Suriye’de PKK/KCK Varlığı Meselesi

Esad Baas rejiminin devrilmesinden sonra PKK’nın Suriye yapılanması yeniden konuşulmaya başlandı. Rejimin çatışmadan terk ettiği alanları kontrol eden, özellikle ABD, İngiltere, Fransa desteğiyle alan hâkimiyetini artıran ve ABD yönlendirmesiyle isim değiştiren yapı, kontrol ettiği bazı alanları terk etmek zorunda kaldı. Suriye’nin geleceği konuşulurken bu yapının ve içinden çıktığı, parçası olduğu PKK’nın tartışılmaması mümkün değil.
Ocak 4, 2025
image_print

Esad Baas rejiminin devrilmesinden sonra PKK’nın Suriye yapılanması yeniden konuşulmaya başlandı. Rejimin çatışmadan terk ettiği alanları kontrol eden, özellikle ABD, İngiltere, Fransa desteğiyle alan hâkimiyetini artıran ve ABD yönlendirmesiyle isim değiştiren yapı, kontrol ettiği bazı alanları terk etmek zorunda kaldı. Suriye’nin geleceği konuşulurken bu yapının ve içinden çıktığı, parçası olduğu PKK’nın tartışılmaması mümkün değil.

PKK/KCK Nedir?

PKK/KCK’yı konuşmadan PYD/YPG’yi veya SDG’yi konuşmanın bir anlamı yok. Uzun yıllar sadece Türkiye bağlamında tehdit olarak değerlendirilen PKK, 2005 yılında örgütlenme yapısında yaptığı değişimden sonra bölgesel bir tehdide dönüştü. Bunun nedeni ise örgütün, 17 Mayıs 2005 tarihinde “Kürdistani Örgütler Birliği” (KCK) şeklinde örgütlendiğini ilan etmesiydi. PKK’nın KCK’ya dönüştüğü ve yeni yapının kurulduğu tarihte, ilan edilen genel çerçeveye bağlı olan 300 ayrı örgütlenmenin (örgüt, STK, TV, gazete vs.) olduğu biliniyordu. Ortaya çıkan yeni yapılanmanın tüm detaylarını içeren “KCK Ana Sözleşmesi” Öcalan tarafından yazıldı.

KCK, yapı itibarıyla bir ‘şemsiye’ örgüt. Tüm alt örgütler, “önderlik” olarak tanımlanan yapıya bağlı. Bu anlamıyla KCK ana sözleşmesi; Giriş, Önderlik, Genel Esaslar, Temel Haklar Özgürlükler ve Görevler, Genel Organlar, Parça Örgütlenmesi, Eyalet Bölge Örgütlenmesi, Şehir Kasaba Mahalle Örgütlenmesi, Köy Sokak Örgütlenmesi, Yargı, Meşru Savunma Yükümlülüğü, Demokratik Eylem, Ekonomik ve Mali Sistem, Demokratik Örgütlenme, Ortak Hükümler, Ek Maddeler gibi başlıklardan oluşmaktadır. Başlıklar ve altlarındaki açıklamalar dikkatlice okunursa, yapının ne olduğu, neyi amaçladığı, nasıl örgütlendiği, alt örgütlerin kimlerden oluştuğu ve meselenin bir toplumun hakları meselesi olmadığı gibi konular net bir şekilde görülür.

KCK yapısına ilişkin asıl çarpıcı kısım ise “Genel Organlar” ve “Parça Örgütlenmesi” başlıkları altında ifade edilen konulardır. Burada KCK’nın Türkiye, İran, Irak ve Suriye örgütlenmelerine ilişkin detaylar yazılmaktadır. Alt örgütlenmelerin; Türkiye için PKK (Kürdistan İşçi Partisi), Suriye için PYD (Demokratik Birlik Partisi), İran için PJAK (Kürdistan Özgür Yaşam Partisi) ve Irak için PÇDK (Kürdistan Demokratik Çözüm Partisi) şeklinde olduğu yazılmış. Bunlar ‘siyasal’ yapılar olarak ifade edilmekte.

‘Siyasal’ yapıların yanı sıra üç ayrı silahlı örgüt tanımı da yapılmaktadır. Türkiye’ye yönelik olarak HPG, Suriye’ye yönelik YPG ve İran’a yönelik PJK örgütü kurulmuş. Irak’ta KDP ve KYB’nin varlığı ve olası çatışmanın kendileri için üreteceği riskler nedeniyle silahlı örgüt önerilmemiş. Bu noktada dikkate alınması gereken ana konu, bu üç silahlı örgütün militan ‘deposunun’ ve karar merciinin aynı olduğudur. Üç örgütün ana karargâhı Kandil’dir. Üst kadro görevlendirmeleri ve militan tayinleri tek merkez olan Kandil’den yapılmaktadır. Tüm parçalara ilişkin karar alma süreçleri de Kandil tarafından alınmaktadır.

YPG’den SDG’ye Geçiş

Öncelikle, NATO ülkelerinin, KCK ana sözleşmesindeki ifadesiyle, örgütün Suriye kolu olan yapılarla ilişki kurmasının tarihi, Türkiye’nin yürüttüğü “çözüm sürecinin” örgüt tarafından sabote edilmesinin tarihiyle örtüşüyor. Aslında bunu, isim değiştirme sürecinin ilk adımı olarak not etmekte yarar var. Sürecin sabote edilmesi birkaç alanda ortaya çıktı. Örgüt talimatıyla ‘öz-yönetim’ ilanları, terörün şehirlere indirilmesi teorisinin hayata geçirilmesi, ‘hendek’ olayları üzerinden kurtarılmış bölgeler oluşturulması ve devletin içine çöreklenmiş yapılarla işbirliği üzerinden ülkeyi terörle esir alma girişimi gibi KCK tarafından planlanmış, uygulanması için gönderilen talimatlara uyulmasıyla olmuştur. Örgütün çözümden yana olmadığı anlamına gelen ve unutulması mümkün olmayan bu terör faaliyetlerinin yok sayılması düşünülemez.

Suriye’de ortaya çıkan durumdan yararlanmak isteyen Batılı ülkeler, (özellikle ABD, Fransa, İngiltere vs.) Türkiye’nin sergilediği çözüm çabasının baltalanması sonucu geliştirilen stratejiyi boşa çıkarmak için isim değiştirme formülünü geliştirdiler. Kendilerince Ankara’nın tepkisini dindirmek için bulunan çözüm, YPG’nin sınırlı sayıda Türkmen, Arap ve Süryani ismi içine alacağı bir yapı kurmaktı. Aslında kurulan yeni bir yapı yok. Yapı, birkaç yerel ismin monte edildiği ve KCK ana sözleşmesinde çerçevesi çizilmiş olan PKK’nın Suriye kolu. Tüm karar alma süreçlerinin, ana aktörlerinin ve militan kadronun Kandil’den belirlendiği bu yapıya, ‘Suriye Demokratik Güçleri’ (SDG) ismini verdiler.

ABD Özel Kuvvetler Komutanı Raymond Thomas, Aspen Enstitüsü’nün yıllık güvenlik toplantısında (Temmuz 2017) konuşmuş ve Türkiye’nin, terör örgütü PKK ile ilişkili görmesi sebebiyle YPG’ye “isim değiştirme” tavsiyesinde bulunduklarını ve örgütün ismini, “Suriye Demokratik Güçleri” olarak değiştirdiğini ifade etmişti. Raymond Thomas bir adım daha ileri giderek, “‘YPG dışında kendinizi nasıl adlandırmak istersiniz’ diye sordum. Bir gün sonra adlarının ‘Suriye Demokratik Güçleri’ olduğunu ilan ettiler. Adlarının ortasına ‘demokratik’ ifadesini koymalarının zekice bir hamle olduğunu düşündüm. Bu, onlara bir miktar itibar sağladı” ifadelerini kullanıyor. Yani, baştan aşağıya bir ABD kurgusu ve sahte bir değişim.

Tuzak: Kürtleri, PKK ve Türevleri Üzerinden Konuşmak

Türkiye’de yaygın olarak bilinen ismiyle PKK tartışılırken, unutulmaması gereken birkaç konu var: Kürtler ile PKK’nın ayrıştırılması, PKK’nın kendini tüm Kürtlerle özdeşleştirmesi tuzağına düşmemek.

Kürtlerin varlığı, hakları ve hukuklarının korunması, Kürtlerin yaşadığı, vatandaşı oldukları devletlerin temel sorumluluğudur. Halkların PKK ile ilişkilendirilmemesi için bu konu hayati öneme sahip. Aksi takdirde, ortaya çıkan sonuçlardan PKK faydalanır ve olan biteni varlığının devamı için kullanır. Bu durumu en iyi Türkiye’yi yöneten kadrolar bilir. O nedenle de maksimum düzeyde duyarlılık ve eşit haklara sahip vatandaşlık atmosferinin sağlanması, yönetenlerin sorumluluğunda olan önemli bir konudur.

2005 yılından bu yana gündemde olan ve herkesçe bilinen KCK yapılanması ve KCK ana sözleşme metnini dikkate alınmadan PKK tartışması yapmak eksik ve hatta anlamsız olur. PKK ve kimi aktivistlerin, bu tür konuları birbirine karıştırarak tartışmayı özenle tercih ettikleri biliniyor. KCK yapılanması, diğer ülkelerdeki örgütlenmeler, ortak yönetici ve militan havuzu, görevlendirmelerin tümünün Kandil’den yapıldığı gerçeği tüm tartışmalarda vurgulanmalı. Aksi takdirde aktivist değerlendirmeler baskın bir hal alır. Çünkü aktivist yaklaşımın en temel özelliği, PKK ile Kürtleri aynı cümlede kullanarak PKK’yı gizlemek, tartışma dışı tutmaktır. Bu ise PKK gerçeğinin ıskalanması sonucunu doğurur.

Burada asıl sorun, bahsettiğimiz türden tutumların, Kürtlerin meşru taleplerini kriminalize eden bir işlev görmesidir. Haklar mücadelesinde meşruiyetin en temel unsuru, talepleri yaşanılan ülke zemininde kavramsallaştırmaktır. Gündemimizde olduğu için ifade etmek gerekirse, konuyu Suriyelilik kavramı ekseninde tartışmak gerekir. Aksi takdirde, ulus aşırı bir örgütün, bir alt birimi tarafından ortaya konulacak tutum, her şeyden önce meşruiyetin olmazsa olmaz koşulu olan Suriyelilik testini geçemeyeceği için meşru görülemez. PKK/KCK bunu sorun etmeyebilir. Ama Suriye’de yaşayan Kürtlerin geleceği açısından bu önemli bir sorun.

Suriye Kürtleri, PKK ve Esad Rejimi

Suriye Kürtlerini ve PYD’yi konuşurken üç döneme ayırmakta fayda var. İlki, 2005 yılı öncesi dönem. Bu dönem, PKK’nın Esad rejimi kontrolünde, Suriye’den yönetildiği dönemdir. Peki, bu dönemde Suriye’de yaşayan Kürtler temel haklara ve eşit vatandaşlık haklarına sahip miydi? Suriye rejiminin Kürtleri vatandaş olarak kabul etmediği, kimlik bile vermediği, asgari hakların dahi tanınmadığı bir dönemde örgüt Suriye’den yönetildi. Bu süreçte, Suriye Kürtleri PKK için bir gündem maddesi değildi. PKK açısından Suriye Kürtlerinin varlığının hatırlanmasının tarihi 2005, yani KCK örgütlenmesinin kurulduğu yıldır.

İkinci dönem, PKK’nın Suriye’de siyasi parti olarak PYD ve silahlı kanat olarak da YPG şeklinde örgütlendiği dönemdir. Bu örgütlenme hayata geçirildikten sonra yapılan ilk faaliyet, var olan diğer tüm Kürt örgütlenmelerinin imha edilmesiydi. PYD/YPG Suriye’deki Kürtlere üç seçenek sundu: Teslim/tabi olma, yok olma, bölgeyi terk etme. Bu taktik, PKK’nın, kurulduğu yıllarda var olan diğer örgütlere uyguladığı taktiğin aynısıydı: Kendi dışında hiçbir örgütlenmeye var olma hakkı tanımamak.

Üçüncü dönemde ise alan hâkimiyetini sağladıktan sonra meşruiyet krizini aşmak için tasfiye ettiği unsurlarla görüşme ve ‘büyük’ güç olarak kendilerine tabi olma opsiyonunu devreye koyma söz konusuydu.

Yakın Tarihi Unutmak Mümkün mü?

Güvenlik stratejilerini etkileyen temel faktörler yaşanmışlıklardır. Türkiye, PKK’nın terör faaliyetleriyle yıllardır mücadele ediyor. Ancak çözüm sürecinin örgüt tarafından sonlandırılması sürecinde farklı şeyler oldu. PKK, 2012 yılında Duran Kalkan tarafından yazılan ve “kıra dayalı şehir gerillacılığı” ismiyle çerçevesi çizilen planı, 8 Ağustos 2015 tarihinde uygulamaya koydu. Bu plan, Kandil tarafından “devrimci halk savaşı” olarak adlandırıldı. Plan, 17 maddeden oluşmaktaydı. Şehirleri kuşatmayı, şehirlerin içinde girilmez bölgeler oluşturmayı ve devletin işlemediği algısını oluşturmayı hedefliyordu. İlgili 17 madde dikkatlice okunursa, ‘hendek’ olayları daha iyi anlaşılır ve örgüte ilişkin değerlendirmeler daha sağlıklı yapılabilir.

Dikkatlice irdelenmesi gereken diğer bir konu ise PKK/Kandil talimatıyla yapılan “öz-yönetim” ilanlarıdır. DBP üyelerinin öncülüğünde yürütülen proje, ülke içinde kamu idaresine el koyma, ayrı bölgeler olarak yönetme ve idari sistemi değiştirme girişimiydi. Çünkü öz-yönetimi siyasal bir proje olarak ele almak yerine, ‘ilan etme’ üzerinden hareket edildi. Bu toplumun geneline ‘meydan okuma’ girişimiydi.

Kandil’den gönderilen talimatı hayata geçirenlerin, KCK’dan bağımsız olduğunu düşünmek mümkün mü? 12 Ağustos 2015 günü Kandil’den yapılan açıklamada, “Silopi, Cizre, Nusaybin ve Şırnak Halk Meclisleri, bundan sonra devlet kurumlarını tanımayacaklarını ve onlarla hiçbir işlerinin olmadığını, kendi işlerini kendilerinin yapacağını; kendi öz yönetimlerini kuracaklarını ilan etmişlerdir.” Hızını alamayan örgüt “meşru öz savunma haklarını kullanacakları” ifadesine de yer vermişti. Bu iki örnek, örgütün ve türevlerinin en ufak ‘çalkantıda’ ne tür bir pozisyon alacaklarının göstergesidir.

Vurgulamak istediğim konu, temel stratejide değişikliğin ön koşulu, örgütün kendi pozisyonunu değiştirmesidir. Bu ise silah bırakmadır. PYD/YPG/SDG’nin tüm karar alma süreçleri Kandil tarafından alınacak, lider kadronun tayini Kandil’den yapılacak, Kandil’in ortak militan havuzu kullanılacak ve bu yapıya alan açılması istenecek. Mevcut ilişki dinamiği ve silah varlığını koruduğu müddetçe bu mümkün olmaz. Bunu mümkün kılacak tek şey, silahı bırakmak ve sivil siyasete yönelmektir.

Suriye’nin Geleceğinde PKK’ya Yer Var mı?

Türkiye açısından önemli konulardan birisi de Suriye’nin geleceğinde PKK etkisinin olmaması. Unutulmaması gereken konu, ABD, İngiltere ve Fransa’nın öncülük ettiği Suriye’de PKK varlığı meselesi, Kürt kimliği açısından değil, PKK-KCK nedeniyle güvenlik sorunudur. Suriye’de yaşayan Kürtlerin PKK için bir mesele olmadığını, yukarıda ifade ettik. Temel hakları bir yana, Suriye Kürtlerinin vatandaşlık sorunu yaşadığı dönemde, KCK ana yapısının başında olan tüm terör unsurları, Esad Baas rejiminin elemanıydı. Suriye halkı Esad’ın Baas rejimine isyan edinceye kadar, PKK’dan Suriye’deki Kürtlerin haklarıyla ilgili tek bir ifade duyulmadı. Dışişleri ve Savunma bakanları yaptıkları açıklamada, Suriye’nin geleceğinde Kürtlerin eşit haklara sahip vatandaşlar olarak yerlerinin olduğunu vurguladılar. Aynı açıklamalarda, KCK/PKK alt örgütlenmelerinin yerinin olmadığını da ifade ettiler.

Suriye’nin geleceği için ortak bir çalışma şart. Bu noktada iki konu önem taşıyor. İlki; farklı kimliklerin özgürce var olduğu demokratik bir Suriye inşası, tüm kimliklerin eşit haklara sahip olduğu eşit vatandaşlık, özgürlükçü ve çoğulcu bir temsil sistemi için sağlıklı bir çalışma yapmak. İkincisi ise Esad rejiminin oluşturduğu maliyetin büyük bir kısmını üstlenen Türkiye açısından önemli olan konu, sınırlarımızda etnik ve mezhebi silahlı örgütlenmelerin olmaması.

Bu bağlamda, önümüzdeki dönem Suriye siyasetindeki aktörlüğün en önemli iki konusu, Suriyelilik ve silahlı (terör) örgütlerinden arındırılma olacaktır. PKK ve bileşenleri bu iki kritere göre de meşru bir aktör olmaz. Suriye’nin geleceğinde, Suriye’nin asli bir unsuru olarak, Kürtlere yer var, söz hakları var, siyasal temsil zemini var, kamu örgütlenmesi içinde yer almak var. Fakat PKK’ya yer yok, olmamalı. Bu konu, Suriye analizlerinin başlangıç noktası.

Adnan Boynukara

1987-2009 yılları arasında farklı kurumlarda mühendis ve yönetici olarak çalıştı. 2009-2015 yılları arasında Adalet Bakanlığı’nda Yüksek Müşavir olarak görev yaptı. 25 ve 26. dönemlerde Adıyaman milletvekili olarak TBMM’de bulundu. Kamu yönetimi, güvenlik, terörle mücadele, çatışma çözümü ve barış süreçleri alanlarında çalışmaları yapıyor.
Mail: [email protected]

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Yazdır

SOSYAL MEDYA