İsrail’in “Sessiz Dostu” Azerbaycan:
Azerbaycan ile İsrail arasındaki ilişkiler, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının hemen ardından şekillenmeye başlamıştır. İsrail, 1991’de bağımsızlığını ilan eden Azerbaycan’ı tanıyan ilk ülkelerden biri olmuş ve 1993’te Bakü’de büyükelçilik açmıştır. Bu erken diplomatik tanıma, iki ülke arasında ileride gelişecek dostluğun temelini attı. 1997 yılında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu Azerbaycan’ı ziyaret ederek Bakü’ye gelen ilk İsrail lideri oldu; bu ziyaret sonrasında ticari ve güvenlik iş birliği hızla ivme kazandı. 2000’lerin ortasına gelindiğinde Azerbaycan, İsrail’in en büyük beş ticaret ortağından biri konumuna yükselmişti. Bu ortaklığın omurgasını, “enerji karşılığı silah” olarak özetlenebilecek bir karşılıklı çıkar ilişkisi oluşturdu: Azerbaycan bol petrol ve gaz kaynaklarıyla İsrail’in enerji ihtiyacını karşılarken İsrail ileri teknoloji ürünü silahlar ve güvenlik desteğiyle Azerbaycan’a katkı sundu. Nitekim günümüzde İsrail’in kullandığı ham petrolün %60’ından fazlası Azerbaycan (ve kısmen Kazakistan) kaynaklıdır. Enerji zengini Bakü, Akdeniz’e uzanan boru hatları ve tanker rotalarıyla İsrail’in en kritik petrol tedarikçisi haline gelmiştir. Karşılığında İsrail, modern silah teknolojilerini Azerbaycan’a sunmaktadır. 2020’deki Karabağ Savaşı’nda kullanılan gelişmiş insansız hava araçları (İHA) ve hassas güdümlü mühimmatın önemli bir kısmı İsrail’den tedarik edilmiş, bu da Türkiye’nin desteğinin ardından Azerbaycan’ın askeri başarısında belirleyici olmuştur. İstatistikler, 2016-2021 yılları arasında Azerbaycan’ın toplam silah ithalatının yaklaşık %69’unun İsrail menşeli olduğunu ortaya koymaktadır. Bu sayede Azerbaycan ordusu, teknoloji ve ateş gücü bakımından bölgesindeki rakiplerine üstünlük sağlayabilmiştir. İsrail tarafı da Azerbaycan’ı resmî olarak “stratejik ortak” ilan ederek bu yakın ilişkiye verdiği önemi vurgulamıştır. İki ülke arasındaki kültürel bağlar sınırlı olsa da (Azerbaycan’da küçük bir Yahudi toplumu bulunmakta), esas belirleyici olan siyasi ve jeostratejik çıkarlardır. İsrail, İslam dünyasındaki izolasyonunu kırmak adına Azerbaycan gibi Şii çoğunluklu laik bir devletle dostluk geliştirmeyi değerli görürken, Azerbaycan da bağımsızlığının ilk günlerinden itibaren İsrail’i bölgesel dengelerde kendisine destek olabilecek bir ortak olarak konumlandırmıştır.
Azerbaycan’ın Gazze Konusundaki Sessizliği
Öte yandan Azerbaycan’ın İsrail’i Gazze soykırımında eleştirmemesinin yanıtı, büyük oranda Bakü’nün dış politikasındaki pragmatizm ve denge arayışında gizli. 2023 yılında patlak veren Gazze savaşı sırasında İslam dünyasının çoğu İsrail’i sert biçimde kınarken, Azerbaycan yönetimi dikkat çekici bir sessizlik sergilemiştir. İlham Aliyev’in, Şubat 2024’te Münih Güvenlik Konferansı’nda İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog ile güler yüzlü şekilde bir araya gelmesi ve sonrasında kamuoyuna yönelik herhangi bir eleştirel açıklama yapmaması, bunu açıkça göstermiştir. Hatta Bakü’de İsrail karşıtı protestoların fiilen yasaklandığı bildirilmektedir.
Azerbaycan halkının önemli bir bölümü de Filistin meselesine mesafeli durmaktadır. Sağlıklı kamuoyu yoklamaları olmamakla birlikte, çevrim içi anketler 7 Ekim 2023’teki Hamas saldırısından sonra Azerbaycanlıların yaklaşık üçte ikisinin İsrail’i desteklediğini öne sürmektedir. Sosyal medyada kimi Azerbaycanlı kullanıcılar, Filistin diplomatik temsilcilerini “Ermenistan yanlısı, Türk düşmanı” olmakla suçlayan paylaşımlar yapmış; İsrail ise aksine Ermenistan ve İran’a karşı “değerli bir müttefik” olarak görülmüştür. Nitekim 2020 Karabağ Zaferi sonrası Bakü’de yapılan kutlamalarda bazı grupların İsrail bayrakları dalgalandırması da halk nezdinde İsrail’e karşı belirli bir sempati veya minnet duygusunun oluştuğunu gösteriyor. Bu algının oluşmasında, İsrail’in Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü yeniden tesis etmesine yardım ettiği inancı önemli rol oynuyor.
Resmî düzeyde ise Azerbaycan, dengeli bir retorik benimsemeye özen gösteriyor. Bakü, Filistin’in devlet olarak tanınmasına ve iki devletli çözüm vizyonuna uzun süredir destek veriyor; başkentte bir Filistin büyükelçiliği açılmış durumda ve Ramallah’ta da Azerbaycan’ın temsilciliği faaliyet gösteriyor. Gazze soykırımı başladığında, Azerbaycan BM Genel Kurulu’nda sivil kayıplara dair endişesini dile getiren ve insani ateşkes çağrısı yapan karar tasarılarına evet oyu verdi. Dışişleri Bakanı Ceyhun Bayramov, Ekim 2023’te İslam İşbirliği Teşkilatı toplantısında ve Kasım’da düzenlenen Arap-İslam zirvesinde Filistin halkının meşru devlet talebini destekleyen, çözümün iki devletten geçtiğini vurgulayan konuşmalar yaptı. Ancak tüm bu söylemlerde dikkat çeken nokta, Azerbaycanlı yetkililerin İsrail’i doğrudan hedef alan bir ifade kullanmaktan kaçınmalarıdır. Bu anlamda Azerbaycanlı herhangi bir yetkili İsrail’in Gazze’deki soykırımını veya Filistinli sivillerin maruz kaldığı şiddeti doğrudan kınayan bir beyanatı bulunmuyor. Bu, Bakü’nün dış politikada benimsediği denge siyasetinin sonucudur: insani konularda hassasiyet gösterirken stratejik ortak İsrail’i karşısına almamak.
Ortak Çıkarlar ve Motivasyonlar
Azerbaycan-İsrail ilişkilerinin derinleşmesini açıklayan temel etkenler, pragmatik çıkarların yanı sıra güvenlik kaygıları ve diplomatik beklentilerle yakından bağlantılıdır. Bu bağlamda, Bakü yönetiminin İsrail ile geliştirdiği stratejik iş birliği, birkaç temel saik üzerinden okunabilir. Birincisi, ulusal çıkarların önceliklendirilmesidir. Azerbaycan, enerji arz güvenliği, savunma kapasitesi ve diplomatik manevra alanlarını genişletme gibi konularda İsrail’i önemli bir ortak olarak görmektedir. İsrail ile ilişkilerden elde edilen ekonomik ve siyasi kazançların, Filistin meselesi gibi konular uğruna riske atılmak istenmemesi, Bakü’nün dış politikasında belirgin bir realpolitik yönelimi yansıtmaktadır. Bu pragmatizm, Azerbaycan’ın devlet çıkarlarını duygusal veya ideolojik tercihlerden daha üstün tuttuğunu ortaya koymaktadır.
İkincisi, İran faktörüdür. Azerbaycan ile İran arasındaki tarihsel, kültürel ve dini bağlara rağmen, iki ülke arasındaki ilişkiler son otuz yılda sürekli gerilimli seyretmiştir. İran’ın Ermenistan’a verdiği destek ve Azerbaycan içindeki İslamcı gruplara yönelik örtülü teşvikleri, Bakü’nün güvenlik algısında ciddi tehditler yaratmıştır. Bu nedenle İsrail, İran karşısında doğal bir ortak olarak öne çıkmaktadır. Ayrıca, İsrail’in gelişmiş istihbarat ve savunma teknolojilerini Azerbaycan’a sağlaması, Tahran’a karşı caydırıcı bir güç unsuru olarak değerlendirilmektedir.
Üçüncüsü, savunma ve istihbarat alanındaki iş birliğidir. İsrail’in insansız hava araçları ve modern mühimmatları, özellikle 2020 Karabağ Savaşı’nda Azerbaycan ordusunun üstünlük sağlamasında kritik bir rol oynamıştır. Savaş sonrasında da ortak projeler artarak devam etmiştir. İnsansız hava aracı üretimi, uydu teknolojisi, radar sistemleri ve askeri eğitim gibi alanlarda kurulan ortaklıklar, Azerbaycan’ın güvenlik mimarisini İsrail desteğiyle güçlendirmiştir. İsrail açısından ise Azerbaycan, yeni savunma ürünlerinin “saha testi” yapılabildiği bir laboratuvar işlevi görmektedir.
Dördüncüsü, diplomatik ve siyasi kazanımlar arayışıdır. İsrail ile yakın ilişkiler, Azerbaycan’a özellikle ABD’de önemli avantajlar sağlamaktadır. Yahudi lobisinin desteği, Washington’da Azerbaycan lehine siyasi atmosfer yaratmış; bu durum Karabağ ihtilafı nedeniyle uygulanan kısıtlamaların gevşetilmesine katkı sunmuştur. Bakü’nün “Section 907” olarak bilinen yasa maddesinin tamamen kaldırılması için yürüttüğü girişimlerde İsrail bağlantılı çevrelerin etkisi hissedilmektedir. Ayrıca Azerbaycan’ın Abraham Anlaşmaları çerçevesine dâhil edilmesi yönündeki çağrılar, bu üçlü iş birliğinin kurumsallaştırılması ihtimalini artırmaktadır.
Sonuç olarak Azerbaycan ve İsrail arasındaki ilişkilerin geldiği nokta, her iki tarafın da çıkar odaklı dış politikalarının bir sonucudur. Bakü yönetimi, yaklaşık otuz yıldır titizlikle inşa ettiği bu stratejik ortaklığı, ulusal çıkarlarının bir bileşeni haline getirmiş durumda. İsrail’i gücendirmemek adına Filistin konusunda sessiz kalmak, Azerbaycan için zor fakat rasyonel bir tercihtir. Bu sayede karşılığında aldığı ödül, toprak bütünlüğünü sağlamada kullandığı askeri avantaj, bölgesel rakiplerine karşı caydırıcılık, büyük ekonomilere petrol satışı ve uluslararası siyasette kendini vazgeçilmez kılma şeklinde tezahür ediyor. Azerbaycan yönetimi Filistin’e yönelik sembolik destek açıklamaları yaparken, perde arkasında İsrail ile askeri ve ekonomik bağlarını derinleştirmesi, bu “ikili oyun”un bilinçli bir strateji olduğunun kanıtıdır.
Gelecekte Azerbaycan-İsrail ilişkilerinin seyrini, büyük ölçüde bölgesel gelişmeler belirleyecektir. Gazze’de kalıcı bir barış veya en azından uzun süreli bir ateşkes sağlanması, Bakü üzerindeki baskıyı azaltacaktır. Öte yandan, İran ile ilişkilerde yaşanabilecek ani bir kriz veya İslam dünyasından gelebilecek beklenmedik bir tepki, Azerbaycan’ın mevcut denge siyasetini gözden geçirmesine yol açabilir. Mevcut konjonktür, Bakü’nün “sessiz dostluk” politikasını devam ettirmekte kararlı olduğuna işaret ediyor. Dolayısıyla, Azerbaycan dış politikası için ulusal çıkarlar ve rejim güvenliği, ideolojik veya ümmet dayanışması söylemlerinin önünde gelmektedir.