Kalvinist Eleştirel Teori

Bradley’nin kitabında tüm Hristiyanların takdir etmesi gereken şey, siyasi, toplumsal ve hatta psikolojik konular hakkında Kutsal Kitap temelli bir düşünme biçiminin ana hatlarını sunmasıdır; bu yaklaşım, teolojik olarak muhafazakâr bir sosyal adalet anlayışı ortaya koyar. Bu, solun talep ettiği türden, iktidar arzusuna ve zalim gruplar ile mağdur gruplar arasındaki çatışmaya dayalı sosyal adalet değildir. Aksine, bu Kutsal Kitap temelli sosyal adalet, Tanrı’nın adaletine dayanır. Bu, Marksist eleştirel teori değildir. Bu, Kalvinist eleştirel teoridir. Ve bu ikisi arasında büyük bir fark vardır.
Ekim 22, 2025
image_print

Çıkış Kitabı, Kutsal Kitap temelli sosyal adalet için bir şablon sunar mı?

God at Work: Loving God and Neighbor Through the Book of Exodus (İş Başındaki Tanrı: Çıkış Kitabı Aracılığıyla Tanrı’yı ve Komşuyu Sevmek), Acton Enstitüsü’nün seçkin araştırma görevlisi ve Kuyper Koleji’nde disiplinlerarası ve teolojik çalışmalar profesörü olan Anthony Bradley’nin yeni kitabıdır. Bu eser, İnanç ve İş hareketine yapılmış bir başka katkı değildir. Aynı şekilde, Hristiyan meslek öğretisinin yeniden canlandırılmasına yönelik bir katkı da değildir (aynı başlıklı kitabımda olduğu gibi). Aksine, Bradley’nin kitabı Çıkış Kitabı üzerine bir yorumdur. Ancak o da, Hristiyanların inançlarını dünyada nasıl yaşamaları gerektiği meselesini ele almaktadır.

Kutsal Kitap’ta Musa ve İsrailoğullarının Mısır’daki kölelikten kurtarılışına dair anlatımda, Bradley şöyle diyor: “Halkının acılarına derin bir kaygı duyan, onları baskıdan kurtarmak için güçlü biçimde harekete geçen bir Tanrı göreceğiz.” Tanrı’nın Firavun’u halkını serbest bırakmaya ikna etmek için kullandığı belalar, “hedefe yönelik yargılardır; Mısır’daki siyasi, ekonomik, dini ve ekolojik güç sütunlarını sistematik biçimde ortadan kaldırırlar.” Fısıh Bayramı, “Tanrı’nın ikame kurban yoluyla gerçekleştirdiği kurtuluşu mühürleyen ve İsrail’i korunmuş halkı olarak işaretleyen, kurtuluşun belirleyici ritüelidir.” Kızıldeniz’in geçilmesi ise, “Tanrı’nın halkını kurtarma ve zalimlerini yargılama kudretinin nihai göstergesidir.” Tüm bu süreç boyunca Musa ve İsrailoğulları, Tanrı’ya iman edebilmek için benmerkezciliklerini aşmak zorundadır.

Sonrasında, çölde, Tanrı’nın halkı Tanrı ile ve birbirleriyle antlaşma ilişkisi içinde yaşamayı öğrenmelidir. Bradley’ye göre, onların çağrıldığı kutsal yaşam, özgürlüğü teşvik etmeyi ve sosyal adaleti tesis etmeyi içerir. Ve bu hikâyenin bütünü, günümüz Hristiyanlarına—kişisel yaşamlarında, kilise yaşamlarında ve toplumsal yaşamlarında, buna politikaları da dahil olmak üzere—uygulanabilir niteliktedir.

Ancak bu kitap, Kutsal Kitap yorumuna dair tipik bir çalışma değildir. Bradley, giriş bölümünde, Çıkış kitabını dört farklı bakış açısıyla ele aldığını belirtir: Kalvinist bir Kutsal Kitap bilgini; neo-Kalvinist bir sosyal düşünür; modern ana akım bir Protestan ilahiyatçı; ve bir psikanalist.

Peki, kimdir bu düşünürler? İlk olarak, Gerard van Groningen (1921–2014), antlaşma, krallık ve arabulucu temaları aracılığıyla Kutsal Yazıların nasıl birbirine bağlandığını vurgulayan Hollandalı bir Kutsal Kitap uzmanıdır.

Abraham Kuyper (1837–1920) ise, başbakanlığa kadar yükselmiş bir ilahiyatçı ve devlet adamıdır. Şu sözleriyle tanınır: “İnsan varoluşunun tüm alanında, egemen olan Mesih’in ‘Benimdir!’ diye haykırmadığı tek bir santimetrekare yoktur!” Kuyper, aile, kilise, devlet ve diğer kurumların her birinin kendine özgü ama sınırlı bir yetki alanına sahip olduğunu ileri süren “alan egemenliği” (sphere sovereignty) kavramını da içeren, kapsamlı bir Hristiyan sosyal teolojisi geliştirmiştir. Günümüz müjdeci (evanjelik) Hristiyanları arasında, “dünya görüşleri”ne yaptığı vurgu ve Francis Schaeffer gibi Hristiyan aktivistleri üzerindeki etkisiyle tanınır. Ancak Kuyper’in her şeyin üzerinde Tanrı egemenliğini savunması, The Handmaid’s Tale’de tasvir edilen türden bir teokrasi anlamına gelmez. Aksine, fikirleri günümüz Avrupa’sındaki Hristiyan Demokrat partilerin oluşumuna esin kaynağı olmuş Kuyper, Kutsal Kitap ahlakının sosyal adaleti gerektirdiğine inanır. Bradley şöyle açıklar: “Hristiyanlar, hayatın her alanında Tanrı’nın adaletini ve merhametini yansıtmakla çağrılmıştır. Kuyper için bu, Tanrı’nın halkının adaleti teşvik etmek, yoksullara bakmak ve toplumun Kutsal Yazılar’da belirlenen ahlaki düzeni yansıtmasını sağlamak için etkin biçimde çalışması gerektiği anlamına gelir.”

Bradley’nin en özgün katkılarından biri, Kutsal Yazıları ele alırken psikolojiyi de devreye sokmasıdır. Bunu ilk olarak, modern bir “Hristiyan realist” ilahiyatçı olan Reinhold Niebuhr’un (1892–1971) düşüncelerinden yararlanarak yapar. Niebuhr’a göre, insan varlıkları sınırlıdır ve bu sınırlılıklarının farkındadır; dolayısıyla kaygıya yatkındırlar. Bu varoluşsal kaygı, ya gurur ve şehvet gibi günahlara ya da imana, Tanrı’ya bağımlılığa ve başkalarına sevgiye yol açabilir.

Bradley, kaygının doğasını daha da derinlemesine incelemek için, Almanya doğumlu ve ABD’ye göç ettikten sonra Freud’dan ayrılarak “nevroza kültürel ve ilişkisel bir yaklaşım” geliştiren psikanalist Karen Horney’den (1885–1952) yararlanır. Horney’e göre, düşmanca bir dünyada çocuklukta hissedilen çaresizlik korkusu “temel bir kaygı” (basic anxiety) yaratır. Yetişkinler bu kaygıyla mücadele etmeye devam ederler ve bu durumla üç yoldan biriyle başa çıkarlar: “başkalarına yönelmek (onay veya sevgi aramak); başkalarına karşı yönelmek (agresif biçimde kontrol aramak); ya da başkalarından uzaklaşmak (duygusal olarak geri çekilmek).”

Bradley, Çıkış kitabını okurken bu dört bakış açısını birlikte uygular. Örnek vermek gerekirse, İsrailoğullarının çölde isyanını şöyle ele alır:

Tanrı’nın Kızıldeniz’deki güçlü kurtarışını yeni deneyimlemiş olan İsrailoğulları, şimdi temel ihtiyaçların—su ve yiyecek gibi—belirsiz olduğu bilinmeyen bir çöle itilmişlerdir. Mısır’daki yapılandırılmış tanıdık ortamdan özgürlüğün belirsizliğine bu ani geçiş, duygusal güvenlik krizini tetikler. İsrailoğullarının Marah’ta ve Sin Çölü’nde mırıldanmaları, temel kaygının dışavurumları olarak görülebilir. İstikrardan yoksun kalan halk, kaygı temelli tepkiler göstermeye başlar. Şikâyetleri, bir tür kontrol hissini yeniden kazanma arzusunu yansıtır; öyle ki köleliği, mevcut belirsizliğe tercih edilebilecek bir seçenek gibi romantize ederler (Çıkış 16:3). Bunlar, Horney’in tarif ettiği içsel çatışmanın klasik belirtileridir—güvenlik kaybına verilen tepkiler arasında başkalarını suçlamak, düşmanlık göstermek ya da idealleştirilmiş geçmiş koşullara geri çekilmek yer alır. Tanrı ise bu kaygıyı cezalandırmak yerine bir yapı sunar: günlük manna, katı talimatlar ve Şabat günü dinlenmesi. Horney’nin terimleriyle ifade edersek, bu nevrotik kaygıya yönelik terapötik bir tepkidir—tutarlı ve güvenilir bir tedarik yoluyla güvenlik sağlar.

İsrailoğullarını başta günaha sürükleyen bu kaygı, Niebuhr’un anlamında, şimdi onları Tanrı’ya imana yönlendirir. Daha sonra, İsrailoğulları Amaleklilerle savaştıklarında, imanla hareket ederler. “Kaygıdan kaynaklı tepkiler vermek yerine, olgun bir yanıt sergilerler—birlikte dimdik durarak Tanrı’ya güvenirler.”

Kutsal Kitap üzerine yazılmış kitapların çoğu, Kutsal Kitap karakterlerinin ahlaki ve teolojik önemini ele alır; ancak çok azı onların psikolojisini dikkate alır. Bradley şöyle yazar: “Bu çok yönlü yaklaşım—teolojik akımları, psikolojik derinlikleri ve sosyal yansımaları incelemek—yalnızca akademik bir uğraş değildir. Bu, Tanrı’yı yaşamın her alanında iş başında gören ve tüm benliğimizle karşılık vermemizi isteyen, daha bütüncül bir imana giden bir yoldur.”

Bradley, giriş bölümünde bu dört bakış açısını açıkladıktan sonra, Çıkış kitabının 40 bölümünün ilk 24’üne dair yorumlarına başlar. Alışılmışın dışında bir format izleyerek, 15 konu başlığı belirler (örneğin: “Ruhsal İçgörüler: Temel Kaygı”, “Antlaşma İlişkisi ve Sadakat”, “Özgürlük, Adalet ve Tanrı’nın Krallığı”). Ardından, incelenen kutsal metin parçasının her bir başlığı nasıl ele aldığını açıklayan birer paragraf yazar.

Sonraki kutsal metin parçasını da aynı 15 başlık altında ele alarak ilerler ve ilk yirmi dört bölüm boyunca aynı yöntemi sürdürür. Okuyucular bu yaklaşımı tekrarlayıcı bulabilir; ancak bu yöntem, Bradley’nin temalarına sıkı sıkıya odaklanmasını sağlar. Ve şüphesiz ki bu, Kutsal Kitap çalışmaları ve kişisel ibadetler için oldukça işlevsel bir yöntemdir.

Ayrıca, Bradley’nin yorumunun esasen Reformcu, Kalvinist bir Çıkış yorumu olduğu da belirtilmelidir. Ayrıntılı bir şekilde ayet ayet ilerleyen, ele aldığı temalara dikkatle odaklanan bu yaklaşım, egemenlik, takdir, antlaşmalar, kültürel görev gibi konulara sık sık yer veren bir Reformcu vaizin açıklayıcı vaazlarını andırır—ve bu dünya odaklı bir bakış açısına sahiptir. Diğer Hristiyanlar ise Kutsal Yazıları farklı biçimlerde ve farklı teolojik varsayımlarla ele alırlar.

Biz Lutherciler ise, Kutsal Yazıları soteriyolojik (kurtuluşla ilgili) terimlerle ele alırız; Tanrı’nın yasası aracılığıyla tövbeye ve Mesih’in kefareti yoluyla bağışlanma müjdesine iman ederek kurtuluşa götüren bir araç olarak görürüz. Bu nedenle, Çıkış kitabı bize günahın köleliğinden kurtuluşumuzu anlatır—bu kurtuluş, kusursuz kuzu olan Mesih’in kurbanıyla, kanının Tanrı’nın halkını Ölüm Meleği’nden korumasıyla gerçekleşmiştir. Çıkış’taki Fısıh yemeği, Mesih’in günahlarımız için bedenini ve kanını sunduğu kutsal ayini kurduğu Fısıh yemeğine işaret eder. Kızıldeniz’den geçiş ise bir vaftizdir: “Atalarımızın hepsi bulutun altında idi, hepsi denizi geçtiler ve hepsi bulutta ve denizde Musa’ya vaftiz edildiler” ([1 Kor. 10:1–2]).

Elbette, bu kurtuluş teması Bradley’nin yorumunda da—kutsal ayinler hariç—bulunabilir, ancak ahlaki, sosyal ve psikolojik vurguların gölgesinde kalmaktadır.

Yine de, Bradley’nin kitabında tüm Hristiyanların takdir etmesi gereken şey, siyasi, toplumsal ve hatta psikolojik konular hakkında Kutsal Kitap temelli bir düşünme biçiminin ana hatlarını sunmasıdır; bu yaklaşım, teolojik olarak muhafazakâr bir sosyal adalet anlayışı ortaya koyar. Bu, solun talep ettiği türden, iktidar arzusuna ve zalim gruplar ile mağdur gruplar arasındaki çatışmaya dayalı sosyal adalet değildir. Aksine, bu Kutsal Kitap temelli sosyal adalet, Tanrı’nın adaletine dayanır. Bu, Marksist eleştirel teori değildir. Bu, Kalvinist eleştirel teoridir. Ve bu ikisi arasında büyük bir fark vardır.

* Gene Edward Veith, Patrick Henry College’ın emekli rektörüdür; aynı zamanda edebiyat profesörü ve geçici rektör olarak da görev yapmıştır. Hristiyanlık ve kültür, edebiyat, sanat, klasik eğitim, meslek ve teoloji konularında 25’ten fazla kitabın yazarıdır.

 

Kaynak: https://rlo.acton.org/archives/127629-calvinist-critical-theory.html