Larry Diamond Otokrasiye Karşı Küresel Haçlı Seferleri İstiyor
*Francis P. Sempa
Çeviren: Ali Karakuş
Çevirenin notu: Batının derin bilinçaltındaki ‘kötülüğe karşı haçlı seferi açma’ algısını, yazar Larry Diamond, sözde otokrasi diye tanımlanan ülkelere karşı demokrasi götürme misyonu olarak yeniden kurguluyor. Dünyanın her bölgesini kan ve kaosa boğan ABD politikalarının arka planındaki bu Haçlı ruhunu ve asla özeleştiri yapmayan kibir ve üstenci güç sarhoşluğunu özetleyen bu makaleyi ilginize sunuyoruz.
Hoover Enstitüsü’nden Larry Diamond, Foreign Affairs dergisindeki yeni makalesine, Şeyh Hasina’nın, otokratik kötü yönetiminin ulusal çapta gerçekleşen bir sivil itaatsizlik kampanyasının oluşmasına neden olduğu ve bu sivil itaatsizliğin ordunun en nihayetinde kendisinden desteğini çekmesine neden olacak şekilde Hasina’nın gittikçe arttırdığı bir baskıyla sonuçlandığı Bangladeş’teki diktatörlük rejiminin yıkılmasının ABD için varsayılan önemini vurgulayarak başlıyor. Ancak hemen sonrasında El Salvador, Macaristan, Nikaragua, Sırbistan, Tunus, Türkiye, Venezuela, Gürcistan, Honduras, Hindistan, Endonezya, Filipinler, Sri Lanka, Botsvana, Mauritius, Moğolistan, Meksika, Kenya, Nijerya, Tanzanya, Pakistan, Tayland ve Güney Afrika’daki gelişmelerden yakınarak “demokrasinin” “rekabetçi otoriter rejimlere” yenik düşüyor olduğu konusunda sızlanmaya başlıyor. “Küresel demokrasi görünümü,” diye devam ediyor Diamond, “iç karartıcı bir durumda olmasa bile problemli” çünkü “köklü liberal demokrasilerde bile siyasal aşırılık, kutuplaşma ve güvensizlik son dönemlerde artış gösteriyor.” Diamond, Foreign Affair yayınına katkıda bulunan herkes için bir zorunluluk halini alan Trump’a olumsuz göndermesinde bulunmak için “bu yılki başkanlık yarışındaki iki büyük parti adayından birinin demokrasiye bağlılığı konusunda şüphe olduğunu” ifade ediyor.
Diamond’ın makalesi, “demokrasi” ve “otokrasi” arasında varsayılan küresel mücadele ile Amerika Birleşik Devletleri’nin demokrasilere destek olma konusunda oynaması gereken role odaklanıyor. Diamond’a göre ABD, bir kez daha küresel bir iki kutuplu ideolojik mücadele içinde, fakat bu sefer karşı kutupta dünyanın her yerinde bulunabilen otokratik hükümetler var. ABD ve diğer liberal demokrasilere, “sahte demokrasileri”, “otoriter popülizmin” yönettiği ülkelerdeki “yerel muhalefet cephelerini” desteklemeleri çağrısında bulunuyor. Kendisinin makalesini, bütün bu popülist otokrasilerde “demokratik değişimin taktiği” olarak sunuyor.
Diamond’ın makalesi, 2000 yılından bu yana küresel otokrasi artışı ve mukabilinde “demokratikleşen ülkelerin” sayısındaki düşüşü gösteren bir tablo içeriyor. Bu kötüye giden durumun; aralarında “ekonomik temel kurumlar ile hukukun üstünlüğü ilkesini temin edecek kurumların eksikliğinin” de bulunduğu; “demokrasiyi destekleme fikrini kirleten” ABD’nin 2003 Irak işgali; Çin, Rusya ve Macaristan’ın global anlamda otoriter yönetim modelini desteklemeleri, otokratik rejimler tarafından dijital gözetleme ve yapay zekanın kullanılması, küresel gücün Asya’ya kayması, insan davranışı üzerindeki kısıtlamaların kaldırılması, otokratik hakimiyeti oluşturup onu yaşatmak için otoriter popülistler tarafından seçimlerin suistimal edilmesi gibi pek çok nedeni bulunmaktadır.
Diamond’ın makalesi; seçimler tarafından sürdürülen, çoğunluğun arzusu olsa bile, popülizme yönelik bir saldırıdır. Popülizmin “kişiselci ve hegemonik” olduğunu ve liderlerin “olağanüstü, sınırsız güç” arayışında olduklarını ifade ediyor. Popülistler, demokratik ülkelerde seçimlere girip kazandıklarında, “seçimler artık siyasi hesap verebilirlik ve sınırlamanın araçları değil, aksine liderleri ve siyasi tekellerini yeniden onaylamaya yarayan plebisitler” haline geliyor.
Diamond’ın bu soruna çözümün kaynakları olarak önerdiği kurumsallıklar; şaşırtıcı olmayan bir şekilde 2015 yılından bu yana ve bu gün de dahil olmak üzere hala Donald Trump’a muhalif kurumların ta kendileri olan; derin devlet, “sivil toplum unsurları” ve bağımsız bir medyadır. Foreign Affairs’in bu makaleyi 2024 seçimlerine 10 gün kala yayınlaması da bir rastlantı değildir. Diamond, popülist otokratlara karşı durmanın en güzel yolunun sandıktan geçtiğini söylüyor ancak aynı zamanda sandıkta kazanan popülist otokratları devirmek için tasarlanmış “renkli devrimlere” övgüler düzüyor. Trump’ın 2016 seçimlerini kazanmasının ardından derin devlet Rusya ile ilişki dümenini kullanarak benzer bir devirme girişimini denedi ve sözde “bağımsız” medya tarafından bu girişim tam destek gördü. Nerdeyse başarıyorlardı.
Diamond, Trump’ın, kendisinin önerdiği küresel otokrasi karşıtı harekete engel teşkil edeceğini de kesinlikle biliyor. Trump’ın “Önce Amerika” şeklindeki dış politikası, ABD’nin diğer ülkeleri demokrasiye döndürmeye çalışması gerektiği fikrini reddeden bir gerçekçilik anlayışını da içeriyor. Çünkü daha önce Diamond’ın önerdiği şeyi denedik ve çoğunlukla can ve para açısından büyük bedeller ödeyerek sefil bir şekilde başarısız olduk. Ancak Diamond, Amerika’nın demokrasiyi teşvik etme “oyununa geri dönmesini” istiyor. Şöyle yazıyor: “Hiç bir ülkede demokrasiye geçiş olasılığı göz ardı edilemez.” Ama bu yaklaşım, şişirilmiş bir Wilsonculuktur. Diamond, popülist otokratların iktidar için yarıştıkları zamanlarda Amerika Birleşik Devletleri’nin yabancı ülkelerin seçimlerine müdahale etmesini istiyor. Eğer bu müdahale, popülistleri durduramazsa “hedef aldığımız hükümet üzerindeki yıkıcı baskıyı azaltabiliriz” diyor. Bu tutum, küresel kaos ve muhtemelen daha fazla ve bitmeyen savaşlar demektir.
*Francis P. Sempa dış politika ve jeopolitik alanlarında yazılar yazmaktadır. Best Defense sitesindeki köşe yazılarını her ayın başında yayınlamaktadır.