Psikoterapinin Araçsallaştırılması Ve Suçluyu Aklama Riski

Psikolog olumsuz eylemleri olan, başkasına zarar veren birine destek sunabilir, fakat bu desteğin etik olabilmesi için kritik koşullar vardır. Destek, yalnızca semptom azaltmaya değil; yüzleşmeye, sorumluluk almaya ve telafiye dayanmalıdır. Failin mağdurlaştırıldığı, zarar verme kapasitesinin artırıldığı bir müdahale, etik olarak kabul edilemez. Psikolojinin görevi katliamları örtmek değil, insanlığın vicdanını korumaktır. Eğer terapi yöntemleri failleri daha rahat suç işlesin diye değil de mağdurlara daha fazla zarar verilmesin diye kullanılmıyorsa, etik ilkeler yalnızca rehber değil, açık bir ihlal uyarısı haline gelir.
Eylül 6, 2025
image_print

Son dönemde savaş suçlarına karışmış soykırımcı İsrail askerlerine gönüllü destek sunan bir uzmanın EMDR Kongresi’nde yer alması, psikoloji camiasında yoğun tepkilere yol açtı. Gelen tepkiler sonucunda, uzman programdan çıkarıldı. Bu tartışmalar, psikoloğun etik sınırlarını sorgulamaya sebebiyet veriyor: İnsanlığa zarar veren, savaş suçlarına ve soykırıma karışan birine psikolojik destek sunmak etik midir? Bir psikolog, aynı soykırımcıyı suçluluğundan arındırmalı mı? Psikoterapi yöntemleri suçu hafifletmek için kullanılır mı?

APA Etik İlkeleri bu sorulara yanıt ararken temel ölçütleri ortaya koyar: yararlılık ve zarar vermeme, adalet ve insan haklarına saygı (APA, 2017). Psikolog, yalnızca danışanının değil, toplumun bütününün yararını da gözetmek zorundadır. Ancak soykırımcı ve savaş suçlusu İsrail askerlerine sağlanan psikolojik destek, bu ilkelerle doğrudan çelişmekte. Çünkü bu destek, mağdurların yararına değil, işgalin ve soykırımın sürdürülmesine hizmet etmektedir. Burada açık bir etik ihlâl söz konusu. Psikoterapi, failin suçlarını görünmez kılan ve onu yeniden işlevsel hale getiren bir araca dönüşmektedir.

Bu noktada moral injury yani ahlaki yaralanma kavramı özellikle önemlidir. Ahlaki yaralanma, bireylerin yaptıkları ya da tanık oldukları eylemlerin kendi değerlerini ihlal etmesi sonucunda yaşadıkları derin suçluluk, utanç ve kimliksel çöküşle açıklanır Litz ve arkadaşları (2009), bu durumun yalnızca semptom azaltımıyla değil, yüzleşme, sorumluluk ve telafi süreçleriyle onarılabileceğini belirttiler. Travma Sonrası Stres Bozukluğundan farklı olarak burada temel mesele yaşam bütünlüğüne yönelik bir tehdit değil, vicdanî çöküştür. Filistin’de işlenen savaş suçları ve soykırım sonrasında savaş suçlusu askerlere sunulan psikoterapi desteği ise onları bu yüzleşmeye davet etmekten ziyade suçlarının sorumluluğundan uzaklaştırıp rahatlatmaktadır. Eğer terapi yalnızca birini rahatlatma işlevi görmüş olsaydı ahlaki yaralanmada yer alan vicdani boyut tamamen yok sayılmış olurdu.

Soykırım ve savaş suçları sonrası, savaş suçlusu soykırımcı İsrail askerine psikolojik destek sağlayan The Villa isimli kuruluşun web sitesinde yer alan faillerin yorumları bu açıdan dikkat çekicidir. “Bir gün her şeyi değiştirdi, semptomlar kayboldu” ya da “Artık olayları hatırlasam bile güçlüyüm” gibi ifadeler, bireylerin soykırım yaptıkları anılarıyla ilgili bir tür duygusal rahatlama yaşadığını gösteriyor. Ancak bu yorumlarda hiçbir şekilde pişmanlık, sorumluluk alma veya telafi arayışı yer almıyor. Hatta bebekleri katleden savaş suçlusu askerlerde yaptıklarının vahametiyle ilgili en ufak bir farkındalık bile oluşturmuyor. Bu, ahlaki yaralanma kavramının tanımladığı sorumluluk ve yüzleşme boyutuyla çelişen bir durum. Travmanın semptomlarını azaltmaya odaklanan yaklaşımlar, soykırımcının vicdanıyla yüzleşme ihtimalini ortadan kaldırıyor.

İşte tam da bu noktada, EMDR gibi güçlü terapi yöntemlerinin araçsallaştırılması riski belirir. EMDR, travma sonrası stres bozukluğundaki etkinliği birçok uluslararası kılavuzda yer alan bir yöntemdir (WHO, 2013). Dolayısıyla EMDR gibi bilimsel geçerliliği olan bir yöntemin The Villa’da gönüllü çalışan uzmanlar tarafından kullanımı, şifa üretmekten çok, suç politikasını destekleyen bir mekanizmaya eklemlenmekte ve soykırımcı askerlerin toplumsal sorumluluğunu göz ardı ederek yalnızca bireysel semptomlarına odaklanmaktadır. Yapılan uygulamalar faile rahatlama sağlarken, mağdurları ve suç boyutunu görünmez kılmaktadır. Bu kuruluşta çalışan psikoterapistlerin etik sınavı da burada başlıyor. Eğer terapi, soykırımcının insan öldürmeye devam etmesini kolaylaştırıyorsa, bu durum zarar vermeme ilkesini ihlal eder. Oysa psikolog, failin insanlığını reddetmeden ama eylemlerinin sonucunu da görmezden gelmeden çalışmak zorundadır.

Sonuç olarak, psikolog olumsuz eylemleri olan, başkasına zarar veren birine destek sunabilir, fakat bu desteğin etik olabilmesi için kritik koşullar vardır. Destek, yalnızca semptom azaltmaya değil, yüzleşmeye, sorumluluk almaya ve telafiye dayanmalıdır. Failin mağdurlaştırıldığı, zarar verme kapasitesinin artırıldığı, suçuyla yüzleşmediği ve suçu görünmez kılan bir müdahale, etik olarak kabul edilemez. Psikoloğun görevi katliamları örtmek değil, zarar gören grupların refahını korumak için çalışmaktır. Eğer terapi yöntemleri failleri daha rahat suç işlesin diye değil de mağdurlara daha fazla zarar verilmesin diye kullanılmıyorsa, etik ilkeler açıkça ihlal edilmiş olur.

 

KAYNAK

American Psychological Association. (2017). Ethical Principles of Psychologists and Code of Conduct.

Litz, B. T., Stein, N., Delaney, E., Lebowitz, L., Nash, W. P., Silva, C., & Maguen, S. (2009). Moral injury and moral repair in war veterans: A preliminary model and intervention strategy. Clinical Psychology Review, 29(8), 695–706

The Villa. (2025). Testimonialshttps://the-villa.co.il/en/testimonials/

World Health Organization. (2013). Guidelines for the Management of Conditions Specifically Related to Stress. WHO.

Seda Nur Bilici

Seda Nur Bilici
Psikoterapist ve yazar. Psikoloji lisans ve klinik psikoloji yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır. On yılı aşkın süredir çocuk, genç ve yetişkinlerle psikoterapi ve psikososyal destek alanında çalışmalar yürütmektedir. İzdiham Dergisi başta olmak üzere çeşitli platformlarda yazıları yayımlanmaktadır.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.