NATO’yu Unutun: Baltık Ülkeleri, Varşova’nın Yanında Yer Almalı

Eski dünya düzeni sona erdi ve yenisi doğmakta. Baltık ülkeleri gibi risk altındaki devletler de dâhil olmak üzere tüm ülkeler, çağa ayak uydurmak için stratejilerini değiştirmelidir. NATO gibi hantal ve ciddiyetsiz örgütleri terk edip, Polonya’nın liderliğindeki daha küçük bir ittifaka yönelmek, onlar için iyi bir başlangıç olacaktır.
Ekim 11, 2025
image_print

Son on yılda Rusya’nın faaliyetleri hakkında bolca korku tellallığı yapıldı. Washington’daki Russiagate (Rusya bağlantısı) aldatmacasından, Berlin’den Viyana’ya, Paris’ten Sofya’ya kadar uzanan her türlü popülist sağ partiyi – bilerek ya da bilmeden – Moskova’nın ajanı olarak karalamaya kadar, “Rusya, Rusya, Rusya” establishment’ın (yerleşik düzenin) en sevdiği çığlık hâline geldi. Bu yüzden, siyasete mesafeli insanların, Rusya’nın Doğu Avrupa’ya – özellikle Polonya ve Baltık ülkelerine – yönelik tekrarlayan saldırılarına dair haberleri artık duymamayı tercih etmelerini mazur görmek mümkündür.

Ancak geçmişteki bu yalanların aksine, söz konusu saldırılar bütünüyle gerçektir. Estonya hava sahası yakın zamanda üç Rus jeti tarafından en az 12 dakika boyunca ihlal edildi ve bildirildiğine göre jetler NATO pilotlarının sinyallerini görmezden geldi. Rusya’nın kısa süre önce Polonya’ya gerçekleştirdiği insansız hava aracı (İHA) saldırısının aksine – ki teknik olarak sinyal sahteciliği (spoofing) ile yapılmış olabilir (gerçi bu pek olası değildir) – bu jetler Estonya hava sahasına o süre boyunca açıkça kazara girmemiştir. Bu olaydan hemen önce, başka bir Rus İHA’sı Letonya’ya uçmuş, Danimarka ve Litvanya’da ise kimliği belirsiz İHA’lar görülmüştür.

Danimarka’nın endişelenmesini gerektirecek pek bir sebep yok, zira Rusya sınırından oldukça uzakta yer alıyor. Ancak Baltık ülkeleri adeta Rusya’nın karşısına sıralanmış durumda. Bu ülkeler son birkaç yıl içinde silahlı kuvvetlerini önemli ölçüde güçlendirdiler – ve sivil askerî katılımı artırdılar – ancak hâlâ son derece küçükler; en büyükleri olan Litvanya’nın yüzölçümü yalnızca yaklaşık 65.000 kilometrekare. Ayrıca, Estonya’nın Rusya sınırındaki Narva gibi bazı bölgelerde nüfusun çoğunluğu Rusça konuşuyor ve bu insanlar, hava sahası ihlalinden daha ciddi bir olay yaşanması hâlinde Rusya’nın yanında yer alabilir.

Baltık ülkelerinin çözümü, ABD, Birleşik Krallık, Almanya, Fransa ve Türkiye gibi büyük oyuncuların yer aldığı NATO kulübüne yönelmek oldu. Ancak bu yaklaşım yetersiz kalıyor.

Başkan Donald Trump, Rus jetlerinin NATO toprakları üzerinde düşürülmesini onayladı, fakat Amerikan askerlerinin müdahil olup olmayacağı konusunda açık konuşmaktan kaçındı ve yalnızca “Duruma bağlı” dedi.

Peki ya Fransa? Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesinden sonra bile Paris, Moskova’ya iki savaş gemisi satmaya çalışıyordu. Napolyon dönemi ve Kırım Savaşı hariç tutulursa, Fransa ile Rusya arasında düşmanlık geçmişi pek yoktur; hatta tartışmalı olsa da, müttefik olarak daha uzun bir tarihe sahiptirler. Bunun nedeni, her iki ülkenin de coğrafi konumları itibarıyla güçlü bir Almanya tarafından tehdit edilmesidir; Fransa açısından bakıldığında, uzaklardaki Baltık devletleri Moskova’nın kontrolüne geçse bile dünya sona ermeyecektir.

Almanya ise tarihsel olarak Baltıklarla güçlü bir bağa sahipti; zira bu topraklar bir zamanlar Baltık-Alman soyluları tarafından yönetilmekteydi. Yüzyıllar boyunca bu bölge, çeşitli Rus ve Germen devletleri arasında bir savaş alanı oldu. Ancak Sovyetler Birliği, o Almanların sınır dışı edilmesini sağladı ve her ne kadar Alman birlikleri kısa süre önce bölgede bir NATO tatbikatına katılmış olsa da, Berlin Baltık güvenliği konusunda gerçek bir yatırım yapmayacağını net biçimde ortaya koyuyor; “drone duvarı” fikrine ise şimdiden burun kıvırmış durumda.

Peki ya Birleşik Krallık? Ukrayna’yı savunuyormuş gibi bir görüntü sergiliyor – güneydoğu Avrupa’daki etkisini genişletmeye çalışıyor – ancak 2025 Ulusal Güvenlik Stratejisi’nde Baltık ülkelerine yalnızca bir kez değiniyor; o da yalnızca Rus gemilerini Birleşik Krallık’a komşu sulardan uzak tutma bağlamında.

Son olarak, yakın zamanda Litvanya’ya bir radar uçağı gönderen Türkiye var. Ancak Ankara, Suriye’deki gelişmelere odaklanmış durumda ve Tallinn yüzünden Rusya ile savaşa girmez.

Tüm bunlar, 20. yüzyılın düşünce tarzına – 30’u aşkın üyeye sahip büyük ölçekli askerî örgütlenmelere – bel bağlamanın, Baltık ülkeleri için en iyi yol olmayabileceğini ortaya koyuyor. Dünya çok kutuplu bir hâle gelirken, bu ülkeler geçmişteki çok kutupluluk örneklerinden ilham almalı ve 20. yüzyıl zihniyetinden sıyrılmalıdır. Bunu yapabilmek içinse başka bir başkente yönelmeleri gerekiyor: Varşova’ya.

Polonya uzun süredir çalkantılı bir iç siyasete sahip ve hükümeti, milliyetçi bir cumhurbaşkanı ile yumuşak merkezci bir başbakan arasında bölünmüş durumda. Ancak her ikisi de Polonya’nın Avrupa’nın en güçlü ülkesi olması gerektiği konusunda hemfikir. Ülke, askerî harcamalarını olağanüstü ölçüde artırdı ve muhtemelen Fransa dışında Avrupa Birliği’ndeki en güçlü orduya sahip olduğunu iddia edebilir.

Polonya, burada adı geçen diğer ülkelerden farklı olarak, Rusya’nın Baltık ülkelerini yeniden ele geçirmesini engellemek için gerçekten geçerli bir nedene sahiptir. Zira Rusya, Polonya’nın kuzeyinde ve Litvanya’nın güneybatısında sınırı olan Kaliningrad eksklavına hâlihazırda sahiptir; Baltık ülkelerini ele geçirmesi durumunda, Rusya Polonya’yı kuzeyden ve doğudan (Belarus üzerinden) tamamen tehdit eder hâle gelecektir – bu da kabul edilemez bir durumdur.

Dolayısıyla, daha önce de belirtildiği üzere, küçük ama hafife alınmayacak Baltık ülkeleri, Polonya ile dört üyeli bir askerî ittifak kurmaya çalışmalı ve net bir karşılıklı savunma anlaşması imzalamalıdır. NATO’nun kirli küçük sırrı, 5. Madde’nin neredeyse anlamsız olmasıdır; çünkü bu madde, başka bir NATO üyesinin yalnızca “gerekli gördüğü şekilde” karşılık vermesini öngörür – bu da sempatik bir tweet ya da bir kutu Kevlar kask anlamına gelebilir. Rusya’nın yoklama yapmasının nedeni de budur: 5. Madde’nin sınırının tam olarak nerede olduğunu görmek.

Ancak bir Polonya–Baltık İttifakı – her ne kadar tam anlamıyla bir Polonya-Litvanya Birliği olmasa da, 16.–18. yüzyıllardaki tarihî bağları hatırlatacak çeşitli isimler bulmak eğlenceli olabilir – açıkça şunu belirtmeli ve belirtmeye muktedir olmalıdır: bir üyeye yönelik saldırı, diğer üyelerin tehdidi ortadan kaldırmak üzere askerî müdahalede bulunmasını gerektirir. Rusya, Polonya’yla doğrudan karşı karşıya gelmekten muhtemelen kaçınacaktır (nitekim Polonya, Sovyetler Birliği’ni savaşta yenmiş az sayıdaki ülkeden biridir); bu nedenle, daha kolay bir av olarak gördüğü Baltık ülkelerine odaklanmıştır.

Böyle bir adım, Polonya’nın statüsünü yükselterek ülkenin lehine olacak; Baltık ülkelerine ise gerçek bir koruma sağlayarak elbette onların da yararına olacaktır. Bu durum, yeni ve daha küçük bir ittifaka duyulan ihtiyacı vurguladığı için NATO açısından zararlı olabilir. Bu da Brüksel’i kaygılandıracaktır; zira güç merkezi hızla Varşova’ya kayacaktır. Ancak Baltık ülkeleri ve Polonya, bazı duygular incinecek diye güvenliklerini riske atmamalıdır.

Eski dünya düzeni sona erdi ve yenisi doğmakta. Baltık ülkeleri gibi risk altındaki devletler de dâhil olmak üzere tüm ülkeler, çağa ayak uydurmak için stratejilerini değiştirmelidir. NATO gibi hantal ve ciddiyetsiz örgütleri terk edip, Polonya’nın liderliğindeki daha küçük bir ittifaka yönelmek, onlar için iyi bir başlangıç olacaktır.

Kaynak: https://brusselssignal.eu/2025/10/forget-nato-the-baltics-should-stand-with-warsaw-in-a-four-part-defence-pact/