21.yüzyılda küresel güç rekabeti enerji, teknoloji ve kritik madenler ekseninde yeniden şekillenmektedir. Bu dönüşümün merkezinde yer alan nadir toprak elementleri (Rare Earth Elements – REE), modern ekonomilerin, askeri teknolojilerin ve yüksek teknoloji endüstrilerinin kilit girdisi hâline gelmiştir. Bu nedenle NTE tedarik zincirleri artık yalnızca ekonomik bir konu değil; jeopolitik, stratejik ve güvenlik boyutları olan küresel bir rekabet alanına dönüşmüştür. Bu süreçte nadir toprak elementleri (NTE), hem ekonomik hem askeri alanlarda kritik stratejik değer kazanmış, özellikle Çin ve ABD arasındaki rekabetin merkezinde yer almıştır. Nadir toprak elementlerinin üretim ve işleme kapasitesinin büyük oranda Çin tarafından kontrol edilmesi, küresel ölçekte tedarik bağımlılığı yaratmış ve iki güç arasında jeoekonomik gerilimlere yol açmıştır. NTE rekabeti yalnızca Çin ve ABD arasında yaşanan ikili bir çekişme değildir. Rusya, Hindistan, Avustralya, Afrika ülkeleri, Latin Amerika ve Güneydoğu Asya, kritik maden rezervleri ve stratejik politikalarıyla bu rekabetin parçası hâline gelmiştir. Böylece NTE mücadelesi çok kutuplu bir yapıya bürünmüş, uluslararası ilişkilerde yeni bir güç dengesi ortaya çıkmıştır.
Nadir Toprak Elementlerinin Stratejik Önemi
Nadir toprak elementleri, yeni teknolojinin neredeyse tüm ileri sistemlerinde kullanılan vazgeçilmez bir unsurudur. Savunma sanayiinden yapay zekâ donanımlarına, elektrikli araçlardan yarı iletkenlere kadar pek çok kritik ürün bu elementler olmadan üretilemez. Elektrikli araç motorlarından radar sistemlerine, yüksek güçte mıknatıslardan savunma sanayii ürünlerine kadar geniş bir kullanım alanına sahiptir. Örneğin bir F-35 savaş uçağında 400 kg’dan fazla nadir toprak elementi bulunması bu bağımlılığın boyutunu göstermektedir. Lazer sistemleri, güdüm mekanizmaları ve radar teknolojileri NTE olmadan üretilmesi mümkün değildir. Bu durum nadir toprak elementlerini askeri kapasite ve stratejik caydırıcılık açısından kritik hâle getirir.
Neodyum, praseodim, disprosyum gibi elementler, yüksek performanslı manyetik malzemelerin üretiminde kritik rol oynar. Rüzgâr türbinleri, akıllı telefonlar, elektrikli araçlar gibi ürünlerin vazgeçilemez bir parçası haline gelmiştir. Bu nedenle geleceğin enerji ve teknoloji sistemleri, NTE tedarik zincirlerinin güvenliğine bağımlıdır.
Ukrayna Savaşı ve Nadir Toprak Elementleri
Ukrayna, özellikle lityum, titanyum, zirkonyum ve bazı hafif NTE rezervleri açısından Avrupa’nın en kritik potansiyel tedarik noktalarından biridir. Savaş öncesi yapılan değerlendirmelerde Ukrayna, “Avrupa’nın gelecekteki kritik mineraller üssü” olarak görülüyordu. Bu durum, ülkeyi sadece askeri değil jeoekonomik bir rekabet alanına dönüştürdü. Rusya, Ukrayna’da kontrol ettiği bölgelerde önemli titanyum ve zirkonyum kaynaklarını kontrol altına alarak havacılık-savunma sanayisinde stratejik avantaj sağlamayı hedefledi. Moskova, küresel kritik mineraller pazarında Çin’e bağımlılığını azaltmak için Ukrayna rezervlerini jeopolitik kaldıraç olarak görüyor. ABD ise Ukrayna’nın NTE ve kritik mineraller potansiyelini Çin ve Rusya’ya karşı tedarik zincirini çeşitlendirme aracı olarak değerlendiriyor.
Savaşın uzaması, ABD ve Avrupa’nın savunma üretimini artırmasına yol açıyor; bu durum küresel NTE talebini daha da yükseltiyor. Çünkü savunma sanayii, lazerler, radarlar ve füze güdüm sistemleri için yoğun NTE kullanıyor. Çin bu alanda hâkim olduğu için dolaylı olarak savaşın jeoekonomik kazanım elde eden aktörü oluyor. NTE ve kritik mineraller, Ukrayna savaşında stratejik öncelik haline geldi. Enerji dönüşümü, savunma üretimi ve yarı iletken rekabeti nedeniyle ABD–Rusya–Çin arasındaki güç mücadelesi “kaynak savaşları” dönemine evrildi. Ukrayna’nın kontrolü, Avrupa’nın Çin’e bağımlılığını azaltma hedefi açısından hayati öneme sahiptir. Ukrayna savaşı, klasik bir jeopolitik çatışma olmanın ötesinde kritik mineraller, NTE, enerji dönüşümü ve savunma sanayi üretimi ekseninde ABD-Rusya-Çin rekabetinin merkezine oturmuştur.
Çin’in Nadir Toprak Elementleri Üzerindeki Hakimiyeti ve Küresel Rekabet
Çin dünya üretiminin %60–70’ini gerçekleştirmekte, işleme kapasitesinin ise %80’inden fazlasını elinde bulundurmaktadır. Bu durum Pekin’e ekonomik ve jeopolitik bir kaldıraç sağlamaktadır. Çin, düşük maliyetli üretim politikasıyla 2000’lerde ABD ve Japonya gibi ülkelerin maden tesislerinin kapanmasına yol açmıştır. Bu süreç Çin’in küresel pazar üzerindeki kontrolünü artırmıştır. Bu üretim kapasiteleri, kurduğu tedarik inciri ağları ekosistemi sayesinde tekel haline gelmiş olan Çin, NTE’yi jeopolitik bir baskı aracı olarakta kullanmaktadır. 2010 yılında Çin’in Japonya’ya yönelik NTE ihracat kısıtlaması uygulaması, bu kaynakların dış politika aracı olarak kullanılabileceğini göstermiştir. ABD ile rekabet arttıkça benzer uygulamaların tekrar etme ihtimali yüksektir. ABD, Çin’e bağımlılığını azaltmak için iç üretimi artırma, müttefiklerle işbirliği yapma ve alternatif teknolojilere yatırım politikasını benimsemiştir.
California Mountain Pass madeninin yeniden faaliyete geçirilmesi bu çabanın bir sonucu ancak işleme teknolojisinde ABD hâlâ Çin’e bağımlıdır. ABD, Avustralya, Kanada ve Afrika ülkeleriyle yeni tedarik anlaşmaları imzalayarak küresel bir NTE zinciri oluşturmaya çalışmaktadır. Washington, Nadir toprak elementlerine bağımlılığı azaltmak için geri dönüşüm, ikame malzemeler üzerine yapılan araştırmalar hız kazanmış, alternatif mıknatıs geliştirme
alanlarında Ar-Ge yatırımları yapmıştır.
Tablo 1: Ülkelere Göre NTE Rezervleri
| Ülke | Tahmini Rezerv (Milyon Ton REO) |
| Çin | 44 |
| Brezilya | 21 |
| Hindistan | 6.9 |
| Avustralya | 5.7 |
| Rusya | 3.8 |
| Vietnam | 3.5 |
| ABD | 1.9 |
| Grönland | 1.5 |
Grafik 1: NTE Rezervlerinin Dağılımı

Rusya NTE bakımından büyük rezervlere sahiptir (Sibirya, Yakutistan, Murmansk bölgesi). Ukrayna savaşı sonrası Batı’nın yaptırımları Rusya’yı kritik madenler üzerinden alternatif güç inşasına yöneltmiştir. Rusya, Çin ve Hindistan ile kritik mineraller konusunda işbirliğini artırmakta, böylece Batı dışı bir NTE bloklaşması oluşmaktadır. Rus askeri teknolojisi, özellikle elektronik harp sistemleri, NTE’ye bağımlıdır. Rusya, BRICS çerçevesinde NTE’nin uluslararası ticaretinin dolar dışı sistemle yapılmasını savunmaktadır. Bu durumun gerçekleşmesi halinde petrodolar sistemi benzeri ekonomik güç ortaya çıkarabilir böylece geleceğin stratejik kaynakların başında gelen NTE’nin yeni ekonomik düzenin merkezinde olmasını sağlayacaktır.
Hindistan yükselen Jeostratejik rolüyle alternatif olma potansiyeli
NTE rezervleri ve işleme kapasitesi açısından küresel rekabette yükselen bir aktördür. Hindistan, özellikle monazit kumlarında önemli miktarda NTE rezervlerine sahiptir. Hindistan, Çin’e karşı denge oluşturmak için ABD, Avustralya ve Japonya ile QUAD çerçevesinde NTE ortaklıkları kurmaktadır. Jeopolitik istikrarı, demografik kapasitesi ve Hindistan Okyanusu’ndaki konumu sayesinde Hindistan, Çin dışı bir üretim merkezi olarak dikkat çekmektedir.
Grafik 2: Küresel NTE Üretim Payları

Tablo 2: Ülkelerin NTE Stratejik Pozisyonu
| Ülke | Üretim Payı (%) | Jeopolitik Strateji |
| Çin | 70 | Küresel işleme tekelini koruma |
| ABD | 10 | Bağımlılığı azaltma, müttefik zinciri kurma |
| Rusya | 10 | Kaynak kartını diplomatik araç yapma |
| Hindistan | 5 | Yükselen üretici, Çin’e alternatif olma |
Afrika ve Güney Amerika: Yeni Jeoekonomik Alan
NTE savaşının görünmeyen cephesi Afrika ve Latin Amerika’dır. Tanzanya, Madagaskar, Kongo Demokratik Cumhuriyeti dünyanın en önemli kritik mineral rezervlerine sahiptir. Çin bu bölgede yoğun yatırım yapmakta; ABD ve AB ise bu alana hızla yönelmektedir. Brezilya ve Bolivya, lityum ve nadir toprak elementleri bakımından kritik konumdadır. Bölge, yeni “maden diplomasisi”nin merkezi hâline gelmiştir.
Türkiye’nin NTE potansiyeli
Türkiye’de Eskişehir-Beylikova sahasında büyük bir potansiyel NTE rezervi tespit edilmiştir. Türkiye’nin potansiyeli yüksek olmakla birlikte bu alanda büyük bir üreticiye dönüşebilmek için kapsamlı çalışmaların eşgüdümlü olarak yürütülmesi gerekmektedir. Üretim kapasitesi ve uluslararası piyasa etkisi için rezervin çıkarılabilir oksit miktarındaki verilerin net olarak belirlenmesi önem arz etmektedir. Bazı medya kaynakları çok yüksek potansiyelden bahsederken, bilimsel analizlerde güncel durumda daha temkinli yaklaşımlar yer almaktadır. NTE’nin teknik çıkarılabilirliği için ileri sondaj, işleme ve analiz çalışmaları kritik öneme sahiptir. Türkiye’de potansiyel olarak belirlenen bölgelerde araştırmalar yoğun olarak sürdürülmektedir. Tüm bu gelişmeler, Türkiye’nin NTE pazarında büyük bir aktör olabileceği anlamına gelmektedir.
Türkiye’nin savunma sanayii, enerji dönüşümü ve Ar-Ge ekosistemindeki son yıllardaki kapasite artışı, bu alanda rekabet gücünü artıran temel dinamiklerdir. Savunma teknolojileri, radar sistemleri, güdüm mekanizmaları, zırh kompozitleri ve yüksek sıcaklık süper alaşımları gibi kritik üretim alanlarında NTE vazgeçilmezdir. Türkiye’nin savunma sanayii, enerji dönüşümü ve Ar-Ge ekosistemindeki son yıllardaki kapasite artışı, bu alanda rekabet gücünü artıran temel dinamiklerdir. Savunma teknolojileri, radar sistemleri, güdüm mekanizmaları, zırh kompozitleri ve yüksek sıcaklık süper alaşımları gibi kritik üretim alanlarında NTE vazgeçilmezdir. Dolayısıyla Türkiye’nin yerli savunma sanayisini sürdürülebilir kılmak için NTE tedarik zincirini millîleştirmesi stratejik önem taşımaktadır. Enerji ve ulaşım sektörlerinde ise elektrikli araç motorları, rüzgâr türbinleri ve batarya teknolojilerinde kullanılan NTE bazlı mıknatıslar, Türkiye’nin yeşil dönüşüm hedefleri açısından kritik rol oynamaktadır. Küresel NTE talebinin önümüzdeki on yılda üç kat artacağı öngörüldüğünden, Türkiye’nin tedarik zincirinde erken pozisyon alması rekabet üstünlüğü sağlayacaktır. Bununla birlikte Türkiye’nin karşı karşıya olduğu temel risk, rafinasyon ve alaşım teknolojilerindeki dışa bağımlılıktır. Söz konusu teknolojiler Çin, Japonya ve Fransa ağırlıklıdır. Türkiye’nin katma değer zincirinde üst basamaklara çıkabilmesi için güçlü bir yerli Ar-Ge altyapısı, teknoloji transfer mekanizmaları ve çevreye duyarlı madencilik modelleri geliştirmesi zorunludur. Avrupa’nın coğrafi yakın tedarikçi arayışı, Türkiye’ye lojistik ve ticari açıdan önemli avantaj sunmaktadır. Gümrük Birliği statüsü, Türkiye’yi doğal bir bölgesel tedarik üssü hâline getirmektedir. Bu potansiyelin hayata geçmesi, kamu-özel işbirlikleriyle desteklenen esnek bir finansman modeli ve bütüncül bir NTE stratejisi gerektirir. Türkiye doğru teknoloji yatırımlarını, rafinasyon kapasitesini ve Ar-Ge ekosistemini güçlendirmesi hâlinde küresel NTE piyasasında yalnızca bir hammadde sağlayıcısı değil, jeopolitik ve ekonomik etkisi olan stratejik bir güç merkezi hâline gelebilir.
Çok Kutuplu NTE Rekabetinin Sistemik Paradigma Değişimine Etkisi
Nadir toprak elementleri, 21. yüzyılın en stratejik hammaddesi hâline gelmiş ve çok kutuplu küresel güç mücadelesinin merkezine oturmuştur. Çin–ABD rekabeti bu alanın ana eksenini oluştururken, Rusya, Hindistan, Afrika ve Latin Amerika da oyunun kritik aktörleri hâline gelmiştir. Bu nedenle NTE mücadelesi artık jeoekonomik baskı araçlarının, tedarik zinciri savaşlarının, teknoloji ambargolarının, küresel ittifak değişimlerinin
belirleyici olduğu uzun soluklu bir güç yarışıdır. Nadir toprak elementleri rekabetinin sıcak savaşa dönüşme ihtimali teorik olarak mümkün olsa da pratikte düşük görülmektedir. Küresel ölçekte kısa vade de sıcak savaş olasılığı düşük olmakla birlikte, NTE eksenli jeoekonomik bir soğuk savaş döneminin başladığı açıktır. Bu rekabet, geleceğin enerji dönüşümünü, askeri dengelerini ve küresel teknolojik düzenini belirleyecek temel faktörlerden biri olacaktır. Çin, ABD pazarına ihracata; ABD ise Çin’in üretim gücüne bağımlıdır. Bu bağımlılık savaş maliyetini artırmaktadır. Sıcak bir savaş, fayda maliyet analizi bakımından küresel ekonominin sonunu getirbilir. Kısa vadeli olarak her iki aktörün de çıkarlarına aykırı bir durumdur. Ekonomik karşılıklı bağımlılık, maliyet-fayda dengesi ve küresel piyasa istikrarı bu ihtimali sınırlandırmaktadır. Asıl rekabet, sıcak savaştan ziyade jeoekonomik ve teknolojik bloklaşma şeklinde ilerlemektedir.
Çin–ABD çekişmesi NTE rekabetinin merkezinde olsa da diğer aktörlerin yükselişi çok kutuplu bir yapı ortaya çıkarmıştır. Afrika, Orta Asya ve Hint-Pasifik, NTE üzerinden vekâlet rekabetinin yaşanabileceği alanlardır. NTE rekabeti aynı zamanda ekonomik blok arasında yeni bir küresel ayrışmanın habercisidir. Teknolojik, ideolojik ve Sosyolojik paradigma değişimi küresel bazda ekopolitik yeni bir düzen meydana getirecektir.
Ekopolitik bakımdan verileri analiz edildiğinde 1929 dünya ekonomik krizinde olduğu gibi yüzyıl sonra küresel bazda büyük buhran benzeri bir dönüşümün eşiğine gelindiği değerlendirilmektedir. Bu kriz sadece finans merkezli değil; aynı anda birden fazla alanda olabilir; Finansal çöküş, enerji ve gıda krizi, nadir toprak elementleri üzerinden jeopolitik çatışma, dijital ekonomi çöküşü, tedarik zinciri kırılmaları, bloklaşmış dünya ekonomisinin parçalanması, 2029–2035 arasında yaşanabilecek hibrit bir mega-kriz ihtimali büyük sıfırlama teorisinin küresel bazda pratiğe geçmesine sebep olabilir.
Ulus devlelerin büyük borçlanma altında olduğu, toplumsal gelir adaletsizliğin dünya genelinde ciddi rakamlara ulaştığı bir tabloda kapitalizme dayalı ekonomik düzenin son perdesine gelindiğini net biçimde gösteriyor. ABD, 250. yılına girerken batan bir geminin başkanı olduğunu trajikomik şekillerde ifade eden Trump, izlediği politikalarla bu iflası durdurmasının akisne sistemin çöküşünü hızlandırmaktadır. Mevcut düzenin yerine covid-19 pandemisiyle birlikte yoğun bir şekilde sunulan yeni formattaki sosyalist ve kapitalist değerlerin bir karışımını andıran, sömürgeciliğin geliştirilmiş bir versiyonu niteliğindeki “globalizm” düzeni insanlığın yeni kurtuluş reçetesi olarak sistematik bir şekilde pazarlanmaktadır.
*Enes Güneyli: Milletlerarası Eğitim, Teknoloji ve ARGE Merkezi – METAM Başkanı
