Son yıllarda, önemli ve şaşırtıcı derecede geniş bir olgu ortaya çıktı: Hem Amerika Birleşik Devletleri’nde hem de Birleşik Krallık’ta gençler arasında sessiz bir inanç canlanması yaşanıyor. Aynı zamanda, birçok önde gelen entelektüel arasında Tanrı’nın yeniden keşfi de paralel biçimde gerçekleşiyor. Bu iki eğilim birlikte dikkatle incelenmeli ve ciddiyetle ele alınmalıdır.
“Maîtres à penser”e geçmeden önce “sıradan insanlarla” başlayalım.
İngiltere ve Galler – Gençler Kiliseye Geri Dönüyor
İncil Derneği tarafından yayımlanan The Quiet Revival (Sessiz Canlanma) raporuna göre, İngiltere ve Galler’de 18 ila 24 yaş arasındaki gençler arasında ayda en az bir kez kiliseye gidenlerin oranı 2018’de %4 iken 2024’te %16’ya yükseldi. Bu artışın büyük bölümü erkeklerden kaynaklanıyor. Bu genç kilise cemaatçileri arasında Katolikliğe yönelim de dikkat çekici: Kilise yaşamında aktif olan 18-34 yaş grubundakilerin %40’ından fazlası kendini Katolik olarak tanımlıyor ve bu oran Anglikanların önüne geçmiş durumda.
İncil Derneği CEO’su Paul Williams, bulguları şu sözlerle özetliyor:
“The Quiet Revival, İngiltere ve Galler’de Hristiyanlığa ve dini uygulamalara dair algıları yeniden şekillendirmesi gereken son derece önemli bir rapordur. Kilise, yok oluşa sürüklenmekten çok uzakta; canlı, büyüyen ve bireyler ile toplum üzerinde etkili olan bir yapı.”
Bu olumlu eğilim, yetişkinlerin din değiştirme ve vaftiz olma oranlarındaki artışla da yansıyor. Pek çok cemaat, otantikliği, gerçeği ve topluluk hissini arayan yetişkinlerin Katolik Kilisesi’ne katılımında rekor düzeyde artış bildirmekte.
Amerika Birleşik Devletleri’nde Benzer Bir Eğilim
Aynı dinamik, Amerika Birleşik Devletleri’nde de ortaya çıkıyor. Pew Research’e göre, günümüzde Amerikalı Katolik yetişkinlerin yaklaşık %1,5’i din değiştirmiş bireylerden oluşuyor. Bu genç yetişkinlerin birçoğu, çağdaş seküler kültürde artık bulamadıkları “istikrarlı bir ahlaki düzen” ve manevi derinlik arayışında olduklarını ifade ediyor. Artan bir oranda, Katolik ayinlerinin yapısı, ritüelleri ve estetik güzelliği bu tercihlerinde belirleyici unsurlar hâline gelmiş durumda.
Başka bir deyişle, bir kuşak Tanrı’da yalnızca aşkın bir ideali değil, aynı zamanda somut bir topluluğu ve seküler toplumun sağlamakta zorlandığı bir tür istikrarı da yeniden keşfediyor.
Leadership Roundtable tarafından yapılan bir çalışmaya göre, ABD’deki genç yetişkin Katolikler, ayinlere, günah çıkarmaya ve Eucharist’e tapınmaya (eucharistic adoration) en sık katılan cemaatçiler arasında yer alıyor. Ancak aynı zamanda, kişisel bağlılıkları ile Kilise’nin bazı kesimlerinde algıladıkları kurumsal kırılganlık arasında bir gerilim de hissediyorlar.
Bu, birkaç izole dönüşüm vakasından ibaret değil. Bu, demografik ve kültürel bir kayma — hem de oldukça derin bir kayma.
…Ve Entelektüeller Tanrı’ya Dönüyor
Gençlerin öncülüğünde gerçekleşen bu dini canlanmaya paralel olarak, entelektüel çevrelerde de benzer bir olgu yaşanıyor.
Son yirmi yıl boyunca, Batı’daki kültürel elitin büyük bir bölümü “Yeni Ateizm” paradigmasını benimsedi. Formül açık görünüyordu: ekonomik ilerleme + bilim + teknoloji = tüm dinlerden nihai kurtuluş.
Ancak bu dönem sona erdi.
Felsefeciler, yazarlar, yorumcular ve hatta teknoloji dünyasının önde gelen figürleri artık ters yönde hareket ediyor: Tanrı’ya geri dönüyorlar — ya da en azından dini boyutu vazgeçilmez bir kültürel temel olarak yeniden kabul ediyorlar.
Bu kez eğilim, kitlelerden değil; fikirleri şekillendiren insanlardan kaynaklanıyor. Ve bu önemlidir: kültürel akımlar genellikle yukarıdan başlar ve aşağıya doğru kamuoyuna sızar.
Kişisel öyküler farklılık gösterse de ortak bir nokta var: aşırı rasyonalizmin artık dünyayı açıklamadığı ve insanların dünyada iyi yaşamasına yardımcı olmadığı gerçeğinin fark edilmesi.
İşte bu duruma dair, Peter Savodnik’in Free Press’te yayımlanan dikkat çekici makalesine dayanan bazı sembolik örnekler:
Matthew Crawford: Akademik Agnostisizmden Anglikan Kilisesi’ne
Uzun süredir seküler entelektüel yaşamın bir sembolü olarak görülen Matthew Crawford, inancını bir insanla karşılaşarak buldu: akademisyen ve inanan Marilyn Simon ile tanışarak. Hikâyesi basit ama açıklayıcı: eksik olan şey doktrin değil, anlamdı. Daha yüksek bir ahlaki düzen, onun için günümüzün radikal bireyciliğine ve toplumsal parçalanmışlığına bir yanıt hâline geldi.
Paul Kingsnorth: Ortodoksluğu Bulan Çevre Romanı Yazarı
Avrupa çevrecilik hareketinin önde gelen isimlerinden biri olan Paul Kingsnorth, Ortodoks Hristiyanlığı benimsemeden önce çeşitli manevi yolları araştırdı. Onun gerekçesi kısmen sosyo-politikti: Ekolojik krizin özünde manevi bir kriz olduğunu, bunun insanla doğa arasındaki kopuştan kaynaklandığını savunuyordu. Ortodoksluğun mistik derinliği, onda kutsala dair duygunun yeniden doğmasını sağladı.
Ayaan Hirsi Ali: İçsel Boşluğa ve İslamcılığa Yanıt Olarak İnanç
Eski bir Hollanda milletvekili, kadın sünneti mağduru ve yıllardır politik İslam’ın sert eleştirmenlerinden biri olan Ayaan Hirsi Ali, Hristiyanlığa iki nedenle geçti:
- kişisel olarak yaşadığı depresyonla mücadelesi
- Batı’nın, ona göre, saldırgan dini ideolojilerle yalnızca seküler araçlarla baş edememesi
Onun din değiştirme kararı belki de en açık biçimde politik nitelik taşıyor: Kültürel olarak silahsızlandırılmış Avrupa’nın, kimlik ve direnişin temeli olarak Hristiyanlığa ihtiyacı olduğunu savunuyor.
Richard Dawkins ve “Kültürel Hristiyanlık”
Yeni Ateizm’in öncüsü olan Richard Dawkins din değiştirmiş değil, ancak geri adım atmış durumda. Artık kendisini bir “kültürel Hristiyan” olarak tanımlıyor ve Hristiyan geleneğinin terk edilmesinin tehlikeli bir ideolojik ve dini boşluk yaratabileceğinden açıkça endişe duyuyor.
Jordan Hall: Silikon Vadisi’ne Karşı Bir Dönüşüm
Eski bir teknoloji öncüsü olan Jordan Hall, Tanrı’yı fütüristik bir manevi platformda değil, küçük bir kırsal kilisede buldu. Onun teşhisi mistikten ziyade sosyolojik: Batı, demografik çöküş, yalnızlık ve dijitalleşmiş ilişkilerle tanımlanan bir “kültürel son” sürecinden geçiyor. Hall’a göre, dini topluluklar teknolojinin asla yerini alamayacağı bir şeyi sağlıyor.
Gençler Arasında Dönüşümler Yaygınlaşıyor
Amerika genelinde genç erkekler arasında din değiştirme oranı artıyor, geleneksel ayinler yeniden canlanıyor ve ilahiyat fakültelerine olan ilgi yükseliyor. Ekonomik güvensizlik, ilişkisel istikrarsızlık ve kültürel belirsizlik dönemlerinde din, yeniden bir tür toplumsal sermaye olarak öne çıkıyor.
Ne Folklorik Ne Moda Akımı
Hem entelektüeller hem de gençler arasında inanca dönüş, normatif gücünü yitirmiş bir kültürel modele duyulan derin rahatsızlığı yansıtıyor. Kimlik, refah, doğum oranları ve toplumsal uyum üzerine tartışmaların yoğunlaştığı Avrupa’da — ve genel olarak Batı’da — bu gelişmeler dikkatle izlenmeyi hak ediyor.
Din, yalnızca geçmişin bir mirası olarak değil; aynı zamanda geleceğin potansiyel bir kaynağı olarak da geri dönüyor olabilir — bir zamanlar hâkimiyetini kesin gibi sürdüren ateizm ve agnostisizme karşı çarpıcı bir meydan okuma olarak.
*Samuel Robert Piccoli, bir blog yazarı olup Being Conservative from A to Z (2014) ve Blessed Are the Free in Spirit (2021) gibi kitapların yazarıdır. Venedik bölgesinde yaşamaktadır.
Kaynak: https://www.americanthinker.com/articles/2025/11/at_2025_11_24.html
