Yeni Bir Çerçeve İhtiyacı
Üretken yapay zekânın ortaya çıkışı, içerik üreticileri için maddi karşılık konusunu yeniden gündeme getirdi.
Üretken YZ, inkâr edilemez faydalar sunmakla birlikte, yıkıcı teknolojilerle ilgili tanıdık endişeleri de beraberinde getiriyor. Kültürel ve yaratıcı sektörlerde, insan yaratıcıların yerini alma potansiyeli, sanatsal özgünlüğün aşınması ve telif hakkı ihlali riskleri gibi kaygılar giderek artıyor. Fikri mülkiyet sahipleri ile yapay zekâ geliştiricileri arasında hak mücadelesine sahne olan hukuki çatışmalar dünya genelinde şimdiden başlamış durumda. Tüm bu hukuki ve etik kaygıların yanı sıra ekonomik bir soru da öne çıkıyor: Yapay zekâ tarafından üretilen gelirler nasıl adil bir şekilde dağıtılmalıdır?
Geleneksel olarak belirli eserlerin çoğaltılması veya temsiline dayanan telif hakkı yasası (droits d’auteur), bu sorunu çözmek için yeterli olmayabilir. Yapay zekâ tarafından üretilen çıktılara yapılan bireysel katkılar genellikle ölçülemeyecek kadar karmaşıktır. Bu durum, bireysel bir çalışmaya yapılan ödemenin ürettiği gelirle orantılı olmasını öngören ücretlendirme ilkesinin uygulanmasını zorlaştırmaktadır.
Asimetrik Bir İlişki
Üretken yapay zekâ etrafında süregelen tartışmalar, dijital platformlar ile içerik üreticileri arasındaki uzun süredir devam eden gerilimleri yansıtmaktadır. Spotify, YouTube ve TikTok gibi platformlar müzik endüstrisine hakimdir; Netflix ve Apple film ve televizyonda, Steam oyun sektöründe; Google ve Meta ise haber medyasında öncü konumdadır.
Bu platformlar, sektörleri yeniden şekillendirme, tüketim alışkanlıklarını etkileme ve yeni güç dinamikleri oluşturma konusunda muazzam bir etkiye sahiptir. Bir yandan yaratıcı eserlerin erişimini artırırken, diğer yandan doğası gereği eşitsiz bir ilişkiye dayanırlar. Örneğin, Spotify bir şarkıyı kaldırdığında sanatçının erişimi ve geliri ciddi şekilde düşebilir, ancak Spotify’ın kendisi büyük bir zarar görmez—en fazla birkaç aboneyi rakip platformlara kaptırabilir.
Platform Ekonomisine Nobel Ödülü
Dijital platformların ekonomisi üzerine kapsamlı araştırmalar yapılmıştır. Bu araştırmalar, ekonomist Jean Tirole’un 2014 yılında Nobel Ödülü kazandığı iki taraflı piyasa yapısı kavramını da içermektedir. Bu modele göre platformlar, birbirinden fayda sağlayan iki grup arasında aracı rolü üstlenir: Bir platform ne kadar fazla içerik sunarsa, izleyici kitlesi o kadar büyür ve bu genişleyen kitle daha fazla içerik üreticisini çeker. Bu dinamik, genellikle piyasanın belirli aktörler etrafında yoğunlaşmasına ve platformların bir tarafı sübvanse ederek diğerini büyütmesine yol açar.
Ancak, bu alandaki araştırmaların çoğu, platformların farklı içerik türleriyle olan ilişkilerindeki karmaşıklığı tam anlamıyla ele almamıştır. Örneğin, canlı spor etkinlikleri gibi yüksek değerli “Premium” içerikler, daha yaygın içeriklere kıyasla benzersiz bir statüye sahiptir. Özellikle, farklı içerik türlerinin bir platformun ekonomisine kattığı değeri değerlendirirken bu ayrımlar sıklıkla göz ardı edilmektedir.
Bu değer sorunu, hem platformlar ile içerik sağlayıcılar arasındaki çatışmaların hem de YZ operatörleri ile içerik sahipleri arasındaki yeni anlaşmazlıkların merkezinde yer almaktadır. Geleneksel araçlar bu karmaşık meseleleri ele almakta yetersiz kaldığından, bu ihtilaflar yeni bir çerçevenin gerekliliğini daha da belirgin hale getirmektedir.
İçeriğe Değer Biçme Zorluğu
Haber endüstrisi, platformlar ile içerik sağlayıcılar arasındaki karmaşık ilişkinin en net örneklerinden birini sunmaktadır. Dünya genelindeki haber yayıncıları, Google ve Meta gibi platformların içeriklerini kullanmalarına karşılık uzun süredir maddi karşılık talep etmektedir. Örneğin, Google, haber makalelerini diğer içerik türleriyle birlikte dizine ekleyerek arama sonuçlarının alaka düzeyini artırmakta ve platformun genel değerine katkıda bulunmaktadır. Ancak, haber içeriklerinin Google’ın iş modeline tam olarak ne kadar katkı sağladığını belirlemek zordur; çünkü bu içerikler katmanlı ve birbirine bağlı bir ekosistemin parçasıdır.
Google ekosistemi, büyük ölçüde farklı içeriklerin dizinlenmesine dayanır. Bu içeriklerin bir kısmı reklam gelirleriyle desteklenirken, Google Haberler (Google News) gibi bazı unsurlar doğrudan gelir üretmemektedir. Ayrıca, Google’ın hizmetleri genelinde topladığı veriler, reklam hedeflemeyi ve arama doğruluğunu iyileştirmekte ve belirli bir içeriğin değerini izole etmeyi daha da karmaşık hale getirmektedir.
Kullanıcı davranışına bağlı olarak içerik, ya kullanıcılara orijinal yayıncının sitesine yönlendiren bir hiper metin bağlantısı şeklinde ya da onları Google ekosisteminde tutan bir özet olarak görünebilir. Kullanıcılar Google’da kaldığında, platform fiilen bir içerik sağlayıcı gibi hareket ederek belirli katkıları belirsiz kalan bir düzende alıntılar sunar. Kullanıcılar bir bağlantıya tıkladığında ise Google, okuyucuları yayıncının sitesine yönlendiren bir trafik kaynağı olarak işlev görür. Önerici (recommender) rolünde Google içeriğe değer katar; içerik sağlayıcı olarak ise içerikten değer elde eder. Bu ikili rol, maddi karşılık konusundaki çizgileri bulanıklaştırmakta ve tek bir içerik parçasının bir platformun genel başarısına ne kadar katkı sağladığını belirleme çabalarını daha da karmaşık hale getirmektedir.
Yeni Bir Paradigma
Basılı medya, haber içeriklerinden büyük ölçüde kazanç sağlayan dijital platformların yükselişinden en çok etkilenen sektörlerden biri olmuştur. Google ve Meta gibi platformlar açısından bireysel haber makalelerinin veya yayıncıların değerinin nasıl ölçüleceği konusundaki tartışmalar hâlâ çözüme kavuşmamıştır.
Bu anlaşmazlıklar ülkeden ülkeye farklılık göstermekte; hukuki yetki alanları, güç dengeleri ve müzakereler sonuçları belirleyici faktörler olmaktadır. Bazı anlaşmalar yapıldıktan sonra iptal edilmekte, bazı durumlarda ise platformlar haber içeriklerini tamamen kaldırarak karşılık vermektedir. Mahkemeler ise genellikle gelir paylaşımı konusunda net kurallar koymaktan kaçınmakta ve birçok soruyu cevapsız bırakmaktadır.
Bu belirsizlik, daha geniş bir dönüşümün yansımasıdır. Platform ekonomisinde artık tek tek içeriklerin, hatta tüm içerik kategorilerinin toplam değere net ve ölçülebilir bir katkısı olduğu söylenemez. Kültür endüstrilerinin ekonomisinde platformların oynadığı kritik rol göz önüne alındığında, bu karmaşıklıkları ele alacak yeni bir çerçevenin geliştirilmesi giderek daha acil bir ihtiyaç hâline gelmektedir.