İsrail’in İran’a gerçekleştirdiği kapsamlı hava, deniz ve siber saldırı; sadece nükleer tesisleri, füze rampalarını veya mühimmat depolarını hedef almadı. Bu saldırı doğrudan İran rejiminin aklını, iradesini ve psikolojik direncini hedefledi.
Yaklaşık 250 noktaya eş zamanlı düzenlenen saldırıda, İran’ın en üst düzey askerî komutanları öldürüldü:
- Muhammed Bakıri, Genelkurmay Başkanı
- Emir Ali Hacızade, Hava-Uzay Kuvvetleri Komutanı
- Hüseyin Selami, Devrim Muhafızları Komutanı
- Gulam Ali Reşid, Ortak Operasyonlar Komutanı
Bu isimler, İran rejiminin ideolojik omurgasını temsil ediyordu. Dolayısıyla saldırı, klasik bir askeri operasyonun ötesinde bir rejimi yıkma girişimi niteliği taşıyor.
İsrail Başbakanı Netanyahu, içeride ciddi bir meşruiyet krizinden geçiyor. Hakkındaki yolsuzluk dosyaları, adalet reformu protestoları ve kabine içi çatlaklar, siyasi zemini her geçen gün kayganlaştırıyor. Bu ortamda yapılan bu saldırı, birçok gözlemciye göre, Netanyahu’nun kendi koltuğunu korumak için başlattığı “kontrollü kriz stratejisi”nin zirvesi.
Ancak bu kriz artık kontrollü olmaktan çıktı. Çünkü İsrail’in bu çapta bir saldırıyı sadece askeri değil, hukuki ve diplomatik boyutlarıyla da taşıması gerekecek. İran’ın sessiz kalması, onu küçültür; sert cevap vermesi ise tüm bölgeyi yakar.
Uluslararası savaş hukuku; aktif çatışmaların içinde yer alan askeri unsurların hedef alınmasına izin verir. Ancak:
- Topyekûn komuta kademesinin yok edilmesi,
- Savaş ilanı olmadan geniş çaplı bir saldırı,
- Ve sivillerle iç içe tesislerin vurulması,
orantısız güç kullanımı ve devlet terörü suçlamalarına zemin hazırlar.
Bu nedenle İsrail’in bu eylemi, gelecekte savaş suçu kapsamına alınabilecek tartışmalı bir saldırıdır. Hukuki düzlemde karşılık görmese bile, tarihsel hafızada “rejim infazı” olarak kalacaktır.
İran Ne Yapacak? Ne Yapabilir?
İran’ın yaşadığı şey; stratejik bir çöküş provasıdır. Ekonomisi yaptırımlarla tükenmiş, halk desteği zayıflamış, ideolojik üstünlüğü yıllar önce iç karartıcı bir rejime dönüşmüş bir devlet, bu denli büyük saldırıya karşılık vermekte zorlanır.
Eğer İran:
- Sert bir cevap verirse, savaş kaçınılmaz olur ve muhtemelen daha da ağır kayıplar yaşanır.
- Sessiz kalırsa, rejim içten çözülebilir; caydırıcılığını ve iktidar zeminini kaybeder.
Her durumda İran için bu saldırı, sonun başlangıç işaretidir: Rejim ya kendini yeniden tanımlar ya da tarihsel tasfiyesinin ön sözünü yaşamaktadır.
İsrail’in İran’a yönelik bu saldırısı, Orta Doğu’daki mevcut düzenin sürdürülemez olduğunu bir kez daha gösterdi. Ne İsrail eski refleksleriyle güvenliğini sağlayabilir, ne İran eski ezberleriyle direnebilir.
Bu saatten sonra, bölgedeki her aktör için geçerli tek cümle şudur:
“Ya kendini dönüştür, ya tarih seni tasfiye eder.”