Nuh’un Gemisi ve Köle Ticareti

Tufandan sonra, Nuh’un oğulları, ırksal hiyerarşiyi ve köleliği meşrulaştıran yeni bir dünya görüşünü desteklemek üzere yeniden konumlandırıldı.
Ekim 6, 2025
image_print

Tufandan sonra, Nuh’un oğulları, ırksal hiyerarşiyi ve köleliği meşrulaştıran yeni bir dünya görüşünü desteklemek üzere yeniden konumlandırıldı.

Çoğumuz Nuh, Tufan ve Gemi hikâyesini biliriz. İncil’in ilk kitabı olan Yaratılış’ta, yalnızca dört bölüm içinde Tanrı’nın insanın kötülüğü nedeniyle yeryüzünü büyük bir tufanla yok etme kararı anlatılır. Nuh, ailesi ve gemide yanına aldığı hayvanlar dışında tüm canlılar yok olur. Ardından Nuh ve üç oğlu – Şem, Ham ve Yafet – yeni insanlığın ataları hâline gelir.

Tufandan sonra Nuh ve ailesine ne olduğuna dair hikâye ise çok daha az bilinir. Yaratılış Kitabı, Nuh’un gemiden çıktıktan sonra yaptığı ilk şeyin “bağ dikmek” olduğunu söyler. Ardından şarap yapar ve kendinden geçerek sarhoş olur. Sarhoş Nuh, oğlu Ham tarafından çıplak hâlde görülür; daha sonra çıplaklığı diğer oğulları Şem ve Yafet tarafından örtülür. Sarhoşluktan uyandıktan sonra Nuh, Şem ve Yafet’i kutsar, fakat Ham’ın oğlu Kenan’ı lanetler. Kenan, Şem ve Yafet’in kölesi yapılır: “Kenan lanetlensin, [Ham’ın] kardeşlerinin en aşağılık kölesi olsun.”

Genel olarak 16. yüzyılın ortalarına gelindiğinde, Şem’in soyundan gelenlerin (daha sonra Semitler olarak anılacak olanlar) Orta Doğu ve Asya’yı; Ham’ın soyundan gelenlerin Afrika’yı, Yafet’in soyundan gelenlerin ise Avrupa’yı nüfuslandırdığı kabul ediliyordu. Bu anlayış, aşağı yukarı birinci yüzyıl Yahudi tarihçisi Josephus’a kadar uzanır. Josephus’a göre Ham, Afrika ve Asya’nın bazı bölgelerini; Yafet, Avrupa ve Asya’nın bazı kısımlarını; Şem ise Asya’yı (ancak Afganistan’ın doğusuna kadar olmayan bir sınırla) işgal etmişti. Ancak üç oğulun üç kıtaya dağılımına dair bu net görüşü ortaya koyan kişi, yaklaşık 735–804 yılları arasında yaşamış olan ve Charlemagne’nin sarayında görev yapmış bilgin Yorklu Alcuin’di. Oğullar ile kıtalar arasındaki bu hizalanma, 1472 yılında Isidore of Seville’in Etymologiae adlı eserinin ilk basılı baskısında görsel olarak temsil edildi. Kıtaların bu İncil kaynaklı sınıflandırması – Hamitik, Semitik ve Yafetik – 16. yüzyıldan 19. yüzyılın sonlarına kadar varlığını sürdürdü.

Bu dönem boyunca, söz konusu sınıflandırmalar bağlam değiştirdi – coğrafyadan etnolojiye, yerlerden ırklara doğru kaydı. Artık halklar ya da uluslarla değil, ırklarla ilişkilendirilen bu sınıflandırmalar, ırksal üstünlük fikrinin ortaya çıkışını ve onunla birlikte modern ırkçılığın doğuşunu pekiştirdi. Örneğin, Johann Friedrich Blumenbach’ın İnsanlığın Doğal Tarihi Üzerine (1795) adlı eserinin üçüncü baskısında, modern ırk fikrinin kökenlerinde teolojik olandan seküler olana bir yönelim görülür. Bununla birlikte, onun belirlediği üç ana ırk türü – Kafkas, Moğol ve Habeş – sırasıyla Yafetik, Semitik ve Hamitik kategorilerin seküler karşılıklarından başka bir şey değildi.

MS 3. ve 4. yüzyıllara gelindiğinde, Kenan’a yöneltilmiş olan lanet, Ham’ın laneti hâline dönüştürülmüştü. 16. yüzyılın sonuna gelindiğinde ise Kenan anlatıdan bütünüyle silinmişti. Artık Ham’ın laneti olarak anılan bu olayın nedenleri farklı şekillerde açıklanıyordu: Babası Nuh’la alay ettiği, onu hadım ettiği, sihir yoluyla iktidarsız bıraktığı ya da öz annesiyle yattığı ileri sürülüyordu. 4. yüzyılın sonlarından itibaren Hristiyanlar, Nuh’un Ham’ın günahı sonucunda köleliği tesis ettiğine ve onun soyunun Şem ile Yafet’in soyuna boyun eğmesi gerektiğine inanıyordu.

Ham’ın lanetine ilişkin en erken analiz, 4. yüzyılın sonlarında yaşamış kimliği bilinmeyen bir İncil yorumcusu olan Ambrosiaster ya da sahte Ambrose’un yazılarında yer alır. O, günahın köleleri yarattığını ilan eder: “Nuh’un oğlu Ham, günahı ve tedbirsizliği nedeniyle köle yapılmıştır.” Ambrosiaster’e göre Ham, saygı göstermesi gereken babasını alaya almıştır. Şöyle demiştir: “Köleler günah yüzünden yaratılır; tıpkı Nuh’un oğlu Ham gibi, hak ederek köle unvanını ilk alan kişi odur.”

Orta çağda serfliğin yayılmasıyla birlikte Ham’ın lanetine dair yeni bir yorum ortaya çıktı. Bu yorum, 11. yüzyılda Autun’lu Honorius tarafından ansiklopedik eseri Imago Mundi’de ileri sürüldü. Honorius, Tufan sonrası dönemi ele aldığı bölümde, “insan türünün” Nuh’un zamanında üç gruba ayrıldığını belirtmiştir: “Şem’in özgür insanları, Yafet’in askerleri, Ham’ın köleleri.” Honorius’a göre, Nuh’un zamanındaki bu ayrım, Orta çağ toplumunun özgür insanlar, soylular ve serflerden oluşan yapısını yansıtmaktadır.

  1. yüzyıldan 17. yüzyıla kadar geçen süreçte, Sahra altı Afrika’daki köle ticaretinin artmasına paralel olarak, Ham’ın lanetine ilişkin Batı menşeli başka bir yorum ortaya çıktı. Augustin Calmet’nin Dictionnaire historique et critique adlı eserinin 1728 tarihli ekinde yer alan “Cham” (Ham) maddesinde Calmet, okuyucularına şunları bildirir:

Nuh, lanetini Ham ve Kenan’a yöneltmiştir. Bu lanetin etkisi yalnızca onların soyunun kardeşlerine köle olarak doğması ve böylece köleliğe mahkûm olması değil, aynı zamanda ten renklerinin birdenbire siyaha dönüşmesidir.

Calmet’nin anlayışına göre, Ham’ın laneti onun Afrikalı torunlarını siyahi hâline getirmişti. Böylece, 16. yüzyılın sonlarında ve 17. yüzyılın başlarında Ham’ın laneti, siyahi Afrikalıların köleliğini açıklamak ve haklı göstermek amacıyla yeniden işlevselleştirildi. Zaman zaman çıkan muhalif seslere rağmen, Ham’ın laneti bu zehirli amaca 18. yüzyıl boyunca ve 19. yüzyılın büyük bölümünde hizmet etmeye devam etti. Amerikalı Metodist Samuel Baldwin’in Dominion (1858) adlı eserinde belirttiği gibi, Nuh Tufanı’ndan bu yana “ırkların evrensel ve kalıcı bir üçlüsü” mevcuttur: “Jafet’in Amerika’daki Semitik bozkırları işgali ve Ham’ın Güney Eyaletleri, adalar ve Güney Amerika’da Jafet’e hizmeti.”

19.yüzyılın son on yıllarına gelindiğinde, Yaratılış kitabının tarihsel gerçekliği hakkında tarihsel şüpheciliğin artmasıyla birlikte; Nuh’un hikâyesi, evrensel Tufan ve üç oğlunun dünyayı yeniden nüfuslandırmasına dair şüpheler çoğaldı. Bu gelişmelere paralel olarak, Ham’ın lanetine yapılan ve köleliği meşrulaştırmaya hizmet eden atıflar da ortadan kayboldu. Elbette bu, beyaz üstünlüğünün ya da ırkçılığın sonu anlamına gelmiyordu. Ancak beyaz üstünlüğü savunucuları, argümanlarını desteklemek için Ham’ın laneti hikâyesinden başka kaynaklara yönelmek zorunda kaldılar.

Philip C. Almond, Queensland Üniversitesi’nde din düşüncesi alanında emeritus profesördür ve Noah and the Flood in Western Thought (Cambridge University Press, 2025) adlı kitabın yazarıdır.

Kaynak: https://www.historytoday.com/archive/history-matters/noahs-ark-and-slave-trade

SOSYAL MEDYA