Suriye’deki Dürzîler: Arap Birliği ve Vatan Sadakati ile İsrail İşbirliği Arasında Yol Ayrımında
Suriye devriminin üzerinden on yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen, ülkenin güneyinde yoğunlukla yaşayan Dürzî toplumu, bu süreçte genellikle tarafsız bir tutum sergiledi. Özellikle Süveyda vilayetinde bu tarafsızlık, rejimle örtülü bir iş birliği şeklinde kendini gösterdi. Beşşar Esed döneminde rejim, Dürzîlere belirli imtiyazlar sunarak onları çatışmaların dışında tutmaya çalıştı. Bu imtiyazlar arasında, milis güçlerine maaş bağlanması, yerel özerklik verilmesi ve devlet kurumlarının sınırlı müdahalesi dikkat çekiciydi. Bu nedenle, Arap Sünni bölgelerin yaşadığı büyük yıkım, Süveyda’da aynı şiddetle yaşanmadı.
Ancak Esed rejiminin çöküşüyle birlikte Dürzî toplumu içinde gizli kalmış fikir ayrılıkları yüzeye çıktı. Bu ayrım, temelde iki ana eğilim etrafında şekillendi. İlk eğilim, Lübnanlı lider Kemal Canpolat’ın temsil ettiği Arapçı ve birlik yanlısı damardır. Bu kesim, İsrail’in müdahalesine açıkça karşı çıkarak, Suriye toprak bütünlüğü içinde kalmayı savunmaktadır. Diğer eğilim ise İsrail yanlısı bir çizgiyi temsil ediyor. Bu grup, İsrail’deki Dürzî toplumu ve dini lider Muvaffak Tarif ile yakın bağlar kurmuş durumda. Onlara göre İsrail’in desteği, Suriye’deki belirsizlikten daha güvenilir bir gelecek sunabilir.
İsrail ise bu ayrışmayı kendi çıkarları doğrultusunda değerlendirme fırsatını kaçırmadı. Tel Aviv yönetimi, Suriye’de yeniden inşa sürecine giren yeni yönetimi bir tehdit olarak gördüğü için, bu süreçte istikrarın oluşmasını istemiyor. Bu bağlamda, Dürzî önderlerden Hikmet el-Hicri gibi isimler, İsrail’in Suriye’ye müdahalesine zemin hazırlayan birer “gerekçe üretici” rolü oynuyor.
Birkaç ay önce Süveyda’da Bedevi silahlı gruplar ile Dürzî milisler arasında yaşanan çatışmalar, bu krizin yeni bir evreye evrilmesine yol açtı. Aslında bu çatışmaların doğrudan yeni Suriye yönetimiyle ilgisi yoktu; tarihi anlaşmazlıkların yansımasıydı. Ancak Şam yönetimi, bu çatışmaları sona erdirmek amacıyla Süveyda’ya müdahale etti. Taraflarla anlaşma sağlanarak devletin varlığı yeniden tesis edilmeye başlandı. Ancak Hikmet el-Hicri liderliğindeki bazı Dürzî gruplar, güvenlik güçlerine saldırarak çok sayıda devlet görevlisini öldürdü. Bu saldırı, Suriye yönetimini kararlı bir askeri operasyon başlatmaya itti.
İsrail, bu süreçte çeşitli hava saldırılarıyla devreye girmeye çalıştı. Şam’daki Savunma Bakanlığı binasının neredeyse tamamen yok edilmesi, İsrail’in ciddiyetini gösteriyordu. Ancak ne bu saldırılar ne de Süveyda’daki hedeflere yönelik hava bombardımanları, operasyonun ilerlemesini durdurabildi. Suriye yönetimi, Süveyda’nın merkezine kadar ilerledi ve bölgeyi büyük ölçüde kontrol altına aldı. Bu süreçte Arapçı Dürzî lider Yusuf el-Cerbua gibi isimlerle iş birliği yapıldı. Bu liderler aracılığıyla rejime bağlı yerel Dürzî güvenlik güçleri oluşturuldu ve devlet kurumları yeniden kuruldu.
İsrail’in kara müdahalesi seçeneği ise neredeyse imkânsız. Çünkü Süveyda, işgal altındaki Filistin topraklarına yaklaşık 90 kilometre mesafede ve arada, tamamen rejim karşıtı Sünni Arapların yaşadığı Dera vilayeti bulunuyor. Bu nedenle, doğrudan bir kara operasyonu yerine İsrail, içerideki ayrılıkçı unsurları ve bazı Kürt grupları destekleyerek Suriye’yi içten zayıflatmayı hedefliyor.
Ancak bu strateji, Dürzîler için ağır sonuçlar doğurdu. Hikmet el-Hicri çizgisinin öne çıkması, toplum içindeki Arapçı damarları bastırdı. Böylece Dürzîler, Suriyeli çoğunluk tarafından bir “ajan toplum” olarak görülmeye başlandı. Bu durum, Dürzîlerin yeniden devlet yapısına entegre olmasını zorlaştırıyor. Dahası, İsrail’in tarihsel eğilimleri göz önüne alındığında, Dürzîleri uzun vadeli bir müttefik olarak görmediği ve gerektiğinde onları terk edebileceği unutulmamalı.
Bölgesel olarak ise Türkiye, Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri İsrail’in bu saldırılarını açıkça kınadı. Ankara ve Riyad, Washington üzerindeki etkilerini kullanarak Tel Aviv’e baskı yapılmasını sağladı. Sonuç olarak saldırılar durdu ve şu anda Suriye ordusu Süveyda’dan yavaş yavaş çekiliyor. Yerine, bölge halkından oluşan yerel güvenlik güçleri bırakılıyor.
Sonuç olarak Dürzî toplumu Suriye’de tarihi bir yol ayrımında. Ya Suriye devleti içinde milli bir parça olarak kalacaklar, ya da İsrail’in planlarında geçici bir piyon olmayı kabul edecekler. Ancak şu unutulmamalı: İsrail, bugüne kadar kullandığı her aktörü zamanı geldiğinde sahneden sildi. Dürzîler de bu acı gerçekle yüzleşmeden önce kararlarını gözden geçirmek zorundalar.