Bir reklam filmi var. ‘Özgürlük elimizde’ Doğru, özgür olma hali bilinçte olup biten bir olay. Elimizdeki imkanlarla doğrudan ilintili değil, belki bizim onların farkında olup olmamamız ve onları kullanabilme becerimizle alakalı. Lakin, hayat tenakuzlarla dolu. Markalar bize güzel duygular telkin ederken bile masum değiller. Çok büyük bir ödülden bahsedip küçücük bir sakız tutuşturuyorlar elimize! Marka bağımlısı olursan, özgürlüğünü ve özgünlüğünü yitiriyorsun.. Büyük yalanlarını gizlemek için gençleri kobay olarak kullanıyorlar ve onların temiz duygularını sömürüyorlar. Gençlere asla sahip olmalarını istemedikleri bir dünyanın ütopyasını sunuyorlar. Ve sen, akıllı ol ve sana sunulanla yetin diye telkin ediyorlar. Özgür olacak kadar şanslı değilsin, çünkü güçlü değilsin, haddini bil. Öyleyse kendini inandır, sahte cennetlerle yetinmeyi öğren ve ruhunu zapturapt altına al, ehlileştir. Sahte ve sanal tatminler neyine yetmiyor. Seni bir sivri gibi ezecek kadar güçlüyüz ve elimiz her yere uzanır. Böyle bir çarpıklık; özgürlüğümüze göz dikenler menfaatleri için en çok onu kullanır ve bizi yanıltmak ister. Bizi esir almak için dilimizi kullanırlar ve onun içini boşaltırlar.
Özgürlük, altın arayıcılarının suya daldırıp çıkardıkları ve salladıkları bir süzgeç sahibi olmak… İçimizden dışımızdan gelen bütün duyumları işlemden geçirebilme yeteneği olsa gerek. Yapabilme gücü ve şansı kadar, bir farkındalık halidir. Uyanık oluş hali. Şimdinin sınırlarından kurtulabilme idrake bir sınır çizmeme halidir. ‘Şimdi’ bizi mahkum eder, cesaretimizi kırar, bizi taviz vermeye zorlar. Özgürlük bir nevi vizyondur yarına dair. Anı hafife alabilme gücü verir. Dinlerin asıl etkisi ve gücü de buradan gelir. O, vicdan sahibi olduğumuzu ve ‘öte’leri bize hatırlatır. Bu ruh hali devletler için de geçerlidir. Bu toplumun dine bakışıyla paralellik arzeder. Dinin yorumlanışı hem bireyi hem de devleti etkiler. Besler ya da zayıflatır. Birey, din ve toplum bunların üçü arasındaki etkileşimin rengi onların sağlıklı olup olmadığını gösterir.
Zannedildiğinin aksine 21. yüzyılda, dinden uzaklaşmak, sınırsızlık ütopyasını yitirmek anlamına gelir ve insanı sömürüye açık duruma sokar. Bugünü kurtarma mantalitesinin egemen olduğu T.C. Devleti gelecek kurgusu yok denecek kadar zayıf olduğu için, inançsız bireye benzetilebilir. Bu varlık, birlik ve beka noktasında çok büyük bir zaaftır. Bu topraklar üzerinde kalmayı başarmak; bir, Ortadoğu’nun din eksenli hayat anlayışını özümsemek, iki, bundan güç alarak yüzünü ileriye- gelişmeye çevirmekle mümkündür.
Dinimizin kuralcı yönünü değil, özgürlükçü yönünü hayatlarımıza ve vicdanlarımıza hakim kılmak geleceği de garanti altına almak anlamına gelir.