İsrail ve Hamas tarafından kabul edilen ve sözde ABD Başkanı Donald Trump’ın arabuluculuğunda açıklanan son ateşkes anlaşmasına ne kadar umut bağlayabiliriz? Kazananlar ve kaybedenler kimler? Batı medyasında gördüğümüz ve okuduğumuz şeylerin ne kadarı tam anlamıyla gerçeği yansıtıyor?
Ne yazık ki tablo karanlık ve Gazze Şeridi’nde kalıcı bir barış için fazla umut yok; zira sözde anlaşma, aslında bir “barış anlaşması” değil, daha çok İsrailli rehinelerin serbest bırakılmasını sağlamak üzere yapılan geçici bir ateşkesten ibaret. Fazlası değil.
Elbette, 20 maddelik planda bundan fazlası var; ancak maddelerin çoğunun belirsiz ve yoruma açık olması, bu planın ciddiye alınmasını zorlaştırıyor. Belki de hiç ciddiye alınması amaçlanmadı; daha önce de yazdığım gibi, Trump’ın bu planı AB liderlerinin medyada artan ilgiyi görmesi ve bir BM planının devreye girme olasılığı nedeniyle alelacele ve son anda hazırlamış olması muhtemel.
Gerçekte, bu anlaşmanın kazanan iki tarafı ne bir ülke ne de bir devlettir; yalnızca bireylerdir. Trump, kendisini bu soykırımdan akladığını düşünecek ve planın mimarı olarak, bu durumun Nobel Barış Ödülü alma şansını hızlandıracağını umacaktır. Ancak bu pek olası değildir; zira Batı medyası her ne kadar barış planını “dayatan” kişinin Trump olduğunu itina ile yazsa da, gerçek bundan biraz farklıdır. Trump, görevdeki ilk gününden itibaren Gazze’deki soykırımı durdurabilirdi; ancak bunun yerine Netanyahu’yu tamamen desteklemeyi tercih etti ve sayısız silah sevkiyatına bizzat onay verdi. Netanyahu açısından bakıldığında ise, 20 rehinenin sağ olarak ailelerine kavuşturulmasıyla elde edilecek siyasi kazanım paha biçilemezdir. Bu nedenle genel anlamda, rehineler serbest bırakıldığında hem Trump hem de Netanyahu ellerini ovuşturacaktır.
Ancak beklenen şudur ki, medya ilgisi azaldığında ve Avrupalılar, Gazze Şeridi’nin ana kısmının dışında İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) askerlerini gördüklerinde Filistin devletine yönelik taleplerini yeniden dillendirmeye başladıklarında, Netanyahu masum Filistinlileri katletmeye kaldığı yerden devam etmekte hiç vakit kaybetmeyecektir. Tarih, bize defalarca göstermiştir ki, ateşkesleri her zaman bozan taraf İsrail’dir; Filistinli başlıca müzakerecileri avlayıp öldüren hep İsrail’dir; uluslararası hukuku ihlal eden taraf da daima İsrail olmuştur.
Ateşkes sırasında Gazze’ye yardım gönderilmesi bekleniyor ve ilk kurban da bu olacak. Netanyahu birkaç günlüğüne bir miktar yardım girişine izin verebilir; ancak bu tedariki kesmesi ve acımasız aç bırakma politikasına geri dönmesi an meselesidir. Ayrıca, İsrail’in ateşkesi ihlal eden dağınık saldırılar düzenlemesi de kaçınılmazdır. Bu da Hamas için bir tuzaktır; çünkü Hamas misillemede bulunursa, İsrail bu durumu ateşkesin tamamen “teröristler” tarafından bozulduğu şeklinde sunabilir ve tabii ki “İsrail’in kendini savunma hakkı vardır” söylemini tekrar devreye sokar.
Rehine takası, ateşkesin bozulmasının katalizörü olabilir. Trump’ın, yalnızca kendisinin hem Gazze hem de tüm Orta Doğu için barışı sağladığını dünyaya ilan edebilmesi için ateşkesin ne kadar sürmesi gerekir? Belki bir hafta. Belki iki. Rehinelerin cesetleri 72 saat içinde bulunup mezardan çıkarılamaz ve kalıntılar İsrail Savunma Kuvvetleri’ne (IDF) teslim edilemezse, yalnızca bu bile İsrail’in yeni bir saldırı başlatmasına neden olabilir. İsrail bu durumda ahlaksız soykırımını daha da yoğunlaştıracak ve sayıların “telafisini” yapacaktır; çadırlarda kadın ve çocukları öldürecek ya da evlerinde tüm aileleri yok edecektir—tıpkı İsrail parlamentosundaki milletvekillerinin gece saatlerinde nihayet anlaşmayı kabul etmesinden yalnızca birkaç saat önce yaptıkları gibi.
Hamas açısından bakıldığında, İsrail’in hapishanelerinde yasadışı biçimde tutulan bazı Filistinlilerin iadesi karşılığında bu planı kabul etmeleri için gerçekten cazip bir neden yok. Hamas, gıda yardımı yeniden başlasa bile bunun uzun sürmeyeceğini biliyor; zira Netanyahu’nun tüm bölge için büyük planı, Suriye, Lübnan, Ürdün’ün bazı bölgeleri ve Irak’a “İsrail’in genişlemesi”ni kapsıyor ve Gazze Şeridi’ndeki Filistinlilerin bu planın bir parçası olması değil, etnik temizlik yoluyla tamamen ortadan kaldırılması öngörülüyor. Bu strateji, birçok kişiye Nazi dönemini ve Holokost’u hatırlatıyor.
Trump’ın ekibinin hazırladığı 20 maddelik plana fazla umut bağlamayın; zira bu plan hiçbir zaman ciddiye alınmak üzere yazılmadı. “Bakın, onlara barış teklif ettik” anlatısı kurulmak istendiği için en azından bir şeyler yazılmış olmalıydı. Ancak gerçekte, Hamas Tony Blair’in Gazze Şeridi’nde geçici başbakan olması fikrini ya da silahlarını teslim etmeyi kesin bir dille reddettiği için bu plan, üstüne yazıldığı kâğıda bile değmez. Trump’ın kendi titreyen elinden çıkmamış olsaydı, buna “sahte haber” derdi.
 
            
 
            
 
                     
                     
                    