Etnik azınlık grupları, bu son moda aktivist jargonunu reddetmekte haklılar.
Çoğunluğun bir parçası olmak genellikle insana iyi hissettirir. Sayıca fazla olmak bir güvenlik – hatta bazen bir güç – duygusu yaratır. Ancak çoğunluğun parçası olmak her zaman olumlu anlamlar taşımaz. Hatta bu durum düpedüz dezavantajlı da olabilir; örneğin şu sıralar Manchester United’ı desteklemek ya da BBC’ye lisans ücreti ödeyen biri olmak gibi.
Şimdi bu listeye, insanların çoğunlukla parçası olmaktan kaçınmak isteyeceği başka bir, üstelik daha ağırbaşlı bir çoğunluk türü daha eklendi: Sözde “küresel çoğunluk”.
Bir süredir Batılı ülkelerdeki bazı aktivistler, ‘etnik azınlık’ teriminin yerine ‘küresel çoğunluk’ ifadesini kullanmak için çaba gösteriyor. Düşünce yapısı, eğer basit biriyseniz, oldukça sade: Dünyada beyaz olmayan insanlar, beyazlardan çok daha fazladır.
Bu tabirin, toplumsal adalet arayışını ilerletmeyi amaçladığı açık. O bayat klişeyi hepimiz biliyoruz: Beyaz adam dünyayı sömürgeleştirdi, kaynakları talan etti, Ay’a ayak bastı ve genel olarak güvenilmezdir. Şimdi ise ‘küresel çoğunluğun’ sahneye çıkma zamanı gelmiştir.
Bu ifadedeki temel sorun ise oldukça barizdir: Küresel çoğunluk tek bir yapı değildir. Farklı etnik kökenlerden, milletlerden, dinlerden ve kültürlerden oluşur. Hatta bazı durumlarda, birbirlerine duydukları güvensizlik, beyazlara duyduklarından neredeyse farksızdır. Bu da, küresel çoğunluk kavramını çokkültürlü ve hoşgörülü bir toplum idealini teşvik etmek için kullanma çabalarıyla kolay kolay bağdaştırılamaz.
Buna karşılık, örneğin Britanya’da kullanılan ‘etnik azınlık’ terimi işe yarar çünkü somut bir gerçeğe işaret eder. Britanya’daki bazı akademisyenler ve medya kuruluşları Stonehenge ile Hadrian Duvarı’nın modern Londra’ya çok da yabancı olmayan bir toplum tarafından inşa edildiğine dair izlenim yaratmaya çalışsa da, yağma ya da fetih amacı dışında gerekçelerle Britanya’ya gelen görece küçük insan gruplarının varlığı yakın zamana ait bir olgudur — ve sanıldığından çok daha yaygın değildir. Dahası, imparatorluk sonrası ve Holokost sonrası Avrupa’da, azınlık statüsüne dair hassasiyetin ulusal tartışmaların merkezinde olduğu bir bağlamda, etnik azınlıkların bu şekilde adlandırılması onlara yasal korumalar ve özel düzenlemeler kazandırmıştır.
‘Küresel çoğunluk’ kavramı ise bu sosyal ve hukuki gerçekliğe ters düşer. Korunan azınlık ve güçlü çoğunluk fikrini altüst eder. Artık azınlık konumuna yerleştirilen beyaz erkektir. Ancak azınlıklara tanınan ayrıcalıkların aynısı ona sunulmaz; aksine gücü azaltılır ve artık sayıca üstün oldukları söylenenlerin şartlarını kabullenmesi beklenir.
‘Küresel çoğunluk’ tamamen hayali bir inşadır ve beyaz Batılıları azarlamak amacıyla devreye sokulmuştur. Ancak bunu yapabilmesi, beyaz olmayan insanları kendi kimliklerinden arındırmak ve — yalnızca beyazlara karşı konumlanarak var olduklarını varsaymak suretiyle — onların özneselliğini ellerinden almak pahasına mümkün olmaktadır.
Tanımın, tanımlamaya çalıştığı etnik azınlık grupları arasında rağbet görmemesi başlı başına bir göstergedir. YouGov tarafından yakın zamanda yapılan bir ankete göre, Britanyalı etnik azınlıkların yalnızca %27’si bu terimi kabul edilebilir buluyor. %9’u bu terimi sevdiğini söylüyor. Sadece %7’si ise bu ifadeyi gerçekten hiç kullandığını belirtiyor. Britanya kimliğini tamamen benimseyen göçmenler bile, şekilsiz bir küresel blokun parçası olarak değil, doğru şekilde tanımlanmayı tercih eder.
Pek çok azınlık, tüm beyaz olmayanları ya da göçmenleri ‘geniş bir dış topluluğun’ üyeleri olarak yeniden tanımlamanın, bazı beyaz Britanyalılar arasında etnik azınlıkların aslında ‘gerçek’ Britanyalı olmadıkları yönündeki duyguları körükleme riskini taşıdığını da fark ediyor. Bu açıdan bakıldığında, özellikle göçmen karşıtlığının tavan yaptığı bir dönemde, bu terimi benimsemekte neden bu kadar çok kişinin tereddüt ettiğini anlamak mümkün. Britanya görece sakin ve hoşgörülü bir yer olabilir; fakat her göçmen topluluğu yükselen toplumsal gerilimlerin doğurabileceği tehlikenin farkındadır.
Yeni terimi dayatmaya çalışan aktivistler, özgün etnik kimliklerin tanınmasını — ya da ‘beyaz Britanyalı’ ile ‘geri kalan herkes’ şeklindeki ikiliğin ötesine geçmeyi — gerici bir yaklaşım olarak sunuyor. Oysa asıl gerici olan, bu terimi benimsemek istemeyen insanlara zorla ‘küresel çoğunluk’ etiketini yapıştırmaktır. Bu saçma terim ne kadar çabuk terk edilirse, o kadar iyi olur.
*Benedict Spence, Londra merkezli bir yazardır.
Kaynak: https://www.spiked-online.com/2025/06/09/theres-no-such-thing-as-the-global-majority/