortak çıkarlara hizmet eden bir siyaset ve ekonomi sistemini kolektif olarak inşa edebiliriz.
Yapay zekanın insan gelişimini destekleyerek açıkça ortak iyiliğe hizmet etmek üzere tasarlandığı bir dünyada bile, sarsıcı dönüşümler kaçınılmaz olacaktır. Tüm sektörler işlevsiz hale gelebilir ve sayısız iş ortadan kalkabilir. O noktada kendimize şu soruları sormak zorunda kalırız:
Artan verimlilikten elde edilen kazançlar nasıl dağıtılmalıdır?
Ücretli emeğin yerini alabilecek, toplumsal olarak değerli yeni etkinlik biçimleri nelerdir — ve bunlar yalnızca güvenlik değil, aynı zamanda amaç, tatmin ve irade de sağlayabilir mi?
Bu sorular, AI’nin azınlık mı yoksa çoğunluk tarafından mı kontrol edildiğinden ya da becerileri ortadan kaldırmak için mi yoksa güçlendirmek için mi kullanıldığından bağımsız olarak, geleceğin refah devletinin yanıtlaması gereken sorulardır.
Güçlendirme mi, Yoksa Kuşatma mı?
Mevcut durumda, yapay zekayı kontrol eden teknoloji oligarşisi, büyük teknolojik yıkıma karşı refah devleti çözümünün, mevcut sosyal refah programlarının temelinden sökülüp atılmasına dayanan, bir tür sadeleştirilmiş ve yalnızca hayatta kalmayı hedefleyen evrensel temel gelir (Universal Basic Income – UBI) modeli olduğuna inanıyor.
Bu model, hem çalışanları hem de çalışmayanları sosyal hizmetlerini özel piyasadan satın almaya zorlayacaktır.
UBI’nin, yıllardır savunucuları tarafından bir tür sosyal refah panzehiri olarak lanse ediliyor — bunu ya liberter “çıplak devlet” (bare-state) modeliyle ele alanlar ya da geniş çaplı destekler yoluyla bir özgürleşme projesi olarak görenler.
Ancak UBI’nin benimsenmesiyle ilgili çok gerçek bir risk vardır: büyük olasılıkla liberter vizyonu temel alan bir şekilde uygulanacak ya da — en az bunun kadar kötü olmak üzere — yeterli kaynak sağlanmayarak, ona güvenenler için net bir kayıp haline gelecektir.
Yapay zeka endüstride daha büyük bir rol oynamaya başladıkça, sol (Left) taraf bu konuda önceden pes etmemelidir.
Yapay zeka teknolojilerini her derde deva gibi görmemeliyiz — ama onların ya da bazı örneklerinin sağlayabileceği verimlilik artışlarını da göz ardı etmemeliyiz.
Sanayi tarihimizin bu anı, AI’nin kontrolünü ve kullanımını demokratikleştirmek ve refah devletini, değişimle orantılı ve topluca seçtiğimiz sosyal, siyasal ve kültürel hedeflerle uyumlu şekilde yeniden inşa etmek için bize bir fırsat sunan kritik bir dönüm noktasıdır.
Bu fırsatı değerlendirmeli ve AI’yi bizim emrimizde, bizim için çalışır hale getirmeliyiz.
Kaynak: https://jacobin.com/2025/06/democratize-artificial-intelligence-oligarchy-technology/