Ocak 2025’te Başkan Donald Trump, “Dijital Finansal Teknolojide Amerikan Liderliğinin Güçlendirilmesi” başlıklı 14178 sayılı Yürütme Emri’ni imzaladı. Bu emir, federal kurumların yurt içinde ya da dışında Merkez Bankası Dijital Para Birimi (CBDC) geliştirmesi, ihraç etmesi veya teşvik etmesine yönelik her türlü girişimini yasakladı. Ayrıca, Biden yönetimi döneminde yayımlanan 2022 tarihli yürütme emri ile Hazine tarafından hazırlanan çerçeve de dahil olmak üzere dijital dolara yönelik önceki tüm federal girişimleri yürürlükten kaldırdı.
Devletin aşırı müdahalesine karşı bireysel özgürlüğün savunusu olarak sunulan bu yürütme emri, CBDC’lerin finansal gizlilik, kurumsal bağımsızlık ve demokratik egemenlik açısından tehdit oluşturduğunu öne sürüyordu. Hükümet, devlet tarafından ihraç edilen dijital doların yükselişini engelleyerek vatandaşları merkezi işlem kontrolleri ve kişisel harcamalara yönelik siyasi saiklerle getirilebilecek kısıtlamalardan koruduğunu iddia etti. Ancak aynı emrin satır aralarında, bambaşka bir yöne işaret eden bir talimat gizliydi: “stablecoin” (stabilcoin) olarak bilinen özel dijital para birimlerine yönelik federal bir çerçeve geliştirmek amacıyla bir çalışma grubu kurulması.
Stablecoin’ler, sabit bir değeri koruyacak şekilde tasarlanmış bir kripto para sınıfıdır; genellikle Amerikan doları gibi bir itibari (fiat) para birimine endekslenirler. Temel işlevleri, nakit veya kısa vadeli Hazine tahvilleriyle desteklenen dijital dolar token’ları olarak çalışmaktır. Bitcoin gibi yüksek oynaklığa sahip kripto paralardan farklı olarak, stablecoin’ler günlük işlemler, para transferleri ve merkeziyetsiz finans (DeFi) sistemlerine entegrasyon açısından daha pratik olmaları için tasarlanmıştır.
Trump’ın merkez bankası dijital para birimlerini yasaklarken, aynı anda stablecoin’lerin federal düzeyde tanınmasını ve düzenlenmesini hızlandırması, dijital para birimlerine karşı ilkesel bir karşı duruş değil; bilinçli ve hesaplı bir yön değişikliğini yansıtmaktadır. Bu yürütme emri, paranın dijitalleşmesini sona erdirmemiş; yalnızca süreci, devlet denetimi altında faaliyet gösteren özel kuruluşların ellerine yönlendirmiştir. Böylece merkezi kontrolün bir biçimi, “piyasa özgürlüğü” söylemiyle yeniden ambalajlanmış başka bir biçimle yer değiştirmiştir.
Bu strateji, kripto endüstrisi ve Kongre’deki müttefiklerinin desteklediği çeşitli yasama girişimleriyle ivme kazanmaktadır. Bu hafta, Trump’a yakın milletvekilleri, dijital para alanında kamu-özel sektör ortaklığı modelini kurumsallaştırmayı ve stablecoin ihraççıları için düzenleyici netlik sağlamayı amaçlayan bir yasa tasarısı olan “Amerikan Stabilcoinleri için Ulusal İnovasyonu Yönlendirme ve Kurma Yasası”na (GENIUS Act) destek verdiler. Dün Temsilciler Meclisi’nden geçen bu yasa, bankalar, finansal teknoloji şirketleri ve kripto firmaları gibi özel kuruluşlara stablecoin ihraç etme yetkisi tanıyacak; ancak yalnızca Federal Rezerv’in onayı ve gözetimiyle.
Altı çizilmesi gereken nokta şu: Stablecoin’lerin çoğu ABD doları cinsinden ihraç edilir ve genellikle 1:1 oranında sabitlenir, yani değerleri dolarla birebir eşit olacak şekilde tasarlanır. Bu sabitleme, stablecoin’leri ABD hükümetinin faiz oranları, enflasyon ve borç seviyelerini içeren para politikalarına doğrudan bağlar. Söz konusu dijital rezervler, ihraççıların Fed tarafından yönetilen finansal araçlara bağımlılığıyla birlikte, Federal Rezerv’in para sistemine derinlemesine entegre edilmiştir. Her ne kadar Fed tarafından doğrudan ihraç edilmeseler de, stablecoin’ler bütünüyle dolara duyulan güvene dayanır.
Stablecoin’ler gerçekten bankacılık sistemlerine, ödeme uygulamalarına ve merkezi borsalara tam anlamıyla entegre olursa, ACH, Fedwire veya SWIFT gibi Fed bağlantılı mutabakat altyapıları üzerinden daha geniş finansal sistemle de etkileşime gireceklerdir. Ve tam da burada, savunucularının ileri sürdüğünün aksine, stablecoin’lere yönelik mevcut eğilimin; teknik olarak özel sektör girişimi gibi görünse de, aslında devlet otoritesi tarafından şekillendirilen dijital bir panoptikonun inşasına doğru atılmış bir adım olduğu açığa çıkar. Bu gözetim mimarisi, merkez bankası dijital para birimlerininkiyle aynıdır—sadece marka ismi değişmiştir. Stablecoin işlemleri federal düzenlemelere tabi platformlar aracılığıyla yürütüldüğünde, fonlara erişimin izlenmesi, dondurulması veya sınırlandırılması ihtimali artar.
Trump’ın stablecoin yatırımlarındaki kişisel mali çıkarı ciddi eleştirilere neden olmuştur; zira kamu politikalarının özel yatırımlarla uyum içinde olması, çıkar çatışması iddialarını beraberinde getirmiştir. Ancak stablecoin sistemine geçiş daha geniş bir bağlamda ele alınmalıdır: paranın bir değer saklama aracı olarak geçirdiği yapısal krizin kendisi. ABD doları, artan ve sürdürülemez borçlanmayla desteklendiği ve bu borçlanma da düşük faiz oranlarına bağlı olduğu ölçüde, enflasyon baskısına açık hâle gelmiş ve güvenilmez bir para birimi olarak algılanmaya başlamıştır. Dolar endeksli stablecoin’ler bu duruma çözüm sunmaz: Değeri giderek düşen bir varlığa sabitlenmiş bir dijital token, parasal güvenlik sağlamaz; yalnızca istikrarsızlığı dijitalleştirir ve ona bir katman daha soyutluk ekler.
Stablecoin’ler, finansal özgürlük ya da şeffaflık sunmaktan ziyade, para kontrolünün dijitalleşmesinde bir geçiş aracı olarak işlev görmektedir. Bu dijital varlıkların benimsenmesi, merkez bankalarına ve hükümetlere para altyapısını “modernleştirme” ve programlanabilir özellikler üzerinde “deneyler yapma” olanağı tanırken, aynı zamanda düzenleyici kontrolü tamamen ellerinde tutmalarını sağlar. Merkez bankası dijital para birimlerine yönelik olası siyasi tepkilerden kaçınan liderler, kendilerini özgürlük ve yeniliğin savunucuları olarak sunabilir. Bu sırada, paranın dijital dönüşümü, “ademi merkeziyetçilik” yanılsaması altında sessizce ilerlemektedir.
Dolayısıyla, merkez bankası dijital para birimleri ile stablecoin’ler arasındaki tercih, gerçekte merkeziyetçi güç modelleri arasında sahnelenmiş bir rekabetten ibarettir. Dijital dolarlar ister doğrudan Federal Rezerv tarafından, ister onun gözetimi altındaki özel şirketler eliyle ihraç edilsin; karşı karşıya olduğumuz şey aynıdır: nakitsiz, programlanabilir ve tamamen denetlenebilir bir para sistemine geçiş.
Bugün halkın önüne konan tablo hâlâ sahte bir ikilemdir: Ya devletin çıkardığı gözetim parası ya da özel sektörün sunduğu “özgürlük parası.” Oysa her iki seçenek de aynı sona çıkar: Mahremiyetin erozyona uğradığı, bireysel özerkliğin koşullara bağlandığı ve ekonomik katılımın kamuoyunun erişemeyeceği şekilde tanımlandığı bir düzen. Bu bağlamda, CBDC’lerin yasaklanması, kamuoyundaki şüpheyi başka yöne kanalize etmek ve aynı kontrol mekanizmasını farklı bir isim altında sürdürmek için atılmış bir adım olarak görülebilir.
*Fabio Vighi, Cardiff Üniversitesi’nde eleştirel teori ve İtalyanca profesörüdür.
Kaynak: https://www.compactmag.com/article/why-crypto-wont-free-you/