Klişenin Kısa Bir Savunusu

Yazarların baş belası ve çokça kötülenen klişeyi yeni bir değerlendirmeye tabi tutuyorum. Klişe denilen şeyler, ister bilgelikte ister deneyimde olsun, kolayca anlaşılır; bizi birbirimize bağlarlar ve bu yüzden kalıcıdırlar. Klişeler entelektüel veya estetik suçlar değil, sürekli tekrarlanan, yerleşik, sıradan gerçeklerdir. Klişeleri toptan reddettiğimizde, onların ifade ettiği ortak yaşamı da reddetme riski taşırız. Sevgiyle söylenen en bilindik sözler, bu hayatta yalnız olmadığımızı hatırlatır; özel üzüntülerimizi ve sevinçlerimizi dilin ortak himayesine bırakırlar.
Kasım 12, 2025
image_print

Bütün yazarlar bu konuda hemfikirdir: klişelerden kaçınılmalı, onları yazılarımızdan kaynar su ve bulaşık teliyle acımasızca temizlemeliyiz. Hatta onları ilk başta kullanma hatamızın cezası olarak bu süreçte kendimizi biraz yakmamız gerekir. (Klişelerden vebadan kaçar gibi mi kaçınmalıyız? Muhtemelen. Peki; bu da bir klişe mi? Evet.)

Christopher Lasch, Plain Style adlı üslup rehberinde, “Kötü yazılar büyük ölçüde hazır ifadelere dayanır” diye yazıyor. “Bu tür bir yazım, özgün düşünceden daha az çaba gerektirir ve okura ne fikir lezzeti ne de öğreticilik sunar.” Ve mesele de bu zaten; düzyazıdaki klişelerden en çok nefret ettiğimiz şey, onun tamamen tembel olması ve bunun utanmazca sıra dışı veya orijinal bir düşünce olarak sunulmasıdır.

Yine de, eğer klişeler anlamını yitirecek kadar fazla kullanılan ifadelerse, bunun suçlusu kim? Muhtemelen klişenin kendisi değil. Cleveland Review of Books’ta Jack Hanson’ın belirttiği gibi, güçlü bir yazının sonunda klişeye dönüşmesi mümkündür. Taklit edilmeye değer ölçüde etkileyici bir ifade biçimi övgüyü hak eder; belki de yazarın görevi, kendi klişelerini yaratmaktır. Bununla birlikte, bir yazarın kendini tamamen özgün bir ses olarak görmesi, yeniliği dahilikle karıştırması fazlasıyla kolaydır; oysa gerçek, T.S. Eliot’ın ifade ettiği şekle daha yakındır: “Hiçbir şair, herhangi bir sanatın hiçbir sanatçısı, tek başına tam olarak kendisinin mutlak anlamına sahip değildir.”

Kendi durduğum yeri netleştirmek gerekirse: Düzyazıdaki klişeleri asla savunmayacağım – sorgulayıcı kalkık bir kaş, sağır edici bir sessizlik, sonsuz olasılıklar veya hatta parlak mavi bir gökyüzü. Savunacağım şey, kalbimizi hayatın klişelerine açmaktır.

Klişe bir yazı ile klişe bilgelik arasında büyük fark vardır. Klişe gibi gelen bazı sözler belki de yıpranmış olabilir ama bunlar çok kullanılan kelimelerin tembelce sıralanmış halleri değildir. Bunlar deyimler, metaforlar, atasözleri veya vecizelerdir ve bir araya geldiklerinde savunulmaya değer ortak bir bilgelik oluştururlar. “Bozuk değilse, tamir etme.” Hem komik hem de doğru. “Kolay gelen, kolay gider.” Ne yazık ki! “Hiçbir insan aynı nehre iki kez giremez.” Çok derin. Pinterest’te, o dayanılmaz düğün fontuyla yazılmış sözlerde, birçok yazarın itiraf etmek istemeyeceğinden daha fazla bilgelik vardır. “Zaman gösterecek.” Gerçekten de gösterecek.

İşte bilgelik dedikleri budur. Klişe deneyimlerden de kaçınmamalıyız. Hayatlarımız gerçek dünyadaki gündelik deneyimlerle giderek daha fazla bağını yitirirken, belki de daha fazlasına (yani gündelik deneyimlere) sahip olmayı hedeflemeliyiz. Hoşnutsuz ironilerle dolu bir dünyada yaşıyoruz. Sosyal medya alışılmadık, abartılı, komik ve sahte olanı ödüllendiriyor; mürver çiçeği kapuçinoları gibi tuhaf şeylerle bombardımana tutulmamızın sebebi de bu. Çok sık olarak klişe deneyimler “basit” oldukları için küçümseniyor, oysa onlar sadece normal (ve çoğu zaman gayet güzel). Kendine güvenen biri balkabağı baharatlı latteyi ironisiz bir şekilde keyifle içebilir. Eğer SSENSE (Kanada merkezli tekstil firması) indiriminin 37. sayfasındaysanız, sonbahar mumları almak için Target’a (ABD merkezli bir mum ve koku firması) gitmenin mutluluğunu asla bilemeyebilirsiniz. Ama umarım bilirsiniz. (Umarım hepimiz biliriz.) Sevgililer Günü’nde kırmızı güller mi? Peki, o kırmızı güllerin yerine ne bekliyordunuz? Bir demet kına çiçeği mi? Özellikle bunu okuyan hoşnutsuz şehirlileri, hepimizi hayatın kenarlarını kemirmek yerine onu yutmaya, en temel ve klişe deneyimlerini ironi veya çekince olmaksızın benimsemeye teşvik ediyorum.

Rekabetçi, statü odaklı ve maddeci toplumumuzda, herhangi bir şeye veya deneyime ne kattığımızdan ziyade, bize anlam kazandırması için metalara ve deneyimlere çok fazla güveniyoruz. Bu yüzden bütçesi ikinci el mağazalarda alış-veriş etmeye el veren 20’li yaşlarındaki biri, tepeden tırnağa en son tasarımları giyen bir reklam yöneticisinden her zaman daha havalı görünür. (Genç kıyafetleri giyer; reklamcıyı ise kıyafetler giyer.) Geçtiğimiz yıl anne olduğumda, kendi tarzımda anne olabileceğimi fark etmek özgürleştiriciydi. Annelikle ilgili tüm klişe çağrışımları üstlenmek, onu yekpare bir şeymiş gibi görmek veya ağır beklentilerle doldurmak zorunda değilim. Elbette, anneliğim zorluk ve fedakârlık olmadan geçmedi (hiç kimseninki geçmez), ama biraz daha hafif hissettirdi. Eğer anneliğe dair tekil, klişe bir düşünceyi derinlemesine içselleştirmiş olsaydım, anne olmanın neşeli klişesini tamamen kaçırabilirdim.

Kendimizi yabancılaşmış hissettiğimizde, daha da ileri gitmek, À Rebours’daki (bir Fransız romanı: Akıntıya Karşı) Des Esseintes (Romanın tek karakteri) gibi gereksiz yenilikler ve belirsizlikler yolunda daha da ileri gitmek, zevklerimizi ve iştahlarımızı parodi noktasının ötesine taşımak, kendimizi başkalarından daha da ayırmaya ve ayrıştırmaya çalışmak kolaydır. Ama statünün bu küçük yudumları asla susuzluğumuzu gidermeye yetmez ve bazen temellerimize geri dönmek gerekir. Klişe denilen şeyler, ister bilgelikte ister deneyimde olsun, kolayca anlaşılır; bizi birbirimize bağlarlar ve bu yüzden kalıcıdırlar. Klişeler entelektüel veya estetik suçlar değil, sürekli tekrarlanan, yerleşik, sıradan gerçeklerdir. Klişeleri toptan reddettiğimizde, onların ifade ettiği ortak yaşamı da reddetme riski taşırız. Sevgiyle söylenen en bilindik sözler, bu hayatta yalnız olmadığımızı hatırlatır; özel üzüntülerimizi ve sevinçlerimizi dilin ortak himayesine bırakır. Tıpkı biz ebeveynlerin birbirimize ve bizi dinleyen herkese söylemeyi sevdiği gibi: bütün klişeler doğrudur.

Catherine Shannon New York’ta yaşayan bir yazardır.

 

Kaynak: https://post.substack.com/p/a-brief-defense-of-cliche

 

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

SOSYAL MEDYA