Trump’ın “Ateşkes” Teklifi: Barış mı, Prestij Manevrası mı?

Trump’ın Gazze planı, kısa vadede bazı somut kazanımlar sunuyor: savaşın durması, esir değişimi, insani yardımın yeniden başlaması ve ekonomik ‘kalkınma’ vaatleri. Ancak uzun vadede, planın asıl etkisi Filistin’in egemenlik taleplerini belirsiz bir geleceğe ötelemesi, Hamas’ı tamamen dışlaması ve ABD’nin bölgedeki meşruiyetini kalıcılaştırması olabilir. Bu tablo, akla şu soruyu getiriyor: Bu plan gerçekten barışa giden bir yol mu, yoksa ABD ve İsrail’in Gazze üzerindeki kontrolünü sürdürecek yeni bir tuzak mı?
Ekim 1, 2025
image_print

İsrail’in Gazze’de iki yıla yakın sürdürdüğü soykırım, bölgeyi sadece fiziksel olarak değil, siyasal ve toplumsal dokusuyla da ağır bir enkaza çevirdi. Resmi rakamlara göre 60 bin, gayri resmi rakamlara göre 400 bin civarında insan İsrail tarafından öldürüldü, Gazze’deki altyapı çöktü ve uluslararası toplumun çaresizliği iyice görünür hale geldi. Tam da böyle bir dönemde ABD Başkanı Donald Trump, 29 Eylül 2025’te 20 maddelik bir ateşkes planı açıkladı. Plan, savaşın hemen durmasını, esirlerin serbest bırakılmasını, insani yardımın yeniden başlamasını ve Gazze’de teknokratik bir geçiş yönetimi kurulmasını öngörüyor. Ancak metin, vaat ettiği kısa vadeli kazanımların ötesinde, uzun vadeli güç ilişkileri ve egemenlik tartışmaları açısından ciddi sorular barındırıyor. Trump’ın bu hamlesi, yalnızca Gazze’ye yardım götürme girişimi değil; aynı zamanda kendisini küresel diplomaside yeniden öne çıkarma, hatta Nobel Barış Ödülü için güçlü bir aday olarak konumlandırma girişimi olarak görülebilir. Ukrayna’da beklediği kırılmayı yaratamayan Trump, Gazze üzerinden hızlı bir “barış mimarı” imajı kurmayı hedefliyor. Fakat “barış”ın nasıl ve kimin lehine inşa edileceği meselesi hâlâ belirsizdir.

Planın Olumlu Yönleri

Öncelikle, planın en cazip tarafı, soykırım savaşının derhal sona ereceğini vadetmesidir. İsrail ordusu belirlenen hatlara çekilecek, bombardımanlar duracak ve cephe hatları donmuş hale gelecektir. Bu, Gazze halkı için kısa vadede hayati bir nefes alma imkânı anlamına gelir. Fakat İsrail’in 3 aşamada çekilme meselesini kimin, nasıl kontrol edeceği belirsizliğini koruyor. Daha önce ateşkesleri ihlal edip herhangi bir cezai yaptırıma maruz kalmayan İsrail’in bu anlaşmadaki çekilmeye ne kadar uyacağı merak konusu.

Plan, ayrıca esir değişimi üzerinde ayrıntılı bir mekanizma öngörmektedir. İsrail’de tutulan yüzlerce Filistinli esirin (mahkûm değil) serbest bırakılması, Gazze’deki İsrailli esirlerin iadesiyle eşleştiriliyor. Bu madde hem insani hem de sembolik açıdan, iki tarafın toplumlarında yankı uyandıracak bir adım olarak görülebilir. Plandaki insani yardım boyutu da önemli bir nokta olarak öne çıkıyor.  Nitekim plan, Gazze’de Batılı ülkelerin desteği ve İsrail’in saldırıları ile yerle bir edilen altyapının onarımı, hastanelerin yeniden işler hale getirilmesi, fırınların açılması ve enkaz kaldırma çalışmalarının hızla başlatılmasını taahhüt ediyor. Yardımların Birleşmiş Milletler ve Kızılhaç gibi uluslararası kuruluşlar aracılığıyla ulaştırılacağı belirtiliyor. Bu, taraflardan bağımsız bir mekanizma izlenimi yaratıyor ve uluslararası kamuoyunu kısmen tatmin edebilecek bir çerçeve sunuyor.

Bir diğer olumlu unsur, zorla göç ettirmenin yasaklanması ve Gazze’nin İsrail tarafından ilhak edilmeyeceğinin garanti edilmesi. Bu, en azından demografik ve fiziki varlığın korunmasına yönelik bir güvence olarak okunabilir. Dolayısıyla planın bu kısmı, İsrail’in Gazze’yi Filistinsizleştirme politikasının başarısız olduğunun, Gazzelilerin topraklarını terk etmeme noktasında sebatının başarıya ulaştığının somut bir çıktısı olarak yorumlanabilir.

Ekonomik boyutta ise, Gazze’nin “modern bir bölgesel merkez” olarak inşa edilmesi, özel ekonomik bölgeler kurulması ve uluslararası yatırımların çekilmesi hedefleniyor. Teorik olarak bu, çalışma alanları açarak Gazze halkına umut ve gelecek perspektifi sunabilir. Fakat bu maddede Gazze’nin modern olmadığı, modernliğin ABD ve İsrail eliyle getirileceği ifadeleri kolonyal mantığın metne yansıdığını da gösteriyor.

Sorunlu ve Çelişkili Noktalar

Bütün bu olumlu başlıklara rağmen, planın iç yapısı ciddi sorunlarla doludur. İlk olarak, bağımsız Filistin devleti meselesi belirsiz bırakılmaktadır. Plan, ancak ileride Filistin Yönetimi belirli reformları gerçekleştirdiğinde devletleşme ihtimalinden söz etmektedir. Bu da Filistin halkının en temel talebinin ucu açık bir geleceğe ertelendiğini göstermektedir. Tarihsel olarak bir örüntüye tekabül eden Filistin devleti, mülteciler, Kudüs’ün statüsü ve yerleşimciler meselelerini erteleyen mantığın Trump’ın planında halen geçerliliğini koruyor olması ABD ve İsrail’in Filistin lehine bir barıştan yana olmadığını bir kez daha gözler önüne seriyor.

İkinci sorun, Gazze’nin yönetim modelidir. Gazze’nin, Trump ve Tony Blair gibi dış aktörlerin başkanlık edeceği bir “Barış Konseyi” tarafından denetlenecek teknokratik bir komiteyle idare edilmesi öngörülüyor. Bu model, Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını zayıflatan bir “vesayet düzeni” olarak görülebilir. Kendi seçilmiş liderleri devre dışı bırakılmış bir yönetim mekanizmasının, uzun vadede yerel meşruiyet üretmesi neredeyse imkânsızdır. Dolayısıyla Gazze’nin yönetimi Filistinlilerin seçeceği bir liderlikten ziyade İsrail ve ABD’nin onaylayacağı Abbas rejiminin de dahil olabileceği direnişten uzak bir profil çizmesi bekleniyor.

Üçüncü kritik nokta, Hamas’ın etkisizleştirilmesidir. Plan, Hamas’ın siyasi ve askeri rolünü ortadan kaldırmayı hedeflemekte; silah bırakmalarını, yönetimden tamamen çekilmelerini ve isteyenlerin başka ülkelere gönderilmesini şart koşmaktadır. Bu, Türkiye gibi aktörlerin “ilerideki savunma hattı” olarak gördüğü Hamas’ın tasfiyesi anlamına gelmektedir. Hamas’ın böyle bir koşulu kabul etmesi, kendi varlık gerekçesini inkâr etmesiyle eşdeğer olduğundan, pratikte planın reddedilmesi muhtemeldir. Hamas’ın kendisi ile ilgili maddelerin revize edilmesini talep etmesi beklenirken bu durumu ABD ve İsrail’in Hamas’ın barıştan yana olmadığına dair bir araç olarak kullanması da beklenebilir.

Dördüncü olarak, güvenlik boyutu planın en tartışmalı tarafıdır. İsrail ordusunun çekilmesi, Gazze’nin tamamen “demilitarize edilmesi” şartına bağlanmıştır. Bu şartın nasıl ve ne zaman sağlanacağı belirsizdir. Böylece İsrail, “terör tehdidi” gerekçesiyle çekilmeyi süresiz erteleyebilir. Bu, fiilen işgalin devamı anlamına gelebilir. Dahası İsrail, Netanyahu gibi radikal aktörlerin iktidarda olduğu her dönemde Gazze’ye herhangi bir sebepten dolayı tekrar saldırabilir ve bu saldırılar, anlaşmanın kabul edilmesi halinde, anlaşma uyarınca meşru görülebilir.

Beşinci nokta, yardımların ve yatırımların nasıl sağlanacağına dair muğlaklıktır. Plan büyük bir ‘kalkınma vizyonu’ sunsa da finansman modeli, kontrol mekanizmaları ve uygulama takvimi net değildir. Ayrıca İsrail’in sınır kontrolünü sürdürmesi, yardımların akışını yine kısıtlayabilir.

Stratejik ve Politik Arka Plan

Trump’ın Gazze planı, yalnızca insani değil, aynı zamanda jeopolitik bir manevradır. Ukrayna’da beklediği barışçı başarıyı sağlayamayan Trump, Gazze’de hızlı bir çözüm üreterek hem iç politikada hem de uluslararası arenada prestij kazanmayı hedeflemektedir. Nobel Barış Ödülü beklentileri de bu bağlamda gündeme gelmektedir. Ancak bu hedefin, planın tarafsızlığını zedelediği açıktır.

Bir diğer boyut, ABD’nin Ortadoğu’da meşru bir müdahil güç olarak konumlanmasıdır. Planda serdedilen Barış Konseyi’nin Trump tarafından yönetilmesi, ABD’nin yalnızca arabulucu değil, doğrudan karar verici konumuna yükseltilmesi anlamına gelmektedir. Bu, bölgede ABD varlığının kalıcılaşmasına yönelik bir strateji olarak okunmaktadır.

Plan aynı zamanda İsrail’e de stratejik esneklik tanımaktadır. Hamas’ın teklifi reddetmesi halinde, İsrail saldırılarını sürdürme ve bunu “barış karşıtlığı” gerekçesiyle meşrulaştırma imkânı elde edebilir. Başka bir deyişle, plan Hamas’ın reddini öngörmekte ve bu reddi İsrail’in elini güçlendirecek bir araç haline getirmektedir.

Sonuç

Trump’ın Gazze planı, kısa vadede bazı somut kazanımlar sunuyor: savaşın durması, esir değişimi, insani yardımın yeniden başlaması ve ekonomik ‘kalkınma’ vaatleri. Ancak uzun vadede, planın asıl etkisi Filistin’in egemenlik taleplerini belirsiz bir geleceğe ötelemesi, Hamas’ı tamamen dışlaması ve ABD’nin bölgedeki meşruiyetini kalıcılaştırması olabilir. Bu tablo, akla şu soruyu getiriyor: Bu plan gerçekten barışa giden bir yol mu, yoksa ABD ve İsrail’in Gazze üzerindeki kontrolünü sürdürecek yeni bir tuzak mı?

Trump, Gazze’de kalıcı ve adil bir barış istiyorsa, öncelikle soykırımı icra eden İsrail’e desteği sonlandırıp Gazze’ye insani yardımların koşulsuz girmesini sağlaması gerekiyor. İkinci olarak Filistin halkının işgal edilen topraklarından İsrail’in çekilmesini, Filistin’de halkın sandığa gidip seçeceği yönetime saygı göstermesi gerekiyor. Bu iki maddenin merkezinde olmadığı her plan, kısa vadeli bir rahatlama sağlasa bile, uzun vadede daha büyük krizlerin zeminini hazırlayabilir. İsrail’in de istediği, sorunun çözülmesinden ziyade ertelenmesi. Dolayısıyla Trump’ın barış teklifi İsrail sorunun merkezinde yer alan temel sorunlara dair herhangi bir somut çözüm önermediği için Filistin’deki işgal, etnik temizlik, soykırım gibi Siyonist projelerin sonlanması anlamın gelmiyor. Sonuç olarak Trump’ın Gazze planı, insani yardımları devreye soksa bile, politik kurgusu itibarıyla İsrail’in çıkarlarını koruyan ve ABD’ye yeni bir “meşru müdahil” statüsü kazandıran bir prestij manevra olarak görülebilir. Gazze halkının gerçek ihtiyacı, dış aktörlerin liderlik yarışları değil; İsrail işgalinin son bulması, özgürlük, adalet ve kendi kaderini tayin hakkının sağlanmasıdır.

 

Dr. Mehmet Rakipoğlu

Dr. Mehmet Rakipoğlu, 2016'da Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünden mezun oldu. Doktorasını 'Dış Politikada Korunma Stratejisi: Soğuk Savaş Sonrası Suudi Arabistan'ın ABD, Çin ve Rusya ile İlişkileri' konulu teziyle tamamladı. Mokha Center for Strategic Studies düşünce merkezinde Türkiye Çalışmaları Direktörü olarak çalışan Rakipoğlu, Mardin Artuklu Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde öğretim üyesidir.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.