Sosyal medyada kadınların kilosu ve bedeni üzerinden yapılan tartışmalar, günümüz dijital çağında hem toplumsal cinsiyet eşitsizliğini hem de beden algısı sorunlarını açık bir şekilde gözler önüne seriyor.
Kadın bedeni, uzun zamandır toplumun “kontrol etmek” istediği bir alan olarak görülüyor. Sosyal medyada da bu durum devam ediyor. Kadınların kilosu, giyimi, vücut hatları üzerinden yapılan yorumlar, bedenin hâlâ kadın kimliğinin önüne geçirildiğini gösteriyor. Örnek: Ünlü bir kadının kilo aldığına dair yapılan haberler, onun başarısından çok fiziğinin konuşulmasına neden oluyor.
Instagram, TikTok gibi platformlarda öne çıkan “ideal beden” kalıpları (zayıf, fit, kusursuz ciltli vb.), kadınların bu kalıba uyması gerektiği algısını yaratıyor. Bu da hem fiziksel hem psikolojik baskı oluşturuyor. Bu baskı sonucu birçok kadın diyet kültürüne, estetik operasyonlara ya da filtrelere yöneliyor.
Sosyal medyada özellikle kadınlara yönelik yapılan aşağılayıcı yorumlar (örneğin: “kilo versen daha güzelsin”, “kendine bakmıyorsun”) oldukça yaygın. Bu tür yorumlar:
Psikolojik travmalara yol açabiliyor. Kadınların görünüşlerini saklama eğilimini artırabiliyor. Özsaygı ve beden güvenini zedeliyor.
Bu baskıya karşı bir direniş de var: Beden olumlama hareketi. Kadınlar artık farklı beden tipleriyle görünür olmayı, kendilerini olduğu gibi kabul etmeyi savunuyor. Bu hareket, sadece zayıf değil, her kilodan ve formdan kadının görünürlüğünü artırmaya çalışıyor. Ancak bu hareket bile zaman zaman sosyal medyada hedef haline gelebiliyor: “Obeziteyi özendiriyor” gibi eleştirilerle karşılaşıyor.
Erkeklerin bedeni çok daha az eleştirilirken, kadınların bedeni sürekli değerlendirmeye tabi tutuluyor.
Bir erkek kilo alınca “karizmatik” ya da “olgun” görülürken, bir kadın için bu durum genelde “bakımsızlık” olarak yorumlanıyor.
Sosyal Medyanın Rolü: Güçlendirme mi, Araçsallaştırma mı?
Sosyal medya hem kadınların seslerini duyurabilecekleri bir alan hem de onların sürekli yargılandığı bir mecra.
Kadınlar bu alanı; Kendilerini ifade etmek, dayanışma kurmak, beden politikalarını tartışmak için kullanabiliyor.
Ama aynı zamanda bu alan; Trolleme, nefret söylemi, kadın düşmanlığı için de araç hâline gelebiliyor.
Kadının bedeni üzerinden prim yapan TV programları, medya dünyasında uzun yıllardır süregelen ve çeşitli eleştirilere konu olan bir durumdur. Bu tür programlar, genellikle reyting uğruna kadın bedenini ticari bir meta gibi sunar ve kadın kimliğini yüzeysel, cinsiyetçi kalıplar içinde temsil eder. Bu konuyu analiz eden kısa bir değerlendirme yazısı aşağıda yer almaktadır:
Kadının Bedeni Üzerinden Prim Yapan TV Programları
Günümüz televizyon dünyasında bazı yapımlar, kadın bedenini reyting unsuru olarak kullanmaktan çekinmemektedir. Özellikle magazin programları, yarışmalar, estetik odaklı yapımlar ve reality şovlar, kadını çoğunlukla dış görünüşüyle ön plana çıkartarak onun kimliğini bedeniyle sınırlar.
“Yarışmacılar arasındaki en fit kim?”, “Estetik öncesi ve sonrası!”, “Yazın en güzel bikinili kadınları!” gibi başlıklarla sunulan içerikler, kadın bedenini sürekli denetim altında tutar, izleyiciye “ideal beden” algısı dayatır. Bu durum yalnızca kadınlara değil, tüm topluma zararlıdır. Çünkü beden üzerinden değer biçme anlayışını meşrulaştırır.
Bu tür programlarda kadınlar, yaşlarına, kilolarına, giydiklerine, cilt görünümlerine göre değerlendirilir. Oysa kadının değeri; görünümüne indirgenemez, ölçülemez ve şekillendirilemez. Kadınların ekranlardaki temsili, sadece bir görsellik değil, aynı zamanda bir hak, eşitlik ve onur meselesidir.
Kadının bedeni reyting aracı değil; saygı duyulması gereken bir bütünün parçasıdır: düşünceleriyle, emeğiyle, sesiyle var olan bireyin. Medyanın bu noktada sorumluluğu büyüktür. Zira izleyici algısını şekillendiren de yine medyanın dilidir.
Ayrıca son dönemlerde teşhircilik (kendini, bedenini ya da özel yaşamını ifşa etme eğilimi) gözle görülür biçimde arttı. Teşhirciliğin modern biçimleri yalnızca çıplaklık ya da bedenin ifşasıyla sınırlı değil. Beden teşhiri, mahrem yaşam teşhiri (ilişkiler, kavgalar, duyguların aşırı paylaşımı), lüks tüketim teşhiri (marka, tatil, mülk sergilemeleri) vb… Bunların nedeni ise sosyal medya kültürü, onay ihtiyacı, mahremiyet algısının değişmesi, psikolojik faktörler… Bunların toplumsal hayata etkileri; mahremiyetin değersizleşmesi, rol model kayması (teşhir yoluyla ünlenen kişiler gençler tarafından “başarı” örneği olarak görülüyor), cinsiyet eşitsizliği. Teşhircilik bu yönleriyle ruhsal boşlukları, çocukları ve gençlerin yanlış etkilenmelerini ve suistimale açıklık gibi sorunları doğuruyor.
Sonuç:
Kadının bedeninin toplumun ortak malı gibi tartışılması, hem bireysel özgürlüklere hem de toplumsal eşitliğe zarar veriyor. Sosyal medya, bu tartışmalarda bir büyüteç görevi görüyor.
Bu nedenle, saygılı bir dijital kültür, beden çeşitliliğine duyarlılık ve kadının bedenine saygı temel ilkeler hâline gelmeli…