Malezya Güney Çin Denizi üzerinde sessizce Türk İHA’larını uçuruyor

Malezya’nın Güney Çin Denizi meselesine yaklaşımı ne safça ne de saldırgancadır. Sessiz güç projeksiyonu, stratejik öngörü ve büyük güç tiyatrolarına çekilmeyi reddetme temellidir. Atlantik ve Asya arasında bir köprü olan Türkiye ile çalışarak Malezya, sadece savunma kapasitesi inşa etmiyor; ASEAN ülkelerinin kendi şartlarıyla kendi söylemlerini ortaya koyduğu bir geleceği şekillendiriyor.
image_print

Malezya’nın Türk İHA’larını konuşlandırması, ABD ya da Çin tarafını seçme baskısına karşı stratejik ve hesaplanmış bir önlemdir.

Haziran 2025’te Malezya, deniz yetki alanı farkındalığını güçlendirme yönünde kararlı ama düşük profilli bir adım atarak üç adet Türk yapımı Anka S insansız hava aracının (İHA) konuşlandırıldığını teyit etti.

Orta irtifa – uzun havada kalış süresine (MALE) sahip bu İHA’lar Labuan şehrinden kalkarak faaliyet gösterecekler ve ilk sortilerini bu yıl içinde Güney Çin Denizi üzerinde başlatmaları bekleniyor. Ancak, bu tür konuşlandırmaların sembolik anlamı—özellikle Güney Çin Denizi gibi ihtilaflı ve stratejik olarak hassas bir bölgede—dikkatle yorumlanmalıdır.

Bu durum, ABD ile Çin arasında taraf seçmekle ilgili değil. Herhangi bir güce yönelik saldırgan bir mesaj da değil. Bunun yerine Malezya’nın bu tercihi, sessiz diplomasi doktrinini yansıtıyor: provoke etmeden egemenliği ve gerginlik yaratmadan hazırlığı önceliklendiren bir doktrin.

Güney Çin Denizi, bölgesel gazete manşetlerinde gündeme geldiğinde, genellikle Çin ile Güneydoğu Asya arasında sıfır toplamlı bir mücadele gibi yansıtılır. Oysa bu yaklaşım, Malezya’nın yaklaşımındaki inceliği göz ardı ediyor.

On yıllardır Malezya, ilkeli etkileşim politikasını benimsemiştir—Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (UNCLOS) kapsamındaki deniz haklarını savunurken Çin ile yapıcı, çoğu zaman sıcak ilişkilerini sürdürmüştür.

Malezya’nın gözetleme İHA’ları satın alması, bu geleneği baltalamaz. Aksine, çıkarlarımızı netlik ve sükûnet içinde savunma kararlılığımızı pekiştirir—teslimiyet ya da çatışma değil.

Türk Havacılık ve Uzay Sanayi (TUSAŞ) tarafından geliştirilen Anka S, ABD’den General Atomics’in (MQ-9 Reaper) ve Çin’den AVIC’in (Wing Loong II) teklif verdiği şeffaf bir uluslararası ihale süreciyle seçildi.

Malezya’nın Türkiye’yi seçmesi, ABD veya Çin’in reddi değil; stratejik uyum, uygun maliyet, güvenilirlik ve siyasallaşmamış savunma alımı temelli bir tercih oldu.

24–30 saatlik havada kalış süresi, şifreli uydu iletişimi, sentetik açıklıklı radar, EO/IR kameralar, hareketli yer hedefi göstergeleri (GMTI) ve dost-düşman tanımlama sistemleri (IFF) ile Anka S platformu, Malezya’nın münhasır ekonomik bölgesindeki (EEZ) faaliyetleri izleme kapasitesini artırırken diplomatik dengemizi de koruyor.

Ayrıca bu İHA’ların silahsız olduğunu vurgulamak gerekir. Bunlar birer gözetleme platformudur, saldırı sistemleri değildir. Malezya deniz alanını askerileştirmiyor; karmaşık ve çakışan hak iddialarının, yasadışı balıkçılığın, korsancılığın ve artan ticari faaliyetlerin olduğu bir bölgede deniz durumsal farkındalığını güçlendiriyor.

Verilmek istenen mesaj nettir: Malezya izliyor—tehdit etmiyor. Malezya haklarını savunuyor—yeni hak iddialarında bulunmuyor.

Bir savunma alımından öte, Anka S Malezya ile Türkiye arasındaki olgunlaşan ortaklığın bir sembolüdür. ASEAN’ın Sektörel Diyalog Ortağı ve NATO’nun en büyük ikinci askeri gücü olan Türkiye, Doğu ile Batı’nın eşsiz bir kesişim noktasında yer almaktadır.

Hem ABD hem de Çin ile güçlü ilişkiler sürdüren Türkiye, bağımsız diplomasi yürütme konusunda da itibarlı bir konuma sahiptir.

Türkiye’nin Rusya, Avrupa ve İslam dünyasıyla kurduğu stratejik denge, ASEAN’ın tarafsız ama etkin diplomasi yaklaşımıyla örtüşüyor. Pek çok açıdan Türkiye, Malezya’nın jeopolitik duruşunun bir yansımasıdır: egemenliğinde kararlı, ortaklıklarında esnek.

Türkiye’nin savunma sanayi, geleneksel büyük güçlerle yapılan işbirliklerinde sıklıkla eksik kalan bir unsuru da tamamlıyor—karşılıklı saygı ve ortak teknolojik gelişim. Anka S, Türkiye’nin yerli geliştirdiği bir ürün olup, özelleştirme, eğitim ve potansiyel ortak üretim için daha fazla alan sağlamaktadır.

Malezya örneğinde, bu İHA’ların altyapı kurulumu ve eğitimleri yerel firma G7 Aerospace işbirliğiyle yürütülüyor. Bu da bilgi transferi ve ekonomik fayda yaratılmasına olanak tanıyor.

Gelecekte silahlandırma gibi yükseltmelerin yapılması durumunda dahi, süreç tamamen şeffaf ve bağımsız bir şekilde yürütülebilecektir.

Peki, neden Türkiye ve neden şimdi? Cevap, hem bölgesel hem küresel dinamiklerde gizlidir. ASEAN üye devletleri, giderek şiddetlenen ABD-Çin rekabetinde dikkatli bir denge kurma arayışındadır.

Bir yandan, ABD Asya’daki müttefiklerini ve ortaklarını savunma harcamalarını artırmaya ve sıklıkla örtülü sınırlama önerileriyle birlikte Hint-Pasifik stratejisini benimsemeye çağırdı. Öte yandan, Çin bölgesel sulardaki askeri ve sahil güvenlik varlığını genişleterek deniz diplomasisinin sınırlarını test etti.

Ancak Malezya, pasifist değil ama barış yanlısı tarafsız duruşunu kararlılıkla sürdürüyor. Türkiye’nin seçilmesi, Malezya’nın savunma duruşunu süper güçlerden birinin etkisine girmeden güçlendirebileceğinin açık bir göstergesidir.

Anka S herhangi bir askeri blok veya kuşatma gündeminin parçası değildir. Uluslararası hukuk ve ulusal çıkarlara dayanan egemen gözetlemenin bir aracıdır.

Türkiye ayrıca aşırıya kaçmadan stratejik güvenilirlik de sunmaktadır. Pakistan, Katar ve Endonezya dâhil olmak üzere hem NATO hem de NATO dışı ülkelerle güçlü savunma bağları kurmuştur.

Anka S ve ünlü Bayraktar TB2 gibi İHA’ları, Suriye ve Libya’dan Dağlık Karabağ ve Ukrayna’ya kadar birçok çatışma alanında kendini kanıtlamıştır. Malezya bu İHA’ları savaş amacıyla edinmese de, Anka S’in güvenilirliği ve dayanıklılığı platformun olgunluğunu açıkça göstermektedir.

Ayrıca, Türkiye yalnızca bir savunma araçları sağlayıcısı değil—bir jeopolitik ortaktır. Ticaret, kültürel değişim ve dini diplomasi yoluyla, özellikle Müslüman çoğunluklu bir ülke olarak Güneydoğu Asya ile giderek artan etkileşimi, Türkiye’yi Malezya ve ASEAN ile daha derin stratejik ilişkiler kurmak için doğal bir ortak haline getiriyor. Türkiye’nin varlığı, Washington ve Pekin ikilemine alternatif arayan ülkeler için üçüncü bir yol sunmaktadır.

Bu bağlamda, Malezya’nın Anka S’i sahaya sürme kararı yalnızca teknik veya taktiksel bir karar değildir. Sessiz ama derin bir ulusal kararlılık ifadesidir.

Malezya provoke etmeyi değil, korumayı hedefliyor. Körü körüne taraf tutmayı değil, akıllıca işbirliğini benimsiyor. UNCLOS kapsamındaki haklarımızı koruma konusunda kararlıyız, özellikle deniz yetki alanlarımızı savunmada; ancak Çin, ABD ve tüm diğer ortaklarla diyalog ve diplomasi yoluyla etkileşimi sürdüreceğiz.

Yanlış anlaşılmasın: Malezya’nın Güney Çin Denizi’ne bakışı, bölgenin rakip imparatorlukların çatışma noktası değil; ortak sorumluluk gerektiren ortak bir alan olduğu anlayışıdır.

Anka S gökyüzünde dolaşırken Malezya düşmanlık değil, kapasite sinyali veriyor. 21. yüzyılda egemenlik böyle bir şeydir; gözler kocaman açık, duruş sağlam, diplomasi eksiksiz.

Malezya’nın Güney Çin Denizi meselesine yaklaşımı ne safça ne de saldırgancadır. Sessiz güç projeksiyonu, stratejik öngörü ve büyük güç tiyatrolarına çekilmeyi reddetme temellidir.

Atlantik ve Asya arasında bir köprü olan Türkiye ile çalışarak Malezya, sadece savunma kapasitesi inşa etmiyor; ASEAN ülkelerinin kendi şartlarıyla kendi söylemlerini ortaya koyduğu bir geleceği şekillendiriyor.

 

*Phar Kim Beng, Malezya Uluslararası İslam Üniversitesi’nde ASEAN çalışmaları profesörüdür. Lütfi Hamza, Kuala Lumpur’da bulunan Stratejik Pan Indo Pasifik Alanı’nın, kıdemli araştırma görevlisidir.

Kaynak: https://asiatimes.com/2025/06/malaysia-quietly-flying-turkish-drones-over-south-china-sea/