Özgürlüğün Düşmanları Neden Ekonomiden Nefret Ediyor?

Ekonomik düşünme biçiminin en güçlü yönlerinden biri, niyetleri sonuçlardan ayırabilmesidir. Tarih bize, devlet müdahalesinin çoğu zaman iyi niyetlerle başlayıp tam tersi sonuçlar doğurduğunu gösterir. Bu, ekonomistlerin niyetlere önem vermediği anlamına gelmez — yalnızca, ekonomik yasaların siyasi duygulara ya da öfkeli sosyal aktivistlerin çıkışlarına uymadığı anlamına gelir. Bu yasalar, teşviklerin, ödünleşimlerin ve kıtlığın mantığına göre işler — bu yüzden de çoğu zaman büyük planlara soğuk su dökerler.
Eylül 1, 2025
image_print

Kamala Harris’i fiyat istismarı (price gouging) konusunda, Zohran Mamdani’yi ise kira kontrolü konusunda etkileyen Isabella Weber gibi ilericiler, “antifaşist ekonomi” adını verdikleri bir anlayış için kampanya yürütüyorlar. Peki, bu tam olarak ne anlama geliyor?

Massachusetts Amherst Üniversitesi’nde görev yapan Alman asıllı ekonomist Weber, The Nation dergisinde yayımlanan makalesinde, antifaşist ekonomiyi “sosyoekonomik gerilemeye çözüm sunan ve insanların geleceğe dair korkularını hafifletebilecek bir ekonomi politikası” olarak tanımlıyor.

Tamam, neredeyse tüm iktisat okulları bu amacı savunur; planlarının sorunlarımıza çözüm getireceğine ve geleceğimizi iyileştireceğine inanırlar. Ancak hikâyeyi ilginç kılan, antifaşist ekonominin bunu nasıl gerçekleştirmeyi planladığıdır. Weber şöyle yazıyor: “İlk adımlar olarak, bu; gıda, enerji ve kiraya kadar temel fiyatları istikrara kavuşturan bir politika ve ücretleri artıran bir politika anlamına geliyor.”

Peki, bu fiyat istikrarı nasıl sağlanacak? Uygulamada, fiyat kontrolleri aracılığıyla. Bu öneri, Paul Krugman’ın X’te (eski Twitter) planı “gerçekten aptalca” olarak nitelendirmesine yol açtı — gerçi bu paylaşımını sonradan sildi. Weber’in programının özünde bir komuta ve kontrol vizyonu yatıyor: Ücretler, arz tarafında serbestleşme ya da vergi indirimi yoluyla değil, daha yüksek asgari ücretlerin yasalaştırılması yoluyla artırılmalı; fiyatlar ise sağlam para politikası ya da güvenilir makroekonomik yaklaşımlarla değil, doğrudan devlet kontrolleriyle sabit kalmalıdır.

Fiyat kontrolleri pek “antifaşist” sayılmaz; hatta tam tersine, otoriterliğe daha yakındırlar. Bu uygulamalar, ekonomik özerkliği hedefleyen Hitler’in otarşi programının merkezinde yer alıyordu.

Temelde, antifaşist ekonomi; iktisat biliminin temel sonuçlarına karşı bir başkaldırıdır. Ancak gözden kaçırdıkları şey şu ki, tarihsel olarak iktisat, faşizme karşı güçlü bir duruş sergilemiştir. İktisatçılar, yüzyıllar boyunca ırkçılara ve faşistlere karşı durmuşlardır.

Kasvetli Bilim — Faşistler İçin

Ekonominin nasıl “kasvetli bilim” (dismal science) olarak anılmaya başladığının hikâyesi ilginçtir. Birçok kişi bunun çok fazla matematik içerdiği ya da öğrencileri derste uyutacak kadar sıkıcı teoriler barındırdığı için olduğunu sanır. Ama gerçek bu değildir. Bu ifade, ekonomistlerin köleliğe karşı çıktıkları için Thomas Carlyle tarafından türetilmiştir. Ekonomistler, tüm insanların —ırk veya milliyet fark etmeksizin— aynı motivasyonları paylaştıklarına inanırlardı; Adam Smith’in “takas, mübadele ve değişim eğilimi” (the propensity to truck, barter, and exchange) dediği şey gibi. Deirdre McCloskey’in ifadesiyle: “‘Kasvetli bilim’ ifadesi, ekonominin karamsar ya da matematiksel olduğu için değil, ekonomistlerin köleliğe karşı çıktığı için Thomas Carlyle tarafından icat edilmiştir. Bu, Carlyle’ın gözünde bilimlerini kasvetli hale getirmiştir.”

Arz ve talep ile ilgili temel gerçekler, o zamanlar aşırılık yanlıları için hoş değildi; bugün hâlâ da öyle. Carlyle bu terimi ilk kez Occasional Discourse on the Negro Question (Zenci Sorunu Üzerine Ara Sıra Yapılan Söyleşiler) adlı denemesinde kullandı ve burada, ekonominin dünyayı arz ve talep gibi “aşırı basit” araçlarla açıklamasını alaya aldı. Peki, daha iyi bir alternatif sundu mu? Hayır — ama fiyat teorisinin yönettiği bir dünyada “insan yöneticilerin görevinin” sadece “insanları kendi hallerine bırakmak” seviyesine indirgenmesinden endişe duyuyordu.

Buna basit, kasvetli, hatta soğuk denebilir; ancak fiyat teorisinin temel fikri —insanların kendi kararlarını verebilmesi— Hume ve Smith’in zamanından bugüne kadar özgürlüğün koruyucusu olmuştur. Ve insanları kendi hallerine bırakmak, hiçbir zaman sosyal mühendislerin ya da “misyon odaklı” bir ekonomi isteyenlerin hoşuna gitmemiştir. İnsanların kendi kararlarını almasına, kendi fikirlerini oluşturmasına ve birbirleriyle alışveriş yapmasına izin vermek, insanların kendi kararlarını verecek kadar zeki, ahlaklı ya da değerli olmadığını düşünenler için rahatsız edicidir. Bu yüzden onların yönlendirilmesi için devletin görünür eli gereklidir. Anti-ekonomi söyleminde yankı bulan bu sosyal mühendislik zihniyeti, “bırakınız yapsınlar” fikrinden çok, totaliter ideolojilere yakındır.

Hâlâ İnsanları Rahatsız Eden Bir Konu

Bugün bile, yukarı eğimli arz eğrisi fikri insanları hâlâ rahatsız etmektedir. Mamdani’nin kira kontrollerinin işe yaramadığına dair basit gerçek bile, “antifaşist” ekonomi çağrılarını tetikleyebilir. Ekonomiye karşı bir savaş var — ama bu nefretin nedeni ne?

Soğuk Su Dökenler

George Stigler, Düzenlenmemiş Bir Ekonomistin Anıları (Memoirs of an Unregulated Economist) adlı kitabında, “Ekonomistler İyi İnsanlar mı?” başlıklı ilginç bir bölüme yer verir. Ekonomistlere yönelik nefretin moda haline geldiğini yazar. Ve bunu 40 yıl önce yazmış olmasına rağmen, bu moda hiç değişmemiştir. Onun açıklaması nedir? “Ana nedeni kolayca belirtilebilir — ekonomistler, toplumsal iyileştirme önerilerine en başta ‘soğuk su dökenler’ olmuşlardır.”

Ekonomik düşünme biçiminin en güçlü yönlerinden biri, niyetleri sonuçlardan ayırabilmesidir. Tarih bize, devlet müdahalesinin çoğu zaman iyi niyetlerle başlayıp tam tersi sonuçlar doğurduğunu gösterir. Bu, ekonomistlerin niyetlere önem vermediği anlamına gelmez — yalnızca, ekonomik yasaların siyasi duygulara ya da öfkeli sosyal aktivistlerin çıkışlarına uymadığı anlamına gelir. Bu yasalar, teşviklerin, ödünleşimlerin ve kıtlığın mantığına göre işler — bu yüzden de çoğu zaman büyük planlara soğuk su dökerler.

Ekonomiye yönelik savaşın bir diğer yönü de varsayımlarla önerilerin karıştırılmasıdır. İnsanların kendi çıkarları doğrultusunda hareket ettiği fikrini ele alalım. Bu, ekonomistlerin açgözlülüğü ya da kibri onayladığı anlamına gelmez. Bu, yalnızca dünyanın nasıl işlediğine dair basit bir gözlemdir. İnsanlar, ekonomistlerin onları öyle görmek istemesi nedeniyle açgözlü değildir. Ekonomistler, insanların nasıl davrandığını gözlemler ve bu davranışı açıklamak için teoriler geliştirirler.

Bu basit varsayımlar ve araçlar, insan hayatının her alanını yönetmek isteyenlerin hoşuna gitmez. Ancak ekonominin en büyük içgörülerinden biri, ne kadar az şey bildiğimizi fark etmektir. Bilemeyeceklerimizin farkına varmak, entelektüel alçakgönüllülüğü beraberinde getirir — ki bu da ister sol ister sağdan gelsin, totaliter ideolojilerle taban tabana zıttır.

Totaliter sistemler, özünde tüm cevaplara sahip olduklarını iddia ederler. Onların gözünde tek engel, “uygulama”dır. İşte bu yüzden devletçilik ve totalitarizm el ele gider. Ancak iktisat bu iddialara şüpheyle yaklaşır. Hayek’in ünlü sözüyle: “Ekonominin ilginç görevi, insanlara tasarlayabileceklerini sandıkları şey hakkında gerçekte ne kadar az şey bildiklerini göstermektir.”

Kendini her şeyi bilen biri olarak görenlere, yanılıyor olabileceklerini söylemek onları kaçınılmaz olarak öfkelendirecektir. Ünlü bir Fars atasözü şöyle der: “Yansıttığı şey için aynayı suçlama — kendini suçla.” Eğer ekonominin aynası ister proleter ister Aryan ütopyalarını paramparça ediyorsa, sorun aynada değil, hayaldedir.

Ancak birçok anti-ekonomi hareketi yansımayı kabul etmek yerine aynayı kırmaya çalışmıştır.

* Mani Basharzad, yazıları Adam Smith Enstitüsü ve Mises Enstitüsü tarafından yayımlanmış bir ekonomi gazetecisidir; röportajları Cato Enstitüsü gibi küresel düşünce kuruluşları tarafından da paylaşılmıştır. Araştırmaları, liberal kalkınma ekonomisi ve Hayek’in Akıl Suistimali (Abuse of Reason) projesine odaklanmaktadır. Aynı zamanda Humanomics adlı podcast’in sunuculuğunu yapmaktadır.

 

Kaynak: https://thedailyeconomy.org/article/why-enemies-of-liberty-hate-economics/

SOSYAL MEDYA