ABD-Hindistan: Büyük Resim-5
Dünyanın en büyük şirketleri artık yalnızca gelir ve varlık açısından değil, aynı zamanda siyasi sonuçları şekillendirme kapasiteleri açısından da çoğu hükümetle boy ölçüşüyor. Bu güç, milyarderlerin devasa kişisel servetleriyle daha da pekişiyor; bu servet, onlara kamu politikaları, yasalar ve düzenlemeler üzerinde orantısız bir nüfuz sağlıyor.
Aşırı servet ve güç yoğunlaşması, politika yapıcıların açık ya da örtük aktif desteği olmadan gelişemezdi. Hükümetler bu servetlerin inşa edildiği hukuki, düzenleyici ve siyasi ortamı kendileri yarattıkları için özel serveti sınırlama, düzenleme hatta kamulaştırma yetkisine de sahipler. Bunu nadiren yapmaları kapasite eksikliğini değil, bilinçli bir siyasi tercihi yansıtıyor.
Dolayısıyla oligark olmak doğası gereği güvencesiz bir durumdur. Ahbap-çavuş kapitalizmi büyük avantajlar sunar, ancak aynı zamanda yapısal riskler de barındırır. Bunların başında siyasi değişim gelir: ister seçimle ister zorla gelsin yeni liderlik önceki yönetim tarafından kayırılan elitlere aynı korumayı ya da ayrıcalıkları sunmayabilir.
Bu tehlike, özellikle liderlerin kaprislerinin çoğu zaman kurumsal denetimlerin önüne geçtiği otoriter veya kişiliğe dayalı rejimlerde belirgindir. Gözden düşmek pek çok nedenle olabilir: yetersiz sadakat gösterileri, yetersiz ödemeler, saray entrikalarına karışmak, potansiyel rakip olarak algılanmak veya kişisel husumet. ABD Başkanı Donald Trump ile Elon Musk arasındaki kararsız dostluk bunun en bariz örneğidir.
Ancak jeopolitik gerilimlerin artmasıyla birlikte oligarklar artık yalnızca iç tehditlerle değil, küresel güç mücadeleleriyle de karşı karşıya. Küresel güç mücadelelerinin giderek daha fazla içine çekilen bu oligarklar, destekledikleri liderlere baskı yapmak veya onları zayıflatmak isteyen düşman dış güçlerin kolay hedefleri haline geldiler.
2022’deki Ukrayna işgalinin ardından Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e yakın oligarklara ABD ve Avrupa Birliği’nin uyguladığı yaptırımlar bunun örneğidir. Bu önlemler savaşın gidişatını değiştirmekte etkisiz kalmış olsa da, hedef alınanların yaşamlarını ve işlerini kökten sarsmıştır.
Hindistanlı milyarderler Gautam Adani ve Mukesh Ambani de Amerika’nın hedef tahtasına oturmuş durumda. İkisi de Başbakan Narendra Modi ile olan bağlarından büyük kazançlar elde ettiler; kendisi de bu oligarklar gibi bir Gujarati’ydi ve servetleri onun siyasi yükselişiyle paralel olarak arttı. Bu da onları ABD ile Hindistan arasındaki devam eden ticaret görüşmelerinde kullanışlı birer pazarlık kozu haline getirdi.
Elbette Ambani’nin Reliance Grubu, Modi iktidara gelmeden çok önce işini büyütmek için siyasi nüfuzdan faydalanma sanatını ustalıkla geliştirmişti. Ancak Modi ile kurduğu ittifak Reliance’ın hâkimiyetini yeni zirvelere taşıdı. Adani’nin yükselişi ise Modi ile ayrılmaz bir şekilde bağlantılıdır; bu bağ, Modi’nin Gujarat başbakanlığı dönemine kadar uzanır.
Her iki oligark, özellikle de Adani, mali imparatorluklarını genişletmek için Modi’ye yakınlıklarına güvendiler, çıkarlarına uygun düzenleyici reformlardan yararlandılar ve çoğu zaman kamu ihalesi olmadan kazançlı özelleştirme anlaşmaları yoluyla devlet varlıklarını satın aldılar. Ayrıca Modi yönetiminin hedef aldığı başarılı firmaları satın alarak yeni sektörlere girip, potansiyel rakipleri etkisiz hale getirdiler.
Ayrıca Ambani ve Adani, kamu bankalarına ayrıcalıklı erişim sağlamış, borçlarını asgari denetimle yeniden yapılandırmalarına izin veren uygun kredi koşulları elde etmişlerdir. Modi’nin uluslararası seyahatlerinde sık sık yanında yer almalarıyla kanıtlanan siyasi bağlantıları, onların yurt dışında önemli sözleşmelere imza atmalarına da yardımcı oldu.
Bu siyasi ittifaklar, denetleyici kurumların yumuşak tutumuna da yansımıştır. Adani örneğinde, ABD merkezli kısa vadeli satış firması Hindenburg Research tarafından ortaya çıkarılan, vergi cenneti offshore şirketleri aracılığıyla hisse senedi manipülasyonu yaptığı iddiaları cılız bir tepkiyle karşılanmıştır. Hindistan Menkul Kıymetler ve Borsa Kurulu gibi kurumlar ciddi bir soruşturma yürütmeyi reddetmiştir.
Tüm bunlar, Trump yönetiminin Ambani ve Adani’nin peşine düşme kararını özellikle çarpıcı kılıyor. Resmi olarak Ambani, Rus petrolünün alım-satım ticaretinden kâr elde ettiği ve ABD yaptırımlarını fiilen atlattığı gerekçesiyle inceleme altına alınırken, Adani’nin rüşvet aldığı iddiasıyla ilgili soruşturma başlatıldı. Ancak Trump’ın bu adımları, Modi’yi çekirdek çevresi üzerinden baskı altına alma yönünde hesaplanmış bir girişim gibi görünüyor. Yaraya tuz basan şey ise bu girişimin Modi’nin uzun süredir “gerçek dost” olarak tanımladığı bir ABD başkanından gelmesidir.
Bununla birlikte, son dönemde çöken ABD-Hindistan ticaret görüşmeleri pek çok nedenden kaynaklanıyor ve çoğu halen açıklanmış değil. Modi, hükümetinin uzun süredir karaladığı ve bastırdığı çiftçi protesto hareketini kesinlikle şaşırtacak şekilde tek kaygısının Hintli çiftçileri korumak olduğunu iddia etti.
Trump ise önceliğinin Amerikalı üretici ve işçilere daha iyi bir anlaşma sağlamak olduğunu savunuyor. Gerçekte ise taleplerinin çoğu ABD merkezli çokuluslu şirketlerin ve kendi şirketlerinin çıkarlarını ilerletmeye yöneliktir.
Ancak Trump’ın geçmiş performansı göz önüne alındığında, kişisel kindarlığının rol oynamadığını düşünmek zor. Modi, Trump’ın yakın zamanda Hindistan-Pakistan ateşkesini arabuluculukla sağladığına dair, Nobel Barış Ödülü adaylığını güçlendireceğini umduğu şüpheli iddiasını onaylamayı reddettiğinden beri iki lider arasındaki ilişkiler gözle görülür şekilde soğudu. Modi’nin iş birliği yapmayı reddetmesi, uğruna çabaladığı umudu fiilen raydan çıkardı.
Trump ve Modi, birbirlerinin gerçek önceliklerini anlayacak kadar kurnaz ve çıkarcı. Trump, Modi’nin milyarderlerini hedef alarak Hindistan hükümetinden önemli tavizler koparmanın en etkili yolunu bulmuş olabilir. Modi boyun eğerse, bu yalnızca siyasi açıdan pahalıya mal olan bir hata olmayacak; aynı zamanda Hindistan ve dünya ekonomisi için geniş kapsamlı sonuçlar doğuracak bir trajedi olacaktır.
Jayati Ghosh, Massachusetts Amherst Üniversitesi’nde ekonomi profesörü, Roma Kulübü’nün Dönüşümsel Ekonomi Komisyonu üyesi ve Uluslararası Kurumsal Vergilendirme Reformu Bağımsız Komisyonu eş başkanıdır.
Kaynak: https://www.project-syndicate.org/onpoint/what-trump-s-tariffs-mean-for-india
Tercüme: Ali Karakuş