Askerî stratejistler, uzun zamandır düşmanı etkisiz hâle getirmek için korku, kafa karışıklığı ve aldatmayı silaha dönüştüren “psyop” (psikolojik operasyon) taktiklerinden faydalanıyor.
“Psikolojik operasyonlar” ya da kısa adıyla “psyops” terimi modern askerî literatüre sonradan girmiş olsa da, algıyı yönlendirerek düşmanın davranışlarını etkileme sanatı yüzyıllardır tarihin akışını belirlemiştir. Truva Atı hilesinden Körfez Savaşı’nda dağıtılan broşürlere ve gizli radyo yayınlarına kadar, psyop’lar savaşların görünmeyen ama kritik unsurları olagelmiştir.
Bu taktiklerin amacı bedeni değil zihni hedef almaktır—tek bir kurşun atmadan düşmanın moralini bozmak, kafa karışıklığı yaratmak ya da teslim olmaya zorlamaktır.
En etkili psyop operasyonları, insan doğasının evrensel ve zamana direnen eğilimlerini—korku, inanç, yanılsama, dezenformasyon ve aidiyet arzusunu—silah hâline getirerek düşmanı zayıflatmayı, aldatmayı ya da istikrarsızlaştırmayı başarmıştır. Ancak bazı psyop’lar, zekice kurgulanmış yapılarıyla öne çıkmıştır. İşte tarihten yedi çarpıcı örnek:
-
Büyük İskender (MÖ 336–323)
Büyük İskender yalnızca savaş meydanlarında usta bir stratejist değildi; Makedon kralı, kılıçlar çekilmeden çok önce düşmanlarını yıldırmak için psikolojik savaşı büyük ustalıkla kullandı.
En etkili silahı neydi? Yerel batıl inançları kullanarak kendini tanrısal ve durdurulamaz bir fatih gibi göstermek.
Psikolojik savaş tarihçisi ve Rogue Agent (Başına Buyruk Ajan) kitabının yazarı Dr. James Crossland şöyle diyor:
“Büyük İskender, fethettiği toprakların kültürünü benimseyerek mitler üretti ve kimlik paylaşımı yoluyla halklarla duygusal bağ kurdu. Böylece kendisini yerel tanrıların ya da inançların vücut bulmuş hâli gibi sunabildi.”
Pers İmparatorluğu’nda, Ahameniş krallarının kraliyet geleneklerini ve tanrısal unvanlarını benimsedi; kendini “Kralların Kralı” ilan etti ve geleneksel Pers kıyafetleriyle görünmeye başladı. Mısır’da ise rahipler onu bir firavun, yani yaşayan bir tanrı olarak tasvir etti.
Bu imajı soylu bir soy anlatısıyla destekledi: Herakles ve Akhilleus (Aşil) gibi güç ve savaşın sembolü kahramanlardan geldiğini öne sürdü. Hatta Mısırlı rahipler onu Yunan-Mısır melezi tanrı Zeus-Ammon’un oğlu ilan etti—böylece onu imparatorluklar arasında ruhani bir köprü konumuna yükselttiler.
Bu kişilik kültü, askerlerine tanrıların onu koruduğu inancını aşılarken; düşmanlarını dahiyane biçimde sindirdi. Antik kaynaklara göre bazı düşman askerleri onunla savaşmak yerine uçurumlardan atlamayı tercih etti.
İskender’in psikolojik operasyonları olağanüstü derecede etkiliydi. Makedonya, Atina gibi zengin ve kültürel açıdan güçlü Akdeniz kent devletlerinin gölgesinde kalsa da, kudretli Pers İmparatorluğu’nu dize getirdi ve bugünkü Pakistan’a kadar uzanan dev bir imparatorluk kurdu.
Dr. Crossland bu etkiyi şöyle özetliyor:
“Ben sizin beklediğiniz kişiyim” anlatısı son derece güçlüdür—çünkü insanlar, karşılarına çıkan her şeyi yok eden biriyle ilgili basit ve inandırıcı bir açıklamaya ihtiyaç duyar.”
-
Cengiz Han (1206–1227)
Cengiz Han, korkuyu kasıtlı bir silaha dönüştürerek psikolojik savaşı fetihlerinin temel direklerinden biri hâline getirdi. Psikolojik savaş tarihçisi Dr. James Crossland, bu konuda şöyle diyor:
“Cengiz Han, tıpkı ondan önce Avrupa’yı titreten Attila gibi, sonrasında gelen Kazıklı Voyvoda (Vlad the Impaler) gibi, her askerî harekât öncesinde söylentiler yayarak kendi itibarını bilinçli şekilde büyüttü.”
Toplu katliamlarla düşmanlarına dehşet salıyor; bir şehri neredeyse tamamen yok edip yalnızca birkaç kişiyi sağ bırakarak o korkuyu taşıyan tanıklara dönüşmelerini sağlıyordu. Hayatta kalanlar, Moğolların acımasızlığına dair hikâyeleri etrafa yayarak bir sonraki şehrin savaşmadan teslim olmasına zemin hazırlıyordu.
Savaş alanında ise duyuları hedef alıyordu: Senkronize biçimde çalınan davullar, borular ve kulakları sağır eden savaş çığlıkları düşman birliklerinde panik ve kafa karışıklığı yaratıyordu. Farklı yönlerden eşzamanlı saldırarak karşı tarafı sürekli diken üstünde tutuyor; nereden ve ne zaman vuracağını kestirmeyi imkânsız hâle getiriyordu.
Bu stratejiler olağanüstü derecede etkiliydi. Cengiz Han, Roma İmparatorluğu’nun 400 yılda fethettiğinden daha geniş toprakları sadece 25 yılda ele geçirdi—ve bunu büyük ölçüde korku yoluyla başardı.
Dr. Crossland şöyle diyor:
“Bunlar psikolojik savaşın klasik örnekleri. Temel ilkeler o zamandan bu yana pek değişmedi. Cengiz Han söylentilerini pazar yerlerinde yayıyordu; bugün biz aynısını sosyal medya üzerinden yapıyoruz.”
-
‘Der Chef’ (1941–1943)
(Nazi Almanyası’nda Radyo Aldatmacası)
İkinci Dünya Savaşı sırasında birçok Alman, farkında olmadan İngiltere’nin gizli propaganda birimi olan Political Warfare Executive (Siyasi Savaş Yürütme Ofisi) tarafından kurulan sahte radyo istasyonlarını dinliyordu. Bu birimin amacı; kamuoyunu yönlendirmek, halkın moralini bozmak ve Hitler rejimine olan güveni içeriden sarsmaktı. Yayınların en dikkat çeken sesi, Üçüncü Reich’in içinden konuşuyormuş gibi davranan hayali karakter “Der Chef” idi.
Der Chef, Gustav Siegfried Eins (GS1) adlı sahte bir radyo istasyonunda yayın yapan kurgusal bir Nazi subayıydı. Kendini eski tarz bir Prusyalı general gibi tanıtarak, sözde içeriden aldığı bilgilerle Nazi liderlerini hedef alıyor; onları yolsuzluk, aptallık ve ahlaki yozlaşma ile suçluyordu—ancak tüm bunları yaparken hâlâ rejime sadık bir yandaş gibi davranıyordu.
1945 yılında, CIA’in öncülü olan Amerikan istihbarat teşkilatı OSS (Office of Strategic Services), bu aldatmacayı bir adım ileri taşıdı. “Operation Cornflake” (Mısır Koçanı Operasyonu) adlı cesur bir planla Hitler’in posta sistemine sızılması hedeflendi. Sahte Nazi karşıtı gazeteler ve mektuplar uçaklarla havadan atılarak sıradan Alman vatandaşlarına ulaştırılmaya çalışıldı. Savaşın son dönemindeki kaotik ortamda bu operasyon beklenen başarıyı elde edemese de, tarihin en iddialı psikolojik savaş girişimlerinden biri olarak hafızalara kazındı.
Nazi propaganda şefi Joseph Goebbels bile bu sahte yayınların ve gazetelerin etkili olduğuna inanıyordu. Dr. Crossland şöyle anlatıyor:
“İnsanlar bunun gerçek olduğuna gerçekten inanıyordu. Der Chef’in Almanca konuşması, Alman kültürüne ve Nazi sistemine olan hâkimiyeti, onu inandırıcı kılıyordu. 1942–43 Almanyası’nda sıradan vatandaşların içten içe sormaya başladığı soruları o yüksek sesle dile getiriyordu.”
-
Kıyma Operasyonu (Operation Mincemeat) (1943)
1943 yılında, İspanyol yetkililer İspanya kıyılarında Kraliyet Deniz Piyadeleri’nden “Binbaşı William Martin”in cesedini buldu. Üzerinde tiyatro bileti koçanları, aşk mektupları, nişanlısının fotoğrafı ve Müttefiklerin Yunanistan’ı işgal edeceğini öne süren gizli belgeler vardı—yani hedefin Sicilya değil, Yunanistan olduğunu gösteren kanıtlar.
İngiliz yetkililer, belgelerin iadesi için ısrarla girişimlerde bulundu. Bu aldatmacaya kanan Almanlar, birliklerini Sicilya’dan çekip Yunanistan’a kaydırdı. Oysa “Binbaşı Martin” aslında hiç var olmamıştı. Ceset, gliserin zehirlenmesi sonucu ölen evsiz bir adam olan Glyndwr Michael’a aitti. Bu plan—Operation Mincemeat (Kıyma Operasyonu)—Müttefiklerin Sicilya’yı yalnızca bir ayda ele geçirmesini sağladı ve İtalya’nın işgaline giden yolu açtı.
Dr. Crossland bu operasyonu şöyle yorumluyor:
“Kıyma Operasyonu, şimdiye kadar tasarlanmış en zeki yön saptırma hamlelerinden biriydi. Başarısının sırrı, cesedin İspanyollar tarafından bulunmasının ve üzerindeki tüm delillerin, onun gerçekten bu bilgilere erişimi olabileceğini düşündürmesinde yatıyordu—bu senaryo o dönemde Almanlara son derece mantıklı geliyordu.”
-
Fortitude Harekâtı (Operation Fortitude) (1944)
1944 yılında Adolf Hitler, Müttefiklerin Fransa’ya çıkarma yapacağını biliyordu—ama nereden yapılacağını kestiremiyordu. İngiliz Kanalı’nın en dar noktası olan Pas-de-Calais bölgesinden saldırı bekliyordu. Normandiya ve Norveç de olası hedefler arasındaydı. Müttefikler ise Hitler’i, doğru tahminde bulunduğuna inandırmaya karar verdi.
Fortitude Harekâtı kapsamında dev bir aldatmaca sahnelendi: Kent bölgesine, Calais’nin hemen karşısına yüzlerce şişme tank yerleştirildi. Bunun yanında, General George S. Patton’ın komuta ettiği sahte “Birinci ABD Ordusu Grubu” (First U.S. Army Group) varmış gibi gösterildi. Sahte telsiz trafiğiyle bu illüzyon tamamlandı.
Aynı zamanda, kod adı “Garbo” olan çifte ajan Juan Pujol García, tamamı hayal ürünü ajanlardan oluşan bir ağ üzerinden Berlin’e düzenli olarak sahte istihbarat aktardı.
Hile başarıyla sonuçlandı. 150.000 kişilik Alman kuvveti, D-Day çıkarmasının ardından bile Calais’de konuşlu kaldı. Böylece Müttefikler, Normandiya kıyılarında bir köprübaşı (beachhead) kurmayı başardı.
Dr. Crossland bu operasyonu şöyle özetliyor: “Burada birden fazla düzeyde kandırmaca söz konusuydu. Şişme tanklar zekice düşünülmüş bir numaraydı. Aynı zamanda, Hitler’in zaten sahip olduğu bir inancı—Pas-de-Calais çıkarması beklentisini—daha da şişirdiler ve çevresindeki gerçekliği bu inanç etrafında bükerek kullanmayı başardılar.”
-
“Vampir” Canavar Operasyonu (1950’lerin başı)
1950’lerin başında, Filipinler’deki komünist Huk isyanı sırasında Filipin ordusu—CIA desteğiyle birlikte—tarihin en kanlı psikolojik savaş hamlelerinden birine imza attı: Halk efsanelerini silaha dönüştürdü.
Filipin folklorundaki “asuang” adlı vampir benzeri, şekil değiştiren doğaüstü varlık korkusunu istismar etmek isteyen “psikolojik savaş” (psywar) timleri, Huk gerillalarının kontrolündeki tepelerde böyle bir yaratığın dolaştığına dair söylentiler yaydı. Hikâyenin civardaki köylere ve dağlardaki gerilla kamplarına iyice yerleşmesi için beş gün beklendi.
Sonra, gece karanlığında pusu kuruldu. Devriye geçerken tim, en arkadaki adamı sessizce yakaladı. Boynuna vampir dişlerini andıran izler bıraktılar, kanını boşalttılar ve cesedi patika üzerine bıraktılar—geriye kalanların bulacağı şekilde. Sanki ortalıkta doğaüstü bir yaratık kol geziyordu.
Operasyon görünüşe göre işe yaradı. Gerillalar kanı boşaltılmış cesedi bulunca, tehdidin gerçekten bir asuang mı yoksa acımasız Amerikan özel timleri mi olduğunu kestiremediler ve bölgeyi terk ettiler. Her ne kadar bu sadece tek seferlik bir operasyon gibi görünse de, Huk isyanı zamanla psikolojik savaş teknikleri için adeta bir “laboratuvar”a dönüştü. Uygulanan diğer yöntemler arasında; isyancılara yardım ettiği düşünülen köylülere yönelik uçakla lanetler savuran yayınlar yapmak ve onların evlerine “Tanrı’nın Gözü” gibi uğursuz semboller çizmek de vardı.
Yine de isyanı sona erdiren esas unsur bu sıra dışı psikolojik taktikler değil, geleneksel askerî yöntemler ile her iki tarafın da giderek yıpranmasıydı. Çatışma 1954 yılında sona erdi.
-
Dolaşan Ruh Operasyonu (Operation Wandering Soul) (1969–1970)
10 Şubat 1970 gecesi, Güney Vietnam’daki Hau Nghia Eyaleti’nde bulunan bir Amerikan üssünün çevresindeki ormanlarda, ürpertici çığlıklar ve iniltiler yankılandı. Gizlenmiş hoparlörlerden yayılan hayaletimsi sesler Vietnamca feryat ediyordu:
“Dostlarım, size haber vermeye geldim… Ben öldüm… Öldüm! Burası cehennem… Cehennemdeyim!”
Bu sesler, “Dolaşan Ruh” adlı kasetten geliyordu—ölüm ve gömülme konusundaki derin Vietnam inançlarını hedef alan bir psikolojik harp silahıydı. Pek çok Viet Cong savaşçısı, memleketinden uzakta ölüp uygun dini törenle gömülememekten korkuyordu. Çünkü bu durumda, ruhlarının sonsuza dek ormanda mahsur kalacağına ve lanetli “dolaşan ruhlar”a dönüşeceklerine inanıyorlardı.
Bu yöntemin ne kadar etkili olduğu kesin olarak ölçülemiyor. Ancak Crossland, şu değerlendirmeyi yapıyor: “Bu operasyon, Vietnam halkının uygun defin törenlerinin önemine dair mevcut inançlarını, savaşın gerçekleriyle birleştirip ses kayıtlarıyla o korkuyu artırdı.”
Bazı durumlarda, Viet Cong savaşçılarının gömü töreni düzenlemek üzere timler gönderdiği ya da taraf değiştirdiği kaydedildi. Hatta bir seferinde, psikolojik harp birimi hayalet seslerini Bangkok hayvanat bahçesinden alınan kaplan kükremeleriyle karıştırınca, yaklaşık 150 Viet Cong savaşçısı saf değiştirdi.
Dolaşan Ruh Operasyonu bazı savaşçıların sinirlerini bozdu, bazı batıl inançları tetikledi—ancak Crossland’ın da vurguladığı gibi: “Bu operasyon tek başına Amerika’ya savaşı kazandırmadı.”
Kaynak: https://www.history.com/articles/brilliant-psyops-psychological-warfare