Yeni Neocon Manifestosu: ABD Askerlerini Orta Doğu’da Tutmak

Son yarım yüzyılın önde gelen neo-conlarından biri, yeni Trump yönetimi için Orta Doğu politikasına ilişkin kapsamlı bir dizi öneri sundu. Bu önerilerin neredeyse tamamı, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ve Likud Partisi’nin memnuniyetle benimseyeceği fikirlerden oluşuyor.
Ocak 29, 2025
image_print

‘Vandenberg Koalisyonu’, Trump’ın İsrail’e öncelik vermesini ve İran’ı bir numaralı düşman olarak görmeye devam etmesini istiyor.

Son yarım yüzyılın önde gelen neo-conlarından biri, yeni Trump yönetimi için Orta Doğu politikasına ilişkin kapsamlı bir dizi öneri sundu. Bu önerilerin neredeyse tamamı, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ve Likud Partisi’nin memnuniyetle benimseyeceği fikirlerden oluşuyor.

“Yüzyılın Anlaşmaları: Orta Doğu’yu Çözmek” başlıklı 16 sayfalık rapor, Elliott Abrams tarafından kurulan ve başkanlığını yürüttüğü Vandenberg Koalisyonu tarafından yayımlandı. Abrams, Ronald Reagan döneminden bu yana (George H.W. Bush dönemi hariç) tüm Cumhuriyetçi yönetimlerde üst düzey dış politika görevlerinde bulunmuş, Trump’ın ilk döneminde ise önce Venezuela, ardından İran Özel Temsilcisi olarak görev yapmıştı.

Biden’ın başkanlık görevine başlamasından kısa bir süre sonra kurulan Koalisyon, günümüzün Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi gibi hareket etti. Bu yapı, Likud yanlısı neoconlar, saldırgan milliyetçiler ve Hristiyan Sağ için bir merkez ve platform işlevi gördü. Özellikle Küresel Terörle Savaş, 2003 Irak işgali ve İsrail-Filistin çatışmasında iki devletli çözüme sırt çevrilmesi gibi konularda kamuoyu desteğini seferber etti. George W. Bush yönetiminde Başkan’ın Özel Asistanı ve Yakın Doğu ile Kuzey Afrika İşleri Kıdemli Direktörü olarak görev yapan Abrams, Irak işgalinin çıkmaza girmesinin ardından yönetimdeki pek çok neoconun tasfiye edilmesine rağmen görevde kalmayı başardı.

Yeni rapor, beklendiği üzere, yeni yönetimi İran’ın nükleer bomba edinmesini önlemek için “[ABD] ulusal gücünün tüm unsurlarını kullanmaya” çağırıyor. Raporda İran, “Orta Doğu’daki Amerikan çıkarlarına yönelik en büyük tehdit ve bölgedeki güvenlik sorunlarının başlıca sebebi” olarak tanımlanıyor. İsrail ise “bölgedeki temel müttefikimiz” olarak nitelendiriliyor ve Washington’un İsrail’e “savaşı kazanmasına ve daha geniş çaplı bir tırmanmayı önlemesine yardımcı olacak tüm silahları sağlaması gerektiği” belirtiliyor.

Öneriler ayrıca Washington’un hem Irak hem de Suriye’deki askeri varlığını sürdürmesini, Lübnan Silahlı Kuvvetleri’ne yapılan tüm yardımları, Hizbullah’a karşı net bir tavır sergileyene kadar askıya almasını, ABD’nin silah satışlarını hızlandırmasını ve BAE ile istihbarat iş birliğini genişletmesini talep ediyor. Ayrıca Suudi Arabistan ile askeri ve güvenlik iş birliğinin geliştirilmesi, ancak bunun Riyad’ın Çin ve Rusya’dan uzaklaşması şartına bağlı olması gerektiği belirtiliyor.

Raporda Suudilerin ABD sanayilerine yönelik doğrudan yabancı yatırım taahhütlerini artırması ve İsrail’i eleştiren, İran’ı destekleyen kamuoyu açıklamalarına son vermesi isteniyor. “Suudi Arabistan ile iş birliğinin güçlendirilmesi, Riyad’ın hangi tarafta durduğunu açık ve net bir şekilde göstermesine bağlı olmalıdır” ifadesi özellikle vurgulanıyor.

Ayrıca, Trump yönetiminin geçen hafta Yabancı Terör Örgütü olarak tanımladığı Husilere karşı, Yemen’de Suudi destekli Başkanlık Liderlik Konseyi ile birlikte çalışmalıdır.

Suriye’deki yeni hükümete ilişkin olarak raporda, ülke ekonomisini felce uğratan mevcut yaptırımların “yeni hükümet sorumlu bir aktör olduğunu kanıtlamadıkça” kaldırılmaması gerektiği belirtiliyor. Ancak, “sorumlu bir aktör” olmanın ne anlama geldiğine dair herhangi bir detay verilmemiş.

Raporda İran’ın “Bir Numaralı Düşman” olarak tanımlanmasının yanı sıra, Katar’a da özel bir eleştiri yöneltiliyor. Katar’ın Gazze’de tutulan İsraillilerin ve İsrail’de tutuklu bulunan Filistinlilerin akıbetine ilişkin olarak İsrail ile Hamas arasındaki arabuluculukta merkezi bir rol oynadığı belirtiliyor.

Benzer bir eleştiri, Mahmud Abbas liderliğindeki Filistin Yönetimi, özellikle de Filistinli mültecilerle 70 yılı aşkın süredir ilgilenen BM kuruluşu olan “kötü niyetli UNRWA” ve İsrail-Filistin çatışmasını ele alan üst düzey BM insan hakları yetkilileri için de geçerli. Washington’un “UNRWA’ya ve Lübnan-İsrail sınırında konuşlanan BM barış gücü UNIFIL’e sağladığı tüm finansmanı, birliklerine yeterli yetki verilmediği ve Hizbullah’a karşı koyma iradesi göstermediği sürece derhal durdurması” gerektiği vurgulanıyor.

Rapora göre Katar, İran ile iş birliği yaparak ve Hamas gibi terör örgütlerine sığınak sağlayarak ABD’nin çıkarlarını baltalamaya çalıştı. Bu nedenle, Washington’un artık Katar’ın istikrarı bozan davranışlarına tahammül etmesine gerek olmadığı belirtiliyor. Suudiler gibi çok daha iyi dostları varken, ABD’nin Merkez Komutanlığı’nın ileri karargâhını Katar’daki Al Udeid Hava Üssü’nden taşıması ve Doha’nın “NATO Dışı Başlıca Müttefik” statüsünü, davranışlarını değiştirmediği sürece iptal etmesi gerektiği ifade ediliyor.

Bu statünün, Rus ve Çinli askeri tedarikçilere olan bağımlılığını azaltması koşuluyla Birleşik Arap Emirlikleri’ne verilmesi gerektiği vurgulanıyor.

Raporda, Biden yönetiminin Orta Doğu’daki politikaları birden fazla kez “yatıştırma” olarak tanımlanıyor ve özellikle İran’a yönelik tutum eleştiriliyor. Ayrıca, Trump’ın geçen ay “Orta Doğu çözülecek” şeklindeki açıklamasına atıfta bulunularak, bu ifadenin raporun başlığına ilham kaynağı olduğu belirtiliyor: “Yüzyılın Anlaşmaları: Orta Doğu’yu Çözmek”.

Raporda, “Orta Doğu uzmanlarından oluşan bir çalışma grubunun” ürünü olduğu belirtilse de Abrams ve Alexander Hamilton Society’den iki neocon olan Gabriel Scheinemann ve Daniel Samet dışında herhangi bir isme yer verilmemiş. Genellikle, bu tür kuruluşların raporları katkıda bulunan kişileri listelediğinden, bu durum dikkat çekici olarak değerlendiriliyor.

Raporda “Orta Doğu’daki temel Amerikan çıkarları” olarak tanımlanan konular sunulurken, “İran’ın nükleer silah geliştirmesini engellemek” listenin başına konuyor. Bununla birlikte, Çin Komünist Partisi’nin bölgede nüfuz kazanmasından duyulan endişe de dile getiriliyor ve ÇKP’nin Washington’un “en büyük küresel düşmanı” olduğu belirtiliyor. Küresel Terörle Savaş söyleminin bir yankısı olarak, Washington’un ayrıca “cihatçı teröristlere güvenli bir sığınak vermemesi” gerektiği vurgulanıyor. Bu ifade, raporun yazarlarının ABD güçlerinin Suriye ve Irak’ta tutulmasının zorunlu olduğu yönündeki görüşüne işaret ediyor.

Ancak rapora göre “Amerika’nın İsrail ile ittifakı, Orta Doğu’daki Amerikan çıkarlarının merkezinde yer almaktadır”, çünkü İsrail, Orta Doğu’da Amerikan değerlerini destekleyen bir unsur olmakla kalmayıp, aynı zamanda İran’ın saldırganlığına karşı ilk savunma hattını oluşturmaktadır.

Buna ek olarak, Washington’un İbrahim Anlaşmalarını genişletmeye çalışması gerektiği ve “Filistin meselesinin İsrail’in Arap ve Müslüman ülkelerle normalleşmesini engellememesi veya güvenliğini tehlikeye atmaması” gerektiği belirtiliyor. Son olarak, Washington’un İsrail’in kendini savunması için gerekli araçlara sahip olmasını sağlaması zorunludur ifadesi vurgulanıyor.

İran üzerindeki baskıyı artırmak için Washington’un yalnızca Trump’ın “maksimum baskı” kampanyasını yeniden başlatmakla kalmayıp, aynı zamanda İngiltere, Fransa ve Almanya’yı BM’de Tahran’a karşı “yaptırımları geri getirmeye” (snapback sanctions) ikna etmesi gerektiği belirtiliyor. Belki de dikkat çekici bir şekilde, rapor İran’ın uranyum zenginleştirmesini yalnızca sivil bir nükleer program için gerekli küçük miktarlarla sınırlandıracak yeni bir nükleer anlaşma olasılığını gündeme getiriyor. Oysa, Trump’ın 2018’de çekildiği 2015 İran Nükleer Anlaşması (JCPOA), neoconların etkisi altındaki Trump yönetimi tarafından terk edilmeden önce zaten bunu sağlamıştı. Rapora göre, eğer yeni bir anlaşmaya varılırsa, bu bir antlaşma olarak ele alınmalı ve Senato’da 2/3 çoğunluk oyu ile onaylanmalıdır.

Gazze’de son 15 aydır devam eden savaş bağlamında Filistinlilere yönelik olarak rapor, “Amerikan politikası, İsrail’in ve Arap ortaklarımızın güvenliğine öncelik vermelidir” ifadesini vurguluyor. Washington’un “iyi yönetişim için standartlar getirmesi” ve savaş sonrası Gazze’nin bir Arap kayyum tarafından yönetilmesine izin vermesi gerektiği belirtiliyor. Netanyahu’yu memnun edecek ifadelerle rapor, “Filistin Yönetimi’nin zayıflığı ve beceriksizliğinin Gazze’yi yönetemeyeceği anlamına geldiğini” ve “İsrail’in, Hamas’ın yeniden yapılanmasını önlemek için güvenlik kontrolünü sürdürmesi gerekeceğini, ancak Gazze’yi yönetmemesi ve yönetmek istemediğini” öne sürüyor.

Abrams’ın hem Filistin hem de Gazze ile uzun bir geçmişi var, özellikle de Bush yönetimi sırasında. 2006 seçimlerinde Hamas, rakibi El Fetih karşısında beklenmedik bir zafer kazandığında – ki bu seçimler o dönemde Arap dünyasındaki en özgür ve adil seçimler olarak selamlanmıştı – Abrams ve diğer üst düzey yetkililer, El Fetih’in yerel lideri ve Abrams’ın gözdesi olan Muhammed Dahlan önderliğinde Hamas’a karşı bir silahlı darbe girişimini teşvik etti.

Bu girişim, Hamas’ın zafer kazandığı ve her zamankinden daha güçlü çıktığı kısa bir iç savaşa yol açtı. Bu fiyaskonun ardından Dahlan BAE’ye taşındı ve raporda öne sürülen şekilde, İsrail güvenlik güçleriyle birlikte hareket edecek bir “Arap kayyumu” oluşturulması halinde Emirlikler adına kilit bir rol üstlenebileceği yönünde yoğun spekülasyonlar yapıldı.

  • Jim Lobe, Responsible Statecraft’ın katkıda bulunan editörlerinden biridir. Daha önce 1980-1985 ve 1989-2015 yılları arasında Inter Press Service’in Washington büro şefi olarak görev yapmıştır.

Kaynak: https://responsiblestatecraft.org/elliott-abrams/

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Yazdır