Soykırımın Son Perdesi: Bu Batının Barbarlığıdır

Bu ince ayarlı diplomasi tiyatrosu sona erdi. Bu sondur. Tanık olduğumuz şey, Filistinlilere yönelik tüm tarihî saldırıları gölgede bırakıyor. İsrail’in delirmiş bir soykırım rüyası — Filistin halkı için bir kâbusa dönüşen — artık gerçekleşmek üzere. Bu, bizim ya da herhangi bir Batılı ulusun hukukun üstünlüğüne saygı duyduğu ya da insan hakları, demokrasi ve sözde Batı medeniyetinin “erdemlerinin” koruyucusu olduğu mitini sonsuza dek yerle bir edecek. İsrail’in barbarlığı, bizim barbarlığımızdır. Biz bunun farkında olmayabiliriz ama dünyanın geri kalanı farkında.
Mart 27, 2025
image_print

Bu, soykırımın son perdesidir. Filistinlileri Gazze’den sürmeye yönelik kana bulanmış son hamledir. Yiyecek yok. İlaç yok. Barınak yok. Temiz su yok. Elektrik yok. İsrail, Gazze’yi hızla, yüzlerce Filistinlinin öldürüldüğü ve yakında binlercesinin, on binlercesinin daha öldürüleceği ya da bir daha geri dönmemek üzere zorla çıkarılacakları Dantevari bir insanlık cehennemine dönüştürüyor.

Son bölüm, İsrail yalanlarının sonunu işaret ediyor. İki devletli çözüm yalanı. İsrail’in sivilleri koruyan savaş hukukuna saygı gösterdiği yalanı. İsrail’in hastaneleri ve okulları yalnızca Hamas tarafından üs olarak kullanıldığı için bombaladığı yalanı. Hamas’ın sivilleri canlı kalkan olarak kullandığı; buna karşın İsrail’in, esir aldığı Filistinlileri kendi askerlerinden önce, tuzaklanmış olabilecek tünellere ve binalara girmeye zorladığı yalanı. Hastanelerin, Birleşmiş Milletler binalarının ya da toplu Filistinli ölümlerinin sorumlusunun Hamas ya da Filistin İslami Cihad (PIJ) olduğu — çoğu zaman sebep olarak serseri Filistin roketleri gösterilir — yönündeki yalan. Hamas’ın yardım kamyonlarına el koyması ya da silah ve savaş malzemesi kaçırması nedeniyle Gazze’ye insani yardımın engellendiği yalanı. İsrailli bebeklerin başlarının kesildiği ya da Filistinlilerin İsrailli kadınlara toplu tecavüz ettiği yalanı. Gazze’de öldürülen on binlerce kişinin yüzde 75’inin Hamas’ın “teröristleri” olduğu yalanı. Hamas’ın yeniden silahlandığı ve yeni savaşçılar devşirdiği iddiasıyla ateşkes anlaşmasının bozulmasından sorumlu olduğu yalanı.

İsrail’in soykırımcı çıplak yüzü ortaya çıktı. Evlerinin enkazı arasında kamp kurmuş umutsuz Filistinlilerin yaşadığı kuzey Gazze’nin tahliye edilmesi emrini verdi. Şimdi sırada kitlesel açlık var — Birleşmiş Milletler’in Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA), 21 Mart itibarıyla yalnızca altı günlük un stoğunun kaldığını açıkladı — kirli su ve yiyeceklerin neden olduğu hastalıklardan ölümler, bombaların, füzelerin, mermilerin ve kurşunların amansız saldırısı altında her gün onlarca ölü ve yaralı. Hiçbir şey çalışmıyor; fırınlar, su arıtma ve kanalizasyon tesisleri, hastaneler — İsrail, 21 Mart’ta hasarlı Türk-Filistin hastanesini havaya uçurdu — okullar, yardım dağıtım merkezleri ya da klinikler. Filistin Kızılay Derneği tarafından işletilen 53 acil durum aracının yarısından azı yakıt yetersizliği nedeniyle çalışır durumda. Yakında hiçbiri çalışmayacak.

İsrail’in mesajı nettir: Gazze yaşanmaz hale gelecek. Ya terk edin ya da ölün.

İsrail’in ateşkesi yoğun bombardımanla bozduğu Salı gününden bu yana, aralarında 200 çocuk bulunan 700’den fazla Filistinli öldürüldü. Yalnızca 24 saat içinde 400 Filistinli hayatını kaybetti. Bu sadece başlangıç. Soykırıma silah sağlayan ABD dahil hiçbir Batılı güç bunu durdurmaya niyetli değil. Yaklaşık on altı aydır aralıksız süren saldırılar boyunca Gazze’den gelen görüntüler zaten korkunçtu. Ancak şimdi gelecek olan daha da beter olacak. Yirminci yüzyılın en vahşi savaş suçlarıyla yarışacak: 1943’te Naziler tarafından Varşova Gettosu’nun kitlesel açlığa mahkûm edilmesi, topluca katledilmesi ve yerle bir edilmesi de buna dahil.

7 Ekim, Filistinlilerin baskı altına alınmasını ve boyun eğdirilmesini savunan İsrail politikası ile, onların yok edilmesini ve tarihî Filistin topraklarından sürülmesini hedefleyen politika arasındaki dönüm noktası oldu. Tanıklık ettiğimiz şey, Haziran 1876’da George Armstrong Custer önderliğindeki yaklaşık 200 askerin Little Bighorn Savaşı’nda yok edilmesiyle tetiklenen tarihî bir ana denk düşüyor. O aşağılayıcı yenilginin ardından, Amerikan yerlileri öldürülmek üzere hedef alınmış, hayatta kalanlar ise savaş esiri kamplarına — daha sonra “rezervasyon” olarak adlandırılan yerlere — sürülmüştü. Bu kamplarda binlerce kişi hastalıktan ölmüş, silahlı işgalcilerin acımasız bakışları altında sefalet ve umutsuzluk içinde yaşamaya zorlanmıştı. Gazze’deki Filistinliler için de aynı şeyi bekleyin: Dünyanın en dipteki cehennem çukurlarına atılıp unutulacaklar, diye düşünüyorum.

İsrail Savunma Bakanı Israel Katz şu tehdidi savurdu:
“Gazze sakinleri, bu sizin son uyarınızdır.”

“İlk Sinwar Gazze’yi yok etti, ikinci Sinwar ise tamamen yok edecek. Hava Kuvvetlerinin Hamas teröristlerine yönelik saldırıları sadece ilk adımdı. İşiniz çok daha zorlaşacak ve tüm bedeli siz ödeyeceksiniz. Nüfusun çatışma bölgelerinden tahliyesi yakında yeniden başlayacak… Rehineleri geri verin ve Hamas’ı ortadan kaldırın; isteyenler için dünyanın başka yerlerine gitmek dahil olmak üzere başka seçenekler de önünüze açılacak. Bunun alternatifi ise mutlak yıkımdır.”

İsrail ile Hamas arasındaki ateşkes anlaşması üç aşamada uygulanmak üzere tasarlanmıştı. İlk aşama 42 gün sürecek ve çatışmalar sona erecekti. Hamas, 7 Ekim 2023’te esir aldığı — aralarında kadınlar, 50 yaş üstündekiler ve hasta olanların da bulunduğu — 33 İsrailli rehineyi, İsrail’in hapsettiği 2.000’i aşkın Filistinli erkek, kadın ve çocuğa karşılık serbest bırakacaktı (18 Mart itibariyle İsrail yaklaşık 1.900 Filistinli tutukluyu serbest bıraktı). Hamas bugüne dek, sekizi ölü olmak üzere toplam 147 rehineyi serbest bıraktı. İsrail ise hâlâ Hamas’ın elinde 59 İsrailli olduğunu ve bunlardan 35’inin ölmüş olabileceğini açıkladı.

Ateşkesin ilk gününde İsrail ordusu, Gazze’de nüfusun yoğun olduğu bölgelerden çekilecekti. Yedinci gün, yerinden edilmiş Filistinlilerin kuzey Gazze’ye dönmelerine izin verilecekti. İsrail, her gün Gazze’ye gıda ve tıbbi malzeme taşıyan 600 yardım kamyonunun girişine izin verecekti.

Ateşkesin on altıncı gününde müzakere edilmesi planlanan ikinci aşamada, kalan İsrailli rehineler serbest bırakılacaktı. İsrail, Gazze ile Mısır arasında sekiz millik sınır boyunca uzanan Philadelphi Koridoru’nun bazı bölümlerinde varlığını sürdürerek geri çekilmesini tamamlayacaktı. Ayrıca Refah Sınır Kapısı üzerindeki kontrolünden de vazgeçecekti.

Üçüncü aşama ise savaşın kalıcı olarak sona erdirilmesini ve Gazze’nin yeniden inşasını öngören müzakereleri içerecekti.

İsrail, Camp David Anlaşması ve Oslo Barış Anlaşması da dahil olmak üzere zaman çizelgeleri ve aşamalar içeren anlaşmalar imzalamayı alışkanlık haline getirmiştir. Ancak genellikle ilk aşamada istediğini alır — bu durumda rehinelerin serbest bırakılması — ve sonraki aşamaları ihlal eder. Bu kalıp şimdiye dek hiç bozulmadı.

İsrail, anlaşmanın ikinci aşamasına uymayı reddetti. İki hafta önce anlaşmayı ihlal ederek Gazze’ye insani yardım girişini engelledi. Ayrıca ateşkesin ilk aşamasında en az 137 Filistinliyi öldürdü. 15 Mart’ta, Gazze’nin kuzeyindeki Beyt Lahiya’da İsrail’e ait insansız hava araçlarının bir yardım ekibine saldırması sonucu dokuz kişi — bunlardan üçü gazeteciydi — hayatını kaybetti.

İsrail’in Gazze’ye yönelik yoğun bombardımanı ve top atışları, 18 Mart’ta, çoğu Filistinli uykudayken ya da kutsal Ramazan ayında şafak öncesi yenen sahur yemeğini hazırlarken yeniden başladı. Kalan rehineler serbest bırakılsa bile — İsrail’in bombalama ve kuşatmayı yeniden başlatma bahanesi — İsrail saldırılarını durdurmayacaktır.

Trump’ın Beyaz Sarayı bu katliamı alkışlıyor. Soykırımı eleştirenlere “antisemit” diyerek saldırıyorlar; bu kişilerin susturulması, kriminalize edilmesi ya da sınır dışı edilmesi gerektiğini savunurken İsrail’e milyarlarca dolarlık silah pompalıyorlar.

İsrail’in Gazze’ye yönelik soykırım saldırısı, yerleşimci sömürgecilik projesi ve apartheid devletinin kaçınılmaz sonucudur. Tarihî Filistin topraklarının tamamının — Batı Şeria’nın da yakında İsrail tarafından ilhak edileceğini düşünüyorum — ele geçirilmesi ve tüm Filistinlilerin yerinden edilmesi, Siyonist hedefin en başından beri ayrılmaz bir parçası olmuştur.

İsrail’in en büyük aşırılıkları, 1948 ve 1967 savaşlarında yaşandı. Bu savaşlarda tarihî Filistin’in büyük bölümü ele geçirildi, binlerce Filistinli öldürüldü ve yüz binlercesi etnik temizlikle yerinden edildi. Bu savaşlar arasında, Doğu Kudüs dahil Batı Şeria’da toprakların yavaş yavaş gaspı, ölümcül saldırılar ve istikrarlı bir şekilde devam eden etnik temizlik sürdü.

Bu ince ayarlı diplomasi tiyatrosu sona erdi. Bu sondur. Tanık olduğumuz şey, Filistinlilere yönelik tüm tarihî saldırıları gölgede bırakıyor. İsrail’in delirmiş bir soykırım rüyası — Filistin halkı için bir kâbusa dönüşen — artık gerçekleşmek üzere. Bu, bizim ya da herhangi bir Batılı ulusun hukukun üstünlüğüne saygı duyduğu ya da insan hakları, demokrasi ve sözde Batı medeniyetinin “erdemlerinin” koruyucusu olduğu mitini sonsuza dek yerle bir edecek. İsrail’in barbarlığı, bizim barbarlığımızdır. Biz bunun farkında olmayabiliriz ama dünyanın geri kalanı farkında.

Kaynak: https://scheerpost.com/2025/03/23/chris-hedges-the-last-chapter-of-the-genocide/  

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.