Savaş Öncesi Hartum: Şehri Bir Arada Tutan Kamusal Alanlar

Bu, kamusal alanı sabit bir varlık olarak görmekten vazgeçip, onu dinamik bir süreç olarak anlamayı gerektirir. Kimlerin toplanabileceği, konuşabileceği, dinlenebileceği, protesto edebileceği – kamusallığın asıl ölçütleri bunlardır. Hartum’un savaş öncesi kamusal alanlarını anlamak, nostaljik bir egzersiz değil; kriz sonrası daha kapsayıcı, dirençli ve yerel temelli şehirler inşa etmek için gerekli bir adımdır.
Haziran 20, 2025
image_print

Bir kamusal alanı gerçekten kamusal yapan nedir?

Sudan’ı saran mevcut çatışma başlamadan önce Hartum’da bu sorunun cevabı her zaman bir park, bir meydan ya da bir gezinti yolu değildi.

Şehrin sokakları, çay tezgahları (sitat al-shai), protesto alanları ve hatta mezarlıklar, günlük yaşamın, siyasi ifadenin ve gayri resmi direncin dinamik sahneleri olarak işlev görüyordu.

Yakın zamanda yayımladığım bir makalede, savaş öncesi Büyük Hartum genelinde 64 kamusal alanı inceledim ve standart kentsel sınıflandırmaların öne sürdüğünden çok daha zengin – ve daha tartışmalı – bir manzara ortaya koydum. Özellikle dört kategori belirledim: Resmi, gayri resmi, özel mülkiyetli ve melez alanlar – her biri müzakereyle ve gündelik kullanım pratikleriyle canlı tutuluyordu.

Bazı alanlar sömürgeci mühendisler ya da belediye yetkilileri tarafından planlanmış olsa da, pek çoğu topluluklar tarafından biçimlendirilmiştir: Kullanım yoluyla sahiplenilmiş, uyarlanmış ve yeniden tasarlanmıştır.

Araştırmam, Afrika şehirlerinin tasarımı ve planlamasına dair değerli içgörüler sunuyor. Bu şehirler büyüdükçe ve artan siyasi ve çevresel baskılarla karşı karşıya kaldıkça, kamusal alanların nasıl tanımlandığı ve tasarlandığı yeniden düşünülmelidir: İthal modeller aracılığıyla değil, insanların şehirleri zaten nasıl kamusallaştırdığını dinleyerek.

Afrika kıtasında şehirler hızla büyüyor – ama her zaman adil biçimde değil. Kentsel genişleme sıklıkla kapalı yerleşim alanları, mega projeler ve yüksek güvenlikli bölgeleri önceleyip, çoğu insanın yaşadığı, çalıştığı ve bir araya geldiği gündelik yaşam alanlarını ihmal ediyor.

Sudan’da ise bu dinamikler, çatışma, yerinden edilme ve ekonomik istikrarsızlık nedeniyle daha da karmaşık bir hal almıştır. Devam eden savaş yalnızca yönetişimi değil, aynı zamanda kentsel yaşamın mekânsal dokusunu da sekteye uğratmıştır.

Makalemin amacı, planlama politikaları ve çatışma sonrası yeniden yapılanma süreçlerinde yer alanları, kamusallığın Afrika şehirlerinde nasıl ortaya çıktığını sıklıkla göz ardı eden, resmi ve Batı merkezli modellerin ötesine geçmeye davet etmektir: Gayri resmilik, müzakere ve toplumsal doğaçlama yoluyla.

Çalışmamda belgelenen Hartum’un kamusal alanları, şehirlerin krizlerden nasıl sağ çıktığını, kimliklerini nasıl ifade ettiklerini ve eşitsizlikle nasıl mücadele ettiklerini anlamak için teşhis araçları olarak hizmet vermektedir.

Savaş ve yerinden edilmenin ardından, bu alanlar yalnızca altyapının değil, Sudan’daki toplumsal uyumun nasıl yeniden inşa edileceğini şekillendirmede de rol oynayacaktır.

Savaş Öncesi Hartum

Hartum’un kamusal alanları yalnızca geleneksel kategoriler – resmi meydanlar ve şehir parkları gibi – üzerinden anlaşılamaz. Bu resmi meydanlar, çok daha çoğulcu ve müzakereye dayalı bir kentsel gerçekliğin yalnızca bir katmanını temsil etmektedir.

Saha çalışmasına ve Büyük Hartum genelinde belgelenmiş 64 kamusal alana dayanarak, mekânın nasıl üretildiğini, erişildiğini ve tartışıldığını yansıtan dört örtüşen tür belirledim.

  1. Resmi kamusal alanlar: Bu kategoriye planlı parklar, tören meydanları, sivil alanlar ve idari açık alanlar girer; genellikle sömürge ya da sömürge sonrası kentsel planlamanın kalıntılarıdır. Bu alanlar düzen, görünürlük ve düzenlemelerle tanımlanır. Hartum’un merkezinde başlangıçta aktif bir sivil alan olan Mīdān Abbas, gayri resmi tüccarlar ve protestocular tarafından defalarca geri alınmış ve en resmi alanların bile nasıl tartışmalı hale gelebileceğini gösteren bir örnek olmuştur. Sudan’da Nisan 1985 ayaklanması sırasında özellikle aktifti ve siyasi mobilizasyon için kullanılan daha geniş bir sivil alan ağının parçasıydı. Gayri resmi tüccarlar, bu alanı sürekli olarak hareketli bir pazara dönüştürerek, gündelik ticaret ve toplumsal etkileşimi resmi kentsel dokuya yerleştirmiştir.
  2. Gayri resmi ve isyancı alanlar: Bu alanlar resmi planlama mantığının ötesinde ya da ona karşı olarak ortaya çıkar – toplantılar için kullanılan nehir kenarları, sosyal düğüm noktalarına dönüştürülen bakımsız arsalar veya tüccarlar tarafından sahiplenilen köprüler. Bu kategoriye Sufi türbeleri gibi manevi mekânlar ve şehrin ordu karargâhı önündeki oturma eylemi (sit-in zone) alanı gibi protesto yerleri de dahildir. Bu alanlar, şehrin tabandan gelen şehircilik ve kolektif uyum kapasitesini açığa çıkarır.
  3. Özel mülkiyetli sivil alanlar: Alışveriş merkezleri, özel olarak yönetilen parklar ve kültürel kafeler bu kategoriye girer. Her ne kadar kamusal gibi görünseler de, genellikle sınıfsal, denetimli (kameralar veya güvenlik görevlileriyle izlenen) ya da dışlayıcıdırlar. Bu tür alanların yükselişi, devlet eliyle yönetilen kentsel altyapının gerilemesiyle aynı döneme denk gelir ve Sudan’daki kentsel yönetişimdeki dönüşümü yansıtır.
  4. Kamuya açık “özel” alanlar: Bu alanlar mülkiyet ile kullanım arasındaki sınırları bulanıklaştırır. Cami avluları, okul bahçeleri, bina cepheleri veya yeterince kullanılmayan üniversite çimenlikleri gibi gayri resmi toplanma noktaları bu gruba girer. Bu alanlara erişim daha çok yasalardan ziyade sosyal kurallar, güven ilişkileri veya sınıfsal ayrımlarla düzenlenir.

Bu tipolojiler bir arada değerlendirildiğinde, Hartum’daki “kamusallığın” ilişkisel olduğunu vurgular. Bir alanı kimin planladığı kadar, onu kimin, nasıl ve hangi koşullarda kullandığı da belirleyicidir.

Bu nedenle Afrika şehirlerinde planlama, sabit imar haritalarının ötesine geçerek, kentsel mekânın katmanlı, akışkan ve yaşanmış doğasını benimsemelidir.

Yeniden inşa, yeniden düşünme, direnme

Sudan’da – ve Afrika’nın diğer bölgelerinde – çatışma sonrası yeniden yapılanma süreci, “boş sayfa” (blank slate) ana planlarının cazibesine direnmelidir. Bu planlar, şehirleri sıfırdan, kapsamlı ve yukarıdan aşağıya tasarımlarla yeniden inşa etmeyi öngörürken, mevcut sosyal ve mekânsal dinamikleri göz ardı eder.

Çoğunlukla bürokratik düşünce ya da ticari teşviklerle yönlendirilen ithal modeller, kamusal yaşamın – gayri resmi ya da görünmez de olsa – zaten geliştiği alanları ortadan kaldırma riski taşır.

Planlamacılar, formelliği dayatmak yerine, özellikle istikrarsızlık dönemlerinde sivil yaşamı sürdüren gayri resmi ve melez sistemleri tanımalı ve güçlendirmelidir.

Küresel Güney’de çalışan kentsel teorisyenler, örneğin AbdouMaliq Simone ve merhum Vanessa Watson, uzun zamandır günlük pratikleri, uyarlanabilir kullanımı ve mekânsal adaleti merkezine alan planlama yaklaşımlarını savunmaktadır.

Hartum bu konuda ikna edici bir örnek sunmaktadır.

2019’daki oturma eylemlerinden yerinden edilmiş kadınlar tarafından işletilen çay tezgahlarına (sitat al-shai) kadar, Sudan’daki kamusal alanlar hareketsiz bir arka plan değildir. Bunlar, gündelik yaşamın, direnişin, bakımın ve topluluk oluşturmanın aktif platformlarıdır.

Yeniden inşa süreci şu sorularla başlamalıdır: Savaştan önce insanlar için hangi mekânlar önemliydi? Hangileri kapsayıcılığı, haysiyeti ve görünürlüğü teşvik ediyordu? Ancak bu soruların ardından, devletten bağımsız olarak bile şehri kamusal hale getirenlerin pratiklerine dayalı yeni kentsel gelecekler ortaya çıkabilir.

Mekanları gerçekten kamusal yapan nedir?

Sudan’da kamusal alan her zaman müzakereyle şekillenmiştir; bazen devletle, çoğu zaman devlete rağmen.

Savaş sonrası yeniden inşa, sadece binaları tekrar inşa etmek değil, aynı zamanda aidiyet kavramını yeniden hayal etmekle ilgilidir.

Bu, kamusal alanı sabit bir varlık olarak görmekten vazgeçip, onu dinamik bir süreç olarak anlamayı gerektirir. Kimlerin toplanabileceği, konuşabileceği, dinlenebileceği, protesto edebileceği – kamusallığın asıl ölçütleri bunlardır.

Hartum’un savaş öncesi kamusal alanlarını anlamak, nostaljik bir egzersiz değil; kriz sonrası daha kapsayıcı, dirençli ve yerel temelli şehirler inşa etmek için gerekli bir adımdır.

 

* İbrahim Bahreldin, Sudan Mimarlar Enstitüsü ve Japonya Şehir Planlama Enstitüsü üyesidir; Sudan Mühendisler Konseyi ve Suudi Mühendisler Konseyi’ne kayıtlı profesyonel mimar ve şehir plancısıdır. Aynı zamanda Suudi Arabistan’daki Kral Abdulaziz Üniversitesi’ne bağlıdır. Yazar, Cidde’deki Kral Abdulaziz Üniversitesi KAU Vakfı (WAQF) tarafından desteklenmektedir.

Source: https://theconversation.com/khartoum-before-the-war-the-public-spaces-that-held-the-city-together-258632

SOSYAL MEDYA