Maske Düştü: Gazze ve Batı’nın Ahlak Miti

Gazze’deki savaş, Batılı güçlerin cilalı halkla ilişkiler kampanyalarını ve ahlaki pozlarını ortadan kaldırdı. Geriye kalan ise rahatsız edici bir gerçek: Batı’nın insan haklarına bağlılığı çoğu zaman koşullu, seçici ve derinlemesine siyasallaşmış durumda. İnsan hakları, müttefikler için harcanan; değersiz görülenlerden esirgenen bir para birimi gibi kullanılıyor. Filistin halkının çektiği acılar, bu sözde “medenî” toplumların birçoğu için insan haklarının evrensel bir ilke değil, stratejik bir araç olduğunu açığa çıkardı.
Nisan 17, 2025
image_print

On yıllar boyunca dünya, Batı’nın özenle inşa edilmiş bir imajıyla beslendi: özgürlüğün, adaletin ve insan haklarının kılavuz feneri. Kendini “özgür dünyanın lideri” olarak ilan eden Amerika Birleşik Devletleri, uzun süredir demokrasinin küresel koruyucusu rolünü üstlendi. Avrupa Birliği de benzer duyguları yineleyerek, uluslararası hukuku ve insani değerleri gururla savundu. Peki ya Birleşmiş Milletler? Görünüşte tarafsız bir hakem, barışın koruyucusu, sesi olmayanların sesi.

Ama Gazze kanadığında, maske düşüyor.

Gazze’de savaş sırasında tanık olduğumuz şey yalnızca insani bir felaket değil—uzun süredir adaleti savunduğunu iddia eden sistemlerin ahlaki çöküşüdür. Bu mesele siyasi ittifaklarla ya da ulusal çıkarlarla ilgili değil. Bu, Batı’nın söylemleriyle eylemleri arasındaki, insan hakları bildirgelerine kazınmış ilkelerle bombalanmış mahallelerin molozlarında kuruyan kan arasındaki dehşet verici kopuklukla ilgilidir.

“Ahlaki Süper Güçler”den Sağır Edici Bir Sessizlik

Yüzlerce Filistinli çocuğun öldürüldüğü, tüm ailelerin hava saldırılarıyla yok edildiği, gazetecilerin ve yardım görevlilerinin adeta stratejik bir hassasiyetle hedef alındığı bir ortamda, Batı dünyası hesap vermekten kaçınan özenle seçilmiş açıklamalardan fazlasını sunmuyor.

Özellikle Amerika Birleşik Devletleri, savaş suçlarına dair kanıtlar giderek artmasına rağmen İsrail’e yalnızca diplomatik değil, aynı zamanda mali ve askeri destek sağlamaya devam ediyor. Amerikalı liderler diğer ülkelerdeki insan hakları ihlalleri konusunda dünyaya ahlaki nutuklar atarken, Gazze’deki katliamı olduğu gibi adlandırmayı reddediyorlar. Bunun yerine, “meşru müdafaa” adı altında bu eylemleri meşrulaştırıyorlar—ki bu ifade, ayrım gözetmeden bombalamanın bahanesi haline geldiğinde anlamını yitiriyor.

Avrupa’nın İkiyüzlülüğü

Avrupa da ne yazık ki bu konuda vahim biçimde yetersiz kaldı. Ukrayna’yı işgal ettiği için Rusya’yı hızla ve haklı olarak kınayan ülkeler, konu Gazze olunca aniden suskunluğa bürünüyor. Ukrayna’ya destek için sokaklara dökülen o güçlü ahlaki öfke, burada dikkat çekici biçimde yok. Çifte standartlar tüm çıplaklığıyla ortaya çıkıyor: bazı hayatlar yas tutulmaya ve dayanışmaya değer görülürken, diğerleri değersiz sayılıyor.

BM’nin Güçsüzlüğü—ya da Suç Ortaklığı mı?

Bu arada Birleşmiş Milletler, etkisizliğin trajik bir sembolü haline gelmiş durumda. Açıklamalar yapılıyor, oylar kullanılıyor ama katliam sürüyor. Veto yetkileri ve siyasi ittifaklar nedeniyle felç olmuş Güvenlik Konseyi, gerçek anlamda hiçbir koruma sağlayamıyor. Gazze’nin çığlıkları BM salonlarında yankılanıyor ama bürokrasi ve jeopolitik oyunlar arasında boğulup gidiyor.

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin hazırlanmasına katkı sunmuş olan aynı kurum, şimdi bu haklar gerçek zamanlı olarak paramparça edilirken yalnızca aciz bir seyirci gibi duruyor.

Gazze Yalanı Ortaya Çıkardı

Gazze’deki savaş, Batılı güçlerin cilalı halkla ilişkiler kampanyalarını ve ahlaki pozlarını ortadan kaldırdı. Geriye kalan ise rahatsız edici bir gerçek: Batı’nın insan haklarına bağlılığı çoğu zaman koşullu, seçici ve derinlemesine siyasallaşmış durumda. İnsan hakları, müttefikler için harcanan; değersiz görülenlerden esirgenen bir para birimi gibi kullanılıyor. Filistin halkının çektiği acılar, bu sözde “medenî” toplumların birçoğu için insan haklarının evrensel bir ilke değil, stratejik bir araç olduğunu açığa çıkardı.

Hayal Kırıklığı Neden Bu Kadar Derin

Bu ihanetin bu kadar derin sarsmasının nedeni, böyle olmaması gerektiğiydi. Pek çok insan özgürlük, adalet ve eşitlik ideallerine yalnızca birer slogan olarak değil, birer ölçüt olarak inanmıştı. Bu ideallerin silaha dönüştürüldüğünü ya da işlerine gelmediğinde bir kenara atıldığını görmek yalnızca hayal kırıklığı yaratmakla kalmıyor—yıkıcı bir etki bırakıyor.

Gazze’de sadece bir insani kriz yaşamıyoruz. Uluslararası kurumların ahlaki dokusunun çözülüşüne tanıklık ediyoruz. Batı, BM, insan onurunu korumak için inşa edilen tüm sistemler—hepsi başarısız oldu. Daha da kötüsü, belki de en kritik zamanlarda bu değerlere aslında hiçbir zaman gerçekten bağlı olmadıklarını gösterdiler.

Toz duman dağıldığında geriye şu soru kalacak: Kim insanlığın yanında durdu, kim boş lafların arkasına saklandı?

 

*Zarifah Al-Bash, Katar’ın Doha kentinde yaşayan bir yazar ve yorumcudur. Adalet, küresel siyaset ve medya anlatılarıyla insan haklarının kesişim noktaları üzerine yoğunlaşmaktadır.

 

Kaynak: https://www.counterpunch.org/2025/04/15/the-mask-has-fallen-gaza-and-the-myth-of-western-morality/