Los Angeles’taki Protestolar, Halkın Göçmen Karşıtı Faşizme Karşı İsyana Hazır Olduğunu Gösteriyor
Trump’ın ICE’in (Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza Kurumu) sınır dışı baskınlarına karşı düzenlenen protestoları bastırmak için Ulusal Muhafızları devreye sokması, isyanı daha da körükledi.
Son üç gündür Los Angeles sokaklarında askeri teçhizatlı, maskeli federal ajanlar, sivillere karşı ses bombaları, göz yaşartıcı gaz ve plastik mermilerle müdahale ediyor. Cumartesi günü, Başkan Trump sadece Los Angeles’ta değil, ABD’nin herhangi bir yerinde federal kolluk kuvvetlerine karşı protesto düzenleyen herkesi bastırmak üzere Ulusal Muhafızları federal yetkiyle görevlendirdi. Savunma Bakanı Pete Hegseth, Deniz Piyadelerini (Marines) göndermekle tehdit etti.
Onlar göçmenler için geldiler—her zaman söyledikleri gibi. Home Depot önlerinde gündelik iş arayanları yere yatırarak, ama bununla da kalmayıp kim olursa, nerede olursa topladılar. İşçileri, öğrencileri, alışveriş yapanları, turistleri, ebeveynleri ve küçük çocukları; okullardan, evlerden, restoranlardan, inşaat alanlarından ve adliyelerden zorla aldılar.
Hepimiz bir şeyler gördük; o halde şimdi bir şey söyleyelim ve — daha da önemlisi — bir şey yapalım. Kaliforniyalılar gibi yapalım; sokaklara dökülüp Trump yönetimine ve ICE’e haykıralım: Asla! Defolun gidin.
Geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz tarihçi, aktivist ve Los Angeles’ın hakikat bekçisi Mike Davis, ölüm döşeğindeyken dahi yazıyor ve röportaj veriyordu. O sırada pandemi en kötü dönemindeydi. Davis, faşizmin yerleşmekte olduğundan endişeliydi; çünkü sol kesim evlerine çekilmiş, kendilerine söyleneni yapmış, Zoom’a kapanmış ve kamusal alanı terk etmişti.
“Solun On Emrinden biridir bu,” demişti Mike Davis 2020’de The Dig podcast’ine verdiği röportajda. “Belki de birinci emirdir. Sokaklardan asla vazgeçmeyeceksin.”
Haklıydı: Şiddet içermeyen kamusal protestolar bizim kalkanımız ve kılıcımızdır. Onları kullanmalıyız. L.A.’nin tarihini aşağıdan yukarıya anlatan Davis, geleceğini de en az geçmişi kadar iyi görüyordu. Onun 1990 tarihli kitabı City of Quartz’ın kapağında, bugünkü protestoların sıfır noktası olan Metropolitan Tutukevi yer alıyordu.
Hâlâ bir işaret arıyorsanız, işte bir diğeri: 15 Haziran, faşizme inişin başladığı günün 10. yıldönümü. MAGA (Make America Great Again) kâbusuyla tam on yıldır yaşıyoruz.
O gün, yani 2015’te Trump, altın kaplamalı yürüyen merdiveninden aşağı inerek başkanlık adaylığını duyurdu. Hepimiz Meksika’dan gelen suçlular, uyuşturucu ve “tecavüzcüler” hakkında söylediklerini biliyoruz. Ama insanlıktan çıkaran söylemine daha genel bir giriş yaptı: “Amerika,” dedi, “herkesin sorunlarını boşalttığı bir çöplüğe dönüştü.”
Aslında gayet açık konuşuyordu ama birçok insan bunu ciddiye almadı. Hemen ardından The New York Times’tan Ross Douthat şöyle yazdı: “Onun adaylığında neşeyle karşılanan bir saçmalık var.” Aynı yılın Ağustos ayında, Maureen Dowd Trump’ı şöyle karşıladı: “Bazen gösteride bir şovmene ihtiyaç vardır.”
Ama başka bir Times yazarı, Trump’ın o ay Dallas’taki bir mitingde “çöplük” ifadesini yinelemesinden sonra çok farklı bir sonuca vardı:
“Bu özel palyaçonun sorunu, söylediklerinin palyaçoce olmaması. Göçmenler hakkında kullandığı dil insanlık dışı ve iğrenç. Ona hayran olan kalabalıklar yalnızca bir tutkuyla değil, kadim korku, kin ve nefret dürtüleriyle de harekete geçiyor. İşte bu, Trump etkisini eğlenceli ya da ilginç olmaktan çıkarıp ürkütücü hale getiren şeydir.”
Bunlar daha “bok çukuru ülkeler” sözünden yıllar önceydi. Göçmen çocukların toplu şekilde kaçırılmasından ve El Paso’daki Walmart’ta Latinlerin katledilmesinden önceydi. Göçmenlerin kedi ve köpek yediğine dair yalanlardan, Geçici Koruma Statüsü’nün (TPS) ortadan kaldırılmasından, işyerlerine yönelik yenilenmiş baskınlarda federal ajan ve polislerin kitlesel kullanımından önceydi. Rejimin, göçmenleri otobüs ve uçaklarla hem yurtiçindeki hem yurtdışındaki gulaglara yollamaya başlamasından, Yüksek Mahkeme’nin ise bu pervasız yetki ihlallerine onay vermesinden önceydi.
Yargıç Sonia Sotomayor’un muhalefet şerhinde şu sözleri yazmasına yol açan günler daha gelmemişti:
“Tarih, böylesi kanunsuz rejimlere yabancı değildir, ancak bu Ulusun hukuk sistemi onların yükselmesini değil, engellenmesini amaçlar.”
Göçmenleri günah keçisi ilan etmek her zaman otoriterliğin bahanesi ve aracı olmuştur. Kayıtsız insanları kriminalize etmekten Kilmar Abrego Garcia ve yüzlercesini El Salvador’daki bir zindana göndermeye giden yol dümdüz bir çizgidir.
Şimdi sorumluluk bizdedir, halkta.
Mike Davis yine her zamanki gibi haklıydı: “Kamuya açık alanlarda siyasetimizi savunmak için her türlü nedenimiz var ama bunu ihtiyatlı biçimde yapmalıyız.”
Bunu pandemideki maske takma ve sosyal mesafe kuralları için söylemişti; ama temkinli yaklaşımı, muhalefetle ilgili daha zamansız kurallar için de geçerlidir: Kendinizi ve başkalarını koruyun. Savunmasız insanları tehlikeye atmayın. Göçmenlik statünüz sizi sınır dışı edilme riskiyle karşı karşıya bırakıyorsa, çocuklarınızla evde kalmayı değerlendirin.
Gerilimi tırmandırmayın. Asla şiddeti provoke etmeyin ya da şiddete boyun eğmeyin. İfade özgürlüğünü kullanırken aşırı heyecanlanan veya saldırganlaşanları geri plana itin. Zarar vermeyin.
Eğer güvenli ve ayrıcalıklı bir konumdaysan, bunu kullan.
Benim şehrim, Los Angeles, ayrıcalık kokuyor. Hollywood ve müzik endüstrisi devasa etki alanlarına sahip. Artık harekete geçmeleri gerekiyor.
Bir başyazıyı okuyacak vaktin varsa, Home Depot’a gitmeye de vaktin var demektir.
Mike Davis’in dediği gibi:
“Bir pankart hazırlamaya niyetliyim — ki bu arada, ben mutlak anlamda en yüksek risk grubundayım. Bağışıklık sistemim baskılanmış durumda, kanserim var, solunum sorunlarım var, vesaire, vesaire. Ama ücretli hastalık izni talep eden ya da sadece hemşireler sendikasıyla dayanışma içinde olduğumu belirten bir dövizle bir sokak köşesinde durmanın hiçbir kişisel riski olduğunu düşünmüyorum.”
Davis şöyle devam etmişti:
“Ev hapsine karşıyım. İnsanların yalnızca oturup bu işin geçmesini beklemesine, HBO falan izlemesine neden olan korkuya karşıyım.”
Mike Davis artık aramızda değil. Ama sen ve ben hâlâ buradayız. Hepimiz, böyle bir dönemde hâlâ hayatta olduğumuz için şanslıyız. Bize ideallerimizi yaşama, değerlerimiz için mücadele etme, her zaman söylediğimiz gibi bir topluluk ve birer birey olma fırsatı verildi.
Ülkenin dört bir yanında Home Depot’lar var. Protesto etmek için başka pek çok uygun yer de var. Yakında başkentte tanklar geçit töreni yapacak. Gidip orada da “hayır” diyebilirsin.
Arkadaşlarımız, komşularımız ve iş arkadaşlarımız hedef alınıyor.
Topluluklarımız ve ülkemiz kuşatma altında.
Artık onları savunma zamanı.