Venezuela’ya Saldırmak İçin Kullanılan Narko-Devlet Efsanesi

Trump yönetimi altındaki ABD politikası, terörizmi suç faaliyetleriyle karıştırarak askerî tahakkümü dayatmak için bir kılıf işlevi görüyor. Kartellerle mücadele bahanesiyle komşu ülkelerin egemen topraklarına tek taraflı olarak müdahale etme hakkı iddia etmek ya da Karayipler'de bir teknenin mürettebatını öldürmek çözüm değildir. Latin Amerika liderleri dikkatleri yeniden Washington’a çeviriyor. ABD’nin silah politikalarına, tüketici talebine ve Washington’un yenilenen “uyuşturucu savaşı”nın ardındaki gizli amaçlara – örneğin Venezuela’ya karşı yürütülen rejim değişikliği saldırısına – işaret ediyorlar.
Eylül 18, 2025
image_print

Jersey plakalı büyük bir Cadillac limuzin bloğun aşağısına park etmişti. East Harlem’de yeni arabalar bir yana, araba sahibi olan yerli halk bile çok azdı. Merak edip sokak çocuklarına ne olduğunu sordum. Onlar da mafya üyelerinin her hafta uyuşturucu paralarını toplamaya geldiklerini gayet rahat bir şekilde açıkladılar. Daha sonra, her gece gerçek bir uyuşturucu pazarı olarak kullanılan bir oyun parkı buldum. Banliyölerden gelen bir blanquito (beyaz Amerikalı) ve birkaç üçüncü sınıf öğrencisi bu yasadışı ticareti ortaya çıkarabiliyorsa, şehri “New York’u uyuşturucudan arındırın” tabelalarıyla donatan yetkililer neden aynısını yapamıyorlardı, diye düşündüm.

Bu olay 1960’ların sonlarında yaşandı ve ben hâlâ, dünyanın en büyük uyuşturucu tüketicisi, yasadışı uyuşturucu paralarının en büyük aklayıcısı ve kartellere en büyük silah tedarikçisi olan ABD’nin bu sorunları neden hâlâ çözemediğini merak ediyorum.

Bir şey açık: Uyuşturucu sorunu Latin Amerika’ya yansıtılıyor. Beyaz Saray sözcüsü Anna Kelly, “vatanımızı zehirlemeye çalışan kötü niyetli uyuşturucu teröristleri” konusunda uyarıda bulundu. Uyuşturucuya müdahale, özellikle Venezuela’ya karşı emperyalist tahakkümü dayatmak için bir silaha dönüştürüldü.

Hugo Chávez 1998’de Venezuela’nın cumhurbaşkanı seçilip Bolivarcı Devrim’i başlattığından beri — bu hareket Latin Amerika’da Pembe Dalga’yı tetikledi ve uluslararası alanda karşı-hegemonik bir dalgayı harekete geçirdi — Washington onu bastırmaya çalışıyor. 2015 yılında, dönemin ABD Başkanı Barack Obama, Venezuela’yı ABD ulusal güvenliği için “olağanüstü bir tehdit” olmakla suçladı; oysa gerçekte tam tersi söz konusuydu: tehdit eden ABD’ydi, Venezuela değil.

Obama, “yaptırımlar” olarak örtük biçimde adlandırılan tek taraflı zorlayıcı önlemler uyguladı. Sonraki her yönetim, bu yaptırımları — uluslararası hukuka göre yasa dışı olmalarına rağmen — iki partinin ortak çabasıyla yeniledi ve çeşitli derecelerde yoğunlaştırdı. Ancak rejim değişikliği yönündeki emperyalist hedef, Venezuela Devlet Başkanı Nicolás Maduro’nun siyasi liderliği, halkın desteği ve ordunun sağlam ittifakı sayesinde engellendi.

Artık baskıcı yaptırımlar “rejim değişikliği” hedefine ulaşmakta “başarısız” olduğuna göre, Başkan Trump baskıyı artırmak için bir savaş gemisi filosu, F-35 hayalet uçakları ve binlerce asker gönderdi.

Venezuela Devlet Başkanı Nicolás Maduro şu yanıtı verdi: “Washington’un istediği şey Venezuela’nın zenginliğini [dünyanın en büyük petrol rezervleri dahil] kontrol etmek. ABD’nin uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele bahanesiyle Venezuela kıyılarına savaş gemileri, uçaklar, füzeler ve bir nükleer denizaltı konuşlandırmasının nedeni budur.”

Maduro, ülkesinin uyuşturucu üretimi ve işleme faaliyetlerinden arınmış olduğunu savunuyor; bunun kanıtı olarak Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve hatta ABD Uyuşturucuyla Mücadele Dairesi (DEA) tarafından hazırlanan raporları gösteriyor. Venezuela Devlet Başkanı ayrıca, Trump’ın kendi güvenlik kurumlarının, onun Tren de Aragua uyuşturucu kartelini yönettiği suçlamasından aklayan bulgularına da atıfta bulunabilirdi.

Uyuşturucu kartelleriyle gizli anlaşma yapma konusuna gelince, Maduro 2005 yılında casusluk suçlamasıyla Venezuela’dan sınır dışı edilen DEA’nın (ABD Uyuşturucuyla Mücadele Dairesi) kendisi hakkında da yorum yapabilirdi. Buna rağmen, Associated Press’in haberine göre, DEA uluslararası hukuku bilerek ihlal ederek Venezuela liderlerine karşı gizlice uyuşturucu kaçakçılığı davaları oluşturmaya devam etti.

Venezuela Başkan Yardımcısı Delcy Rodríguez, DEA’nın “uyuşturucu kaçakçılığı dünyasıyla bilinen bağlantıları olduğunu” vurguluyor. Örneğin, ABD Adalet Bakanlığı’nın yürüttüğü bir soruşturma, Kolombiya’daki en az on DEA ajanının, yerel uyuşturucu kartelleri tarafından ödenen fahişelerle tekrar eden “seks partilerine” katıldığını ortaya koydu. 2022 yılında DEA, kartellerle uygunsuz ilişkiler kurduğu için Meksika’daki şefini sessizce görevden aldı. Bu durum rahatsız edici bir örüntüyü gözler önüne seriyor: DEA’nın varlığı genellikle büyük uyuşturucu faaliyetleriyle aynı zamana denk geliyor, fakat bu faaliyetleri ortadan kaldırmıyor.

Maduro, ABD’nin “vatandaşlarının yüksek uyuşturucu kullanımı nedeniyle karşı karşıya olduğu ciddi halk sağlığı sorununu çözmekle ilgilenmediğini” hatırlatıyor. Uyuşturucu kaçakçılığından elde edilen kârın ABD bankacılık sisteminde kaldığını belirtiyor. Aslında, yasadışı uyuşturucular ABD’nin önemli bir endüstrisidir. ABD Ordusu tarafından finanse edilen RAND Corporation’ın araştırması, uyuşturucuların ilaçlar ve petrol/gaz ile birlikte ABD’nin en büyük emtiaları arasında yer aldığını ortaya koyuyor.

Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi’nin eski başkanı Pino Arlacchi şöyle yorumladı: “Kolombiya, Bolivya, Peru ve Brezilya’da bulundum ama Venezuela’ya hiç gitmedim; buna hiç gerek yoktu.” Arlacchi şöyle devam etti: “Venezuela hükümetinin uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadelede gösterdiği işbirliği, Güney Amerika’daki en iyi örneklerden biriydi; bu yalnızca Küba’nın kusursuz siciliyle kıyaslanabilir. Bu gerçek, Trump’ın ‘Venezuela bir narko-devlettir’ şeklindeki hezeyan dolu anlatısında, jeopolitik nedenlerle yapılmış bir iftira gibi duruyor.” Arlacchi’nin başında bulunduğu kurumun hazırladığı BM 2025 Dünya Uyuşturucu Raporu, Trump yönetiminin yaydığı anlatının tam tersini ortaya koyuyor.

Arlacchi’ye göre, Latin Amerika’da hedef alınması gereken bir ülke varsa, o da Trump’ın dostu olan sağcı Devlet Başkanı Daniel Naboa’nın ailesine ait muz gemileri aracılığıyla şu anda dünyanın önde gelen kokain ihracatçısı hâline gelmiş olan, ABD’nin müttefiki Ekvador’dur.

Meksika Devlet Başkanı Claudia Sheinbaum, kartellerle herhangi bir “ittifak” varsa bunun “ABD’deki silah dükkanlarında” bulunduğunu belirterek, Yankee (Amerikalı) silahlarının kartel şiddetini nasıl körüklediğini vurguluyor. Sheinbaum, Washington’a kendi uyuşturucu talebine ve gevşek uygulamalarına içten bakmasını tavsiye ediyor. ABD fentanili gerçekten durdurmak istiyorsa, “ana şehirlerinin sokaklarında uyuşturucu satışını engelleyebilir… ve ticaretle bağlantılı kara para aklamayı durdurabilir” – ancak “bunu yapmıyorlar”.

Latin Amerika’dan gelen güçlü mesaj şu: uyuşturucu sorunundan sadece onları sorumlu tutmak yanıltıcıdır — ABD’nin uyuşturucuya olan iştahı ve müdahaleci geçmişi bu soruna ciddi ölçüde katkı sağlamaktadır. Çözümler, ortak sorumluluklar ve işbirliğine dayalı ilişkiler gerektirir.

Trump yönetimi altındaki ABD politikası, terörizmi suç faaliyetleriyle karıştırarak askerî tahakkümü dayatmak için bir kılıf işlevi görüyor. Kartellerle mücadele bahanesiyle komşu ülkelerin egemen topraklarına tek taraflı olarak müdahale etme hakkı iddia etmek ya da Karayipler’de bir teknenin mürettebatını öldürmek çözüm değildir. Latin Amerika liderleri dikkatleri yeniden Washington’a çeviriyor. ABD’nin silah politikalarına, tüketici talebine ve Washington’un yenilenen “uyuşturucu savaşı”nın ardındaki gizli amaçlara – örneğin Venezuela’ya karşı yürütülen rejim değişikliği saldırısına – işaret ediyorlar. ABD kendi ülkesindeki temel nedenleri hâlâ ele almamışken, Latin Amerika’yı günah keçisi ilan ederek uyuşturucu sorunu çözülemez.

 

* Roger Harris, 32 yıllık bir anti-emperyalist insan hakları örgütü olan Amerika Görev Gücü’nün yönetim kurulunda yer almaktadır.

Kaynak: https://www.counterpunch.org/2025/09/16/narco-state-myth-used-to-attack-venezuela/

SOSYAL MEDYA