Donald Trump’ın Nobel Barış Ödülü için yaptığı pervasız kampanya, özgeçmişine yeni bir iddia daha ekledi: Onun “diplomasisi” yeni bir dünya düzenine katkı sağlıyor. Ne yazık ki bu dünya düzeni, sadece Amerika Birleşik Devletleri’ne yer vermemekle kalmıyor, aynı zamanda ABD’yi bilinçli olarak dışlıyor. Bu yeni düzen, Rusya ile Çin arasında eşi benzeri görülmemiş bağların gelişmesine olduğu kadar, Çin, Hindistan, Kuzey Kore ve Rusya arasındaki ilişkilerin güçlenmesine de katkı sağlıyor. ABD’nin bu ülkelerle olan ilişkileri gerileme gösteriyor. Yeni dünya düzeninin oluşumunda ABD ile Hindistan arasındaki ilişkiler, son kurban olmuştur.
Amerika Birleşik Devletleri, İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda kurulan dünya düzenini anlamanın temel anahtarıydı. Seksen yıl sonra ilk kez, ABD yalnızca Avrupa’da değil, Hint-Pasifik’te de dışarıdan izleyen konumundadır. Washington’un gerilemesi; güç, etki, güvenilirlik ve itibar açısından açıkça hissedilmektedir. Yine seksen yıl sonra ilk kez, Amerika Birleşik Devletleri, politika ve süreçler hakkında kendine özgü görüşlere sahip bir başkanla etkili biçimde çalışabilecek güçlü bir ulusal güvenlik ekibinden yoksundur. Marco Rubio’nun hem dışişleri bakanı hem de ulusal güvenlik danışmanı vekili olarak görev yapması (ve her iki görevde de son derece sınırlı bir etkiye sahip olması) bu sorunun bir göstergesidir. Sonuç olarak Rubio, özellikle yabancı öğrenciler için vize kısıtlamalarını artırma yönünde yetkilerini kullanmış ve bu durum ABD’nin küresel izolasyonuna önemli katkıda bulunmuştur.
Trump, Amerika Birleşik Devletleri’ni küresel topluluktan izole etmek için özellikle çaba göstermektedir. Son eylemi, Filistin Yönetimi ve Filistin Kurtuluş Örgütü üyelerinin bu ay New York’ta yapılacak olan BM Genel Kurulu’na katılmalarını engellemek ve verilen vizeleri iptal etmek olmuştur. Bu durum, ABD’nin önemli müttefikleri (Birleşik Krallık, Fransa, Kanada ve Avustralya) Filistin devletini çoktan tanımış olan 147 BM üyesine katılmaya hazırlanırken gerçekleşmiştir.
FKÖ üyelerine vize verilmemesi, 1947 tarihli BM Anlaşması’nın bir ihlalidir; bu anlaşma, ABD’nin, BM misyonlarının temsilcilerinin New York’taki “merkez bölgesi”ne seyahatlerine herhangi bir engel koymamasını şart koşar. Bu vize yasağı, Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas’ın yanı sıra 80’i aşkın Filistinliyi etkileyecektir. (1988 yılında, Filistin lideri Yaser Arafat’ın Genel Kurul’a hitap edebilmesi için Genel Kurul toplantısı Cenevre’de düzenlenmişti.) Bu hafta Trump yönetimi, tüm Filistinlilere yönelik her tür vizeyi askıya aldı.
Çin-Rusya: Çin ve Rusya, şu anda olduğu kadar yakın bir ilişkiye tarihte hiç sahip olmamıştı. Bu durumun birçok nedeni olmakla birlikte, Trump yönetiminin eylemleri bu yakın ilişkinin kurulmasında merkezi bir rol oynamaktadır. Ortak askeri tatbikatlar ile askeri istihbarat ve silahların cömertçe paylaşımı, mevcut durumu belirleyen başlıca unsurlar arasında yer almaktadır. Moskova ile Pekin’in yakınlaşması, ABD’nin Avrupa ve Asya’daki müttefikleriyle arasındaki giderek büyüyen uyumsuzlukla keskin bir tezat oluşturmaktadır.
Çin-Rusya-Hindistan: Bu hafta, Moskova ve Pekin liderliğindeki Avrasya güvenlik örgütü olan Şanghay İş birliği Örgütü’nün düzenlediği zirve, Hindistan Başbakanı Narendra Modi’yi yedi yıl aradan sonra ilk kez Çin’e getirdi. Yine Trump, Modi’nin bu kararında katalizör rolü üstlenmiştir; bunun nedeni hem uyguladığı gümrük vergisi politikaları hem de Hindistan ile Pakistan arasında birkaç ay önce sağlanan ateşkesi kendi başarısı gibi sunmasıdır. Şi Cinping’in diplomatik çabaları, Hindistan’ı hem Moskova’ya hem de Pekin’e yaklaştırmada belirleyici olmuştur. Şi, Hindistan’ın, Washington’un Çin’e karşı yürüttüğü çevreleme politikasına katılmayacağından emin olarak bu süreçten kazanç sağlamıştır.
Çin-Rusya-Kuzey Kore: Kim Jong-un’un Çin’deki zirveye katılması, Pekin ile Pyongyang arasındaki anlaşmazlığın sona erdirilmesinde önemli bir aşamayı temsil etmektedir. Kuzey Kore’nin, Rusya’nın Ukrayna ile yürüttüğü savaşa verdiği askeri destek göz önünde bulundurulduğunda, Kim’in Moskova ile olan ilişkileri de sağlam temellere dayanmaktadır. Trump’ın Güney Kore Cumhurbaşkanı Lee Jae Myung ile yaptığı son görüşmeyi kötü yönetmesi ve Japonya ile uyguladığı sert ticaret politikası, bu tabloyu tamamlayan ek karşıtlık unsurlarıdır.
BRICS: Kurucu ülkeler Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika; Mısır, Etiyopya, Endonezya ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni de bünyelerine katarak G7’ye alternatif bir yapı oluşturma yönünde ilerlemektedir. Bu oluşumun hedefleri, Batı ve ABD karşıtlığı üzerine kuruludur. İsrail’in soykırımı ve ABD’nin bu soykırıma ortaklığı, Trump’ın gümrük ve ticaret politikalarıyla birlikte BRICS’in hem popülaritesini hem de güvenilirliğini artırmıştır.
ABD-Hindistan: Yakın bir geçmişe kadar, dünyanın en büyük demokrasisi Hindistan ile Amerika Birleşik Devletleri, her iki tarafın da birbirini kabul edebileceği samimi ve karşılıklı bir diplomatik ve ekonomik politika oluşturma yolunda ilerliyordu. Ancak Trump, Hindistan’ın ihracatına uygulanan gümrük vergilerini iki katına çıkararak bu çizgiyi fiilen sona erdirmiştir. Aynı zamanda, hem Amerika Birleşik Devletleri hem de Hindistan, sorunlu demokrasiler haline gelmiştir.
Son olarak, Trump ve Biden yönetimleri, İsrail’in Gazze’deki Filistin halkına yönelik kutsallıktan uzak soykırımına ortak olarak, Amerika Birleşik Devletleri’nin uluslararası topluluk nezdinde yalnızlaşmasına ve yabancılaşmasına katkıda bulunmuştur. Trump’ın, Gazze’yi “Orta Doğu’nun Rivierası” haline getirme fikrine dayanan savaş sonrası planı, Gazze’yi bir turizm beldesine dönüştürürken, en az on yıl boyunca ABD tarafından yönetilecek bir vesayet oluşturmayı öngörmektedir. Böylesine alaycı ve sömürücü bir fikri, ancak Trump, damadı Jared Kushner ve Steve Wytkoff gibi emlak baronları ortaya atabilirdi. Gazze’deki açlık çeken kitlelere gıda dağıtımında başarısız olan işlevsiz Gazze İnsani Yardım Vakfı’nı kuran bazı İsraillilerin de bu çirkin tabloya katkıda bulunması, İsrail’in soykırımını tamamlayan bir unsur olmuştur.
Bu arada, Gazze’deki enkaz yığını büyümeye devam etmekte ve sahtekâr İsrailliler kıtlık gerçeğini hâlâ inkâr etmektedir.
Kaynak: https://www.counterpunch.org/2025/09/04/trump-and-the-post-american-world/